Dua'nın Kaideleri

Cevapla
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Dua'nın Kaideleri

Mesaj gönderen can »

Dua’nın Kaideleri


A--Dua edenin sahip olması gereken dua’ya has olmayan umumi kaideler.

B- -Dua edenin, dua ederken uyması gereken dua’nın kendisine has özel usul ve kaideler.


A- Umumi Kaideler:


1- Allah’ın sonsuz rahmetine iman ve yakınlık. O’ndan her ne istenirse icebed edileceğine, hiçbir zaman hakkın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğine, yakinen inanmak.

2- Dua edenin yaşantısı İslami bir yaşantı olmalı, rızkını helal yoldan elde etmeli, insanlara borçlu olmamalı, eğer günah işlemişse tövbe etmeli ve eğer insanların hakkını ayak altına aldıysa onu eda etmesi gerekmektedir.

Günahlardan bazıları dua’ya icabed olanmasına mani olmaktadır.



Müminlerin Emiri İmam Ali(as) Kumeyl Dua’sında buyuruyor:

“Allah’ım! Dua’mın sana ulaşmasına mani olan günahım varsa bağışla”

3- Allah’ı tanımış olmalı. Bundan maksat Allah’ı Kur’an-da kendini tanıttığı gibi Peygamberimizin ve İmamlarımızın tanıttığı gibi tanımak ve buna yakinen iman etmek.

4- Dua toplumsal ferdi ödev ve faaliyetlerin yerini almaması gerekir. Örneğin, evde oturup Allah’a dua ederek rızık istemek tembellikten başka bir şey değildir. Bu yalnız dua’ya icabed edilmemesiyle kalmayıp belki Allah’u Teala’nın gazabınıda kendine çekmektedir.

Müminlerin Emiri İmam Ali(as) buyuruyor:

“Amelsiz dua eden, yaysız ok atan kimseye benzer. Dua ve amel birbirini tamamlar. Duasız amel veya amelsiz duaya güvenerek Allah’dan yardım istemek yanlıştır.”

İmam Sadık(as) buyuruyor:

“Dört grubun duasına icabed edilmez. Bunlardan biri, evde oturarak Allah’dan rızık isteyen erkektir. Böyle birisine cevap olarak Allah diyorki; Acaba sana rızkını elde etmen için çaba serfetmeni emretmedim mi?”


B- -Dua’ya Has Özel Kaideler:

1- Talep edilen istek ruhun (kalbin) derinliklerinden gelmelidir. Dua yalnız dille olmayıp kalple dilin sesine eşlik ederek Allah’a isteğini söylemeli ve dikkatsiz gafilce dua etmemelidir.

2- İstediği şeye icabed edilebilmesi imkan dahilinde olmalıdır. İstenilen şey maddenin kanunları dahilinde olmalı, Allah’ın sünnetine aykırı olmamalıdır. İstenilen şey mu’hal (imkansız) olmamalı.

3- Hakikaten herkes ve herşeyden ümidini kesmiş, teveccühünü yalnız Allah’a yöneltmiş olmalı ve kalbi Allah’dan başka hiçbir şeye müteveccih olmamalıdır. Ümidini yalnız Allah’a bağlamalı ve yalnız Allah’tan istemeli. İcabet edinilen dua, müteveccih bir kalple bilinçlice yapılan dua’dır ve teveccühü olmayan gafil insanın duasına icabet edilmemektedir.

Değinilen kaideler bir nevi genel kaidelerdir. Şimdi Mirac-ul Saede isimli kitaptan faydalanarak dua’nın diğer cüz-i kısımlarına değiniyoruz.

1- Ehl-i Beyt İmamlarının tavsiye ettikleri özel zamanlarda (Arefe günü, Ramazan ayı, Cuma günü vs.) dua etmelidir.

2- Dua’da önce Allah’ı zikretmeli O’na hamdetmeli, dua’dan önce ve sonra Allah Resulü (sav)’ne ve Pak Ehl-i Beyt (as)’ine salat ve selam göndermelidir.

3- Kendi yaptığı günahları ikrar edip, kötülüklerini saymalıdır.

4- Tövbe etmeli, günahlarının affını talep etmelidir ve eğer boynunda insan hakkı varsa ifa etmeli veya bunu başaramıyorsa onun edasını Allah’dan istemelidir.

5- Özel durumlarda duaya icabed ediliyor. Örneğin; Farz (vacip) namazlardan sonra.

6- Temiz olmaya özen gösterilmeli, abdestli olarak dua etmelidir.

7- Dua halindeyken yönü Kıble’ye dönük olmalıdır.

8- Ellerini yukarı kaldırmalıdır. (Kol altı görünecek şekilde)

9- Sesini fazla yükseltmemeli veya çokda alçaltmamalı, normal olmalıdır. “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (A’raf-206)

10- Dua ederken, sözü bezeyipsüslememeli, sade olarak dua etmelidir.

11- Dua’sına icabed edileceğine yakini olmalıdır. (Ümitli olmalı)

12- Dua ederken ısrar etmeli, sürekli sıkılmadan tekrarlamalıdır.

13- Elbise, mekan ve yemeği helal olmalıdır.

14- Özellikle kendi hacetlerinin isimlerini ayrı ayrı söylemelidir.

15- Dua’yı yalnız kendisi için istememeli, başkaları içinde dua etmeli, onların hacetlerininde olmasını istemelidir.

16- Dua ederken ağlamalıdır. (Hiç değilse ağlamaya çalışılmalıdır.)

17- Her durumda dua etmelidir. Hatta bir haceti olmadığında dahi etmelidir. Yalnız haceti olduğunda dua edip, başka zamanlarda dua’yı terk etmemelidir.



alıntı-tebyan.net
Allah'ım! Doğruları olduğu gibi bize gösterip ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet eyle.
Özgür Arapoğlu
Mesajlar: 40
Kayıt: 24 Eyl 2010, 22:04

Re: Dua'nın Kaideleri

Mesaj gönderen Özgür Arapoğlu »

Alevilikte Duanın Kural ve Şartları
Caferi Mezhebinde önemle vurgulanan konulardan biri de duadır. Hatta bazı rivayetlerde dua ibadetin özü olarak tanımlanmıştır. Bu kadar öneme haiz olan bir amelin, elbette bir takım şartları olacaktır. Eğer bu şartlar gözetilmez ve yerine getirilmezse dua ruhsuz bir amele dönüşür.
İste bu yazıda kısa bir şekilde duanın şart ve kurallarına değinilmiştir. Asıl konuya girmeden Önce duayla ilgili İmam Sadık'ın (a.s) ashabından birisinin İmam'a sorduğu soru ve İmam’ın ona verdiği cevabı naklediyoruz:
İmam Sadık (a.s)'a ashabından biri: Kur'an-ı Kerim'de tevilini/yorumunu bilmediğim iki ayet var, diye arz etti.
İmam: Hangi ayetlerdir?
- Birisi, "Beni çağırın (dua edin) size icabet edeyim" ayetidir; oysa ben Allah'ı çağırmama rağmen duam kabul olmuyor.
-Allah'ın, vaadine aykırı hareket ettiğini mi sanıyorsun?
-Hayır.
-Öyleyse ne demek istiyorsun?
-Bilmiyorum.
-Diğer ayet hangisidir?
"Her neyi infak ederseniz, Allah onun yerine bir başkasını verir." Ayetidir.
-Allah'ı vaadine sadık kalmadığını mı sanıyorsun?
-Hayır.
-Öyleyse ne demek istiyorsun?
-Bilmiyorum.
-İnşaallah bu konuyu sana açıklayacağını. Eğer Allah'ın emrettiği şeye itaat ettikten sonra O'nu çağırsaydın sana icabet ederdi. Ama sen Allah'a muhalefet ve isyan etmektesin, o da sana icabet etmiyor.
İnfak ettiğin şeyin yerini başka bir şeyin doldurmadığı sözüne gelince; eğer helal yolla kazanarak yerinde infak etmiş olsaydın bir dirhem olsaydı dahi Allah onun yerine bir başkasını verirdi.
Eğer O'nu dua metoduyla çağırsaydın, günahkâr olsaydın da yine sana icabet ederdi.
-Dua metodu nedir?
-Farz bir namazını eda ettiğinde yapabildiğin kadar Allah'ı ulularsın, tazim edersin, O'nu methedersin, Peygambere (s.a.a) salât gönderirsin ve O'na çokça salât gönderirsin, risaletini tebliğ ettiğine şehadet edersin, hidayet İmamlarına salât gönderirsin. Allah'a hamd-u sena, Peygambere salâttan sonra Allah'ın sana iyiliklerini, güzel ihsanıyla imtihanlarını, sana verdiği nimetlerini, sana yaptığı güzel işlerini hatırlayarak bunlara karşı Allah'a hamd ve şükredersin. Daha sonra hatırladığın günahlarını bir bir, hatırlamadığın günahlarına ise genel olarak itiraf edersin. Bütün günahlarından Allah'a tövbe ederek, tekrar günaha dönmeyeceğine karar verirsin. O günahlardan pişmanlık duyarak, doğru bir niyet, korku ve ümitle Allah'tan bağışlanma diler ve şunları söylersin:
“Allah'ım! Ben günahlarımdan dolayı senden özür ve bağışlanma diliyorum, sana tövbe ediyorum. Öyleyse beni itaatine yönelt, beni bana farz kıldığın, yani seni hoşnut eden her şeye muvaffak kıl. Şüphesiz ben, kendisine nimet vermediğin halde senin itaatinden birine ulaşan, onu yapmaya muvaffak olan hiç kimseyi görmedim. Öyleyse, bana öyle bir nimet ver ki, onunla rızvanına/rızana ve cennetine ulaşayım.”
Daha sonra hacetlerini iste, ümit ederim ki Allah seni mahrum etmez inşaallah.
KISACA DUANIN ŞART VE KURALLARI
1-Allah'I TANIMAK
Duanın kabul olmasının en önemli şartlarından biri Allah'ı tanımak, O’nun mutlak egemenlik ve kudretine iman etmektir. Muaz b. Cebel Resulullahtan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Eğer Allah'ı (c.c) hakkıyla tanısaydınız, duanız hürmetine dağlar yerinden oynardı."
İmam Sadık (a.s); “Çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler…” ayetinin tefsiriyle ilgili şöyle buyurmuştur: “Bilsinler ki ben istedikleri şeyleri onlara vermeye kadirim.”
İmam Sadık (a.s): "Yoksa darda kalana dua ettiği zaman icabet eden...” Ayetini okuduğunda oradakilerin; "Niçin ettiğimiz dualar icabete erişmiyor?" diye sormaları üzerine şöyle buyurdular: “Çünkü siz tanımadığınız birisini çağırıyorsunuz ve anlamadığınız bir şeyi istiyorsunuz.”
Bu hadiste duanın kabul olunmasında isteme ve istenilenin rolünün önemi vurgulanmaktadır.
İmam Sadık (a.s) Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet eder: "Allah Teâlâ buyurur ki: Kim benim yarar ve zarar verdiğimin bilincinde olarak benden bir şey isterse, isteğini kabul ederim.”
2- Allah'A HÜSNÜ ZANDA BULUNMAK
Allah'a hüsn-ü zan O'nu tanımanın meyvelerindendir. Allah Teâlâ, kullarının kendisine olan hüsn-ü zannı, rahmet ve kereminin genişliğine yakinleri oranınca onlara bağışta bulunur.
Hadis-i Kutside şöyle geçiyor: “Ben kulumun (bana karşı olan) zannının yanındayım, (beni nasıl düşünse, öyle davranırım) o halde bana hayırdan başka zanda bulunmasın.”
Resulullah'dan (s.a.a) şöyle naklolunmuştur: “Duanıza icabet edileceğine yakin ederek Allah'ı çağırın (dua edin).”
Allah Teâlâ Hz. Musa'ya (a.s) şöyle vahiy etti: “Beni çağırdığın ve bana ümit ettiğin müddetçe duanı duyarım (icabet ederim)”
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah'a) yönel ve istediğin şeyin kapının eşiğinde olduğunu düşün (duanın kabul olduğundan emin ol).”
Yine şöyle buyurmuştur: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah 'a) yönel, sonra duanın kabul olacağına yakin et.”
Allah'ın rahmetinden ve duanın icabetinden ümidi kesmemek gerekir. Bazen insan dua eder, fakat Allah Teâlâ bazı maslahatlardan dolayı o duaya icabeti geciktirir; insan maslahatı tanımaz fakat Allah Teâlâ onu tanır; derken Allah'a kötü zanda bulunur ve Al¬lah'ın rahmetinden ümidini keser, bu ümitsizlik onu Allah'ın lütuf ve rahmetinden uzaklaştırır.
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle naklolunmuştur: “Kul acele etmediği müddetçe Allah'tan daima bir hayır, ümit ve rahmet içerisindedir. Acele ettiğinde ise ümitsizliğe kapılır ve duayı terk eder.”
Nasıl acele edilir? diye sorduklarında İmam; "Falan zamandan beri dua ediyorum ama duama icabet edilmiyor” demesiyle buyur¬dular.
Ahmet b. Muhammed b. Ebi Nasr şöyle diyor: İmam Rıza'ya (a.s) şöyle arz ettim: “Canım sana feda olsun, ben filan seneden be¬ridir Allah'tan istemekte olduğum şeye icabet edilmediği için kal¬bime bir kuşku düştü.”
İmam (a.s) söyle buyurdu: "Ya Ahmet; Sakın şeytan musallat olup da seni ümitsizliğe düşürmesin, eğer sana bir söz söylersem sözüme güvenir misin?"
Ben cevaben: “Canım sana feda olsun, senin sözüne güvenmeyip de kimin sözüne güveneyim; oysaki sen Allah'ın yaratıklarına hüc¬cetisin.” diye arz ettim.
Bunun üzerine İmam (a.s) buyurdular: "Öyleyse Allah'a daha fazla güvenmelisin. Allah şöyle bir vaad vermiştir: "Kullarım beni sana soracak olursa, işte ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm.”
Yine buyurmuştur: “Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin.”
Yine buyurmuş ki: “Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaadediyor.”
İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Kul hacetini isterken acele ettiğinde (yani dua etmek ve Allah'ın huzurunda durup hace¬tini istemekten vazgeçtiğinde) Allah (c.c) şöyle buyurur: “Kulum benim hacetleri yerine getiren olduğumu bilmiyor mu?”
Hisam b. Salim İmam Sadık (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Allah'ın ikinizin (Hz. Musa ve Hz. Harun’a işarettir) duası kabul olundu” sözü ile Firavun’u cezalandırması arasında kırk yıllık bir zaman vardı.”
İshak b. Ammar şöyle diyor: İmam Sadık (a.s)'a: İnsanın duası kabul olduğu halde ertelenebilir mi? diye sorduğumda: "Evet yirmi yıl ertelenebilir” buyurdular.
3- Allah'A ÇARESİZLİK İÇİNDE YALVARMAK
Duada insan, Allah'tan başka bir sığınak bulamayan muztar (her yerden ümidi kesilen, çaresiz insan) gibi Allah'a sığınmalıdır, ancak O'na ümit etmelidir. İnsan, Allah'a ümit beslemesinin yanı sıra kullara da ümit beslerse Allah'a hakkıyla sığınamaz, O'na sığınmaya tam ihtiyaç duymaz. Her şeyden ümit kesip Allah'a yönelmek duanın kabul olmasında temel şartlardandır.
Emir-ul Müminin Hz. Ali (a.s), oğlu Muhammed b. Hanefiyye'ye vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “İhlâstadır kurtuluş, korku artınca ancak Allah'a sığınılır.”
Çaresizlik halinde insanın ümidi her şeyden kesilir, gerektiği şekilde Allah'a sığınır ve sadece Allah'a ümit besler.
Allah Teâlâ Hz. İsa'ya (a.s) söyle vahyetmiştir: “(Ey İsa!) Elinden tutacak ve yardımcısı olmayıp da boğulan kimsenin duası gibi bana hüzünlü dua edin. Ey İsa! Benden iste, gayrisinden isteme; güzel dua senden olsun, icabet de benden.”
İmam Sadık (a.s)'tan şöyle rivayet etmişlerdir: “Rabbinden istediği şeyin mutlaka kendisine verilmesini isteyen kimse ümidini bütün insanlardan kesmelidir, O'ndan başka hiç kimseye ümit beslememelidir. Allah Teâlâ bu ümidi onun kalbinde gördüğünde, istediği şeyi mutlaka ona verir.”
4- KALBİN Allah'A YÖNELMESİ
Kalbin Allah'a yönelmesi de duanın kabul olmasının en önemli şartlarındandır. Duanın hakikati kalbin Allah'a yönelmesidir. İnsanın kalbi Allah'tan başkasıyla (dünya işleriyle) meşgul olursa, insan duanın hakikatini gerçekleştirememiş olur.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, gafil kalpten gelen duayı kabul etmez.”
Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah'a) yönel, sonra duanın kabul olacağına yakin et.”
Bir Kutsi hadiste Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey Musa! Temiz bir kalp ve doğru bir dille beni çağır.”
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: “Allah Teâlâ, gafil kalpten gelen duayı kabul etmez (yani taş yüreklinin duasını kabul buyurmaz) dua edince kalben teveccüh et ve duanın icabet edileceğine yakin et.”
Duada, kalbin Allah'a yönelmesi, O'na teveccüh etmesi gerekir, gaflet ve katı kalplilik Allah'a yönelmeye mani olan engellerdendir. Rivayet edilen duaları okurken onları yakarış şeklinde okumalıdır, kalbin dilden uzak olmasından, yani dil dua okurken kalbin dünya işleriyle meşgul olmasından kaçınmalıdır.
5- HUZU - HUŞU VE KALP YUMUŞAKLIĞI
Duasının icabete erişmesini isteyen kimse, içli ve duygulu olmalı ve kalbini yumuşatmaya gayret etmelidir. Kalp yumuşak ve içli olursa şeffaf olur, onunla Allah arasındaki olan engeller ortadan kalkar ve Allah'a yakın olur. İsteme ve dua etme üslubunun kalbin yumuşamasında önemli etkisi vardır. İsteme ve dua etme anında içten bir şekilde yalvarmak hususunda gelen hadisler, bu hedefi taşımak¬ladır.
Ahmed b. Fehcl el Hillî, "Uddet-ud Daî" kitabında şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah (s.a.a), bir fakirin birisinden yiyecek bir şey is¬temesi gibi Allah'a dua edip yakarıyordu.”
Yine aynı kitapta şöyle naklolmuştur: “Allah Teâlâ Hz. Musa'ya (a.s) şöyle vahyetti: Efendisini çağırdığında bir köle nasıl davranı¬yorsa sen ele benim huzurumda zelilane bir halde elini aç; böyle yaptığında acınırsın. Ben keremlilerin en kadiriyim.”
Muhammed b. Müslim şöyle diyor: Eba Cafer (İmam Bakır) (a.s)'dan: “Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp yalvarmadılar.” Ayetinin ne demek istediğini sorduğumda şöyle buyurdular: “(Boyun eğmek) ise elleri kaldırarak yalvarmaktır.”
Bazıları dua üslubu hakkında, niçin elimizi göğe doğru kaldırıyo¬ruz, Allah'ın gökte olduğundan dolayı mıdır diye insanları şüpheye düşülüyorlardı. Ehl-i Beyt İmamları (a.s) da bu konuda halkı aydın¬latıyor ve "Allah her yerdedir, duadaki bu üsluptan (elleri göğe doğru kaldırmaktan) maksat Allah'ın huzurunda huzu ve huşu içe¬risinde ve muhtaç olduğumuzu sadece dilde değil amelen de bil¬dirmektir." büyütüyorlardı.
Böyle bir üslubun, kalbin yumuşamasında, katılığın giderilme¬sinde ve insanın Allah'ın karşısında halis ve hazır olmasında büyük bir rolü vardır.
Ebu Kurre, İmam Rıza (a.s)'a: “Dua ettiğinizde niçin elinizi göğe doğru kaldırıyorsu¬nuz” diye arz etmesi üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Allah Teâlâ yaratığından çeşitli ibadetler istemiştir... Dua, talep ve tazarru (yakarış) anlarında da elleri göğe doğru açmakla yaratığının kul olmasını istemiştir. Çünkü yalvarış yakarış (huzu ve huşu içerisinde olmak) kulluk nişanesi ve Allah'a boyun eğmektir.”
Kalbin yumuşak olduğu anlar rahmetin iniş anlarıdır. İnsan bu anları, Allah'a teveccüh etmekle ganimet saymalıdır, bu anlarda Allah'ın rahmeti hadsiz hesapsız olarak inmektedir. Allah'ın rahme¬tinin inmesinin özel ve sınırlı bir vakti yoktur, ama bu rahmete yö¬nelmenin özel ve sınırlı bir vakti vardır. Bu vakit de kalbin yumuşadığı ve içli olduğu vakittir. Ancak insanın kalbi yumuşadığında onun bu rahmete yönelmesi mümkün olur.
Resulullah söyle buyurmuştur: “Kalp yumuşadığında duayı gani¬met bilin. Çünkü o (yumuşama) rahmettir.”
İmam Sadık (a.s) söyle buyurmuştur: “Kalbiniz yumuşadığın¬da dua ediniz. Çünkü kalp halis olmadıkça yumuşama.”
Yine İmam Sadık (a.s)'tan söyle nakledilmiştir: “Bedenin (Allah korkusundan) titrediğinde ve gözlerden yaş aktığında Allah'tan isteğini duayla al çünkü kastın dikkate alınmıştır.”
Hadis çok dakiktir, duanın kabul olmasıyla dua edenin hali bir¬birine bağlı sayılmıştır. Kalp yumuşadığında duanın icabete en ya¬kın olduğu zamandır, katılaştığında ise icabetten en uzak olduğu zamandır.
İslamî naslarda (hadis ve rivayetlerde), kalbin yumuşadığı anlar¬dan yararlanmak ve bu dünyada insana ulaşan bazı musibet ve üzüntülerin sırf dua ve yakarışla Allah'a teveccüh etmek (yaklaşmak) için olduğu önemle vurgulanmıştır.
Bu anlar insanı. Allah'a yönelmek ve O'nun rahmetine yüz çe¬virmek için hazırlamaktadır. Kalp ancak ve ancak yumuşak olduğu hallerde bu yönelişe muvaffak olabilir. Allah'ın rızasını ve O'na yö¬nelmeyi isteyen bir kimse, dua anında bu yumuşaklığı oluşturması gerekil.
İshak b. Ammar'dan şöyle naklolunmuştur: İmam Sadık’a (a.s) dua ettiğimde ağlamak istediğim halde ağlayamıyorum, ama ailemizden ölen birisini hatırladığımda kalbim yumuşuyor, ağlıyorum, acaba bu durum caiz midir diye sorduğumda İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Evet caizdir, kalbin yumuşadığında ağla ve Rabbine dua et (yalvar-yakar)”
Eğer kalbinin yumuşaması için ağlayamazsa, ağlar görünmeye ça-lışmalıdır. Çünkü ağlar görünmeye çalışmak insanı ağlamaya sevk eder, ağlamak da kalbin yumuşamasına sebep olur, kalbin yu¬muşaması da Allah Teâlâ’ya açılmasına yol açar.
Sa'd ibn-i Yesar şöyle diyor: İmam Sadık (a.s)'a: “Ben duada ağlayamadığımdan ağlar görünmeye çalışıyorum, (acaba böyle yapmam caiz midir?) diye arzettiğimde, İmam (a.s): “Evet caizdir” buyurdular.
Ebu Hamza’dan şöyle nakledilmiştir: İmam Sadık (a.s.) Ebu Basir'e şöyle buyurdular: “Eğer bir isin olacağından korkar veya bir hacetin karşılanmasını dilersen Allah'ın adıyla başla, O'nu ulula Ona senada bulun. Peygambere (s.a.a) salâvat getir, (sonra) hace¬tini iste ve ağla... (Ve bu konuda) Babam şöyle buyuruyordu. Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde ettiği ve ağladığı andır "36
6- SIKINTI VE RAHATLIKTA HER ZAMAN DUA ETMEK
Sıkıntı ve rahatlıkta sürekli dua etmek, rahatlıkta dua etmeyi sı¬kıntı halinde dua etmekten öne geçirmek İslamî naslarda hadislerde) önemle vurgulanmıştır.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rahatlıkta Allah'ı tanırsan da seni sıkıntı halinde tanır.”
İmam Sadık (a.s) da söyle buyurmuştur: “Kim duaya yaklaşırsa (sürekli dua ederse) bela geldiğinde duası kabul olur (ve gökyü¬zünde onun sesi için) tanış bir sestir denir ve o duanın göğe yük¬selmesi engellenmez. Kim de duaya yaklaşmazsa, bela indiğimle artık duası kabul olmaz ve melekler: Bu sesi biz tanımıyoruz der1er.”
Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Sıkıntıya düşme¬den önce dua etmek, bela anında duaların kabul olmasına sebep olur.”
Diğer bir hadiste İmam Sadık (a.s)'tan şöyle naklolunmuştur: “Sıkıntı anında duasının kabul olmasını isteyen sıkıntıya düşmeden önce çok dua etmelidir.”
Bir hadiste de söyle buyurmuştur: “Ceddim şöyle buyuruyordu: ‘Duaya koşun. Çünkü kul çok dua ederse başına bir bela geldiğin¬de dua eder ve “bu tanış bir sestir ” denilir; ama çok dua eden ol¬mazsa başına bir bela geldiğinde dua etmeğe kalkışınca: “Daha ön¬ce ilerdeydin” denilir.”
Bu hadisler çok dakik ve ince bir manaya işaret etmektir. Şüp¬hesiz dua Allah'a yöneliştir. Duanın en etkili ve icabete en yakın olanı, en çok Allah'a yönelik olanıdır. Eğer kalp halis ve tam ma¬nasıyla Allah'a yönelmiş olursa artık hiç bir şey duanın icabet edilmesine engel olmaz. Eğer yöneliş zayıf olursa, icabet de o miktarda zayıf olur. Allah'a tam manasıyla yönelmek ise çok dua etmekle mümkün olur. İnsan duayı ne kadar çoğaltırsa Allah'a yönelmesi de o miktarda çoğalır.
Fazl b. Abbas şöyle diyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Sen Allah'ı gözet (göz önünde bulundur) O seni gözetir. Allah'ı gözetirsen O'nu karşında bulursan, rahatlıkta kendini Allah'a tanıt ki sıkıntıya düştüğünde O da seni tanısın.”
Ali b. Hüseyin (a.s) söyle buyuruyor: “Duaya (sürekli) koşmak gibi (güzel bir şey) görmedim. Çünkü kulun her saatte duası kabul olmaz.”
İmam Bakır (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Müminin rahatlık anındaki duası sıkıntıya düştüğünde ettiği dua gibi olmalıdır. Bir şey verildiğinde gevşeklik yapmamalıdır. Dua etmekten usanmayın; çünkü duanın Allah indinde özel bir yeri vardır.”
7- Allah'IN AHDİNE VEFA ETMEK
Tefsir-i Kummî'de şöyle rivayet olunmuştur: İmam Sadık (a.s)'a, "Allah Teala: “Beni çağırın size icabet edeyim” buyuruyor, fakat biz çağırdığımız halde icabet olunmuyor” dediklerinde şöyle buyurdular: “Çünkü siz Allah'ın ahdine vefa göstermiyorsunuz. Allah Teâlâ buyuruyor ki: Vefa edin ahdime vefa edeyim ahdinize Vallahi Allah'a vefa etseydiniz, O size vefa ederdi.”
8- DUANIN AMELLE BİRLİKTE OLMASI
Duanın kabul olmasının şartlarından biri de onun amel ile birlikte olmasıdır. Amelsiz duanın faydası olmadığı gibi duanın da amelsiz faydası yoktur.
Resulullah (s.a.a) Ebuzer'e vasiyetlerinde şöyle buyurdu: “Ya Ebazer! Amelsiz dua eden, bağsız yayla ok atan kimseye benzer.”
Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kişinin duası kabul olmaz: (Onlardan biri) evinde oturup, ey Rabbim bana rızık ver, diyen kimsenin duasıdır. O zaman bu adama, rızık kazanmak için sana bir yol karar kılmadım mı? Diye hitap edilir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aynı ameli yapan iki kişi cennete girecek onlardan biri arkadaşının makamını kendininkinden yüksekte olduğunu görünce Ey Rabbim, neden ona (bu ma¬kamı) bağışladın oysa ikimizin ameli de birdi? Diyecek, bunun üze¬rine Allah Teâlâ cevabında senle buyuracak: O dua etti fakat sen dua etmedin”. Resulullah (s.a.a) da daha sonra şöyle buyurdular: “Allah'tan fazlını (lütuf ve ihsanını) isteyin; büyük istekte bulunun. Çünkü hiç bir şey O'na büyük gelmez.”
Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ’nın öyle kullan vardır ki amel ederler. Allah da onlara bağışta bulunur; bazı kulları da vardır ki, doğru istekte bulunurlar, onlara da bağışta bulunur. Daha sonra cennette onları bir araya toplar." Bunun üzeri¬ne amel edenler şöyle derler: "Ey Rabbimiz, biz amel ettiğimiz için bize bağışta bulundun, ama (amel etmedikleri halde ) onlara bağış¬ta bulunmanın sebebi nedir?”
Allah Teâlâ cevaplarında söyle buyurur: “Bunlar benim kullarımdır; sizin amelinizin karşılığını verdim, amellerinizden bir şey eksiltmedim. Bunlar ise benden istediler, ben de onlara bağışta bulundum. Onları müstağni kıldım, o benim lütuf ve ihsanımdır, onu istediğime veririm”
9- DUA İLAHİ SÜNNETLERİN DÂHİLİNDE OLMALIDIR
Dua. tabiat, kâinat, toplum ve tarihdeki ilahî sünnetleri yıkmak ve onlara aykırı bir şeyi istemek değildir. Allah'ın sünnetleri hiçbir zaman değişmez. Duada toplum, tarih, tabiat ve kâinattaki ilahî sünnetlerle veya Allah'ın teşriî hükümleriyle muhalif olan şeyler istenilmemelidir.
Emir-ul Müminin Hz. Ali'ye (a.s) “Hangi dua icabete erişmez? Diye sorduklarında: “Olmayacak şeyi istemek" buyurdular.”
Yine Emir-ul Müminin Ali (a.s) dua eden kimseye hitaben şöyle buyurmuştur: “Olmayacak ve helal olmayan şeyleri isteme.”
"Olmayacak şeyler", toplum, tarih, tabiat ve kâinattaki ilahî sün¬netlerin değişmesini istemektir. "Helal olmayan şeyler" de Allah Teâlâ’nın insan hayatındaki teşriî nizamına aykırı hareket etmektir.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de Allah onları kesinlikle bağışlamaz.”
10- GÜNAHLARDAN KAÇINMAK
Duanın icabete erişmesinin diğer bir şartı da günahlardan kaçınmak ve tövbe etmektir. Duanın hakikati Allah'a yönelmektir. Allah'a karsı günah isleyen, O'nun emir ve nehyinden yüz çeviren, Allah'a tövbe etmeyen... Ona nasıl yönelebilir?
Muhammed b. Müslim İmam Bakır (a.s)'dan şöyle nakletmiştir: “Bazen kul Allah'tan bir şey ister, Allah'ın rahmeti o isteğin kısa veya uzun bir zamanda yerine getirilmesini gerektirir. Ama insan günah İşleyince Allah meleğine; "'Onun hacetini karşılama, onu mahrum bırak. Çünkü o benim gazabıma sebep olan seve yöneldi, (böylece) benden (duasına icabet etmemden) mahrum olmaya layık oldu."' diye hitap eder.”
Resulullah (s.a.a)'dan şöyle nakledilmiştir: “Musa (a.s) secde halinde olan bir kişiye rastladı, adam biran duayı keserek Hz. Musa'ya teveccüh etti. Hz. Musa ona: “Eğer hacetin benim elimde olsaydı onu sana verirdim" dedi. Bu esnada Allah Teâlâ Hz. Musa'ya şöyle vahyetti: Ya Musa, o adam boynu kopuncaya kadar secde etse de, sevmediğim şeyden el çekip sevdiğim seve dönmedikçe duasını kabul etmem.”
11- DUA İÇİN TOPLANMAK VE MÜMİNLERDEN ÂMİN DEMELERİNİ İSTEMEK
Dua hususunda önemle vurgulanan bir nokta da müminler topluluğunda dua etmektir. Müminlerin Allah'ın huzurundaki toplanmaları Allah'ın rahmet, lütuf ve rızasına en yakın olan durumdur. İbn-i Halid İmam Sadık'tan (a.s) şöyle naklediyor: “Kırk kişi bir araya toplanarak bir iş için dua ederlerse Allah onların dualarını mutlaka kabul eder. Eğer kırk kişi olmazlarsa dört kişi toplanıp on defe Allah'ı çağırırlarsa Allah dualarını kabul eder. Eğer dört kişi olmazsa bir kişi kırk defa dua ederse Aziz-ul Cebbar olan Allah onun duasını kabul eder.”
Başka bir yerde İmam Sadık (a.s)'clan şöyle rivayet edilmiştir: "Babam zor bir işle karşılaştığında bütün aile fertlerini (toplanmaları için) çağırır, sonra dua ederdi, onlar da amin derlerdi." 5
12-DUADA TEENNİ
Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de teenni ile dua etmektir. Allah'tan bir sey isterken acele etmemelidir, teenni haletini korumalıdır. Çünkü duanın hakikati ve özü, dua ve tazarru ile Allah'a yönelmektir. Hadislerde naklolunan duaları da teenni ile okumaktır. Teenni ile dua okurken hiç bir zorluk çekmeden içinde Allah'a yöneliş hissi uyanır. İmamlardan bazen dua hakkında soru sorduklarında da aklınıza gelen şeyler için zorlanmaksızın teenni ile dua edin buyuruyorlardı; illa da naklolunan duaları okuyunuz, buyurmuyorlardı. Çünkü duadan maksat Allah'a yönelmektir.
Zurare, İmam Sadık (a.s)'a, bana dua öğretir misiniz, diye arz etmesi üzerine İmam (a.s): "En iyi dua diline döküleni istemektir." Buyurdular.
Yine başka birisi, bana dua öğret dediğinde: "En güzel dua diline döküleni söylemektir." buyurdular.
13- HAMD, SALÂT VE MAĞFİRETLE DUAYA HAZIRLANMAK
Dua Allah'a yöneliştir, bu yöneliş için hazırlanmak gerekir. İlk önce Allah'a hamd-u sena, nimetlerine karşı şükür, günahlardan dolayı mağfiret dilemek ve Resulullah ve Ehl-i Beyt'ine salât ve selam etmek gerekir. Duaya hazırlanmanın yolu budur. Bunlar; insanı Allah'a yönelmeye ve O'ndan bir şey istemeye hazırlar. Nitekim çoğu duaların girişinde hamd, sena, şükür, mağfiret dileme, Resulullah ve Ehl-i Beyt'ine salât ve selam etme zikredilmiştir.
Ays b. Kasım, İmam Caferi Sadık (a.s)'tan şöyle nakletmiştir: (Allah'tan) hacetini isteyen Rabbine hamd-u sena etsin... Hacetinizi istediğinizde Aziz-ul Cebbar olan Allah'ı ululayın, O'nu methedin. Ona sena edin ve şöyle deyin: “Ey bağışlayanların en cömerdi, ey kendisinden bir şey istenilenlerin en hayırlısı, ey kendisinden merhamet istenilenlerin en merhametlisi, ey ahad (tek), ey samed (ihtiyaçsız), ey doğurmaz ve doğmamış, ey istediğini yapan, ey irade ettiğini ve sevdiğini hükmeden, ey insanla kalbi arasına giren,... ey benzeri olmayan, ey duyan, ey görüp gözeten!
Allah'ın isimlerinden çok söyleyin, Muhammed ve Âl-i Muhammed'e salât ve selam gönderin (sonra) şöyle deyin. “Allah'ım, helal rızkından bana bol rızık ver ki onunla haysiyetimi koruyayım, emanetimi (vazifemi) eda edeyim, sıla-ı rahimde bulunayım, hac ve umrede bana yardımcı olsun.
İmam (a.s) sonra şöyle buyurdular: Bir adam camiye girip iki rekât namaz kıldı, sonra Allah'tan bir istekte bulundu. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce: “Kul (duada) Rabbine acele etti" buyurdular. Sonra diğer birisi geldi, iki rekât namaz kıldı, daha sonra Allah'a hamd-u sena etti. Peygamber'e (s.a.a) salât ve selam gönderdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) ona işte; istediğin sana verilir." buyurdu.”
Safvan-i Cemmal, İmam Sadıktan (a.s) şöyle naklediyor: “Allah'a (c.c) edilen her duada, Muhammed ve Âli Muhammed'e salât getirilmedikçe o duanın göğe çıkması (icabete erişmesi) engellenir.”
14- Allah'I GÜZEL İSİMLERİYLE ÇAĞIRMAK
Allah Teâlâ, kullarının kendisini güzel isimleriyle çağırmasını sever. “Deki: İster Allah adiyle dua edin, ister rahman adiyle, hangi adla dua ederseniz edin, gerçekten de bütün güzel adlar, O'nundur.
Allah'ın isimlerinden her biri, Allah'ın rahmet ve fazl (ihsan) kapılarından birinin anahtarıdır.
Hadislerde, Allah'ı isimleriyle çağırmak önemle vurgulanmıştır. Yine birçok hadislerde şöyle geçmiştir: “Mümin Allah'ı on defa güzel isimleriyle çağırdığında Allah Teâlâ ona cevap verir.”
İmam Sadık'tan (a.a) şöyle nakledilmiştir: “Kim on defa “ya Allah, ya Allah” derse, ona buyur; hacetin nedir?" denilir.”
Ebu Besir İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir: "Kul secde halinde üç defa: "Ya Allah, ya Rebbah, ya Seyyidah" derse, Allah Tebarek ve Teâlâ, “buyur kulum, hacetini iste” diye cevap verir.
15- HACETLERİ Allah'A AÇMAK
Şüphesiz Allah Teâlâ, bizim ne istediğimizi, neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmektedir; fakat hacetlerimizi kendisine açıp birer birer söylememizi seviyor, hatta hacetlerimizi O'na açıp söylememiz için bazen bizi muhtaç ediyor. Bazen Allah Teâlâ bir kula gazab ettiğinde O'ndan bir şey istememesi ve ellerini O'na açmaması için onu zengin ve müstağni kılar.
İnsan hacetlerini Allah'a açtığında, O'na yaklaşır, O'na bağlanır, O'nunla ünsiyet bulur. O'na muhtaç olduğunu hisseder; bütün bunların hepsi insanı Allah'a sevdirir.
Allah Teâlâ, işlerimiz hakkında dua ettiğimizde, duada çok istekte bulunmamızı, tafsilatlı söylememizi, kısadan geçmememizi ve tekil olarak istekte bulunmamızı sever.
İmanı Cafer Sadık (a.s) söyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, kul dua ettiğinde onun ne demek istediğini çok iyi bilir, fakat hacetlerini birer birer kendisine söylemesini sever. Öyleyse dua ettiğinde hacetlerini (bir-bir) söyle”
16-DUADA ISRAR
Duada ısrar, kulun Allah'a olan ümit ve güveninin, O'na olan bağlılığının derinliğini göstermektedir. İnsanın Allah Teâlâ’ya güveni ne kadar artarsa duası ya haceti de bir o kadar artar. Bunun aksi de geçerlidir; insanın Allah'a olan güvencesi zayıfladığında, duasının icabete erişmediğini görünce artık ümidi kesilir duadan uzaklaşır. Duada ısrar etmek, Allah'a olan güven ve bağlılığı gösterdiği gibi Allah'a olan ümidi de derinleştirir. İnsan, her ne kadar Allah'a ümit besler ve bağlı olursa Ona (bir o kadar) yakın olur.
Hadislerde duada ısrar etmek ve icabete erişmesinden ümidi kesmemek önemle vurgulanmıştır. Hz. Resulullah'dan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Allah Teâlâ duada ısrar edenleri sever.”
Hz. Ali'den (a.s) da şöyle nakletmişlerdir: “Dua, müminin kalkanıdır. Bir kapıyı çok çalarsan o kapı yüzüne açılır.”
Bu konuda İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “İlahi kaza ve kader kesinleştikten sonra bile dua onu geri çevirir. Öyleyse çok dua et. Çünkü o her rahmetin anahtarı ve her hacetin kabulünün vesilesidir. Allah katında olana ancak duayla erişmek mümkündür. Çok çalınan kapı çabuk açılır.”
İmam Bakır (a.s)'dan da şöyle nakledilmiştir: “Allah Teâlâ, insanların birbirlerinden ısrarla bir şey istemelerini sevmez, fakat kendisinden ısrarla bir sev istenmesini sever.”
Bu hususta Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “(Allah'tan) bir şey istediğinde rahmet kapılarını yüzüne açması için ısrar et.”
Velid b. Ukbe el-Hicri, İmam Sadık'dan (a.s) şöyle duydum diyor: “Vallahi, Allah Teâlâ, ısrarla dua eden mümine hacetini verir.”
İmanı Sadık (a.s) şenle buyuruyor: “Hacetini iste ve istemede de ısrar el. Doğrusu Allah Teâlâ mümin kullarından ısrar edenlerin ısrar etmesini sever.”
17- MÜMİNİN, MÜMİN KARDEŞİ HAKKINDA DUA ETMESİ
İnsan. Allah'ın huzurunda mümin kardeşleri hakkında dua ettiğinde ve aralarındaki kin ve nefreti giderdiğinde Allah, rahmet kapılarını onun yüzüne açar. Müminin mümine dua etmesi ve aralarındaki muhabbet, sevgi ve şefkati derinleştirmesi Allah'ın onlara rahmet anahtarlarındandır.
Muaviye b. Ammar, İmam Sadık (a.s)'tan şöyle rivayet etmiştir: “Müminin arkasında dua etmek, rızkı dua edene götürür, belayı ondan geri çevirir ve melek; ‘Allah duanı senin hakkında da kabul buyursun’ der.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kişinin, mümin kardeşi arkasında dua etmesi rızkı çoğalttığı gibi belayı da uzaklaştırır.”
İbn-i Halid el-Kammat, İmam Sadık (a.s)'tan şöyle naklediyor: “İcabete en çabuk erişen dua, insanın mümin kardeşinin arkasında ettiği duadır. Mümin, kardeşi hakkında dua etmeye başladığında o şahıs üzerine görevlendirilmiş melek, ‘Âmin, Allah onun iki katını da senin hakkında geçerli kılsın’ der.” Yine şöyle bir hadis nakledilmiştir:”Allah Teâlâ. Musa b. İmran'a şöyle buyurdu: (Ya Musa) Beni günah islemediğin bir dille çağır. Hz. Musa: "Ya Rabbi, bu benim için nasıl mümkün olabilir" dediğinde, Allah Teâlâ: “Beni başkasının diliyle çağır” buyurdu.”
18- RAHMETİN İNİŞ ANINDA DUA ETMEK
Allah'ın rahmeti duayla iner. Rahmetin indiği vakitler dua için en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerde insan Allah'ın rahmetine yakın olur.
Rahmetin iniş vakitleri çoktur, onlardan bazıları şunlardır: Kur'an okunduğu vakit, ezan vakti, yağmur yağdığı zaman, iki safın (hakla batıl ordusunun) karşılaştıkları ve müminlerin şehit düştüğü vakit¬ler. Bunların arasında, müminlerin şehid düştüğü vakitler diğer bü¬tün vakitlerden daha faziletlidir o anda Allah'ın rahmet kapıları yeryüzüne açılır.
Yine Emir-ul Müminin Ali (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: “Beş yerde duayı ganimet bilin: “Kur'an okunduğunda, ezan söylendiğin¬de, yağmur yağdığında, iki ordu savaştığında ve mazlum dua ettiğinde; mazlumun duasının arsa erişmesine hiç bir engel yoktur.”
Yine Emir-ul Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Ku¬randan yüz ayet okuduktan sonra yedi defa ‘ya Allah’ derse, kaya¬ya okusa dahi onu verinden koparır.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam (Allah'dan) hacetini güneş battığı sırada isterdi. Dua etmek istediğinde bir şey getirip sadaka verir, sonra güzel koku kullanıp camiye giderek hacetinin karşılanması için dua ederdi.”
19- GECENİN DERİNLİKLERİNDE DUA ETMEK
Gönüllerin Allah'a yönelmesinde ve Allah'ın rahmetinin insanı kapsamasında gecenin tenhalığının büyük bir rolü vardır. Allah'ın rahmeti gecenin son vakitlerinde insanı daha çok bürür. Allah Teâlâ gecenin son saatlerinde, gece ve gündüzün diğer saatlerinde kılmadığı bol rahmet ve bereketler kılmıştır.
Bazı vakitlerde Allah'ın rahmet kapıları, daha çok açıktır, bazı vakitlerde Allah'ın rahmeti, daha çoktur. Bu vakitlerin en önemlisi ve Allah'ın rahmetinden pay almak açısından en uygunu gecenin yarısından sonraki saatlerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey elbisesine bürünen (peygamber) geceleyin kalk namaza, ama gecenin az bir kıs¬mında, gece yarısında yahut ondan biraz da sonra yahut bi¬raz önce ve oku Kur'an'ı yavaş-yavaş.”
Mufazzal b. Ömer, İmam Sadık'tan (a.s) şöyle naklediyor: “Allah Teâlâ Musa b. İmran'a şöylebuyurdu: “Ey İmran oğlu! Ge¬ce uykuya dalıp da beni sevdiğini zanneden yalan söylüyor. Acaba dost dostunun yalnızlığını (onunla haşhaşa kalmayı) sevmez mi? Ey İmran oğlu, ben dostlarımı tanıyorum. Gecenin karanlığı onları sardığında gözleri (basiretleri) kalplerine döner, azabım gözleri önünde sergilenir, beni, beni görüyormuş gibi nida eder, benimle, beni hazır görerek konuşurlar.
Ey İmran oğlu! Kalbinden huşuyu, bedeninden huzuyu ve göz¬lerinden yaşları bana tahsis et; bana karanlıklarda dua et; o zaman beni yakın ve icabet eden görürsün.”
Gece olduğunda gözleri (basiretleri) kalplerine döner, yani gece, Allah dostlarını kapsar, onları dünyanın zahmet ve meşguliyetlerin¬den uzaklaştırır, Allah'a ibadet etmek için insana güzel bir fırsat oluşturur. İmam Ali (a.s) bir hutbesinde muttakileri (Allah'tan çeki¬nenleri) tanıtırken söyle buyuruyor: “Gece oldu mu ayaklarına basarlar, saflar kurarlar, ibadete koyu¬lurlar. Kur'an ayetlerini, harfleri sayılacak kadar, ağır, anlamını dü¬şünerek okurlar; kendilerini bu suretle hüzünlere atarlar; dertlerinin devasını Kuranda bulurlar, Kur'an'dan teşvike, sevaba, mükâfata ait bir ayet okuyunca o sevabı elde etmeyi umarlar; gönüllerini özlem¬le ona verirler; sanırlar ki, o mükâfat, gözlerinin önüne gelmiş, se¬rilmiştir. Korkutucu bir ayet geçti mi, kulaklarını ona verirler, sanır¬lar ki cehennemin yarımlanması, alevi yücelirken çıkardığı ses, ku¬laklarına gelmektedir, onu işitmededirler. Rükû ederek iki kat ol¬muşlardır; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yerlere döşemişlerdir; secdeye kapanmışlardır; yüce Allah'tan, azaptan zincirlere vurulmaktan kurtulmayı dilemeye koyulmuşlardır. Gün-düzlere gelince; yumuşak huyludur onlar; bilginlerdir, iyi kişilerdir, çekinenlerdir...”
20- DUADAN SONRA ELLERİ YÜZ VE BAŞA ÇEKMEK
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan elini Aziz-ul Cebbar olan Allah'a açarsa, Allah Teâlâ kendi rahmetinin fazlından eline bir şey koymadıkça onu boş olarak geri çevirmekten çekinir. Biriniz dua ettiğinde elini yüz ve hasına çek¬medikçe onu geri çekmesin.”
Not: Bu yazı bazı değişikler ve tashih yapılarak Ehl-i Beyt mesajı dergisinden alınmıştır.

Cevapla

“ Alevilerin Duaları” sayfasına dön