Kalp Huzurunun Mertebe ve Dereceleri

Alevilikte Ahlak, İrfan gibi manevi konuları bu bölümde paylaşabilirsiniz.
Cevapla
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Kalp Huzurunun Mertebe ve Dereceleri

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Kalp huzurunun farklı derece ve mertebeleri vardır. Bu mertebelerin her biri diğerinden daha mükemmel ve kamildir. Sâlik yüce kurb ve şuhud makamına yükselmek için o mertebeleri tedricen katedebilir

Uzun ve bir çok makamları olan bir yoldur . süluk edenler için yararlı olabilecek bazı mertebelere işaret etmeyi uygun görüyoruz:

Birinci Mertebe: Kalp huzurunun ilk mertebesi, namaza duran kişinin namaz boyunca veya namazın bazı kısımlarında alemlerin rabbinin huzurunda durduğuna, O’nunla sohbet ettiğine, içini döküp yakardığına dikkat etmektir. (Kelimelerin anlamlarına teveccüh etmeyip onların manasını ayrıntılı olarak bilmese bile).

İkinci Mertebe: Kalp huzurunun ikinci merhalesi şundan ibarettir: Namaz kılan şahıs namaz halinde kendini Allah'ın karşısında görmeli ve onunla konuştuğunu bilmenin yanısıra zikirlerin anlamlarına da dikkat edip Allah-u Teâlâ ile ne konuştuğunu da anlamalıdır. Kelimelerin telaffuzunu çocuğuna öğreten ve onu kelimelerin anlamlarıyla tanıştıran bir anne gibi kelimelerin anlamlarını kalbine anlatıyormuşcasına dile getirmelidir.

Üçüncü Mertebe: Bu merhalede namaz kılan şahıs önceki merhalelere ilaveten tekbirin, tesbihin, takdisin, tevhid ve hamdetmenin hakikatını ve zikirlerin diğer anlamlarını iyice bilir. İlmî burhan ve delillerle onlarla tanışmıştır ve namaz halinde onlara dikkat eder. Ne dediğini, ne istediğini ve kiminle konuştuğunu iyice bilir.

Dördüncü Mertebe: Bu Merhalede namaza duran şahsın önceki merhalelere ilaveten zikirlerin anlam ve tanımları tamamen zatının batınına etki etmiş, yakin ve mükemmel iman merhalesine ulaşmıştır. Bu durumda dil kalbe uyar ve onu izler. Kalp o hakikatlere iman ettiği, inandığı için dili zikretmeye zorlar.

Beşinci Mertebe: Bu merhalede namaz kılan şahıs önceki merhalelere ilaveten mükemmel keşf, şuhud ve huzur mertebesine erişmiştir. Hak Teala'nın isimlerini, sıfatlarını ve kemalatlarını can gözüyle görür; Allah'tan başka hiç bir şeyi görmez. Hatta kendine, eylemlerine, hareket ve zikirlerine bile teveccüh etmez. Allah-u Teâlâ ile konuşur, ancak konuşandan ve konuşulan sözden bile gafildir. Kendi benliğini bile kaybederek Hakk'ın cemalini görmekte mahvolmuş, O'nda erimiştir. Bu makamda da sâliklere göre farklı olan mertebe ve dereceler vardır. Mezkur makam derin bir okyanustur ve bu makamdan mahrum olan bizim bu okuyanusa girmeyip işi ehline bırakmamız daha uygun olacaktır. "Ya Rab! Bizi zikrinin tatlılığıyla ve cemalini görmekle rızıklandır."

KALP HUZURUNDA ETKİLİ FAKTÖRLER
Kalp huzuru ne kadar değerliyse bir o kadar da zordur. İnsan namaza durunca şeytan vesvese etmeye başlar. Devamlı kalbi sağa sola çeker, türlü düşünce ve fikirlerle meşgul eder. Hesab eder, planlar yapar, geçmiş ve gelecek meseleler hakkında düşündürür, ilmi meseleleri çözümler. Kişi, çoğu zaman tamamen unuttuğu konuları namazda hatırlar. Kendine geldiğinde ise namaz bitmiştir artık. Bu arada bir an namazı düşünse de hemen bu düşünceden çıkar.

Gerçekten üzücü bir konudur bu!! Bu serkeş, oyun ve eğlenceye düşkün nefsi kontrol etmek için ne yapmalı? Namazda dağınık fikirleri kendimizden nasıl uzaklaştırıp sadece Allah'a teveccüh edelim? Bu yolu kateden ve muvaffak olanlar bu konuda bize daha iyi rehberlik edebilirler; dolaysıyla kalemin onların elinde olması daha uygundur elbette; fakat mahcup ve çaresiz bir kul olan bu hakir de kalp huzuru edinmekte yararlı olabilecek bir takım şeylere işaret edeceğim:

1- Sessiz ve Sakin Yer: Münferide (yanlız ve cemaatla olmayan) veya nafile namazı kılmak istiyorsa kalabalık, gürültü olmayan ve rahatsız edilmeyeceği sessiz bir yer seçmesi daha uygundur. Namaz kılınan yerde fotoğraf veya dikkati dağıtacak herhangi bir şey olmamalıdır. Umumi yerlerde olmamalıdır. Evde de namaz için sessiz bir köşeyi seçmeli ve her zaman orada namaz kılmalıdır. Namazda sadece secde ettiği yere bakmalı veya gözlerini kapamalıdır. Kalp huzuru için bunların hangisinin daha faydalı olduğunu görürse onu seçmelidir. Görüş alanının fazla olmaması için küçük bir odada veya duvara yakın bir noktada namaz kılmalıdır. Cemaat namazı kılıyorsa sadece secde yerine bakmalıdır. İmam kıraatı (sureleri) yüksek sesle okuyorsa onun kıraatını iyice dinlemelidir.

2- Engelleri Kaldırmak: Namazdan önce kalp huzuruna mani olan engelleri bertaraf etmeli, sonra namaza durmalıdır. Örneğin:

Eğer sıkışmışsa (büyük veya küçük abdeste ihtiyacı varsa) ilk önce hacetini gidermeli ve sonra abdest alarak namaza durmalıdır.

Aşırı derecede açlık ve susuzluk yüzünden huzursuzsa önce açlığını gidermeli sonra namaza durmalı, keza aşırı yediği için namaz kılacak hali yoksa, biraz dinlenip beklemeli, aşırı yorgunluk veya uykusuzluk yüzünden namaz kılacak hali yoksa, biraz dinlenerek kendini bu durumdan kurtardıktan sonra namaza durmalıdır.

Eğer bir konunun açığa çıkmasından, bir olayın vuku bulmasından endişeli ve düşünceleri dağınıksa, mümkün mertebe namazdan önce endişesini bertaraf etmeli sonra namaza durmalıdır.

Büyük engellerden biri mal, mülk, makam, mevki, kadın ve çocukları gibi dünya şeylerine tutkunluk ve aşırı derecede gönül bağlamaktır. Bunlara tutkun olmak ve gönül kaptırmak namazda insanın bunları düşünmesine ve Allah'a teveccüh etmemesine sebep olur. Dolayısıyla namaz kılan şahıs kalp huzuru edinmek ve Allah'a yönelmek için bunlara tutkun olmamalı ve bunlarla ilgisini kesmelidir.

3- İmanı Kuvvetlendirmek: İnsanın Allah'a teveccühü, O'nun hakkında olan bilgi ve marifeti kadardır. İman, yakin haddine ulaşırsa rabbinin azamet, kudret, varlık ve gücünü iyice tanımışsa, doğal olarak O'nun karşısında huzu ve huşu edecek, gaflet ve unutkanlığa fırsat vermeyecektir. Allah'ı her yerde hazır ve nazır ve kendini O'nun huzurunda gören kimse Allah-u Teâlâ ile konuşma olan namaz halinde O'ndan gafil olmaz. Güçlü bir padişahla konuştuğunda dikkatli olduğu, ne yaptığını, ne dediğini bildiği gibi Allah-u Teâlâ'yı da güçlü ve azametli olarak tanırsa namaz halinde O'ndan gaflet etmez. Bu bakımdan insan namaz halinde daha çok ve daha iyi kalp huzuru bulmak için imanını kuvvetlendirme ve kâmil bir marifet edinme yolunda çaba harcamalıdır.

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: "Allah'a O'nu görüyormuş gibi ibadet et (zira) sen O'nu görmesen de bil ki O seni görmektedir."[1]

Eban b. Tağlib der ki, İmam Sadık'a (a.s) Ali b. Hüseyn'in İmam Seccad'ın (a.s) namazda renginin değiştiğini gördüm, diye arzedince, Hazret: "Evet O karşısında durduğu mabudu kâmilen tanıyordu" buyurdu.[2]

4- Ölümü Hatırlamak: Kalp huzuruna yararlı olabilecek şeylerden biri de ölümü hatırlamaktır. İnsan ölümü hatırlarsa, ölümün ne vaktinin, ne de şartlarının belli olmadığına, her an, bütün şartlar altında olabileceğini, hatta bu namazın kıldığı son namaz olabileceğine dikkat ederse bu durumda namazını gaflet halinde kılmaz. Namaz kılmak isteyen kimsenin namazdan önce ölümü hatırlaması, ecelinin geldiğini ve canını almak için Azrail'in yanı başına hazır olduğunu, bir saatten veya bir kaç dakikadan fazla fırsatı olmadığını, ondan sonra amel defterinin kapatılacağını ve ebedî Ahiret yurduna gireceğini, orada hasaba çekileceğini ve amellerinin sonucu ya Allah'ın yakın kullarının yanında mutlu hayat ve ebedî saadete kavuşacağını veya Cehennem’in dibinde bedbaht olacağını, azap ve işkence edileceğini tasavvur etmesi çok faydalıdır. Ölümü hatırlamak ve göz önünde canlandırmakla daha iyi kalp huzuru ve manevî bir hal bulup kendini Allah'ın huzurunda görebilir; namazı daha iyi huzu - huşu ve veda halinde kılabilir. Namaza başlamadan önce bu haleti kendinde oluşturmalı ve namaz boyunca onu devam ettirmelidir.




İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Farz namazı, veda namazı kılan ve bundan sonra namaz kılmaya muvaffak olmayacağından korkan kimse gibi zamanında kıl ve namazda secde yerine bak. Sağ ve sol tarafında birilerinin olduğunu (seni izlediklerini) bildiğin takdirde namazı iyi kılacağını hissedersen bil ki sen, seni gören, kendisini göremediğin bir kimsenin huzurundasın."[3]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Namaz için kıbleye yönelince dünyayı, dünyada olanları, halkı ve onların durumunu tamamen unut. Allah'ı anmaktan seni gaflete düşüren her şeyden kalbini temizle ve can gözüyle Allah'ın azametini gör; (hesap-kitap ve amellerin sunulması için) Allah'ın karşısında durduğun zamanı hatırla. Herkesin içinde olanları ve önceden gönderdiklerini aşikâr edeceği ve bütün insanların rablerine dönecekleri gönü hatırla. Korkuyla ümit arası bir halde dur."[4]

5- Hazırlık: Namaz kılmak isteyen kimse engelleri bertaraf ettikten sonra sessiz ve uygun bir yerde namaza hazırlanır. Namaza başlamadan önce Allah-u Teâlâ'nın sınırsız azamet ve kudretini ve kendi zaaf ve güçsüzlüğünü hatırlar. Alemlerin Rabbi’nin ve mülkün sahibi olan Allah'ın karşısında durup O'nunla konuştuğunu, her şeyi, hatta gizli düşünceleri bilen çok büyük bir gücün karşısında durduğunu duyar ve idrak eder.

Ölümü, amellerin muhasebe edilişini, Cennet ve Cehennem’i gözünde canlandırmalı, ölümünün yakınlığını ve hatta bu namazın kıldığı son namaz olabileceğine ihtimal vermeli, nefsi uysallaşıncaya ve kalp huzuru buluncaya kadar bu düşüncelere devam etmeli, sonra teveccüh ve kalp huzuruyla ezan, ikame ve tehiye duasını okumalıdır ki şöyledir:

Dua okuyunca onun anlamına dikkat etmeli ve sonra şöyle demelidir:

Teveccüh ve huzu, huşu için manevî bir hal bulursa iftitah tekbiri alıp namaza başlamalıdır. Fakat henüz hazır olmadığını ve halinin değişmediğini hissederse "Euzu billah" diyerek şeytanın vesveselerinden Allah'a sığınmalı ve hazır olduğunu hissedinceye kadar önceki programa devam etmeli.

"Sonra kalp huzuruyla anlamına dikkat ederek iftitah tekbiri alıp namaza başla. Ancak kiminle konuştuğuna ne konuştuğuna dikkat et Dilinle kalbinin bir olmasına, yalan konuşmamaya dikkat et: "Allah-u Ekber"in anlamının ne olduğunu biliyor musun? Yani Allah tavsif edilemeyecek kadar yüce ve büyüktür. Ne dediğine iyice dikkat et. Acaba gerçekten söylediğin şeye kalben inanıyor musun?!"

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Namaz için kıbleye doğru durduğun zaman dünyayı, dünyada olanları, halkı halkın hal ve meşguliyetlerini tamamen unut. Seni Allah'ı anmaktan meşgul eden her şeyden kalbini temizle ve kalp gözüyle Allah'ın azamet ve celalini gör. Allah'ın huzurunda durduğunu hatırla, insanların önceden gönderdiği amellerini aşikâr edeceği ve Allah'a döneceği günde ve Allah'ın huzurunda duracağını hatırla.

Namazda korkuyla ümit arası bir halde ol. İftitah tekbiri alınca yeryüzünde ve gökyüzünde olan şeyleri küçük bil. Zira namaz kılan kimse tekbir alınca Allah-u Teâlâ onun kalbine bakar, namazın hakikatine dikkat etmediğini görürse ona şöyle hitap eder: "Ey yalancı! Beni mi aldatmak istiyorsun? İzzet ve celalime andolsun ki seni zikrimin lezzetinden mahrum edeceğim; kendi yakınlığım ve münacatımdan lezzet almaktan mahrum kılacağım."[5]

Evet, namazdan önce, niyet ve iftitah tekbiri halinde hazırlıklı olmanın kalp huzurunda pek fazla etkisi vardır. Ancak ondan daha önemlisi bu hali devam ettirmektir. Gaflet edilecek olursa nefsanî dikkat dağılır, huzur ve teveccüh hali bozulur.

Binaenaleyh namaz kılan kimse namaz halinde nefsine gözkulak olmalıdır, gönlünün kapısını Allah'tan başkalarına kapayıp vesveselerin ve dağınık düşüncelerin ona girmesine engel olmalıdır. Kendini her zaman Allah'ın huzurunda görmeli, Allah-u Teâlâ ile konuşuyor, O'nun karşısında rükû ve secdeye gidiyormuş gibi namaz kılmalı, kıraat halinde zikirlerin anlamlarına dikkat etmeye çalışmalı, ne söylediğini ve ne kadar büyük bir kudret sahibiyle konuştuğunu bilmeli ve namazın sonuna kadar bu halini devam ettirmeye çalışmalıdır. Şüphesiz bu zor bir iştir, fakat dikkat, ciddiyet ve çaba gösterilirse kolaylaşır: "Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz yollarımızı onlara gösteririz."

İlk önce muvaffak olamazsa ümidini kesip meyus olmamalı; bilakis tedricen nefsini kontrol altına almak için daha ciddi ve daha kati bir şekilde işe girişmelidir. Dağınık düşünceleri kalbinden kovmalı ve gönlünü Allah'a yöneltmeli, bir gün, bir kaç hafta hatta bir kaç ay başarılı olmazsa ümitsizliğe kapılmamalıdır; zira sonunda elbet muvaffak olacaktır. Öteden beri insanların arasında namazın başından sonuna kadar tamamen kalp huzuru olan ve namaz halinde Allah'tan başka hiçbir şeye dikkat etmeyen seçkin kişiler varolagelmiştir ve günümüzde de böyleleri vardır.

Biz de böyle yüce bir makama erişmekten ümit kesmemeliyiz; tamamen erişemiyorsak en azından mümkün miktarda erişmeye çalışalım, zira bu da ganimettir.[6]

------------------------------------------------

[1]- Nehc-ül Fesahe, s.65.

[2]- Bihar-ul Envar, c.84, s.236.

[3]- Bihar-ul Envar, c.84, s.233.

[4]- Bihar-ul Envar, c.84, s.230.

[5]- Bihar-ul Envar, c.84, s.230.

[6]- bkz. Sırr'üs-selat"
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
Cevapla

“Alevi Ahlak ve İrfanı” sayfasına dön