Muhabbet Ehli

[N.K.Caferi]

[align=center]Ey Gönül! Seni hissetmenin en güzel yanı ne biliyor musun? kâinat temâşahgâhının kitap olduğunu gösterip onu yüksek sesle okuyan yoldaş olman.. En acı yanı ne biliyor musun? Şah damarımızdan da yakın Sevgili'yi (cc) farkettirip onca yakınlığına rağmen hasretiyle yanıp tutuşturman.. Peki en tuhaf yanı ne biliyor musun? Yüce Sevgili'ye (cc) ulaşmada engeli yine kendimi gördürüp benliğimle savaştırman...[/align]

[N.K.Caferi]

[align=center]Ey Gönül! Bir şeye sevgi besliyorsan bil ki onda kendi güzel yönlerini görmektesin, bir şeyden nefret ediyorsan yine bil ki onda da kendi kötü yönlerini görmektesin.. İnsana kendini aynadan başka ne gösterebilir ve insana kendini aynadan başka ne buldurabilir? Sen dış âlemim dediğin kâinatta kendi iç âlemine bakmaktasın anlasana!.. [/align]

[N.K.Caferi]

[align=center]Ey Gönül! Bilmek yeter mi? Bir düşün, sen Allah'ı (cc) hiç İblis kadar bilebilecek misin? Bilmek yetseydi İblis lanetlenir miydi? Bir çobanın âlimden daha takva sahibi olabileceğini düşünmedin mi? O yüzden bize zâhidden fazla âşık getir.. Sînesi parça parça olmuş, yanıp tutuşmuş bir âşık!. Ama öyle bir âşık ki benliğini aşıp mahbubunda yok etmiş olsun.. Zira sevdiğinden ayrı benlik, ikilik taşıyan nasıl âşık olur?.. [/align]

[N.K.Caferi]

[align=center]Ey Gönül! Kâinat ağacının meyvası insanın yaratılış gayesi ve hikmetinin inkişâfı, özüne derç edilmiş Aşk tohumunu yeşertmesi iledir! Kişi sevdiği ölçüde insanlığını, sevdiği varlık değerinde imanını kemâle erdirir! Aşk ağacının dalları olan muhabbetler, ilahi mahiyetli çiçekler açtığı müddetçe semerelenmiş demektir[/align]

[N.K.Caferi]

Eyüp dermansız kaldı İMDAT demedi..Yusuf karanlıga düştü EYVAH demedi..İbrahim ateşe düştü YANDIM demedi. .

Ey Gönül! İnsanın imânı, uğrunda yaptığı fedâkarlık kadardır..

[N.K.Caferi]

[align=center]“Gönüllerini cilâlmış olanlar,

renkten, kokudan kurtulmuşlardır.

Her nefeste, kolayca bir güzellik görürler..

Onlar, ilmin kabuğundaki nakışı bırakmışlar.

ayne'l-yakîn bayrağını açmışlardır.” [/align]

[N.K.Caferi]

Bir ağlama vardır ki; aşk, sevgi ve muhabbet göz yaşıdır.

Bu ağlama, Şuayb (as)'e nasip olmuştur.
O ağladı; gözlerini feda etti.

Şuayb (as)'e üç defa yeniden göz ihsan edildiği,
aşk ve sevgi ağlayışı sonunda üçünden de olduğu rivayetler
arasındadır.

Gözleri iyi idi; ağladı ve kör oldu.
Bu durum üç kere tekrar edildi.

Sonunda şu vahiy ile karşılaştı:

- Ey Şuayb, ateşten korkarak ağlıyorsan,
ağlama artık. Seni ateşten korudum.
Cennet arzusu ile ağlıyorsan, onu da sana nasip ettim.

Bunun üzerine Şuayb (as) şöyle yalvardı:

- Ya Rabbi, onlar için ağlamıyorum.
Sana kavuşmak için ağlıyorum.

Bu sefer ikinci bir vahiy geldi:

- Ağla ya Şuayb.
Beni isteyenlere, bu alemde ağlamak düşer.
Bu ağlamaya, Bana kavuşmaktan başka çare yoktur..

[N.K.Caferi]

[align=center]Ey Gönül! Yana yana benlikten kurtulan birini aramadayım! Benliğinden, varlığından kurtulan bütün benliklerin aradığı olur; kendisine dost olmayan, kendi benliğini sevmeyen herkesin dostu, sevgilisi olur.. Benliğinden mutlak sûrette fâni olmadan hakikî mânâda tevhîde, Hakk'a (cc) vâsıl olamazsın! [/align]

[N.K.Caferi]

Allah’a olan aşkda (kişi) zirveye ulaşmaz çünkü İLAHİ AŞKIN zirvesi yoktur hududu yoktur, sınırı yoktur sonsuza kadar uruç (yükselme) vardır. Nihayetinde mutmain olan kalbin mutmainliği ilahi aşktan ve onun beraberinde getirdiği sekine ve huzurdan değil Ona teslimiyetten mutmain olur. Yoksa Peygamberler ve mukarrab melekler dahi Onun Aşkından doymamışlar. Bu aşk Deniz suyu içmeye benzer ki içtikçe susuzluğu artar.


Hz. Şems, Hz. Mevlana'ya sorar ;
Ey bilginin somutlaşmış timsali! Der misin bana hangisi daha büyüktür: Beyazıt-ı Bistami mi yoksa Muhammed Mustafa mı?
-Elbette ki Muhammed Mustafa (s.a.a) diye yanıtladı soruyu Mevlânâ bu da sorulur mu gibi bir edayla.

Ve Şems-i Tebrizi devam etti:
-İyi ama Muhammed Mustafa Allah (c.c) için “Seni gereğince bilemedik ey bilinmeyen” derken Bistamlı Beyazıt “Kendimi kutlarım şanım yücedir ben sultanların sultanıyım” demektedir ne dersin buna?
-Şunu derim ki Beyazıt-ı Bistami’nin idrak kabı dardı gönlünde Allah'ın(c.c) bir belirişine erişince doldu taştı ve o kendinden geçiş içinde kendini o'nda kayboldu sandı. Oysa insanın hası ve insanlığın hülâsası Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) idraki öylesine engindi ki Allah'ın nice belirişine doymadı kanmadı her seferinde bir yenisine susadı.

[biralevi]

Allah’a olan aşkda (kişi) zirveye ulaşmaz çünkü İLAHİ AŞKIN zirvesi yoktur hududu yoktur, sınırı yoktur sonsuza kadar uruç (yükselme) vardır.

Caferi canın irfani sunumuna Ehli Beytten öğrendiğimiz bilgilerle katkı yapabiliriz
Tevhidin yani Allah'a yakiyn olmanın üst sınırı yoktur,
O'nun lütfuyla bu yolculuğa çıkanların bu yolculukları hiç bitmeyecek
O'nun sunumları ve nimetleride sonsuz ve sınırsız olduğu için bitmeyecek
yani öyle bir yer yokki haşa Allah desin ki 'Artık sizlere verecek birşeyim yaratacak bir eserim kalmadı !
Bu dünya içinde berzah mahşer ve sonsuz ahiret içinde böyledir sonsuz ahiret yaşamındada yücelecek üst sınır yoktur,
yücelerin yücesi son bir nokta değildir
bu yüzden imamlarımız dan
Allahı hakkıyla tanımanın mümkün olmadığı ,
Onu tanımlayanların ve vasfedenlerin kim olursa olsun eksik tanımladığı ve vasfettiğini
öğrendik bu yüzden bizler Allahu Ekber kelimesini Allah büyüktür olarak değil
Allah vasfedenlerin vasfetmesinden tanımlayanların tanımlamasından daha büyüktür diye anlıyoruz.
Bu yüzden dualarımızda Ehli Beytin ve onlara tabi olanların yakiynlerini artır diye dua ediyoruz,
Allah aşkıda O nu anlama ve tanıma ilkeleri doğrultusunda yani bu şekilde anlaşılmalıdır kardeşimizin buyurduğu gibi bu aşkın da sınırı yoktur ilgi ,sempati, sevgi ,aşk ve tutkuyla devam eden bu yolculuğun sonu yoktur hatta mecazi anlamda o aşkta yok olmak bunu anlatma noktasında cümleye kalıba dökme konusunda geldiğimiz son noktadır bundan sonraki yükselme bitmiyor ama bu yükselmeyi durumu ifade edecek kelime ve cümle yoktur.
Varlığında yok oldum kelimesi veya buna benzer kelimeler ifadedeki en son çırpınışlardır.Belki türkçeden daha zengin dillerdeki kelime ve cümleleri kullanarak bir kaç adım daha ileri ifadeler kullanılablir bulunabilir ama sonuçta bu anlama gelecek bir yerde harfler kelimeler vede cümleler kifayetsiz kalacaktır.Hatta durumunu hal ile bilen yüce ruhlu kişiler dahi bunu anlatamadıklarını düşünebiliriz,Ehli Beytin kendi yakiyn durumlarını harflaerin cümlelerin kifayetsizliği nedeniyle bize anlatamadıklarını da düşünebiliriz.