>>>sahife-i seccadiye<<<

Cevapla
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

>>>sahife-i seccadiye<<<

Mesaj gönderen can »

SAHİFE-İ SECCADİYE

Kadri yüce seyyid, Necmüddin Behaüşşeref Ebu’l-Hasan Muhammed b. Hasan b. Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ömer b. Yahya el-Alevî el-Hüseynî -Allah ona rahmet etsin- bize tahdis etti;[1] dedi ki: “Sahîfe kendisine okunuyor, ben de duyuyor iken saadetli şeyh, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Şehriyar, (mevlamız Emirü’l-Mü’minin Ali b. Ebu Talib aleyhisselam’ın hazinedarı) Hicrî 516 yılının rebiülevvel ayında bize haber verdi; dedi ki: Ebu Mufazzal Muhammed b. Abdullah b. Muttalib eş-Şeyhbanî’den naklen Şeyh Saduk Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Ahmed b. Abdulaziz el-Ukberî el-Muaddel’e okunurken ben duydum; dedi ki: Şerif Ebu Abdullah Cafer b. Muhammed b. Cafer b. Hasan b. Cafer b. Hasan b. Hasan b. Emirü’l-Mü’minin Ali b. Ebu Talib aleyhimusselam bize tahdis etti; dedi ki: Abdullah ez-Zeyyat b. Ömer b. Hattab (Hicrî) 265 yılında bize tahdis etti; dedi ki: Dayım Ali b. Nu’man el-A’lem bana tahdis etti; dedi ki: Umeyr b. Mütevekkil es-Sekafî el­­­-Belhî babası Mütevekkil b. Harun’dan naklen bana tahdis etti; dedi ki: Babasının öldürülmesinden sonra Horasan’a doğru giderken Ali (İmam Zeynelâbidin) aleyhisselam’ın oğlu Zeyd’in oğlu Yahya ile karşılaştım; kendisine selam verdim. Bana, nereden geldiğimi sordu. “Hacdan geliyorum.” deyince, benden; Medine’deki ailesini ve amcazadelerini sordu. Özellikle de Cafer b. Muhammed (İmam Sadık) aleyhisselam’ın durumunu öğrenmek istedi. Ben de, kendisine onun da, diğer yakınlarının da durumlarını anlattım ve babası Zeyd b. Ali aleyhisselam’a çok üzüldüklerini söyle­dim. Bunun üzerine bana dedi ki: “Amcam Muhammed b. Ali (İmam Muhammed Bâkır) aleyhisselam babama kıyam etmemesini tavsiye etmiş, kıyam edip Medine’den ayrılırsa başına neler geleceğini kendisine söylemişti. Yakınlarda amcamın oğlu Cafer b. Muhammed (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam ile görüştüğün oldu mu hiç?”

- “Evet, oldu.” dedim.

- “Benim hakkımda bir şey söylediğini duydun mu?” dedi.

- “Evet.” dedim.

- “Ne söyledi, anlatır mısın?” dedi.

- “Canım sana feda olsun, hakkında duyduğumu söyleyerek seni üzmek istemem.” dedim.

- “Ölümden korkacağımı mı sandın? Duyduğunu söyle.” dedi.

- “Baban öldürülüp asıldığı gibi senin de öldürülüp asılacağını söylüyordu.” dedim.

Bunun üzerine, yüzünün rengi değişti ve şöyle dedi: “Allah dilediğini bozar, dilediğini yazar ve kitabın aslı onun katındadır. ” (Ra’d/39 ) Ey Mütevekkil, Allah bu işi (dinin ihyasını) bizimle desteklemiş, bize ilim ve kılıcı bir arada vermiştir. Amcazadelerimize ise sadece ilim verilmiştir.”

Ben dedim ki: “Kurbanın olayım, ben, insanların amcan oğlu (İmam) Cafer aleyhisselam’a sizden ve babanızdan daha eğilimli olduğunu gördüm.”

O dedi ki: “Amcam Muhammed b. Ali (İmam Muhammed Bâkır) ve oğlu Cafer (İmam Cafer Sadık) aleyhimesselam insanları yaşama davet ettiler. Biz ise onları ölüme çağırdık.”

Ben: “Ey Resulullah’ın torunu, onlar mı daha bilgililer, yoksa siz mi?” diye sordum.

Bir süre yere baktıktan sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi: “Hepimizin ilmi var; ama onlar bizim bildiğimiz her şeyi biliyorlar; biz ise onların bildiği her şeyi bilmiyoruz.” Daha sonra şöyle dedi: “Amcamın oğlundan bir şey yazmış mısın?”

- “Evet” dedim.

- “Onu bana gösterebilir misin?” dedi.

Bunun üzerine; ona, ilimden bazı şeyler ve bir dua çıkarıp gösterdim ki, onu Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam bana söylemiş, ben de yazmıştım. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam: “Bu duayı, babam Muhammed (Bâkır) b. Ali (Zeynelâbidin) aleyhimesselam babası Ali (Zeynelâbidin) b. Hüseyin aleyhimesselam’ın Sahîfe-i Kâmile’sinden bana okumuş, ben de yazmıştım.” diye haber vermişti.

Duayı elimden alıp sonuna kadar şöyle bir gözden geçirdi ve: “Bir nüshası da benim yanımda olması için üzerinden yazmama müsaade eder misiniz?” dedi.

Ben: “Ey Resulullah’ın torunu, aslında sizin yanınızda olanlardan yararlanmak için benim sizden müsaade almam gerekiyor.” dedim.

Bunun üzerine dedi ki: “Sana, babamın (Zeyd’in), babasından (İmam Zeynelâbidin’den) alıp koruduğu, bana korumamı ve ehli olmayan kimselere göstermememi emrettiği kâmil bir dua kitabı göstereceğim.”

Umeyr diyor ki: Babam daha sonra şöyle devam etti: Ben, ayağa kalkıp onun (Yahya’nın) başından öptüm ve dedim ki: “Ey Resulullah’ın torunu, ben, sizin sevginiz ve size itaat etmekle Allah’a kulluk sunmaktayım; hayatımda da, ölümümde de saadeti sizin velayetinizde aramaktayım.”

Benim bu sözlerimden sonra, kendisine verdiğim sahîfeyi yanındaki gence verdi ve: “Bu duayı güzel ve okunaklı bir yazıyla yaz ve bana getir; üzerinden okuyup ezberlerim belki. Çünkü ben daha önce onu (İmam) Cafer’den -Allah onu korusun- istiyordum, vermiyordu.” dedi.

Mütevekkil diyor ki: “Yaptığım işe pişman oldum ve ne yapacağımı bilemiyordum. Fakat Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam onu kimseye vermememi söylememişti bana.”

Sonra (Yahya): “Falanca heybeyi bana getirin.” dedi. Heybenin içinden kilitli mühürlü bir sahîfe çıkardı. Mühre bakıp öptü ve ağladı. Sonra mührü kırdı, kilidi açtı ve sahîfeyi açıp gözünün üzerine koydu, yüzüne sürdü. Sonra: “Ey Mütevekkil, eğer benim öldürülüp asılacağıma dair amcam oğlunun (İmam Sadık’ın) sözünü nakletmeseydin, bunu sana vermezdim ve bu hususta çok cimri davranırdım. Fakat biliyorum ki, onun sözü babalarından aldığı bir gerçektir ve yakında sözü doğru çıkacaktır. Bu yüzden, böyle bir ilmin Ümeyye Oğulları’nın eline geçeceğinden korktum. Onların eline düşerse, onu insanlardan gizler, kendileri için saklarlar. Onun için bunu al ve benim tarafımdan koru. Allah, benimle bu kavmin (Ümeyye Oğulları) arasında vereceği hükmü verdikten (ben öldürüldükten) sonra onu, (Hz.) Ali oğlu (İmam) Hasan aleyhimesselam oğlu Hasan oğlu Abdullah’ın oğulları Muhammed ve İbrahim’e ulaştır. Çünkü bu işte (harekette) benden sonra kıyam edecek olanlar onlardır.”dedi.

Mütevekkil diyor ki: “Sahîfe’yi ondan aldım. Zeyd oğlu Yahya öldürüldükten sonra Medine’ye gittim. Orada Ebu Abdullah (İmam Sadık) aleyhisselam ile görüşüp Yahya’nın başına gelenleri ve onunla aramızda geçenleri kendisine anlattım.

İmam, ağladı ve onun için çok üzüldü ve: “Allah, amcamın oğluna (Yahya’ya) rahmet etsin, onu babaları ve dedelerine kavuştursun. Ey Mütevekkil, Allah’a andolsun, duayı ona vermememin sebebi, babasının sahîfesi için korktuğu şeyden (Ümeyye Oğulları’nın eline düşme korkusundan) başka bir şey değildi. Şimdi o sahîfe nerededir?” dedi.

- “İşte.” dedim.

Sahîfe’yi alıp açtı ve: “Allah’a andolsun, bu amcam Zeyd’in yazısı ve ceddim Ali (Zeynelâbidin) b. Hüseyin aleyhimesselam’ın duasıdır.” dedi. Sonra oğluna dönüp: “Ey İsmail, git ve korumanı, saklamanı emrettiğim duayı bana getir.” dedi. İsmail, gidip bir sahîfe getirdi ki, Zeyd oğlu Yahya’nın bana verdiği Sahîfe’nin aynısıydı sanki. Ebu Abdullah (İmam Sadık), onu öpüp gözüne sürdü ve: “Bu, benim huzurumda dedem (İmam Zeynelâbidin’)in söyleyip babam (İmam Bâkır’)ın yazdığı bir sahîfedir.” dedi.

Ben: “Ey Resulullah’ın torunu, onu Zeyd ve Yahya’nın Sahîfesiyle karşılaştırmama izin verir misiniz?” dedim.

İmam, bu iş için bana izin verdi ve: “Sen bu işin ehlisin.” buyurdu. O ikisini birbiriyle karşılaştırınca bir olduğunu ve aralarında hiçbir fark bulunmadığını gördüm. Daha sonra Yahya’nın Sahîfe’sini, Hasan oğlu Abdullah’ın oğullarına vermek için Ebu Abdullah (İmam Sadık) aleyhisselam’dan izin istedim.

İmam: “‘Allah, emanetleri ehline vermenizi emreder.’ (Nisa/58) Evet, götür ver.” dedi. Abdullah’ın oğullarıyla görüşmek için kalktığımda İmam: “Sen otur; ben onları çağırttırırım.” buyurdu. Muhammed ve İbrahim geldiklerinde İmam: “Bu, amcanız oğlu Yahya’nın babasından olan mirasıdır. Onu kardeşlerine değil, size vermiştir. Bizim de onunla ilgili bir şartımız var size.” diye buyurdu.

Onlar: “Allah’ın rahmeti üzerinize olsun; şartınızı söyleyin, kabul ediyoruz.” dediler.

İmam: “Bu Sahîfe’yi Medine’den dışarı çıkarmayınız.” diye buyurdu.

Sebebini sordular.

İmam: “Amcanızın oğlu Yahya’nın Sahîfe için korktuğu şeyden, ben sizin için korkuyorum.” dedi.

Onlar: “O, öldürüleceğini öğrenince Sahîfe için korkmuştu.” dediler.

İmam: “Siz de güven içinde olduğunuzu zannetmeyin. Allah’a andolsun, ben biliyorum ki, o kıyam ettiği gibi siz de kıyam edecek ve o öldürüldüğü gibi siz de öldürüleceksiniz.” buyurdu.

Onlar, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azîm” dedikleri halde kalkıp gittiler.

Onlar gittikten sonra İmam: “Ey Mütevekkil, Yahya sana: “Amcam Muhammed (Bâkır) b. Ali ve oğlu Cafer (Sadık) insanları yaşama çağırdılar; biz ise onları ölüme çağırdık.” demişti, değil mi?” diye buyurdu.”

- Evet, Allah sizin işlerinizi düzeltsin, amcan oğlu Yahya bu sözleri bana söylemişti.” dedim.

İmam: “Allah Yahya’ya rahmet etsin, babam; babasından, dedesinden, (Hz.) Ali aleyhisselam’dan bana şöyle bir hadis anlattı: “Minberinin üzerindeyken Resulullah’ı salla’llahu aleyhi ve âlih hafif bir uyku tuttu. Rüyasında bazı kişilerin maymunlar gibi minberine sıçrayıp halkı cahiliyeye geri döndürdüklerini gördü. Birden uyanıp oturdu. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Bunun üzerine, Cebrail aleyhisselam şu ayeti getirdi: “(Ey Habibim) Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur’an’da lanetlenmiş olan ağacı (soyu) insanlar için fitneden (imtihan vesilesinden) başka bir şey kılmadık. Biz, onları (cehennem azabından) korkutuyoruz, ama bu, onlara büyük bir taşkınlıktan başka bir şey artırmıyor.” (İsra/60) Burada Ümeyye Oğulları kasdedilmektedir. Resulullah: “Ya Cebrail, bu kişiler benim asrım ve benim zamanımda mı olacaklar?” dedi. Cebrail: “Hayır, dedi, İslam değirmeni, hicretinden 10 yıl geçinceye kadar dönmesine devam edecektir. Daha sonra, hicretinin 35. yılının başında dönmeye başlayıp 5 yıl öylece devam edecektir. Ondan sonra sapıklık değirmeni dönmeye başlayacak; sonra firavunların hakimiyeti kurulacaktır.” dedi.

İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Yüce Allah, bununla ilgili olarak şu ayetleri indirdi: “Hiç kuşkusuz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu çok iyi bilirsin sen. Kadir gecesi bin aydan daha iyidir.” (Kadir/1-3) Ümeyye Oğulları’nın, saltanat ettiği ve içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ay kastedilmiştir. Böylece Allah azze ve celle Peygamberine aleyhisselam Ümeyye Oğulları’nın bu süre boyunca ümmete musallat olup hükümranlık edeceklerini haber verdi. Bu süre içerisinde dağlar bile, onlara üst olmaya kalkışsa, onlar üst olur. Allah, saltanatlarına son verinceye kadar bu durum böyle devam eder. Bu süre içerisinde biz Ehl-i Beyt’e düşmanlık ve zulüm, onların sloganı olur. Allah onların saltanatı döneminde Muhammed’in Ehl-i Beytinin, sevenlerinin ve şiilerinin başlarına ne belalar geleceğini Resulüne haber vermiştir.”

İmam şöyle devam etti: “Yüce Allah, onlarla ilgili olarak şu ayeti indirmiştir: “Allah’ın nimetini küfre çevirip kavimlerini (de) helak yurduna, girecekleri cehenneme yerleştiren kimseleri görmedin mi? Ne de kötü yerdir orası?” (İbrahim/28-29) Allah’ın nimeti, Muhammed ve Ehl-i Beytidir. Onları sevmek, imandır; insanı cennete götürür. Onlara düşmanlık, küfür ve nifaktır; insanı cehenneme sokar. Resulullah salla’llahu aleyhi ve âlih bu sırları Ali ve Ehl-i Beytine bildirdi.”

Mütevekkil diyor ki: Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) daha sonra şöyle buyurdu:

“Kaim’imiz (kıyam edecek olanımız, Hz. Mehdi -a.f-) kıyam edinceye kadar biz Ehl-i Beyt’ten biri, bir zulmü defetmek veya bir hakkı diriltmek için kıyam edecek olursa, bela ve musibetler onu mahveder; kıyamı, bizim ve şiilerimizin zahmetini, üzüntüsünü artırır.”

Harun oğlu Mütevekkil diyor ki: “Daha sonra Ebu Abdullah (İmam Sadık) aleyhisselam o duaları bana söyledi, ben de yazdım. Dualar yetmiş beş bab idi. On bir babını kaybettim, altmış küsur bab yanımda mevcuttur.”

(Sahîfe-i Seccadiye’nin ravisi olan Amidürrüesa, Sahîfe’yi bir başka tarik ile de naklederek şöyle diyor):

Ebu Mufazzal bize tahdis etti; dedi ki: Muhammed b. Hasan b. Ruzbeh Ebu Bekr el-Medainî el-Kâtib, (Kufe’nin) Rahbe mahallesindeki Evinde bana tahdis etti; dedi ki: Muhammed b. Ahmed b. Müslim el-Mutahharî bana tahdis etti; dedi ki: Babam, Umeyr b. Mütevekkil el-Belhî’den, o da babası Mütevekkil b. Harun’dan, şöyle dediğini bana tahdis etti: “Yahya b. Zeyd b. Ali (Zeynelâbidin) aleyhimesselam ile karşılaştım...”

Bu tarikde de hadisin tamamı, (İmam) Cafer b. Muhammed’in, babalarından -Allah’ın salatı onlara olsun- naklettiği Peygamber’in salla’llahu aleyhi ve âlih rüyasına kadar zikredilmiştir.



Bu tarikde ayrıca bablar şöyle sıralanmıştır:

1- Yüce Allah’a Hamd ve Sena

2- Muhammed ve Âline Salat

3- Arşı Taşıyan Meleklere Salat

4- Peygamberleri Tasdik Edenlere Salat

5- Kendisi ve Özel Dostları Hakkındaki Duası

6- Sabah ve Akşam Vakitleri Okuduğu Dua

7- Önemli Durumlarda Okuduğu Dua

8- Allah’a Sığınmakla İlgili Duası

9- Bağışlanma İstemiyle İlgili Duası

10-Yüce Allah’a Sığınmakla İlgili Duası

11-Güzel Akıbet İstemiyle İlgili Duası

12-Günahları İtiraf Etme Hakkındaki Duası

13-Allah’tan Hacetleri İsteme Hakkındaki Duası

14-Zulme Uğradığı Zaman Okuduğu Dua

15-Hastalandığı Zaman Okuduğu Dua

16-Günahlarının Bağışlanmasını İstediği Zaman Okuduğu Dua

17-Şeytana Karşı Okuduğu Dua

18-Korkulan Durumlarla İlgili Duası

19-Yağmur Talebiyle İlgili Duası

20-Yüce Erdemler Hakkındaki Duası

21-Bir Şey İçin Üzüldüğünde Okuduğu Dua

22-Zorluklarda Okuduğu Dua

23-Afiyet İstemiyle İlgili Duası

24-Anne ve Babası Hakkındaki Duası

25-Çocukları Hakkındaki Duası

26-Komşuları ve Dostları Hakkındaki Duası

27-Sınır Bekçileri Hakkındaki Duası

28-Allah’a Yönelme Hakkındaki Duası

29-Geçim Sıkıntısı Çektiğinde Okuduğu Dua

30-Borcu Ödemekte Allah’tan Yardım İsteme Hakkındaki Duası

31-Tövbe İstemiyle İlgili Duası

32-Gece Namazında Okuduğu Dua

33-Allah’tan Hayır İsteme Hakkındaki Duası

34-Musibete Uğradığı Veya Günah Sebebiyle Kötü Duruma Düşen Birini Gördüğü Zaman Okuduğu Dua

35-Allah’ın Kazasına Rıza Hakkındaki Duası

36-Gökgürültüsünü Duyduğu Zaman Okuduğu Dua

37-Şükür Hakkındaki Duası

38-Özür Dileme Hakkındaki Duası

39-Af Dileme Hakkındaki Duası

40-Ölümü Hatırladığı Zaman Okuduğu Dua

41-Ayıpların Örtülmesi ve Günahlardan Korunma İstemiyle İlgili Duası

42-Kur’an’ı Hatmettiğinde Okuduğu Dua

43-Hilale Baktığı Zaman Okuduğu Dua

44-Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua

45-Ramazan Ayıyla Vedalaştığında Okuduğu Dua

46-Ramazan Bayramı ve Cuma Günü Okuduğu Dua

47-Arefe Günü Okuduğu Dua

48-Kurban Bayramı ve Cuma Günü Okuduğu Dua

49-Düşmanların Hilelerine Karşı Okuduğu Dua

50-Allah’tan Korkma Hakkındaki Duası

51-Allah’a Yalvarıp Yakarma ve Boyun Eğme Hakkındaki Duası

52-Allah’a Israr Etme Hakkındaki Duası

53-Allah’ın Karşısında Hakirliğini İtiraf Etme Hakkındaki Duası

54-Allah’tan Üzüntülerin Giderilmesini İsteme Hakkındaki Duası



Diğer bablar ise, Ebu Abdullah el-Hasanî’nin -Allah ona rahmet etsin- lafzıyladır. Ebu Abdullah Cafer b. Muhammed el-Hasanî bize tahdis etti; dedi ki: Abdullah b. Ömer b. Hattab ez-Zeyyat bize tahdis etti; dedi ki: Dayım Ali b. Nu’man el-A’lem bana tahdis etti; dedi ki: Umeyr b. Mutevekkil es-Sekafî el-Belhî, babası Mütevekkil b. Harun’dan, şöyle dediğini bana tahdis etti: (Bu duaları) Efendim Ebu Abdullah Cafer b. Muhammed es-Sadık söyledi, ben yazdım. O da dedi ki: (Bu duaları) Dedem Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelâbidin) benim huzurumda babam Muhammed b. Ali’ye (İmam Muhammed Bâkır’a) -selam olsun onlara- söyledi, o da yazdı.


can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Allah'a hamd ve sena İLE İlgİlİ duasi(1)

Mesaj gönderen can »

Allah'A HAMD VE SENA İLE İLGİLİ DUASI




İmam (a.s), duaya Allah’a hamd ve sena ile başlar ve şöyle buyururdu:

Hamd Allah’a ki ilkdir, O’ndan önce bir ilk yoktur; sondur, O’ndan sonra bir son yoktur. Gözler O’nu görmekten, tahayyüller (vehimler) O’nu vasfetmekten âcizdir.

Kudretiyle dilediği gibi yepyeni bir yaratık meydana getirdi. Sonra onları irade ettiği yola koydu, sevgisi yolunda ilerleyebilmelerini sağladı. Öne geçirdiğini ertelemeye, ertelediğini önce geçirmeye güçleri yetmez. Onlardan her bir ruh için paylaştırılmış belli bir rızk tayin etti. O, birine çok rızk verdi mi kimse onu azaltamaz; birine de az verdi mi kimse onu çoğaltamaz.

Sonra onların her biri için vakitlendirilmiş bir ecel, sınırlandırılmış bir süre belirledi. Her geçen gün adım adım ona doğru ilerlemekte, her geçen yıl ona daha bir yakınlaşmaktadır. Süresi dolunca da vaad ettiği bol sevapla ödüllendirmek ya da sakındırdığı azapla cezalandırmak üzere ruhunu kabzeder. “Böylece kötüler en kötü işlerinin karşılığını görürler; iyiler de iyi amellerinin ödülünü en güzel şekliyle alırlar.” (Necm /31) Çünkü adaleti bunu gerektirmektedir. İsimleri kutsal, nimetleri açıktır. “O, yaptığından dolayı sorgulanmaz, bilakis onlar sorgulanırlar.” (Enbiya /23)

Hamd Allah’a ki, eğer kullarına, ardı arkası kesilmeyen minnetler ve açık seçik bol nimetler karşısında hamd etmeyi öğretmemiş olsaydı, nimetlerinde tasarruf ederler, ama O’na hamd etmezlerdi; rızkından bol bol yararlanırlar, ama şükretmezlerdi. Böyle olunca da insanlık sınırlarından çıkar, hayvanlık seviyesine düşerlerdi. O zaman da yüce Allah’ın Kur’an’da nitelendirdiği kimselerden olurlardı: “Onlar hayvanlar gibidirler; hatta yolca daha şaşkındırlar.” (Furkan/44)

Hamd Allah’a ki, kendisini bize tanıttı; şükrünü bize ilham etti; rablığı gereği ilim kapılarını yüzümüze açtı, kendisini ihlas ile birlememize kılavuzluk etti; ilhaddan (Allah’ı inkâr) ve emrinde kuşkuya kapılmaktan bizi uzak tuttu. Öyle bir hamd ki, onunla kendisine hamd eden kullarının arasında yer alalım ve rıza ve affını kazanma yarışında herkesten öne geçelim. Öyle bir hamd ki, Berzah karanlıklarını bize aydınlatsın; kabirden çıkarılmayı bize kolaylaştırsın; “her nefsin kazandığıyla cezalandırılacağı, kimsenin zulme uğramayacağı” (Casiye/23), “hiçbir dostun dostuna bir şey kazandıramayacağı ve hiçbir yerden yardım göremeyecekleri” gün (Duhan/41) tanıkların durduğu yerlerde mekânlarımızı şereflendirsin.

Öyle bir hamd ki, bizden en yüce İlliyyun’a, “Allah’a yakın olanların gördüğü ve amellerin sayılıp yazıldığı kitaba” (Mutaffifîn/20-21) yükselsin. Öyle bir hamd ki, gözler faltaşı gibi açıldığında onunla gözlerimiz aydın olsun; çehreler siyahlaşınca onunla yüzlerimiz ak olsun. Öyle bir hamd ki, onun sayesinde Allah’ın acıklı ateşinden salıverilip Allah’ın ikram dolu komşuluğunu kazanalım. Öyle bir hamd ki, onunla mukarreb meleklerle boy ölçüşelim ve zevali olmayan keramet yurdunda mürsel peygamberlerle birlikte olalım.

Hamd Allah’a ki, yaratılışın güzelliklerini bizim için seçti; temiz rızkları bizim için çıkardı, verdiği güçle bizi bütün yaratıklarından üstün kıldı. Böylece, kudretiyle bütün yaratıkları bize boyun eğmekte; izzetiyle bize itaat etmekteler. Ve hamd Allah’a ki, kendisinden başka kimseye bizi muhtaç kılmadı. O halde nasıl O’na hamd etmeye güç yetirebilir, ya da ne zaman şükrünü yerine getirebiliriz? Hayır, kesinlikle hiçbir zaman!

Ve hamd Allah’a ki, bizde açılma ve kasılma araçları bıraktı; bizi hayat esintileriyle faydalandırdı; bizde çalışma uzuvları meydana getirdi; temiz rızklarla beslenmemizi sağladı; fazlıyla bizi zengin etti; nimetiyle bizi sermaye sahibi kıldı. Sonra itaatimizi ölçmek için bize birtakım emirler yöneltti; şükrümüzü sınamak için bizi birtakım şeylerden sakındırdı. Ama biz O’nun emrettiği yoldan çıktık, sakındırdığı şeylerin içine daldık. Ancak O, bundan dolayı bizi hemencecik cezalandırmadı; acele bizden intikam almaya kalkmadı. Aksine, rahmetiyle bir lütuf olarak, bize mühlet verdi; şefkatiyle sabır ve hazımla (tövbe edip) dönmemizi bekledi.

Ve hamd Allah’a ki, bize tövbe yolunu gösterdi; O’nun lütuf ve fazlı olmasaydı kesinlikle ona hak kazanamazdık. Şimdi eğer O’nun fazlından bir tek bu tövbeyi sayacak olsak, hakkımızdaki sınavının fevkalade güzel, bize yönelik ihsanının çok büyük, üzerimizdeki lütfunun çok yoğun olduğunu görürüz. Oysa bizden öncekiler (örneğin İsrail oğulları) hakkında tövbe hususunda böyle bir sünneti (kuralı) yoktu. Bakınız, gücümüzü aşan yükümlülükleri omuzlarımızdan kaldırmış; yalnızca güç yetirebildiğimiz şeylerle bizi yükümlü kılmış; bizden, kolay olandan başka bir şey istememiş; böylece hiçbir kimseye herhangi bir bahane ve mazeret bırakmamıştır. Dolayısıyla içimizden helak olan, (bu kadar kolaylıklara rağmen) O’na muhalefet edendir; saadete eren ise, O’na rağbet edendir.

Meleklerinden O’na en yakın olanı, yaratıklarından katında en değerli olanı ve kendisine hamd edenlerin, indinde en beğenileni O’na neyle (nasıl) hamd ettiyse, onunla Allah’a hamd olsun. Öyle bir hamd (ve övgü) ki; Rabbimizin bütün yaratıklarına olan üstünlüğü gibi, diğer bütün hamdlerden üstün olsun. Sonra, bize ve geçmiş-gelecek bütün kullarına olan her bir nimetinin yerine, ilminin kuşattığı bütün şeylerin sayısıca ve o nimetlerin her birinin yerine kat kat fazlasıyla, kıyamet gününe kadar ardı arkası kesilmeksizin ebedi olarak O’na hamd olsun.

Öyle bir hamd ki, erişilecek sınırı, sayılacak adedi, ulaşılacak sonu ve bitecek süresi olmasın! Öyle bir hamd ki, bizi O’nun itaati ve affına kavuştursun; rızasını kazanmamıza vesile olsun; mağfiretini elde etmemize yarasın; bizi cennetine götürsün; azabından, gazabından korusun; O’na itaat etmemize destek, isyan etmemize engel olsun; hakkını eda edip belirlediği vazifeleri yerine getirmemize yardımcı olsun.

Öyle bir hamd ki, sayesinde saadetli dostlarının arasında saadete erelim ve düşmanlarının kılıçlarıyla şehit düşenlerin arasında yer alalım. Hiç şüphesiz, O, nimetlerin velisidir, hamdin (övgünün) yegane sahibidir.


can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

resulullah'a salat ve selam İle İlgİlİ duasi

Mesaj gönderen can »

RESULULLAH'a SALAT VE SELAM İLE İLGİLİ DUASI

Ve hamd Allah’a ki, ne kadar büyük olursa olsun hiçbir şey karşısında âciz kalmayan ve ne kadar ince ve zarif olursa olsun hiçbir şeyi gözden kaçırmayan kudretiyle, peygamberi Muhammed -Allah’ın salatı ona ve soyuna olsun- ile eski ümmetlere ve geçmiş asırlara değil, bize minnet koydu; böylece bizi ümmetlerin sonuncusu kıldı; inkârcılara karşı bizi tanıklar yaptı ve nimetiyle, az olanlar karşısında sayımızı çoğalttı.

Allah’ım, o halde vahyinin emini, yaratıklarının seçkini, kullarının arasından seçip beğendiğin, rahmet imamı, hayır önderi ve bereket anahtarı olan Muhammed’e salat eyle (derecesini yücelt); nasıl ki o kendini senin işin için adadı; bedenini senin uğruna eziyetlere maruz bıraktı; (insanları) sana doğru çağırırken yakınlarıyla açıkça çelişti; senin rızan uğruna kabilesiyle savaştı; dinini ihya etmek için akrabalarıyla ilişkisini kesti; inkâr ettikleri için yakın olanları uzaklaştırdı; sana icabet ettikleri için uzak olanları yakınlaştırdı; senin yolunda en uzak kimseleri dost edindi; en yakın kimselere düşman kesildi; elçiliğini iletmek için kendini yordu; (insanları) dinine davet etmekle kendini nice zahmetlere soktu; uğraşı, davetine muhatap olanları öğütlemek oldu; dinini aziz kılmak, güçlendirmek ve sana karşı küfre sapanlara galebe çalmak amacıyla gurbet diyarlarına; doğup büyüdüğü, yakınlarının bulunduğu, taşını, toprağını tanıdığı vatanından uzak yerlere göç etti (Medine’ye hicret); ve nihayet, düşmanlara karşı elde etmek istediği başarıyı, dostların için öngördüğü sonucu tastamam elde etti. Senden medet umarak, güçsüz olduğu halde senin yardımınla güç kazanarak düşmanlarının üzerine yürüdü; evlerinin içinde onlarla savaştı; karargâhlarının tam ortasında onlara saldırdı. Derken, müşriklerin istememesine rağmen senin dinin aşikâr oldu, kelimen yüceldi.

Allah’ım, senin yolunda çekmiş olduğu zahmetler karşısında O’nu cennetinin en yüce derecesine yükselt. Öyle ki, derece bakımından kimse onunla eşit olmasın; makam bakımından kimse ona denk olmasın; katında hiçbir mukarreb melek ve hiçbir mürsel peygamber onunla boy ölçüşemesin. Ve onu, tertemiz Ehl-i Beyti ve mü’min ümmeti hakkında kendisine vaad ettiğin güzel (kabul edilen) şefaatin en yüce mertebesiyle tanıştır. Ey vaadi geçerli olan, sözüne vefa eden; ey kötülükleri kat kat fazlasıyla iyiliklere dönüştüren (yüce Allah)! Hiç kuşkusuz, sen büyük lütuf sahibisin.
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

arşi taşiyan ve tüm mukarreb meleklere salat İle İldİlİ dua

Mesaj gönderen can »

ARŞI TAŞIYAN VE TÜM MUKARREB MELEKLERE SALAT İLE İLGİLİ DUASI




Allah’ım, seni tesbih etmekten bıkmayan, seni kutsamaktan usanmayan, sana ibadet etmekten yorulmayan, emrini imtisalde ciddiyetle çalışıp ihmalkârlık etmeyen, sana olan iştiyaklarından asla gaflete düşmeyen, Arşının taşıyıcılarına; kirpik kırpmadan izninin ve emrinin gelmesini bekleyen, (emrin gelince de) Sur’a üfleyerek kabir rehinleri olan baygınları ayıltacak Sur sahibi İsrafil’e; indinde şan-şeref sahibi olan, sana itaat ederek yüksek bir yere ulaşan Mikail’e; vahyinin emini, gökler ehlinin yanında kendisine itaat edilen, nezdinde saygın olan, katında mukarreb (yakınlaştırılmış) olan Cebrail’e; perdeler meleklerine müvekkel olan Ruh’a (bir melek) ve senin emrinden olan Ruh’a (bir başka melek) salat eyle.

Onlardan alttaki, göklerinin sakinleri, elçiliğin hususunda güvenilir olan, çalışmaktan bıkkınlık duymayan; zor işlerden yorulup yılmayan, nefsani istekleri kendilerini seni tesbih etmekten alıkoymayan, gafletler unutkanlığıyla seni ululamaktan geri kalmayan, yere bakan gözleriyle sana doğru bakmaya kasdetmeyen, çenelerini aşağı indirmiş, katındakine büyük rağbet duyan, nimetlerini anmaya aşırı derecede düşkün olan, azametinin, büyüklüğünün yüceliği karşısında alçalan; günah ehline karşı cehennemin uğultusunu görünce: “Her türlü eksiklikten münezzehsin sen, sana hakkıyla ibadet etmedik” söyleyen meleklerine de (salat eyle, Allah’ım).

Bütün bunlara salat ettiğin gibi; rahmet meleklerine; katında yakınlık sahibi olanlara; gaybı peygamberlerine taşıyanlara; vahyinin eminleri olanlara; kendin için ayırdığın, kutsamanla kendilerini yiyip içmekten müstağni kıldığın ve gök tabakalarına yerleştirdiğin melekler kabilelerine; göklerin uçlarında vaadinin sona ermesiyle emrinin (kıyametin) gerçekleşmesini bekleyenlere; yağmur hazinelerinin bekçilerine; bulutları sevkedenlere, sevketmesiyle yıldırım seslerinin duyulup şimşeklerin çakmasına vesile olanlara; kar ve doluyu uğurlayanlara; yağmur damlalarıyla birlikte inenlere; rüzgarların hazineleriyle ilgilenenlere; yerinden oynamasın diye dağları tutmakla görevli olanlara; suların ölçüleri, şiddetli ve sağanak yağmurların ölçeğiyle tanıştırdıklarına; istenmeyen belalarla veya sevilen bollukla yeryüzüne gönderdiğin meleklerine; çok kıymetli, iyilik sever elçilerine; çok değerli, (amelleri) yazan koruyuculara; ölüm meleği ve yardımcılarına; (kabir sorgulayıcıları) Münker ve Nekir’e; kabir ehlini sınava tabi tutan Ruman’a; Beyt-i Ma’mur etrafında tavaf edenlere; Malik’e ve (cehennem) bekçilerine; Rızvan’a ve cennetlerin hizmetçilerine; “kendilerine emir verildiği konuda Allah’a isyan etmeyen ve emredildikleri şeyi yapan” (Tahrim/6) meleklere; (cennet ehline:) “Selam size, sabrettiğiniz için; (dünya) yurdun(un) sonu ne güzel!” (Ra’d/24) diyenlere; kendilerine: “Tutun onu, derhal bağlayın onu; sonra cehenneme atın onu.” (Hâkka/30-31) dendiği zaman bekletmeden hemen emri yerine getiren zebanilere; anmadığımız, katındaki yerini, ne işle memur kıldığını bilmediğimiz diğerlerine; havadakilere, yerdekilere, sudakilere ve yaratıklar üzerindeki denetleyicilere, bütün bunlara her nefsin bir sürücü (melek) ve bir tanık (melek) eşliğinde geleceği gün salat eyle.

Şereflerine şeref katacak, temizliklerini artıracak bir salatla onlara salat eyle. Allah’ım, meleklerine ve elçilerine salat ettiğin, bizim salatımızı da onlara ilettiğin zaman, senden gelen başarıyla onları güzellikle anmamızdan dolayı bize de salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen çok cömertsin, üstün kerem sahibisin.

can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

peygambere tabİ olan onlari tasdk edenlre salatini İçrn dua

Mesaj gönderen can »

PEYGAMBERE TABİ OLAN ONLARI TASDİK EDENLERE SALATINI İÇEREN DUASI


Allah’ım, yeryüzü ehlinden peygamberlere tabi olanları; düşmanlar yalanlamalarıyla peygamberlere karşı çıktıkları zaman peygamberleri gıyaben (kalben) doğrulayanları; iman hakikatleriyle onlara gönül verenleri; Adem’den Muhammed’e -Allah’ın salat ve selamı ona ve soyuna olsun- kadar her asır ve zamanda o asrın insanları için delil olarak gönderdiğin hidayet imamlarına, takva ehlinin önderlerine -hepsine selam olsun- uyanları kendinden bir mağfiret ve rızvanla an.

Allah’ım, özellikle de Muhammed’in ashabının, sahabiliği bilip hakkını eda edenlerin, ona yardımda güzel bir imtihan verenlerin, onu destekleyip himaye edenlerin, koşarak elçiliğine inananların, davetini kabulde yarışıp öne geçenlerin, Rabbinin mesajlarını duyururken kendisine icabet edenlerin; dâvâsı uğruna eşleri ve çocuklarından ayrılanların, nübüvvetini sağlamlaştırmak için babaları ve oğullarıyla savaşıp onun bereketiyle zafere ulaşanların, gönüllerinde onun sevgisini besleyerek bu sevgiyle asla zarara uğramayacak bir ticaret umanların, onun kulpuna yapışınca kabilelerinden dışlananların, ona yakınlık gölgesinde yer alınca akrabalıklarından çıkarılanların, Allah’ım, bunların senin için ve senin yolunda kaybettiklerini unutma! İnsanları senin (dininin) etrafında topladıkları, Resulünle birlikte sana davet ettikleri için hoşnutluğunla onları hoşnut et. Senin yolunda kavimlerinin memleketini terkettikleri, geçim bolluğunu bırakıp geçim darlığına katlandıkları için onları ve dinini yüceltmek için sayılarını çoğalttığın mazlumları mükâfatlandır.

Allah’ım, onları (ashabı) güzellikle izleyip, “Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla.” (Haşr/10) diyen; onların yolunda yürüyen, onların yöneldiği yöne yönelen; onların mizaç ve meşreplerine göre hareket eden, hiçbir şüphe kendilerini onların basiretlerinden (inançlarından) geri çeviremeyen; onların izinde yürümekte, hidayet meşalelerine uymakta kuşkuya düşmeyen; onlara yardım eden; dinlerini din edinen; hidayetleriyle hidayet bulan; onlarla ittifak içinde olan; onları (Peygamber’den) kendilerine ilettiklerinde itham etmeyen tabiîne de en iyi ödülünü ver.

Allah’ım, günümüzden kıyamet gününe kadar gelip geçecek olan tabiîne, onların eşlerine ve soylarına, içlerinden sana itaat edenlere salat eyle. Bir salat ki, onunla onları sana karşı gelmekten koruyasın; cennet bahçelerinde yerlerini genişletesin; şeytanın tuzağına düşmelerine engel olasın; senden medet umdukları iyi işlerde kendilerine yardımcı olasın; onları, ansızın hayırlı bir haberle kapıyı çalan hadiselerin dışında, gece gündüz demeyip beklenmedik bir zamanda baskın yapan felaketlerden koruyasın; onları rahmetine ümitli olmaya, katındakini arzu etmeye, kulların elindeki şeyler konusunda kötü yargılı olmamaya sürükleyesin. Böylece de onları sana rağbet etmeye ve senden korkmaya yöneltesin; dünya hayatına aldırışsız kılasın; onlara ahiret için çalışmayı, ölümden sonrası için hazırlanmayı sevdiresin; canların bedenlerden çıkacağı gün karşılaşacakları her zorluğu onlara kolaylaştırasın; onları korkunç fitnelerin meydana getireceği durumlardan, cehennemin kavurucu ateşinden, orada sürekli kalmaktan kurtarasın; onları takva ehlinin güvenli dinlenme yerlerine (cennete) yerleştiresin!

can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

kendİsİ ve velayetİne İnann dostlari hakknda duasi

Mesaj gönderen can »

KENDİSİ VE VELAYETİNE İNANAN DOSTLARI HAKKINDA DUASI



Ey azametinin şaşılacak harikaları bitmek bilmeyen (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve bizi azametin hakkında eğriliğe sapmaktan koru.

Ey saltanatının süresi sona ermeyen (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve boyunlarımızı ceza ve ukubetinden azad et.

Ey rahmetinin hazineleri tükenmeyen (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve rahmetinden bizim için de bir pay ayır.

Ey gözlerin görmekten âciz olduğu (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve bizi kurbuna (yakınlığına) yaklaştır.

Ey mertebesi yanında diğer bütün mertebeler küçük kalan (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve bizi katında değerli kıl.

Ey haberlerin iç yüzü indinde aşikâr olan (yüce Allah), Muhammed ve âline salat eyle ve bizi yanında rüsvay etme.

Allah’ım, bağışınla, bizi bağışta bulunanların bağışlarından müstağni kıl; ilişkilerini keserek bizi yalnızlığa itenlere karşı ihsan ve ikramınla bizi koru ki, senin bağışınla başka hiçbir kimseye rağbet etmeyelim ve senin lütuf ve fazlınla hiçbir kimsenin uzaklaşmasıyla yalnızlığa itilmeyelim.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizim aleyhimize değil, lehimize plan düzenle; zararımıza değil, yararımıza tuzak kur; bizi muzaffer kıl, bize karşı (kimseyi) zafere ulaştırma.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi kendin koru; bizi kendinle koru; bizi kendine doğru hidayet et; bizi kendinden uzaklaştırma. Çünkü senin koruduğun daima esenlik içinde olur; hidayet ettiğin bilir; kendine yakınlaştırdığın büyük bir kazanç elde eder.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi zamanın acımasız felaketlerine, şeytanın kötü tuzaklarına, sultanın acı saldırısına karşı koru.

Allah’ım, yetinenler senin gücünün fazlıyla yetinirler; o halde Muhammed ve âline salat eyle ve bize yet. Bağışta bulunanlar, senin bağışının fazlasıyla bağışta bulunurlar; o halde Muhammed ve âline salat eyle ve bize bağışta bulun. Hidayet bulanlar, senin yüzünün nuruyla hidayet bulurlar; o halde Muhammed ve âline salat eyle ve bizi (doğru yoluna) hidayet et.

Allah’ım, sen kime yardım ettiysen, artık kimse onu zelil ve hor edemez; kime verdiysen, artık kimse ondan bir şey eksiltemez; kimi doğru yola hidayet ettiysen, artık kimse onu şaşırtamaz, saptıramaz. O halde Muhammed ve âline salat eyle ve izzetinle bizi kullarından (gelecek zararlardan) koru; yardımınla bizi senden başkasından müstağni kıl; yol göstermenle bizi hak yolda yürüt.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve kalplerimizin selametini azametini anmakta, bedenlerimizin rahatını nimetlerine şükretmekte karar kıl ve dillerimizi minnetlerini anlatmak için aç.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi sana doğru çağıran davetçilerden; sana doğru kılavuzluk eden hidayetçilerden et; katında özel bir yeri olan kullarından kıl. Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Cevapla

“ Alevilerin Duaları” sayfasına dön