İnsanın Hicapları

Alevilikte Ahlak, İrfan gibi manevi konuları bu bölümde paylaşabilirsiniz.
Cevapla
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

İnsanın Hicapları

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Resim
“Allah’tan gayrı”sına ilgi duyup O’ndan gayrısına yönelmek insanı zulmani ve nurani perdeler gerisinde bırakır. İnsanın Yüce Allah’ı unutup dünyaya yönelmesine sebep olursa, dünyevi işlerin tamamı zulmani örtü oluyor demektir, -bu durumda- maddi âlemlerin tamamı zulmani perdeler olurlar. Ama eğer, Hakka yönelme ve “sonunda herkesin gideceği yer” olan ahiret yurduna ulaşma vesilesi olursa zulmâni örtüler nuranî örtülere dönüşürler. “Allah’tan gayrısından kopma”nın kemali -en mükemmel hali- ister zulmani ister nurani olsun, bütün perdelerin kalkması, bir kenara itilmesidir. Ancak bu durumdadır ki “Azamet Madeni” olan ilahi konuk evine girebilmek mümkün olacaktır. İşte bu nedenledir ki bu duada Allah Teala hazretlerinden “görebilme yeteneği” ve “kalbi nuraniyet” talep etmektedirler ki nurani perdeleri yırtarak “Azamet Madeni”ne ulaşabilsinler: “…gönül gözleri nur perdelerini aşıp Azamet ve celal madenine ulaşabilsin ve canlarımız senin yüce ve mukaddes dergâhına ait olabilsin.”


Ama zulmani hicapları henüz yırtamamış olan ve bütün dikkatini tabiat alemine yöneltmiş bulunan ve Allah korusun, “Allah’tan sapmış” olan ve esasen dünya ötesinden ve ruhaniyet aleminden habersiz olup tepetakla tabiat alemine gömülmüş bulunan ve hiçbir zaman nefsini temizleyip kendisini düzeltme gibi bir kaygı ve telaşa kapılmayıp kendisinde ruhani ve manevi bir güç ve hareket oluşturmayan, kalbinin üzerine siyahlık germiş olan kara perdeleri kenara itmeyen kimse ise zulmaniyetin son -ve en kalın- perdesi olan “esfelussafiliyn (aşağılıkların en aşağlığı)’dedir: “… sonra da aşağıların aşağısına çevirdik…”[1]


Halbuki Rabbu’l-Âlemin hazretleri (cc) insanoğlunu en yüce makam ve konumda yaratmıştır: “… doğrusu biz insanı en güzel bir biçimde yarattık…” [2]


Nefsinin istek ve tutkularına uyan ve kendisini bildi bileli zulmâni tabiat aleminden başka bir şeye eğilim duymayıp; bu karanlık ve kirli dünyanın dışında başka bir yer ve dünyanın da bulunabileceğini hiç düşünmeyen kimse zulmani perdeye gömülmüş ve “…o, yeryüzüne meyletti (aşağılığı seçti) ve nefsinin istek ve tutkusuna uydu…”[3] buyruğunun canlı örneği olmuştur. Zulmani perdeyle örtülü günaha bulaşmış kalbi, günah ve isyankârlığının çokluğu neticesinde sıkkın hale gelmiş ruhu bozulmuş moraliyle Hak Teala’dan (cc) uzak düşen ve hakikati görebilecek göz ve aklını körelten kimse; “Allah’tan gayrısından kopma” şöyle durdun; bu “nefsine uyma ve dünyaya eğilim duyma”larla, zulmani hicap ve karanlık perdelerden bile kurtulamaz. -Böyle birinin- Allah’ın velilerinin makamını inkar etmemesi; berzah alemlerini, sıratı, ölümden sonra dirilişi ve ahireti, kıyameti, hesabı, Kitab’ı, cennet ve cehennemi masal telakki etmemesi bile hüner sayılır! -Yoksa- insan; günah işleme ve dünyaya gönül verme neticesinde bu hakikatleri inkar edecek, evliyanın makam ve derecelerini inkara kalkışacak noktaya -da- gelebilmektedir; hem de evliyanın makam ve dereceleri dua ve münacaatlarda geçen şu birkaç cümleden ibaret olduğu halde!


İlim ve İman


Bazen, bir bakıyorsunuz, -insanın- bu “gerçeklere ilmi var” -bu gerçekleri biliyor- ama imanı yok… -Mesela- ölü yıkayan adam ölüden korkmaz, çünkü ölünün ona hiçbir şey yapamayacağına yakini vardır! -Hem zaten- canlı olduğu ve ruhu bedeninde bulunduğu zaman bile elinden bir şey gelmeyen -şu insan- artık can vermiş olduğu şu durumda ne yapabilir ki? Buna rağmen -yine de- bazılarının ölüden korkmasının nedeni, bu hakikati bilmeleri, ama -bu hakikate henüz- iman etmemiş olmaları, inanmıyor bulunmalarıdır.


-Mesela- Allah’ı ve hesap gününü bilirler, ama yakinleri yoktur; aklın anlayıp idrak etmiş olduğu şeyden kalp-leri- habersizdir. Delil ve ispatla bir Allah’ın var olduğuna, kıyamet ve miadın hak olduğuna inanırlar, ama bizzat bu aklî delil ve ispatın, kalbe perde çekmesi ve iman nurunun kalbe vurmasına engel teşkil edip Allah Teala’nın (cc) onu zülumât ve karanlıklardan nur ve aydınlığa çıkarmasını önlemesi mümkündür: “ Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır.”[4] Ve Allah Tebarek ve Teala’nın, velisi olduğu ve karanlıklardan çıkardığı biri artık günah işlemez, gıybet etmez, iftira yakmaz, iman kardeşine kin ve hased beslemez; kalbinde nuraniyet duyar, dünya ve dünyaya ait şeylere kıymet vermez. Hz. Emir’in[5] de (as) buyurduğu gibi: “Bütün dünya ve dünyaya ait şeyleri bana verip, karşılığında, bir karıncanın ağzındaki bir arpa kabuğunu zorla ve adalete aykırı olarak almamı isteseler asla kabul etmem bunu!”[6]


Ama sizlerden bazısı, her şeyi ayaklar altına alıyor… İslâm büyüklerinin gıybetini ediyorsunuz…Başka insanlar mahallenin bakkalını atarını çekiştirir, bunlar -da tutup- İslâm ulemasına çirkin yakıştırmalarda bulunurlar, hakarette bulunur, saygısızlık ederler; çünkü imanları sağlamlaşmamıştır henüz, yaptıklarının karşılığını göreceklerine inanmamaktadırlar.


“İsmet”[7] tam bir imandan başka bir şey değildir; peygamberlerle velilerin ismetinin anlamı, meselâ, Hz. Cebrail’in (as) onların elinden tutuyor -yardımcı oluyor- olması değildir.Evet, Hz. Cebrail (as) Şimr’in[8] elinden tutacak olsa tabii ki o da günah işlemez asla! Ama, ismet, imandan doğan bir durumdur. İnsan, Hak Teala hazretlerine iman edip O’na inanır ve güneşi görür gibi gönül gözüyle Yüce Allah’ı görürse, günah işleyip isyana kalkışması mümkün değildir; çünkü güçlü ve silahlı biri karşısında -elbette ki- “ismet” meydana geliverir. İnsanı günaha girmekten koruyan şey, kendisini Allah’ın huzurunda gördüğü için duyduğu korkudur. “Allah’ın selamı onlara olsun, masum imamlar, tertemiz bir tıynetle yaratıldıktan sonra Allah’ın rızasını kazanma, nuraniyet elde etme ve faziletli melekeler edinme neticesinde kendilerini daima Allah Teala’nın huzurunda bilmekte, her şeyi bilen ve çepeçevre sarıp kavramış olan Yüce Allah’ın dergâhında görmektedirler kendilerini. Onlar “O’nun vechinden başka her şey helak olucudur.”[9]

Eğer insan görünen ve görünmeyen bütün alemlerin Allah’ın huzuru olduğuna ve Hak Teala’nın her yerde hazır ve nazır bulunduğuna iman edip yakinen inanacak olursa, Hakk’ın huzurunda ve bizzat Hakk’ın vermiş olduğu nimetle günah işlemesi mümkün değildir artık. İnsan mümeyyiz -iyiyi kötüden ayırt edebilen- bir çocuğun karşısında günah işlemiyor, -mesela- avretini açmıyorken, nasıl oluyor da Hak Teala’nın karşısında ve yüce Rabbinin huzurunda avretlerini -ayıplarını- açabiliyor, hiçbir canilikten çekinmeyebiliyor? Nedeni şudur: O çocuğun orada bulunduğuna imanı vardır, buna inanmaktadır, ama Allah Teala’nın hazır ve nazır bulunduğuna dair bilgisi varsa da, buna imanı yoktur ve inanmamaktadır. Bilakis, kalbini karartmış olan fazla günah nedeniyle bu tür mesele ve hakikatleri asla kabul edememektedir esasen, hatta doğru olabileceğine ihtimal dahi veremiyordur belki de. İnsanın yakin -iman- etmesi bir tarafa dursun, insan eğer Kur’ân-ı Kerim’de haber verilen bu şeylerin, bu müjde ve bu tehlike uyarılarının doğru olduğuna ihtimal bile verecek olursa elbette ki tutum ve davranışlarını gözden geçirip kendisine yeni bir çeki düzen verecek ve böylesine küstahça ve gemi azıya almışçasına -bir sorumsuzlukla- gitmeyecektir. Siz, bir yolda yırtıcı bir hayvan bulunduğunu ve size zarar verebileceğini bilir veya size karşı çıkabilecek silahlı bir adamın o yolu kesmiş olduğunu anlarsınız o yolculuğa çıkmaktan vazgeçer -oracıkta- duruverir ve bu haberlerin doğru olup olmadığını araştırırsınız. -Bu durumda- birinin, cehennemin varlığı ve ateşte kalıcılığa ihtimal verdiği halde yine de günah işlemesi mümkün müdür?

Yüce Allah’ı hazır ve nazır bilip kendisini O yüce Yaratıcı’nın huzurunda gören ve sözleri ve davranışları için hesap vereceğine, her şeyin bir karşılığı olduğuna ve bu dünyada söylediği her kelime, attığı her adım ve yaptığı her amelin yazılıp kaydedildiğine, Allah’ın “rakıyb” ve “atıyd” -hazır bir gözetleyici, her şeyi kontrol edici-[10] meleklerinin onu dikkatle gözetlemekte olup yaptığı ve söylediği her şeyi kaydettiklerine ihtimal veren bir insanın buna rağmen suç ve günah işlemekten yine de korkmaması mümkün müdür?Asıl dert, bu hakikatlerin gerçekleşeceğine ihtimal dahi verilmiyor olmasıdır… Bazılarının hal, davranış ve gidişatından belli ki tabiat ötesi alemin var olduğuna ihtimal -dahi- vermiyorlar. Çünkü sırf bu ihtimal bile insanı birçok uygunsuz şeylerden vazgeçirmeye yeter.


İMAM HUMEYNİ


————–

1-Tin, 5.

2-Tin, 4.

3-A’raf, 176

4-Bakara, 257

5-Hz. Emir: Hz. Ali (as) (çev.)

6-Nehc’ul Belağa, 215. hutbe

7-İsmet: Masum olma, “günah işlemezlik” (çev.)

8-Şimr: Kerbela katliamında Hz. İmam Hüseyin’in (as) mübarek başını kesme denîliğini gösteren katil (çev.)

9-Kısas, 88

10-“O, söz olarak herhangi bir şey söylemeyiversin; hemen o sırada söylediği her şeyi derhal kaydeden hazır bir gözetleyici (“rakıyb” ve “atıyd”) mutlaka vardır.” Kâf,18


————————-

İmam Humeyni’nin “Cihad-ı Ekber” kitabından alıntıdır.
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
Cevapla

“Alevi Ahlak ve İrfanı” sayfasına dön