Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Alevilikte Ahlak, İrfan gibi manevi konuları bu bölümde paylaşabilirsiniz.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen 3nokta »

Selam ve hürmetler değerli arkadaşlarım,
bir blogta karşılaştığım bir yazıyı siiznle paylaşmak istiyorum: Alevi toplumu, Şia toplumu, irfan, tasavvuf gibi konular hakkında bir şeyler yazılmış. Sizin ve özelikle biralevi abimin bu yazı ve bu yazının yayınlandığı blogtaki diğer yazıları incelemenizi bunlar hakkında ne düşündüğünüzü ifade etmenizi bekleyeceğim.
Tarih boyunca tasavvuf ve irfan konusu hep tartışıla gelmiştir.Özellikle Şia’da tasavvufun kabul görmeyişi irfanla yoğrulmuş Alevi toplumu ile kaynaşmanın gecikmesine sebep olmuştur.Aynı şekilde asli örgüsü dışına çıkan aşırı batıni yorumlara boğulmuş günümüz Aleviliğide bir parçası olduğu şia’yı kendine yabancı görmesine sebep olmuştur.Başlıbaşına bir Şia anlayışı olan Alevi inanç ve öğretisi şeriat-tarikat dengesi içinde kendi seyrü süluk adabını oluşturarak sistematiğini meydana getirmiştir.Tasavvuf terimi her ne kadar Şii dünyada ve kimi Sünni çevrelerde kabul görmesede “irfan” terimi Şia dünyasında kendi yerini almıştır.Ehlibeyt İmamlarının Sufi ve Tasavvuf dünyası hakkındaki görüşleri ve onların inançları hakkında ki sözleri Şii dünyada tasavvufa karşı tavır alınmasına sebebiyet vermiştir.Ama günümüzde temel sorun tasavvufla neyin kastedildiğidir.Tarihi süreç içinde birçok tasavvufi akımlar ortaya çıkmış olmakla beraber her birinin tasavvuftan anladığı farklı şeylerdir.İşte bu zeminde yeniden Alevi irfan anlayışının nereye oturtulması gerektiğini tartışmamız gerekecektir.İşte bu minval üzere bir girizgah olarak bu yazıyı kaleme alma gerekliliğini duymuş bulunmaktayım..



Konunun önemine binaen yazımızı şu başlıklar altında ele alacağız.

İRFAN NEDİR?

İrfan;akıl ve tecrübe ve diğer nakli deliller ile değilde,batıni şûhud ve keşifler yoluyla elde edilen Allah’ı tanıma yoluna verilen isimdir.Bu yol derin riyazetler,belirli bir seyrü süluk terbiyesi gerektirir.Bu yola düşen salik bir üstadın kontrolünde Allah’a doğru manevi içsel bir yolculuğa başlamış demektir.İnsanı bu yolculuğa iten temel sebep ise mıknatısın eksi kutbu olan yaradılmışın artı kutup olan Yaradana olan yönelişidir.Zira insan güçsüzdür, eksiktir. Eksik olan doymak,tamamlanmak için bir tekamüle ihtiyacı vardır. “Kuşkusuz kendisini,kendi eylem ve davranışları hakkında düşünen bir kimse nakıs (eksik) olduğunu ve başkalarına muhtaç olduğunu görecektir.İnsan kendisinde bu eksikliği bilince içinde yetkinliğe meyleden bir dürtü ortaya çıkar.Böylece o yetkinliğe doğru istek duyarki tarikat ehli bu hareketi süluk olarak adlandırır..” (Nasıruddin Tusi-Evsaful Eşraf sy-39) Molla Muhmmed Hadi Sebzevari’ye ait aşağıda ki beyit Tusi’nin yukarıdaki pasajını nefis bir üslupla şöle ifade eder:

Külli alem ibaredir sen ise manasın

Ey kalplere mıknatıs olan…!

Elbette ki İslami ilimlerle donanmak kul için önem arzeder.Dini daha iyi anlayabilmenin iyi bir fakih,iyi bir muhaddis veya filozof (hekim) olmaktan geçtiğini tek başına söylemek doğru değildir.Zira dinin temel gayesi olan Allah’ı tanıma olduğunu söylersek İnsanın sırf bu ilimlerle kendisnden beklenen kemalete ermesi için yeterli olmadığı aşikardır.Bu konuda büyük arif zamanının velilerinden olan Allame Tabatabai şöyle ifade eder:Nefsi tekmil etmek ve insaniyet kemalinin aşamalarını ve miraçlarını kat etmekiçin zihni,fikri,ilahi ilimlerle yetinmek felsefe öğrenmek,mantıki deliller sunmak zihni ikna edebilir ama kalbi ve ruhu doyurmaz.Ruhun hakikatlere vuslat ve onları şuhud etme susuzluğunu gidermez…(özün özü-allame tabatabai) İlahi Aşk eğer bu susuzluğu giderecek abu hayat kaynağı ise onun dolup taşacağı tek yer ise mutmain olmuş bir gönül kabıdır.Öyle ise kul ile Rab arasındaki bu vuslat cerayanı ruhsal tekamüle bağlı olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.Ve bu çağrı Rabbimizin bir davetidir ve adı ne olursa olsun maksudu Allah olanın seyyah olup yola düşeceği bu yola irfan denir.Ey nefs-i mutmainne Rabbine dön.Sen hoşnud,Rabbin hoşnud.Gir kullarımın arasına,gir cennetime.(fecr süresi) İşte bu terbiye yolu Allah’ın emridir.Şeriatı tamam olana tarikat yani yol katetmek farzdır.Marifet ilmi İslam’ın kendisidir ve yetkin bir kuldan beklenen vasıftır.Bu ilmin kökleri,işaret taşları Kuran ayetlerinde,Peygamber (saa) sözlerinde,İmamların belagatlarında,dualarında,yaşamlarında açıkça görülmektedir.Nehcül Belaga,Sahifeyi Seccadiye,Mefatih-ül Cinan gibi temel eserlerde yeterli örnekleri bulmak mümkündür.Bu bağlamda söyleyeceklerimiz “İrfanın” refaranslarını dışarıda aramanın doğru olmadığı gerçeğini insaflı herkesçe kabul edilmesi gerektiğidir.



Şİİ ve ALEVİ DÜNYADA İRFAN ANLAYIŞI:

Şii dünyada Anadolu Alevi toplumunda olduğu kadar irfan başlı başına ön plana çıkmamıştır.Hemen hemen bütün müçtehitler sıkı bir riyazet ve nefis tezkiyesinden geçmiş kişilerdir.Ama özelde bu alanda üst derecelere erişmiş kişilerin az oluşu Şii dünyanın gayet doğal olarak şer’i ilimlere gösterdiği ihtimamdan kaynaklanmaktadır.Bunun yanında Şii arifler çok sayıda talebe yetiştirme gayesi dışında bu yola meyilli,güzel hasletlerle donanmış,zahiri batını kadar kuvvetli erler yetiştirme düşüncesinin etkisi pek tabiidir.Çünkü bu yol tabiri caizse patika bir yoldur.Patikaya sürünün tamamını sürerseniz helak olacakların sayısı hayli fazla olur.Öyle ise çoban bu yolda kıvrak olacakları seçmesini bilmelidir.Alevi toplumunda ise bu süreç hızlı başlamış ilk başta yetişen seçkin kişilerin yerini şeriatı sağlam olmayanların,yanlış yöntemlerle nakıs kişilerin dümenin başına geçmesi ile bir handikapa yol açmıştır.Zira bu seyrü süluk öğretisi en alt seviyedekine dahi ulaştırılmaya çalışılmış “şeriat” kapısı es geçilerek öğreti çökertilmiştir.Bugün Alevi dünyasının yaşadığı buhranların altında yatan asli sebeplerden biride budur.Şii dünyada bu temkinli yaklaşım meyvelerini güzel bir şekilde vermiş ve yol izine düşen öğrencilerini yüksek mertebelere ulaştırmıştır.Oysaki Alevi irfanının temel prensibini çizerken Hacı Bektaş Veli “ya sen Kuran’a uy,ya da Kuran senin şartın(fiiliyatına şahit) tutsun.Dava bütün olsun” demektedir.Aynı üslup Şeyh Safiyüddin Erdebili’nin Tezkiresinde “şeriatı tam olmayanın tarikatı dürüst olmaz” şeklinde ifade bulur.İşte tabiri caizse kantarın topuzu burada…Ölçü ve kıvam kaçtığı takdirde ortaya çıkan düşünce,fikriyat,maneviyat garip bir hal alacaktır.



Kuran ve Ehlibeyt ışığında terbiye gören ve ilahi sırlara mazhar olan ilk şahsiyetler peygamberin seçkin ashabıydı.Hem tasavvufta ve hemde irfanda ekol şahsiyetlerden önde gelen Selman-ı Farisi tekamüle ermiş mutmain bir gönülle hoşnud olarak Rabbimizin bildirdiği seçkin kulları arasına dahil olmuştur.Bunun yanında İmam Ali(as) seçkin diğer dostları Ebuzer,Miktad,Ammar’da hakiki manada en yüksek ariflerdendi.Ebu Derda’yı,Bilali Habeş’iyi,Üveysi,Kumeyl gibi zincir halkalarını da unutmamak gerekir.Şii inanç dünyasında Şeyh Baheddin Amili,Mir Damad,Mola Sadra,Mola Muhsin Feyz Kaşani,Seyyid Haydar Amuli,Nasıruddin Tusi,Molla Sebzavari başta olmak üzere son dönemde Mirza Ali Kazî,Allame Tabatabai,Allame Tehrani,Murtaza Mutahhari,Ayetullah Destgayb,Seyyid Hüseyin Nasr ve Ayetullah Humeyni gibi önde gelen isimleri arifler arasında sayabiliriz.Anadoluda ise bu aşıklar zincirine eklenen nice ehli tahkik,arif veliler dahil olmuştur…Hacı Bektaş Veli,Şeyh Safiyüddin Erdebili,Abdal Musa,Yunus Emre,Pir Sultan Abdal,Dede Garkın,Baba İlyas Horasani,Kaygusuz Abdal,Şah Hatayi,Virani,Demir Baba gibi Anadolunun hamuru aşkın süvarileri vardı…Aynı dili konuşan bu gülşen bağının bülbülleri aşk ve şevkini Hz.Muhammed (saa) ve Hz.Ali (as) nin gül kokularından almıştır.hepsi gül kokuyor zira tenlerine marifet gülleri temas etmiştir…Bugün merhum Humeyni’nin Misbahul Hidaye adlı eseri başlı başına derin irfanı sırları beyan etmekte bu alanda önemli bir açığı kapamaktadır.Şeyh Safinin seyrü süluk metodu ile Hacı Bektaş’ın Yunusun,Nasırüddin Tusi’nin Tabatabai’nin metodları ve nefsin makamlarını açıklamaları yüksek oranda benzerlik arzetmektedir.Gelin Yunus ile Hafızı kucaklaştıralım.

Külli alem ibaredir sen ise manasın

Ey kalplere mıknatıs olan…!

Diyen gönülle “ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” diyen soluk aynı soluk…Ramazanın tüm gönüllere ferah vermesi dileğiyle Allah batınımızı keskin zahirimizi sağlam kılsın.
http://bektasidergahi.blogcu.com/bab-i-esrar/6038642
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen biralevi »

meshedi313 yazdı: Yazıları YADA sözleri doğru bilgi verip vermedikleri yönünde değerlendirmemiz gerektiği gibi sözün amacınıda sorgulamalıyız söz doğrudur da amacı batıl olabilir yönlendirme amaçlı olabilir gönderdiğin yazıda böyle doğruları içermekle beraber ülkemizde gelişen şii anlayışın içine sızıp dejenere etmek yada sağlıklı bir temele taa en baştan dinamit koymak amacını taşıyor zira yazarın diğer yazılarınıda okuduğum için artık amacını anlayabiliyoruz bunları ya cahilce yada bilerek yapıyor arasındaki tercimde cahil olmadığını düşünüyorum.Çünkü şianın klasik bilgisine bir türlü teslim olmak istemiyor ve bu bilgileri anadolu kökenli ve şiaya uygun olmayan bilgilerle harmanlamak istiyor oysa şialığın anadolu bilgisine değil anadolunun şialık bilgisine ihtiyacı var ihtiyacı olanın ihtiyaç pınarına gitmesi gerekirken bu yazar ihtiyaç pınarına bulanık su katmak istiyor satır aralarını dikkatle okursanız bunu görürsünüz.oysa bizzat kendisi kendi bulanıklığından kurtulup temiz sudan içse daha verimli işler yapabilecekti ama şahıs ısrar la yeni bir harmanlama yeni bir sentez oluşturmak çabasına giriyor.Teslim olmak istememesi doğal olarakta bizlerde kuşku üretiyor.Yani sözlerine değil amacına bakmak zorunda kalıyoruz.Bu durumdada sözü hak muradı batıl türden yaklaşmak gerekiyor.



Tarih boyunca tasavvuf ve irfan konusu hep tartışıla gelmiştir.Özellikle Şia’da tasavvufun kabul görmeyişi irfanla yoğrulmuş Alevi toplumu ile kaynaşmanın gecikmesine sebep olmuştur.

Alevi toplumu irfanla yoğrulmuş kabul edilebilirmi? ama yazar sünni toplumdan bulaşan tasavvufi ve batıni akımları böyle sunuyor.Peki irfanla kaynaşmış birtek alevinin birtek irfani eseri varmı? o halde bu nasıl yoğrulmak.Şairlerin birkaç deyişiyle yoğruşma olmuyor tabi,,,



Aynı şekilde asli örgüsü dışına çıkan aşırı batıni yorumlara boğulmuş günümüz Aleviliğide bir parçası olduğu şia’yı kendine yabancı görmesine sebep olmuştur.

alevilik şialığın bir parçası değil taşıdığı iddia ile bizzat kendisidir lakin kendi asli zemininde değildir bu zemine oturduğunda sorun kalmayacaktır.Ama batıni yorumların bu bilgileri önleyici etki ürettiği yorumu doğrudur,batınilik toplumu şianın doğru bilgisinden uzaklaştırıcı etki yapmaktadır ve bu etki halen üst düzeyde devam etmektedir.



Başlıbaşına bir Şia anlayışı olan Alevi inanç ve öğretisi şeriat-tarikat dengesi içinde kendi seyrü süluk adabını oluşturarak sistematiğini meydana getirmiştir.

Tarikat unsurunun doğuşundan habersiz yorum yapılması doğru değildir tarikatçılık sünni tasavvufi felsefe içinde anlmlıdır şialık çemberinde anlamını kaybediyor o halde tarikatçı bir yaklaşım dan uzak durmalıyız hem kavram hemde içerik olarak tarikatçılık islama uzak bir yapılanma biçimidir detaylara girmiyorum yazarın seyrü sülük adabı dediği şey tarikatçılık sünnilik ve tasavvuf üçgeninde oluşan bir çizgidir ve anadoludaki müslümanlara bile hayrı olmamıştır .İsbatı çok basittir anadoluda asrı saadeti hatırlayan varmıdır? onlarca tarikat onlarca kez üst düzeyde adamını en üst düzeyde iktidar yapmasına rağmen şu dönemde huzurluyduk denilen bir tek yüzyıl onyıl bir yıl varmıdır olmuşmudur? tam tersi zalimlerin iktidarlarına setepne olan bu tarikat tasavuf şeriat dengesinin silbaştan yapılması daha doğru bir yaklaşımdır.Ortaya çıkan tek sistematik bu unsurlarla zalim iktidarların ekmeğine yağ süren düzendir çünkü içinde çok ciddi boşluklar vardır sadece birisini söyleyelim mesela bu seyrüsülük sistematiğinin içinde kerbelanın irfani boyutu yoktur.


Tasavvuf terimi her ne kadar Şii dünyada ve kimi Sünni çevrelerde kabul görmesede “irfan” terimi Şia dünyasında kendi yerini almıştır.Ehlibeyt İmamlarının Sufi ve Tasavvuf dünyası hakkındaki görüşleri ve onların inançları hakkında ki sözleri Şii dünyada tasavvufa karşı tavır alınmasına sebebiyet vermiştir.

Ehli beyt imamlarının sufi ve tasavufcular aleyhine tavır koyması bizim için yeterli değilmidir?Ehli beytin sözleri bizi bağlamıyormu? o halde sufizm ve tasavvufa karşı tabiki uyanık olacağız.


Ama günümüzde temel sorun tasavvufla neyin kastedildiğidir.Tarihi süreç içinde birçok tasavvufi akımlar ortaya çıkmış olmakla beraber her birinin tasavvuftan anladığı farklı şeylerdir.

bu tavır sızma girişimidir çarpıtma girişimidir.konuyu dağıtma çarpıtma ve içeri girme zaten tahrifat böyle olmuyormu?


İşte bu zeminde yeniden Alevi irfan anlayışının nereye oturtulması gerektiğini tartışmamız gerekecektir.

Alevi irfanı diye birşeymi var? yüzyıllardır bu başlıkla birşey okuyan varmı? sünni tasavvuf diyemediği için böyle demek zorunda kalıyor.






İRFAN NEDİR?

İrfan;akıl ve tecrübe ve diğer nakli deliller ile değilde,batıni şûhud ve keşifler yoluyla elde edilen Allah’ı tanıma yoluna verilen isimdir.Bu yol derin riyazetler,belirli bir seyrü süluk terbiyesi gerektirir.Bu yola düşen salik bir üstadın kontrolünde Allah’a doğru manevi içsel bir yolculuğa başlamış demektir.İnsanı bu yolculuğa iten temel sebep ise mıknatısın eksi kutbu olan yaradılmışın artı kutup olan Yaradana olan yönelişidir.Zira insan güçsüzdür, eksiktir. Eksik olan doymak,tamamlanmak için bir tekamüle ihtiyacı vardır. “Kuşkusuz kendisini,kendi eylem ve davranışları hakkında düşünen bir kimse nakıs (eksik) olduğunu ve başkalarına muhtaç olduğunu görecektir.İnsan kendisinde bu eksikliği bilince içinde yetkinliğe meyleden bir dürtü ortaya çıkar.Böylece o yetkinliğe doğru istek duyarki tarikat ehli bu hareketi süluk olarak adlandırır..” (Nasıruddin Tusi-Evsaful Eşraf sy-39) Molla Muhmmed Hadi Sebzevari’ye ait aşağıda ki beyit Tusi’nin yukarıdaki pasajını nefis bir üslupla şöle ifade eder:
Elbette ki İslami ilimlerle donanmak kul için önem arzeder.Dini daha iyi anlayabilmenin iyi bir fakih,iyi bir muhaddis veya filozof (hekim) olmaktan geçtiğini tek başına söylemek doğru değildir.Zira dinin temel gayesi olan Allah’ı tanıma olduğunu söylersek İnsanın sırf bu ilimlerle kendisnden beklenen kemalete ermesi için yeterli olmadığı aşikardır.Bu konuda büyük arif zamanının velilerinden olan Allame Tabatabai şöyle ifade eder:Nefsi tekmil etmek ve insaniyet kemalinin aşamalarını ve miraçlarını kat etmekiçin zihni,fikri,ilahi ilimlerle yetinmek felsefe öğrenmek,mantıki deliller sunmak zihni ikna edebilir ama kalbi ve ruhu doyurmaz.Ruhun hakikatlere vuslat ve onları şuhud etme susuzluğunu gidermez…(özün özü-allame tabatabai) İlahi Aşk eğer bu susuzluğu giderecek abu hayat kaynağı ise onun dolup taşacağı tek yer ise mutmain olmuş bir gönül kabıdır.Öyle ise kul ile Rab arasındaki bu vuslat cerayanı ruhsal tekamüle bağlı olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.Ve bu çağrı Rabbimizin bir davetidir ve adı ne olursa olsun maksudu Allah olanın seyyah olup yola düşeceği bu yola irfan denir.Ey nefs-i mutmainne Rabbine dön.Sen hoşnud,Rabbin hoşnud.Gir kullarımın arasına,gir cennetime.(fecr süresi) İşte bu terbiye yolu Allah’ın emridir.Şeriatı tamam olana tarikat yani yol katetmek farzdır.Marifet ilmi İslam’ın kendisidir ve yetkin bir kuldan beklenen vasıftır.Bu ilmin kökleri,işaret taşları Kuran ayetlerinde,Peygamber (saa) sözlerinde,İmamların belagatlarında,dualarında,yaşamlarında açıkça görülmektedir.Nehcül Belaga,Sahifeyi Seccadiye,Mefatih-ül Cinan gibi temel eserlerde yeterli örnekleri bulmak mümkündür.Bu bağlamda söyleyeceklerimiz “İrfanın” refaranslarını dışarıda aramanın doğru olmadığı gerçeğini insaflı herkesçe kabul edilmesi gerektiğidir.

Doğru sözlere birşey denemez ama bunların nerede neden hangi amaçla kullanıldığınada dikkat edilmelidir.zehiri altın tasta sunarlar


Şİİ ve ALEVİ DÜNYADA İRFAN ANLAYIŞI:

Şii dünyada Anadolu Alevi toplumunda olduğu kadar irfan başlı başına ön plana çıkmamıştır.

yazarın şii dünyadaki irfani anlayışın ne oranda gelişmiş olduğundan haberi bile yok.



Hemen hemen bütün müçtehitler sıkı bir riyazet ve nefis tezkiyesinden geçmiş kişilerdir.Ama özelde bu alanda üst derecelere erişmiş kişilerin az oluşu Şii dünyanın gayet doğal olarak şer’i ilimlere gösterdiği ihtimamdan kaynaklanmaktadır.Bunun yanında Şii arifler çok sayıda talebe yetiştirme gayesi dışında bu yola meyilli,güzel hasletlerle donanmış,zahiri batını kadar kuvvetli erler yetiştirme düşüncesinin etkisi pek tabiidir.Çünkü bu yol tabiri caizse patika bir yoldur.Patikaya sürünün tamamını sürerseniz helak olacakların sayısı hayli fazla olur.Öyle ise çoban bu yolda kıvrak olacakları seçmesini bilmelidir.
sadece demogoji yapıyor şia dünyadaki tüm müçtehitler aynı zamanda irfan ilminide bilirler talebeleride dahil sadece müçtehitler değil alimler ve aydınlarda böyledir çünkü şialıkta irfan zahirin ikiz kardeşidir.


Alevi toplumunda ise bu süreç hızlı başlamış ilk başta yetişen seçkin kişilerin
bu seçkin alevi! ler kim acaba ve eserleri nedir? keşke örnek verseydi.

yerini şeriatı sağlam olmayanların,yanlış yöntemlerle nakıs kişilerin dümenin başına geçmesi ile bir handikapa yol açmıştır.Zira bu seyrü süluk öğretisi en alt seviyedekine dahi ulaştırılmaya çalışılmış “şeriat” kapısı es geçilerek öğreti çökertilmiştir.Bugün Alevi dünyasının yaşadığı buhranların altında yatan asli sebeplerden biride budur.

şeriat kapısı es geçilmiş değildir şeriat bilgisi ulaşmamıştır.bu ikisi çok farklı tesbitlerdir.Bugün aleviyim diyenler şeriatı sünni osmanlı eliyle tanıdığı için uzak kaldılar ruhlarına ulaşmadı NE zamanki şeriatı 12 imamların bilgisiyle ulaştırırız kabul edilmez o zaman es geçildi denilebilir.




Oysaki Alevi irfanının temel prensibini çizerken Hacı Bektaş Veli “ya sen Kuran’a uy,ya da Kuran senin şartın(fiiliyatına şahit) tutsun.Dava bütün olsun” demektedir.

hacı bektaşın böyle dediği hiçbir kitabı yoktur.zaten hacı bektaş bektaşilik takıntısı varsa ve bu aşılamıyorsa bu tip sızmalarla tahrifat yapma çabalarıda olacaktır.Oysa şialığın hacı bektaşa ihtiyacı olmadığı açıktır o halde bu ısrar niyedir? hacı bektaşın kendi öğretisi 4 kapı 40 makam kimi nereye götürmüşki şialara bir fayda sağlasın?
bektaşi kapısından çıkmış birtek alim bilen varmı?beşyüzyıllık süreç içinde bektaşi kapısından çıkıp abdest almayı tarif eden bir kişi varmı?




Aynı üslup Şeyh Safiyüddin Erdebili’nin Tezkiresinde “şeriatı tam olmayanın tarikatı dürüst olmaz” şeklinde ifade bulur.İşte tabiri caizse kantarın topuzu burada…Ölçü ve kıvam kaçtığı takdirde ortaya çıkan düşünce,fikriyat,maneviyat garip bir hal alacaktır.

şeyh safi bu çizginin neresindedir?

Kuran ve Ehlibeyt ışığında terbiye gören ve ilahi sırlara mazhar olan ilk şahsiyetler peygamberin seçkin ashabıydı.Hem tasavvufta ve hemde irfanda ekol şahsiyetlerden önde gelen Selman-ı Farisi tekamüle ermiş mutmain bir gönülle hoşnud olarak Rabbimizin bildirdiği seçkin kulları arasına dahil olmuştur.Bunun yanında İmam Ali(as) seçkin diğer dostları Ebuzer,Miktad,Ammar’da hakiki manada en yüksek ariflerdendi.Ebu Derda’yı,Bilali Habeş’iyi,Üveysi,Kumeyl gibi zincir halkalarını da unutmamak gerekir.Şii inanç dünyasında Şeyh Baheddin Amili,Mir Damad,Mola Sadra,Mola Muhsin Feyz Kaşani,Seyyid Haydar Amuli,Nasıruddin Tusi,Molla Sebzavari başta olmak üzere son dönemde Mirza Ali Kazî,Allame Tabatabai,Allame Tehrani,Murtaza Mutahhari,Ayetullah Destgayb,Seyyid Hüseyin Nasr ve Ayetullah Humeyni gibi önde gelen isimleri arifler arasında sayabiliriz.
şimdi bu hak isimler neden sayılıyor anlayacağız peşine takılan isimlere bakalım


Anadoluda ise bu aşıklar zincirine eklenen nice ehli tahkik,arif veliler dahil olmuştur…Hacı Bektaş Veli,Şeyh Safiyüddin Erdebili,Abdal Musa,Yunus Emre,Pir Sultan Abdal,Dede Garkın,Baba İlyas Horasani,Kaygusuz Abdal,Şah Hatayi,Virani,Demir Baba gibi Anadolunun hamuru aşkın süvarileri vardı…

hakkın içine batıl böyle sokulur zaten zaten amaçta buydu yani şianın anadoluya girişini mademki önleyemiyorlar o halde tahrif edilmesine çalışılmalıdır.Yazarın sebatayist olup olmadığını merak ediyorum yöntemleri benziyor günahını almayım sadece yöntemi benziyor araştırılmalıdır izlemek gerekir.böyle bir tahrifatı normal görmüyorum.


Şeyh Safinin seyrü süluk metodu ile Hacı Bektaş’ın Yunusun,Nasırüddin Tusi’nin Tabatabai’nin metodları ve nefsin makamlarını açıklamaları yüksek oranda benzerlik arzetmektedir.Gelin Yunus ile Hafızı kucaklaştıralım.

hayır kardeşim! biz kuran ve ehli beytin önüne hiçbir ismi geçirmeyeceğiz.saf şia suyuna bulanık suyu katmayacağız.




http://bektasidergahi.blogcu.com/bab-i-esrar/6038642
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen 3nokta »

bloktaki diğer yazılar incelendiğinde yazarın özüne ulaşan Alevi toplumunu ince bir sinsilikle bundan uzaklaştırma amacı olduğunu görüyoruz. Alevi farklıdır Şia farklıdır görüşünü alttan alttan yerleştirmeye çalışıyorlar... aynı oyuna zeynebiyelilerin lideri selahattin özgündüz de gelmiyor mu?
Bakalım ne olacak? Özüne ulaşanlar bir avuç mu kalacaklar, yoksa herkes kendi Hüseynî devrimini mi yapacak?
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen Musa Özateş »

meshedi313 yazdı:bloktaki diğer yazılar incelendiğinde yazarın özüne ulaşan Alevi toplumunu ince bir sinsilikle bundan uzaklaştırma amacı olduğunu görüyoruz. Alevi farklıdır Şia farklıdır görüşünü alttan alttan yerleştirmeye çalışıyorlar... aynı oyuna zeynebiyelilerin lideri selahattin özgündüz de gelmiyor mu?
Bakalım ne olacak? Özüne ulaşanlar bir avuç mu kalacaklar, yoksa herkes kendi Hüseynî devrimini mi yapacak?
zeynebiyelilerin lideri cemi semahı dedeyi sazı alevilik diye sunan izzettini bile çözememiş bunu nasıl çözsün?
Çeri
Mesajlar: 815
Kayıt: 28 May 2009, 10:06

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen Çeri »

Eğer Ülkemizde Alevi diye bilinen bir topluluk yaşamasaydı.Şiilik belkide bu topraklarda çok daha rahat ve kolay yayılabilirdi.
Eğer bir gün Anadolu Alevileri diye bilinen topluluk gerçek anlamda Şii olacaksa bunda Zeynebiyelilerin katkısı sizden çok daha fazla olacaktır.

Ama sonuçta bir realite olarak Alevilik diye bilinen bir olgu var.
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen ali muhsin »

Eger Omsanli denilen irkci Fasist Mikroblari olmasaydi Aleviler Daha rahat yasarlardi..!! Zira Osmanli Döneminde Alevilere Rahat yüzü göstermeyen Padisahlar , Alevi Sii kani aktmis ve etnik Temizlik uygulamalar yapmislardir ..nede olsa Cocuk Katillerindenden ( Osmanlidan ) baska birsey beklenemz !! Sizin gibilere inanan Sizin gibi olur ,Alevilikle Siilikle alakalarida yoktur !!!
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen 3nokta »

Çeri yazdı:Eğer Ülkemizde Alevi diye bilinen bir topluluk yaşamasaydı.Şiilik belkide bu topraklarda çok daha rahat ve kolay yayılabilirdi.
Eğer bir gün Anadolu Alevileri diye bilinen topluluk gerçek anlamda Şii olacaksa bunda Zeynebiyelilerin katkısı sizden çok daha fazla olacaktır.

Ama sonuçta bir realite olarak Alevilik diye bilinen bir olgu var.
Bu nasıl olacak? Batıl'ı hoş görerek mi? Batılı hoş görerek yol katetmek himin yöntemidir?
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Çeri yazdı:Eğer bir gün Anadolu Alevileri diye bilinen topluluk gerçek anlamda Şii olacaksa bunda Zeynebiyelilerin katkısı sizden çok daha fazla olacaktır.

.
biz katkısı olan herkese dua ederiz teşekkür ederiz
ama katkı adına yapılan birçok şeyin süreci uzattığınıda görüyoruz
kızıldeli
Mesajlar: 67
Kayıt: 14 Kas 2009, 18:13

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen kızıldeli »

beyler,merhaba
anadolu alevisi kızılbaştır,hiçbir zaman şii olmaz,hem neden şii olsunlar?boşverin böyle mevzulara fazla kafa yormayın
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Alevi toplumu, Şia toplumu İrfan ve Tsavvuf

Mesaj gönderen 3nokta »

boşverin böyle mevzulara fazla kafa yormayın
Neden kızıl can?
Manavdan karpuz alında elli türlü incelemeden geçiriyoruz, araba alınca sanayiyi karış karış geziyoruz. İnternetten fiyat araştırmaları yapıp bilenlere soruyoruz. Bir şey satın alacağımız zaman her şeyiyle inceliyoruz.
Neden ahiret hayatımızı etkilecek meselelerde fazla kafa yormayalım? Bu meselelerin karpuz kadar değeri yok mu?
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Alevi Ahlak ve İrfanı” sayfasına dön