Adı üstünde:Masal

biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Adı üstünde:Masal

Mesaj gönderen biralevi »

Önce kısaca bu masalın özünü hatırlayalım:

‘Hz.Peygamber,Miraç öncesi veya dönüşünde ilahi katmanlardan bir yere gelir ve bir kapıyı çalar. İçeriden kim o ?diye sorulur.Peygamberde Ben Resulüm,içeri girmek istiyorum der.İçerdeki ses:Aramızda Resule yer yok sen git ümmetine peygamber ol .der ve O’nu içeri almaz.Bu olay üç kez tekrarlandıktan sonra Peygamberimiz Kim o diye sorulunca Ben Yoksulum .der ve kapı açılıverir! Peygamber içeri girdiğinde 39 kişi görür.Peygambere bir üzüm tanesini sıkıp şerbet yapıp sunarlar ve hepside bu şerbetten içerek kendilerinden geçip mest olurlar.Peygamber siz kimlersiniz ?diye sorunca Biz kırklarız derler.Peygamber 39 kişi saydım deyince Selman da var birazdan gelecek derler ve o da gelir.Bu şerbeti içenler az sonra Başta Hz.Ali olmak üzere semaha başlarlar ve Peygamber miraç yolunda bir aslanda gördüğü
yüzüğü Ali’de de görünce Ali’nin yüceliğini görür ve o da semaha katılır.’

İşte yüzyıllarca bu masalla Alevi halkını Alevilik yolu budur diye cem yaptırıp,semah döndürdüler ve içirdiler.Oysa bu olay tamamen uydurmadır. Çünkü :

1-Eğer bu kırklar bu kadar yüce insanlarsa neden kimse onların hepsinin ismini sayamıyor?Ya da hiçbir kaynak onların ismini yazamıyor?Sayamıyor ve yazamıyor çünkü uydurmadır.....

2-İslam ile ya da On iki imam ile ilgili bir çok yazılı kaynak varken,Neden anadolu dışında yaşayan müslümanlar yada Aleviler bu öyküyü bilmiyor?Neden bu uydurma öykü sahte buyruk ve Bektaşi eserlerinde yer alıyorda .İslamın temel kaynaklarında yer almıyor?Çünkü öykü anadoluda uydurulmuştur.

3-Hz.Ali hayatının tümünü kainatın efendisi en şerefli canlısı Hz.Muhammed’in yolunda harcamışken ve O’nun damadı,akrabası ve vasisi iken nasıl olurda O’nu içeri almaz.?Bu Alevilik düşmanı hainler bu masalla Hz.Ali’yi Peygamber tanımaz !biri olarak tanıttıklarının farkında değiller mi ?Yoksa Hz.Peygamberi dışlayan bir anlayışı özellikle mi sergilemek istiyorlar.

4-Bazıları Kırkların içerisinde İmma Hasan ve Hüseyinin de olduğunu söylüyorlar ,Oysa Miraç olayı Mekke döneminde olmuştu ve Hz.Ali ile Hz.Fatıma ise Medine döneminde evlenmişler ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin medine de dünyaya gelmişlerdi.Onlar daha dünyada yokken olan bir olayın! İçinde nasıl olabiliyorlardı?

5-Yine Hz..Ali’nin sadık dostlarından olan Selman Fariside medine döneminde müsliman olmuştu ve mekke döneminde müslüman değildi.Nasıl oluyor da Selman’da anlatılan bu olayda yer alabiliyor?

6-Bu olay doğruysa ! ve bu kadar da önemliyse ! neden Peygamber ve Oniki İmamlar hayatlarında bir kez bile olsa Cem yapmıyor ve semah dönmüyorlar?

7-Siz hiç Peygamber ya da Oniki İmamları saz çalarken anlatan veya saz dinleyip semah dönerken anlatan ayet yada hadis biliyor yada duydunuz mu?

8-Peygambere :Sen git ümmetine peygamber ol diyen ses müslüman olabilir mi?Peygamberin Alemlere rahmet olsun diye gönderildiğini bilmeyecek kadar cahil bir kutsal kişi düşünülebilir mi?

9-Dahası bu olayı anlatan herkes diğer müslümanların nezdinde gülünç duruma düşürüldüklerini alay konusu yapıldıklarını görmüyor mu?Yoksa bunu anlatanların bir amacı da bumu?

Hani bir deli bir kuyuya bir taş atarmış ta ,kırık akıllı çıkaramazmış ya ;İşte Kırklar Cemi olayı da böylesine bir deli saçmasıdır.Ama üzücü olan şu ki bu masalla Alevi, halkımız yüzyıllarca uyutuldu,uyuşturuldu ve 12 imamların gerçek yolundan saptırıldı.Alevi olan şunu iyi bilsin ki kim onlara Cem eviyle,saz ile ,içki ile ,dede ile ve semah ile yanaşıyor ve Alevilik budur diyorsa bu kişi ya cahildir yada zalimdir.

Osmanlı da böyle yapmıştı,böyle uyutmuştu kitleleri.Siz bazılarının Osmanlı cemi,semahı yasaklamıştı sözlerine kanmayın 1826 yılına kadar Bektaşilerin hiçbir tekkesi yasaklı değildi ve tam tersi osmanlı tarafından korunuyor ve
destekleniyordu.1826 daki Yeniçeri ordusu katliamlarından sonra bir müddet yasak getirildi ama sonra Abdülaziz döneminde yasak kalktı.Dikkatle bakarsanız İstanbulun işgal döneminde Bektaşi tekkelerinin de anadoluya silah kaçırılma işlerine karıştıklarını görürsünüz yani o tekkeler o dönemlerde dahi açıktı.Sonradan tekke ve zaviyeler kanunu çerçevesinde Cumhuriyet döneminde tekrar yasaklanmıştı ve bunun da Osmanlıyla ilgisi yoktu.

Bu konuda önemli olan cem,semah saz,içki,dede vs gibi olgular Hz.Ali yolunda yoktur.Ve alevilerin uyanışını engellemek isteyen güçler bunları Anadolu aleviliği adı altında ve Kırklar cemi masalı etrafında palazlandırarak Alevi
uyanışının önüne geçmek istemektedirler.Şimdi anladınız mı Diyanetçilerin,İlahiyatçıların,siyasilerin Alevilere cemevi yapmak için neden bu kadar hevesli olduklarını?Hangi ilde cemevi varsa araştırın ,bakın O cemevinin arka planında bu tip insanlar vardır.O zalimlerin bu oyununu bozmanın tek yolu insanlara hakkı her zaman her yerde cesurca anlatmaktır.Fesadın böylesine her yeri kapladığı bir ortamda hakk konusunda susmak günahtır. EĞER SUSARSANIZ ;
UNUTMAYIN VE İYİ BİLİN Kİ ;SİZİN BU SUSMANIZ YÜZÜNDEN SİZLERDEN GELECEK OLAN NESİLLERDE HELAK
OLACAKTIR.
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Ziyaretçi Defterinden

Mesaj gönderen Musa Özateş »

AYDIN HİÇYILMAZ nickli şahıs;
Baştan aşağı küfürlerle dolu yazıyı yazıp kaçmışsın,
KAçmışsın çünkü bizimle tartışacak yüreğin yok çünkü sende biliyorsunki cahil çaresiz bilgisiz birisisin ve bu aczini küfür yazılarıyla kanıtlamışsın,
Burası er divanıdır,bilgi divanıdır gücün yetiyorsa bilgin varsa buyur işte meydan işte sayfalarımız....
İnternette hiçbir sitede bulamadığın özgürlük burada gücün yetiyorsa hodri meydan,varsa fikrin çık ortaya ,
yoksa böyle küfürler yerine hiç olmazsa insan olduğunu hatırla ve sus....
Bİz seni tanımıyorsakta Allah YAZDIĞIN KÜFÜRLERİ (CC)GÖRMÜYOR BİLMİYORMU SANIYORSUN?
Hadi O'nu inkar ettin,kendinedemi saygın yok?
Aynaya baktığında utanmıyormusun?
Son söz;
Ya derdin neyse buyur söyle yada sus....
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Kırklar Meclisi Masalmı?

Mesaj gönderen Musa Özateş »

Bir arkadaşımız karacaahmet sultan sitesinden aldığı KIrklar cemi masalmı başlıklı yazıyı göndermiş,Mustafa Cemil Kılıç isimli kişinin yazısını konuyla ilgisi olması bakımından buraya aktarıyorum:


KIRKLAR MECLİSİ MASAL MI ?

SÜNNİ VE Şİİ TEOLOGLARIN YAKLAŞIMLARI BAĞLAMINDA

ALEVİ İNANCINDAKİ KIRKLAR MECLİSİ VE CEMİNE İLİŞKİN BİR YORUM

Kırklar Meclisi ve Cemi, Alevi teolojisinin en temel ögelerinden biridir. Bu konuda Sünni ve Şii teologlar, Alevi inancına yönelik mütecaviz bir tutum içerisindedirler. Alevi inancı, söze konu bu saldırgan tutumlara karşı gerekli teolojik güce ve kendi dinsel paradigması çerçevesinde berrak bir tutarlılığa sahip bir akım olarak susturucu yanıtlar verme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Verilen yanıtların doğru anlaşılabilmesi ve kavranabilmesi için öncelikle bilinmesi gerekli kimi hususları anımsatmak bizce yaşamsal öneme sahiptir. Şöyle ki; Alevilik, Sünnilik ve Şiilik İslam orijinli akımlar olmakla birlikte, teolojik açıdan bağımsız kimlikler konumuna ulaşmış durumdadırlar. Diğer bir deyişle her üç akım artık farklı ve özgün teolojik yapılar olarak kabul edilmek zorundadır. Bu gerçeği görmeden yapılacak tüm yorum ve analizler sağlıklı bir sonuç doğurmayacaktır.

Konuyu berraklaştırmak amacıyla önemine dayanarak belirtelim ki, Sünniliğin, Şiiliğin ve Aleviliğin dışında ve bunların üzerinde bir islam yoktur. İslam'ı mezheplerden bağımsız ele amak mümkün değildir. Çünkü mezheplerden bağımsız ve yorumlar üstü bir İslam yoktur. Eğer olsaydı yorumlar ve mezhepler olmazdı. Her mezhep ve yorumun temsilcisine göre islam kendi inancında içkindir / mündemiçtir. Diğer bir deyişle bir Sünniye göre İslam eşittir Sünnilik olduğu gibi bir Şiiye göre de İslam eşittir Şiiliktir.


Bu bağlamda bir teolojik yapının nassları, kabulleri ve ölçüleri perspektifinden bakarak başka bir inanç analiz edilemez. Edilmeye çalışılsa bile isabetli bir sonuca ulaşılamaz.

(Bu arada Sünnilik denilince itikaden Maturidilik, Eş'arilik, amelen Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbelilik, Şiilik denilince de İmammiyye ve Zeydiyye anlaşılmalıdır. Alevilik denildiğinde ise Bektaşilik, Kızılbaşlık, Ehlihak İnancı vb. kastedilmektedir. Bilinmelidir ki, biz bu kavramları bu şekilde bir açılım içerisinde kullanmaktayız. Gerek Sünnilik, gerek Şiilik, gerekse Alevilik dışında bu üç akıma şu yada bu ölçüde yakın yada uzak başka kimi akımlar da mevcut olmakla birlikte kitlesel ve tarihsel güç açısından söze konu üç akım öne çıkmaktadır. )



Alevilik, Sünnilik ve Şiilik başta Allah, risalet / nübüvvet ve ahiret inancı gibi temel konular olmak üzere pek çok konuda derin görüş ayrılıkları içerisindedirler. Kırklar Meclisi ve Cemi konusuna girmeden evvel, öncelikle Teolojik Açıdan Cemevlerinin Durumu Üzerine başlıklı yazımızda ortaya koyduğumuz Allah inancı konusunda mezhepler arasındaki derin farklılıkları burada kısaca anımsatmak yerinde olacaktır.

Sünnilik ve Şiilik, Allah - Evren ayrımı, Evrenin Allah tarafından yoktan yaratılması ( Bu iki konu İslami ortodoksluğun temelleri arasındadır.) gibi ana konularda ortak inançlara sahip olmalarına karşın Tanrı'nın sıfatları konusunda çok derin görüş ayrılıkları içerisindedir. Bu ayrılıklar üç noktada öne çıkmaktadır. Şiiliğe ( İmamiyye ) göre Tanrı'nın sıfatları Zatının aynıdır. Sünniliğe göre ise Zatının ne aynı ne de gayrıdır; onlar Tanrı'nın kendisini nitelendirdiği sıfatlardır.

Şiiliğe göre Kur'an mahluktur. Sünnilik ise Kur'an'ın Tanrı'nın sözü / kelamı olduğunu; Tanrı'nın kelam sıfatı nın ise O'nun ( Tanrı'nın ) kıdemiyle kadim olduğunu ileri sürer. Başka bir deyişle Sünniliğe göre Tanrı'nın ezeli kelam sıfatı vardır; Şiiliğe göre ise Tanrı'nın böyle sıfatı yoktur. Yani Sünnilikte Tanrı, kadimden beri Konuşan bir Tanrı iken Şiilikte ise konuşmayan ve kutsal kitapları söyleyen değil yaratan bir Tanrıdır. Daha açık söylemek gerekirse Şiilikte Tanrı'nın kelamı / sözü kadim olmayıp sonradan yaratılan izafi / göreli bir kelamdır.

Yine Şiiliğe göre En'am Suresi, 103. ayet gereği Tanrı ahirette inananlarca kesinlikle görülmeyecektir. Cennet halkına görüleceğini söyleyen kafirdir. Oysa Sünniliğe göre Tanrı ahirette inananlarca görülecektir.

Anlaşılacağı üzere Tanrı inancı konusunda bile Sünnilik ve Şiilik birbirlerini kafirlikle suçlayacak derecede farklı düşünmektedir. O halde bu iki mezhebi diğer alanlardaki farklılıklara girmeden bile sırf Tanrı inancı konusunu temel alarak bağımsız teolojiler olarak nitelemek nesnel bir saptama biçiminde değerlendirilmek zorundadır.

Aleviliğin Tanrı inancı ise diğer iki İslam orijinli teolojik yapıdan çok daha farklıdır. Sünni ve Şii teolojinin benzeştiği Tanrı - Evren ayrımı, Tanrı'nın Evreni yoktan yaratması gibi iki ana konuda Alevilik tümüyle farklı bir inanca sahiptir. Alevilikte Tanrı - Evren ayrımı Vahdet - i Vücud inancıyla ortadan kalkmış, yoktan yaratan bir Tanrı inancı yerine Evreni kendi varlığından yani vardan var eden; böylece de pozitif bilimin, hiçbir şey yoktan var olmamıştır ve var olan hiçbir şey de yok olmaz ilkesiyle de uzlaşan bir Tanrı inancı vücud bulmuştur. Tarihsel süreç içerisinde yoğunlaşan Sünni ve Şii teolojinin baskısıyla Alevilikteki Tanrı - Evren birliği inancı zamanla ve zaman zaman Evren Tanrı'nın tecellisi / yansımasıdır. noktasına taşınarak yumuşatılmıştır. Yine Alevilikte Evrendeki en önemli, bilinç sahibi ve merkezi bir varlık olarak insanın tanrısal bir mahiyetle ele alındığı ve enelhak sözünde varlık bulan bir yerinin olduğu da anımsanmalıdır.

Böylesi farklılıklara karşın sırf İslam orijinli oluşunu dikkate alarak Sünni ve Şii bakış açısıyla Aleviliği tenkide maruz kılmak, Sünnilik ve Şiiliğin itikat esaslarına uymuyor diye sapkın / batıl addetmek hiç kuşku yok ki teolojik körlüğün bir sonucudur. İşte bu noktada İslam teolojisinin ana konularından biri olan Miraç olayı karşısında konumlanılan teolojik düzlem de söze konu üç İslam orijinli akımı özgünleştiren / bağımsızlaştıran alan olarak öne çıkmaktadır. Bu özgünleşme ve bağımsızlaşmanın sonucudur ki, Allah inancı konusundaki farklılık gibi Hazreti Muhammed'in kişiliği de çok derin farklılıklarla algılanmaktadır. Biraz daha yalın bir ifadeyle söylersek; Sünni'nin, Şii'nin Muhammed'i ile Alevi'nin Muhammed'i birbiriyle örtüşmemektedir. Bu gerçek en çok Miraç olayında tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.

Miraç Nedir ?

Miraç sözcüğü Arapça'dır. Yükseğe çıkmak, yükselerek yol almak anlamına gelen uruç sözcüğünden türetilmiştir. Kutsal kitap Kur'an'da bu sözcük astronomik zamanla ölçülemeyecek biçimde manevi bir yükselme / ruhsal bir yükseliş anlamına gelmek üzere kullanılmaktadır. Başka bir deyişle bu yükseliş metafizik bir yükseliştir. Nitekim Mearic Suresi'nin 4. ayetinde şöyle denilmektedir:

Melekler ve ruh Ona ( Tanrı'ya ) ölçüsü elli bin yıl olan bir günde uruç ederler.

Uruç sözcüğünden hareketle anlamlandırılan Miraç sözü, uruç ederek ulaşılan yüksek derece / yüksek mertebe anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bu sözcük manevi yükseliş için kullanılan her çeşit araç - gereç ve yol anlamına da gelmektedir.

Miraç konusu ele alınırken üzerinde durulması gereken bir diğer sözcük de isra sözcüğüdür. Bu sözcük Arapça'da gece yürüyüşü anlamına gelmek üzere kullanılmaktadır. İsra Suresi'nin 1. ayetinde şöyle denilmektedir:

Geceleyin kendisine ayetlerimizden bir bölümünü gösterelim diye kulunu Mescid - i Haram'dan, çevresini kutlu kıldığımız Mescid - i Aksa'ya götüren

( Tanrı ) eksik niteliklerden uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir.

Bu ayet Miraç olayının geceleyin olduğuna kanıt oluşturmaktadır.

Miraç olayıyla ilgili bir diğer sözcük de Burak sözcüğüdür. Miraç ile ilgili kimi hadislerde geçen Burak sözcüğü Arapça'daki berk yani şimşek sözcüğünden türemiştir. Bu da, Burak sözcüğüyle hıza dikkat çekilmek istendiğini göstermektedir. Miraç'ın metafizik bir olay olmasıyla da örtüşen bu özellik Burak sözcüğünün simgesel bir anlama sahip olduğunu işaret etmektedir.

Kuşkusuz Miraç, İslam teolojilerinin en temel konularından biri olarak üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı hususlar arasındadır. İslam inancına göre peygamber Hazreti Muhammed, uruç ederek Miraç'a yükselmiştir. Hazreti Muhammed'in Miraç'ının kaç kez olduğu konusunda ise görüş birliği yoktur. Biri Mekke, diğeri Medine’de olmak üzere en az iki kez Hazreti Muhammed’in Miraç'a çıktığından tutun da, ikisi Mekke’de, 118’i Medine’de olmak üzere tam 120 kez Miraç yaşadığına ilişkin bir hadisten bile sözedilmektedir. Miraç'ın sayısı konusunda bile tam bir kargaşa içerisinde olan Sünni ve Şii teolojisi her ne hikmetse Alevi teolojisine taarruz etme konusunda tam bir fikir birliği içerisindedir.

Sünni ve Şii teolojisinin içinde bulunduğu kargaşanın göstergelerinden biri olarak Miraç olayının mahiyeti de önemli bir tartışma konusudur. Bu cümleden olarak, Hazreti Muhammed, Miraç'a salt ruhen mi çıkmıştır? Yoksa Miraç, hem bedenen hem de ruhen mi gerçekleşmiştir ? Bu sorular kapsamında konuya ilişkin iki farklı sav ve inanç söz konusudur.

Buna göre Hazreti Muhammed'in Miraç'ı ruhsal bir yolculuk olup bedensellik söz konusu değildir. Bu inanç ve savın en önemli temsilcisi peygamberin eşi Ayşe / Aişe'dir. Ona göre Miraç olayında Hazreti Muhammed'in bedeni yatağından hiç ayrılmamıştır. Dolayısıyla Miraç bedensel bir yolculuk değil ruhsal bir yükseliştir.

Miraç'ın ruhsal / manevi bir yükseliş olduğunu savlayanlar İsra Suresi'nin 60. ayetine dayanmaktadırlar. Ayette şöyle denilmektedir:

Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır. Sana gösterdiğimiz o rüyayı / görüntüleri... yalnıza insanları sınamak için gönderdik.Biz onları korkutuyoruz ama bu onlara büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamıyor.

Bu ayette geçen rüya sözü mealen Türkçe'ye görüntüler olarak çevrilmekte ve Kur'an yorumcularının büyük çoğunluğuna göre bu rüya ifadesi Hazreti Muhammed'e Miraç gecesi gösterilen görüntüleri anlatmaktadır. Buradan hareketle Miraç'ın aslında ruhsal yükseliş ve rüya olduğu anlaşılmaktadır. Bizce de Miraç, Hazreti Muhammed'in gördüğü kutsal bir rüyadır. Alevi teolojisi de bu yöndedir. Bizce Alevi Miraç anlatılarında olayın bir rüya olarak görüldüğü açıktır. Miraç'ı rüya olarak nitelemek olayı küçültmez. Tam tersine daha da büyütür. Çünkü rüya denilen olay bizim uyanıklık dediğimiz nitelikten çok daha yüksek bir boyutu işaret etmektedir. Kaldı ki burada söze konu rüya hadisesi sıradan bir insanın rüyası değil bir peygamberin rüyasıdır. Ayrıca unutulmamalıdır ki, peygamberlerin vahiy alma yollarından biri de rüyadır. Bu nedenle Miraç'ı rüya olarak değerlendirmek onun kıymetini azaltmaz, tersine yükseltir.

Sünni Anlatıda Miraç Olayı

Sünnilerin itibar ettiği ünlü hadis derlemelerini içeren kitaplardan ( Buhari, Müslim ve Nesai gibi Kütüb- ü Sitte'ye dahil kitaplardan ) öğrendiğimize göre Sünni teolojide Miraç konusunda şöyle bir anlatı mevcuttur:

Hazreti Muhammed Mekke devrinin sonlarına doğru bir gece Tanrı tarafından Mekke'den Kudüs'te bulunan Mescid - i Aksa'ya isra / gece yürüyüşü yoluyla götürülür, oradan da Sidretü'l - Münteha ve Cennetül Me' va'ya yükseltilir. Bu noktaya kadar kendisine refakat eden Cebrail refakati bırakır ve peygamber, refref adı verilen bir vasıta ile Tanrı katına kadar gelir.

Hazreti Muhammed Mekke'den Kudüs'e Burak ile gelir. Kudüs'e gelmeden yolda Hazreti Musa'nın makamına uğrar. Orada 2 rekat namaz kılar. Mescid - i Aksa'ye geldiğinde ise onu bütün peygamberler karşılar. Hazreti Muhammed bütün peygamberlere 2 rekat namaz kıldırır ve hutbe okur.

Bir rivayete göre Hareti İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğrar, orada da iki rekât namaz kılar. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraç'a yükselir.

Hazreti Muhammed, göğün bütün katmanlarına uğrar. Sırasıyla yedi gök katmanında bulunan Hazreti Adem, Hazreti Yahya ve Hazreti İsa, Hazreti Yusuf, Hazreti İdris, Hazreti Harun, Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim gibi peygamberlerle görüşür. Onlar kendisine “Hoş geldin” deyip tebrik ederler.

Sünni anlatıda Miraç ile ilgili en ilginç konulardan biri de günde elli vakit namaz kılma buyruğudur. Buna göre peygamber Hazreti Muhammed, Miraç'ta Tanrı'dan inananlar için günde elli vakit namaz buyruğu almış fakat dönüşte yolda Hazreti Mus'ya rastlamış, Hazreti Musa, Hazreti Muhammed'e günde elli vakit namazın inananlara ağır geleceğini söyleyerek Tanrı'dan bunu indirmesini istemiştir. Hazreti Muhammed, Hazreti Musa'nın öğüdüyle yeniden Tanrı katına gidip günlük namaz vakti sayısının indirilmesini talep etmiştir. Her gidişinde beş vakit indirmiştir. Her seferinde Hazreti Musa, Hazreti Muhammed'e daha da indirmesi için Tanrı katına tekrar gitmesini istemiştir. En son beş vakte indiğinde bile Hazreti Musa aynı isteği yinelemiştir. Fakat Hazreti Muhammed bundan daha az sayıda vakit için Tanrı'dan ricada bulunamayacağını belirtmiştir. Böylece Sünni teolojiye göre günlük beş vakit namaz kesinleşmiştir. Bu anlatı Sünni teolojinin en güvenilir kaynakları arasında kabul edilen Buhari'nin hadis derlemesinde ve diğer kimi derlemelerde mevcuttur.

Alevi teolojisine ve özellikle Kırklar Meclisi ve Cemine yönelik mütecaviz tutumları anımsandığında Sünni teologlara şu soruları sormak yerinde olacaktır:

1. Tanrı peygamber bile olsa birilerinin isteğiyle sürekli görüş değiştiren ve karar veremeyen bir varlık mıdır ki elli vakti kademe kademe beşe kadar indirmiştir ?

2. Hazreti Muhammed, günlük elli vakit namazın kendi inananları için katlanılamayacak / yerine getirilemeyecek derecede zor olduğunu akıl edemeyen biri midir ki Hazreti Musa'nın akıl vermesiyle hareket etmektedir ?

3. Tanrı ve Hazreti Muhammed namaz vakitleri konusunda pazarlık mı yapmışlardır ?

4. Hazreti Musa, Tanrı ile Hazreti Muhammed arasındaki pazarlıkta aracılık mı yapmıştır ?

5. Hazreti Musa, namaz vakitleri konusunda hem Hazreti Muhammed'e hem de Tanrı'ya etkide bulunan gerçek bir belirleyici midir ?

6. Yoksa Sünni İslam'daki günlük beş vakit namaz uygulamasının kaynağı Hazreti Musa mıdır ?

7. Sünniler günde elli vakit namaz yerine beş vakit namaz kıldıkları için Hazreti Musa'ya şükran ve minnet borcu içerisinde midirler ?

8. Tanrı, günlük elli vakit namazın insanlar için güç olduğunu Hazreti Musa olmasa anlamayacak mıydı ?

Bu sorulara karşı şöyle bir savunma geliştirilmektedir:

“Hazreti Peygamber'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır. (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5.)

Bu savunmanın ne derece ikna edici olduğu herkesin kendi inanç dünyasıyla ilgili bir sorundur. Ancak bizi ikna etmediğini belirtmeliyiz. Hatta ikna bir yana bu savunma bize göre son derece gülünçtür.



Miraç'ta Gerçekte Ne Oldu ?

Metafizik bir olay olması hasebiyle Miraç, Kur'an'da ayrıntılı olarak işlenmiş değildir. Buna karşın kimi ayetlerin Miraç'la ilgili bir kısım bilgiler içerdiği de bilinmektedir. Bu ayetlerden yola çıkılarak bir takım yorumlarla konu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ancak şunu anımsatalım ki, Miraç'ta gerçekte neyin olduğunu her teolojik yapı kendince açıklamaktadır. Bu açıklamalar birbiriyle uyuşmayan hususlar içermektedir. Yani Sünni, Şii ve Alevi teolojisinde farklı farklı Miraç anlatıları mevcuttur. Her teolojik yapı kendi bakış açısıyla diğerini tenkid ve tekzip etmektedir.

Bu noktada Necm Suresi 1 - 18. ayetlerine müracaat etmek yerinde olacaktır. Söze konu ayetlerde gayet kapalı da olsa Miraç'tan şu şekilde bahsedilmektedir:

Andolsun aktığında o yıldıza ki,

arkadaşınız ne sapıtmış ne de azmıştır.

O, kendi kuruntusundan konuşmuyor.

Onun söyledikleri, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.

Onları ona güçleri pek şiddetli olan öğretmiştir.

O, güzellik ve güç sahibidir.

Tanrı huzurunda dosdoğru durmuştur.

O sırada O, en yüksek ufuktaydı.

Sonra yaklaştı ve O'na doğru sarktı.

Yakınlığı iki yay aralığı kadar veya daha azdı.

Sonra Tanrı kuluna vahyettiğini vahyetti.

Gördüğünü kalbi yalanlamadı.

Durum bu iken gördüğü şey konusunda O'nunla tartışıyor musunuz ?

Andolsun ki, O, O'nu bir de inişinde gördü.

Hem de Sidretü'l - Münteha'nın yanında.

Me' va Cenneti o Sidre'nin yanındadır.

O sırada Sidre'yi bürüyen bürümüştü.

Göz ne şaştı ne de haddi aştı.

Andolsun O, o anda rabbinin ayetlerinden bir bölümünü gördü.


Bu ayetlerde geçen iki ifadeyi açıklamakta yarar bulunmaktadır. Biri Sidretü'l - Münteha diğeri ise Cennetü'l - Me' va'dır. Sidretü'l - Münteha, son ağaç yani yaratıklar aleminin son noktası demektir. Bundan ötesi yalnızca Tanrı'nın bilgisi kapsamındadır. Cennetü'l - Me' va ise inanışa göre melekler, şehitler ve müttakilerin / Tanrı'nın sevgili kullarının ruhlarının barındığına inanılan yerdir.

Yukarıda sunulan ayetlerden anlaşılacağı gibi Hazreti Muhammed, Miraç'a çıktığını ilan edince Mekkeli Müşrikler onunla dalga geçmişler, onun sapıttığını, azgınlık ettiğini ileri sürmüşlerdir. Anlattığı şeylerin kendi uydurması olduğunu, deyim yerindeyse Hazreti Muhammed'in masal anlattığını ileri sürmüşlerdir. Ne kadar ilginç değil mi ? Sünni ve Şii teologların da bir kısmı Alevilerin Kırklar Meclisi ve Cemi inancına da masal diyorlar...

Sünni ve Şii teologların yüzyıllar önce Hazreti Muhammed'i yalancılıkla, sapıtmışlıkla ve masal anlatmakla suçlayan Müşriklerle aynı safa düşerek Alevilerin Kırklar Meclisi ve Cemi inancına da masal / efsane demeleri idrak sahibi insanlar için gerçekten ibret verici değil midir ?

Konunun daha iyi anlaşılması için Alevi teolojisindeki Miraç olayını ve onun ayrılmaz bir parçası olan Kırklar Meclisi ve Cemi inancını hülasa ederek anımsamak yerinde olacaktır.



Alevi Anlatıda Miraç Olayı

Alevi teolojisinde Miraç olayı ve Kırklar Meclisi inancı başta İmam Cafer Buyruğu olmak üzere pek çok Alevi ozan tarafından yazılan / söylenen Miraçnamelerde ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Yine bilindiği üzere cemlerde bu miraçnameler coşkun bir biçimde söylenmekte ve Hazreti Muhammed'in Miraç'ı canlandırılmaktadır.

Şimdi bu Miraçnamelerden yola çıkarak Alevi inancındaki Miraç olayını ve Kırklar Meclisi inancını özetleyerek anımsayalım:

Cebrail gelir. Hazreti Muhammed'e Tanrı'nın kendisini Miraç'a çağırdığını iletir. Hazreti Muhammed, Burak adlı bineğe binerek Miraç'a yükselir. Yolda önüne bir arslan çıkar. Arslan ona geçit vermez. Tanrı'nın esinlemesiyle Hazreti Muhammed, parmağındaki yüzüğü arslana verir. Bunun üzerine arslan önünden çekilir. Hazreti Muhammed Tanrı katına gelir. Tanrı ona seslenir. Bu ses Hazreti Ali'nin sesidir. Yani yüce Tanrı, Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmiştir. Hazreti Muhammed şaşkınlıkla; Ey Ali, sen misin ? diye sorar. Bunun üzerine Tanrı; Ey Muhammed, ben sana, senin en sevdiğin kişinin sesiyle sesleniyorum. der. Sonra Hazreti Muhammed, Hazreti Allah'ı görür. Kuşku yok ki Allah'a özgü bir suret yoktur. Bu nedenle yüce Allah Hazreti Ali'nin suretinde görünür. Başka bir deyişle yüce Allah, kulu ve elçisi Hazreti Muhammed'e görünürken Hazreti Ali suretinde tecelli eder. Hazreti Muhammed Miraç'ta yüce Allah ile doksan bin kelam konuşur. Hazreti Muhammed'e; süt, bal ve elma verildiği rivayet edilir. Bal aşka, süt sevgiye, elma ise dostluğa işaret eder. Hazreti Muhammed, Allah'ın esinlemesiyle Kırklar Meclisinin bulunduğu kutlu dergaha uğrar. Dergahın kapısını çaldığında içeriden bir ses, Kimsin ? der. Hazreti Muhammed sese; Ben peygamberim ! diyerek yanıt verir.

Aynı ses bu kez; Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz ! der. Hazreti Muhammed kapıdan ayrılıp yürümeye başlayınca gaipten gelen bir ses ayrılmamasını kapıyı yeniden çalmasını ama yanıtı farklı vermesini söyler. Hazreti Muhammed yine kapıyı çalar. İçerden yine; Kimsin ? diye sorulur. Bu kez Hazreti Muhammed; Ben de sizden biriyim.Szin gibi bir insanım. Yoksulların yardımcısyım. der. Bu yanıttan sonra kapı açılır. Hazreti Muhammed içeri alınır. İçerdekiler Hazreti Muhammed'i Hoşgeldin, sefa getirdin, uğur getirdin. diyerek karşılarlar. Hazreti Muhammed içerde oluşmuş bir meclis görür. Hatta sayımını da içinden yapar. Tam 39 kişi vardır. Üstelik bu meclis kadın ve erkeklerden oluşmuştur. Bunların 22'si erkek 17'si kadındır. Hazreti Muhammed'e yer gösterilir. O da gösterilen yere oturur. Gösterilen yer baş köşedir. Hazreti Ali de meclistedir.

Hazreti Muhammed sorar:

Size kimler denir ? der. Bize Kırklar denir diye yanıt alır. Ama burada 39 kişi saydım. der. O sırada Selman - ı Pak yoktur. Hazreti Muhammed; Peki sizin ulunuz, büyüğünüz, küçüğünüz kim ? diye sorar. Gelen yanıt şöyle olur:

Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir. denir. Bunun üzerine Hazreti Muhammed, meclisten bunu kendilerine kanıtlamalarını söyler. O sırada Hazreti Ali kolunu uzatır ve gömleğini sıyırır. İçlerinden biri destur diyerek bıçağın ucu ile kolunu hafif kanatır. Kolundan bir damla kan akar. Onu, her canın kolundan birer damla kanın gelmesi izler. 40. canın bir damla kanı da pencereden içeri gelir. Bu ise Selman-ı Pak'ın kanıdır. Sonra Hazreti Ali kolunu bağlar, hepsinin kanaması durur. Selman-ı Pak, bir üzüm tanesi getirir. O'nu Hazreti Muhammed'e verir ve bölüştürmesini ister. Hazreti Muhammed verilen kapta üzüm tanesini ezer, çıkan dem meclisteki kadın - erkek canlara dağıtılır. Kırklar, üzüm suyunu içerler. Hep birlikte mest olurlar. Ya Allah deyip semah dönerler. Hazreti Muhammed de Tanrı esinlemesiyle onlara katılır. Büyük bir coşku ile vecd halinde semah dönülürken Hazreti Muhammed'in başından sarığı düşer. Kırk parçaya bölünür. Kırklar, parçaları bellerine bağlarlar, kemerbest olurlar. Hazreti Muhammed, Kırklar Meclisi'ne pirlerini sorar. Pirimiz Ali' dir derler. Hazreti Ali, Hazreti Muhammed'in yanına gelir. Hazreti Muhammet, Hazreti Ali' nin parmağında, Miraç'a giderken aslana verdiği yüzüğü görür. Hazreti Ali' ye sarılır, onu bağrına basar.

Hazreti Muhammed, gelen vahiyleri tebliğle görevli bir Nebi / Resul olmasının yanında, Kırklar Meclisi tarafından seçilmiş bir “Mürşit” tir. Yine bu meclisçe Hazreti Ali de “Rehber” ve Tanrıelçisinin / peygamberin vekili olarak seçilir. Alevi teolojisne göre Miraç'ta Hazreti Muhammed'e beş vakit namaz değil zikir, secde ve semah buyruğu verilmiştir. Bunun icra şekli de cem adı verilen ibadet biçimidir.

Kırklar Meclisi ve Cemi ile ilgili Sünni ve Şii teologların mütecaviz sorularına geçmeden önce belirtmemiz gereken kimi hususlar vardır.

Şöyle ki;

1. Bize göre Miraç nasıl bir metafizik olay ise Kırklar Meclisi de metafizik bir olaydır. Gerek Miraç gerekse onun bir parçası olan Kırklar Meclisi zahir aleminde değil batın aleminde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Kırklar Meclisi ve Ceminin toplandığı yer / dergah fizik alemde yani dünyanın her hangi bir köşesinde değildir. Manevi, metafizik bir alemdedir. Diğer bir ifadeyle batın alemindedir.

2. Miraç, Hazreti Muhammed'in Allah'ın esinlemesiyle gördüğü kutsal ve kutlu bir rüyadır.

3. Miraç, coğrafi bir yolculuk olarak görülemez. Hazreti Muhammed, bedenen değil ruhen uruç ederek Miraç'a yükselmiştir.

Bu üç yaşamsal noktadan sonra gelelim Sünni ve Şii teologların mütecaviz sorularına...

Derler ki, Kırklar Meclisinin toplandığı dergah nerededir ? Neden Kur'an'da ve hadis kitaplarında Kırklar Meclisinden bahsedilmemektedir ?

Yanıtımız şudur:

Kur'an'da Miraç olayından ayrıntılı bir biçimde bahsedilmemektedir. Çünkü Miraç metazifizik bir olaydır. İnsanların idrak sınırlarının dışındadır. Bu nedenle Miraç'a dair kısmi anlatılar bile çeşitli simgelerle ortaya konulmuştur. Kur'an'da sembolik örgülerle ve kapalı bir biçimde de olsa Miraç'tan bahsediliyor oluşu bu konuya dair İslami inancın temelini teşkil etmektedir. Bu temel Sünni, Şii ve Alevi teolojilerinin her üçü için de sözkonusudur. Miraç'a dair hadislerde anlatılanların ne denli isabetli olup olmadığının göstergesi günde elli vakit namaz komedisidir.

Sünni ve Şii Miraç anlatılarının dayandığı hadis kitapları sayısız çelişki, tutarsızlık ve hatta gülünçlüklerle doludur. Bu konuda zirve noktası daha evvel de belirttiğimiz gibi günde elli vakit namaz olayıdır. Bu hadis kitaplarında Hazreti Muhammed'e mal edilen çirkin ifadeler mevcuttur. Bir süre önce Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu türden, özellikle kadınlarla ilgili ifadelerin ayıklanması çalışmasının başlatılmış olması söze konu hadis kitaplarının ne denli güvenilir olduğunu da ortaya koymakta değil midir ?

Alevi Miraç anlatısı ve onun bir parçası olan Kırklar Meclisi ve Cemi inancı Kur'an ayetlerindeki simgesel ifadelerin mistik ve sezgisel yorumlarına dayanmaktadır. Alevi literatüründeki Miraçnameler, bu mistik ve sezgisel yorumların ürünüdür. Mistisizmi / tasavvufi yorumları yadsıyıp zahiri sığlığın en ücra köşelerinde gezinen Sünni ve Şii şeriat ehli bambaşka bir dinsel paradigmanın sınırlarına hapsoldukları için genelde Alevi teolojisini özelde ise bu teolojinin Miraç anlatısını idrakten yoksundurlar. Zaten böylesi bir idrak sözkonusu olsaydı Sünni ve Şii teologlar derhal Alevi teolojisini benimseme noktasına gelirlerdi.

Diyorlar ki, Kırklar Meclisinin üyeleri Hazreti Muhammed'e; Peygamberliğini git ümmetine yap, Bizim aramıza peygamber sığmaz. diye nasıl diyebilirler ? Burada peygambere yönelik bir küçümseme yok mudur ? Hazreti Ali ve Hazreti Salman - ı Farisi gibi peygamberin ashabından olan bu kişilerin bulunduğu bu mecliste peygambere nasıl böyle seslenilebilir ? Onlar da zaten o peygamberin ümmeti değil midir ?

Yanıtmız şudur:

Hazreti Muhammed Kırklar Meclisinde Mürşit makamındadır. Mürşit makamında bulunan bir kişi nasıl küçümsenmiş olabilir ki ?

Burada Hazreti Muhammed'e yönelik bir sınav ve bir eğitim sözkonusudur. Bu sınavı yapan yüce Allah'tır. Kırklar Meclisi bu sınavda bir vesiledir. Bu diyalogtan anlaşılmalıdır ki, Hazreti muhammed peygamber de olsa bir insandır. Alçakgönüllü olmalıdır. Öfkelenmemelidir. Nitekim verdiği sonraki cevap peygamberin bu sınavı geçtiğini göstermektedir.

Ayrıca Kur'an'da Fussilet Suresi 6. ayette Hazreti Muhammed'in de bir insan olduğu, kendisine vahiy gelmesinden başka diğer insanlardan bir farkının olmadığı vurgulanmaktadır.

Yine bilmekteyiz ki, Hazreti Muhammed'in tebliğ görevini gerçekleştirirken zaman zaman öfkelendiği anlar olmuştur. Bunlardan biri Abese Suresi'nin ilk on ayetinde şöyle anlatılmaktadır:

Yanına kör bir adam geldi diye yüzünü ekşitti ve öteye döndü.

Sen nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek,

Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.

Kendisini her türlü gereksinimin üstünde gören kişiye gelince,

Ki, sen ona yöneliyorsun;

Sana ne onun arınmasından !

O, koşarak sana gelen var ya;

Odur içine ürperti düşen.

Oysa sen onunla ilgilenmiyorsun !



Bu ayetlerde anlatılan şudur:

Birgün Hazreti Muhammed, Müşriklerden önde gelen, varlıklı kimselere İslam'ı tebliğ etmektedir. Bu sırada iki gözü kör bir adam gelip yüksek sesle ve nezaket kurallarından uzak bir tavırla Hazreti Muhammed'den kendisine İslam'ı anlatmasını ister. Bunun üzerine peygamber öfkelenip yüzünü ekşitir ve başka bir tarafa çevirir. İşte bu davranışından dolayı Hazreti Muhammed Allah tarafından uyarılmıştır. Yukarıdaki ayetlerde bu olay konu edilmektedir.

Diyorlar ki, Hazreti Muhammed, Kırklar Meclisi üyelerine; Size kimler derler ? diye nasıl sorar ? Peygamber oradaki insanları nasıl tanımaz ? Onlar zaten Hazreti Muhammed'in ümmetinden olan kişiler değil mi ?

Yanıtımız şudur:

İnanışa göre Kırklar Meclisi Kırk Ulu kişiden oluşmuştur. Bizce bu kırk ulu kişi arasında Hazreti Muhammed'in döneminde yaşayan, onun sahabelerinden olanlar bulunduğu gibi çok daha sonra dünyaya gelip insanlığı aydınlatan erenlerin de ruhaniyeti vardır. Sözgelimi; Hünkar Hacı Bektaş Veli, Gözcü Karacaahmet Sultan ve İsmini, ünvanını bilmediğimizi gaip erenler...Unutulmamalıdır ki Kırklar Meclisi tıpkı Miraç gibi Hazreti muhammed'in gördüğü kutsal ve kutlu bir rüyadır. Hazreti Muhammed bu rüyada kendi ashabından olmayan, yani kendisinden yüzyıllar sonra dünyaya gelecek olan erenleri de görmüştür.

Hazreti Muhammed'in Size kimler derler ? sorusunu bu çerçevede anlamak lazımdır. Ayrıca Hazreti Muhammed'in sorusu Kırklar Ceminde bulunan bireylere değil Kırklar Meclisinin tümünedir. Yani soru bireylere değil Meclisedir.

Hazreti Muhammed'in Miraç'ta Hazreti Ali'yi arslan donunda görmesi, Allah'ın peygambere Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmesi ve Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali suretinde görünmesi / tecelli etmesi gibi metafizik olaylara dair işaret yukarıda Türkçe anlamını sunduğumuz Necm Suresi 18. ayette bulunmaktadır: Aynı ayeti tekrar sunalım:

Andolsun O, o anda rabbinin ayetlerinden bir bölümünü gördü.

Ayet, Tanrı'nın varlığını işaret eden herşeydir. Nitekim, ayet sözcüğü Arapça'da belge, kanıt, delil gibi anlamlara gelmektedir. Yani ayet denildiğinde sadece Kur'an cümleleri yada cümle toplulukları anlaşılmamalıdır. Bu nedenle Miraç'ta Hazreti Muhammed'in Hazreti Ali'yi önce arslan donunda görmesi, sonra Tanrı'nın ona Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmesi, Hazreti Ali suretinde görünmesi ve peygamberin Kırklar Meclisine girmesi ayette işaret edilen ayet lerdendir.

Kendi teolojik paradigmalarıyla dayandıkları hadis kitaplarından yola çıkarak Hazreti Muhammed'in Miraç'a yükselirken yolda hemen hemen ölmüş bütün peygamberleri gördüğünü, onlara namaz kıldırdığını, elli vakit namazı beşe indirmek için Hazreti Musa'dan akıl aldığını, bu nedenle deyim yerindeyse Allah'la pazarlık yaptığını ileri sürenler, Alevi anlatısında belirtildiği üzere Hazreti Muhammed'in Hazreti Ali'yi arslan donunda görmesi, Hazreti Allah'ın Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali'nin sesiyle seslendiği inancını yadırgayabilmektedirler.

Oysa Necm Suresi 18. ayetten yola çıkarak tüm Aleviler inanmaktadırlar ki, Tanrı'nın evrendeki en büyük ve en muhteşem ayeti Hazreti İmam Ali'dir. O doğrudan doğruya yüce Allah'ın mübarek tecellisidir. Sesi Allah'ın sesidir. Yüzü vechullahtır. Bunlar Aleviliğin iman unsurlarıdır.İnanan inanır. Zira inancın kanıtı yoktur.

Sünnilerin dayanak kabul ettikleri hadis kitaplarında Hazreti Muhammed'e Miraç'ta beş vakit namazın emredildiği ileri sürülmektedir. Oysa bu konuda Kur'an'dan hiçbir kanıt yoktur. Tam tersine Miraç'ta Hazreti Muhammed'e vahyedilenler İsra Suresi 31 - 38. ayetlerde belirtilmektedir. Söze konu ayetlerin Türkçe karşılıkları şöyledir:

Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz onları öldürmek büyük bir günahtır.

Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, iğrenç bir iş ve çok kötü bir yoldur.

Haklı bir neden olmadıkça Allah'ın saygın kıldığı cana kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki verdik. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.

Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Doğru tartı ile tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç olarak güzeldir.

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, gönül ve bunların hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın. Uzunlukça da dağlara ulaşmazsın.

Bütün bu sayılanların kötü olanları rabbinin katında çirkin görülmüştür.

Alevi teolojisine göre Hazreti Muhammed, yukarıdaki ayetlerde ortaya konulan ahlaki ilkelerle birlikte ibadet olarak da zikir, secde ve semahla emrolunmuştur. Bu emrin ilk uygulanma yeri de Kırklar Meclisidir. Kırklar Meclisinde yürütülen ilk cem; zikir, secde ve semahın bir ibadet olarak icra edildiği tapınma biçimidir. Bu nedenle Alevi inancında temel ibadet cemdir. Cemin yerine başka bir ibadet biçimini savunmak Alevi inancının sınırlarının dışına çıkmaktır.

Sözlerimizin sonunda öneminden dolayı tekraren belirtelim ki, Kırklar Meclisi ve Cemi inancı Aleviliğin en temel ögesidir. Kırklar Meclisi ve cemine; masal , efsane, mitoloji yakıştırması yapmak topyekün İslam'a ve Miraç olayına masal, efsane ve mitoloji demekten farksızdır. Kuşkusuz müminler için hak olan Kırklar Meclisi ve cemi inancı yalnızca münkirler / inkarcılar için masal olabilir.



MUSTAFA CEMİL KILIÇ

15. 07. 2007 / İSTANBUL
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Cevap

Mesaj gönderen biralevi »

Mustafa Cemil kılıç,
Birden ortaya çıktı ve Alevilik üzerine ,Alevilik adına ahkam kesmeye başladı ,tabi Bektaşiler de hemen bu adama sahip çıktılar,yazılarını yayınlıyor,kitaplarını tanıtıyorlar.Adı Mustafa Cemil Kılıç ve bizim sitemize bile bir yazısı aktarıldı.Kırklar meclisi masal mı? Başlıklı bu yazıyı okudukça hayretimiz daha da arttı,zira yazarı mürekkep yalamış birisine benziyordu ama yazısı baştan sona yalanlarla dahası iftiralarla doluydu.Bizim tesbitlerimizi yalanlama gayreti içindeydi.Sonra kimmiş bu arkadaş? Diye araştırmaya başladık,tabi sonuçlara daha da şaşırdık.Önce bu yazarın Sünni kökenli olduğunu öğrendik,sonra öğrendikçe şaşkınlığımız daha da arttı,yazarımız önce İmam hatip lisesini sonrasında Marmara ilahiyat fakültesini bitirmiş,sonra din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapmış .Çok daha ilginç bir bilgi daha bulduk yazarımız bir Türk ırkçısıydı.Yöneticiliğini yaptığı ve yazılarını yayınladığı başta türkçütoplumcu web sitesinde bozkurt resimleriyle bizi karşılıyor,mhp ye oy vermeye çağırıyor,Türkçülerin nasıl birleşmesi gerektiği hakkında sağa sola akıl fikir veriyordu,bu arada da Alevilik üzerine yazılar ve kitaplar yayınlıyordu.
Yani hem Türk ırkçısı,hem Sünni hem de imam hatipli ve ilahiyatçı birisi Alevilere akıl fikir veriyordu.Hatta işi öylesine abartmıştı ki birden bire son yazısında can havliyle kırklar cemini kurtarmaya! çalışıyordu.Peki Alevilerle bu kadar çok doku uyuşmazlığı olan birisinin Bektaşiler nezdin de bu kadar itibar görmesi doğal değimliydi?Zira zaten Bektaşilikte ittihatçılar döneminden sonra benzer bir çizgiye oturtulmaya çalışılmamış mıydı?Peki neydi bu adamın derdi?Neden bu alevilere bu kadar uzak olmasına rağmen Alevilere yaklaşmaya çalışıyordu? İmam hatipli,ilahiyatçı,din dersi öğretmeni bir Sünni kırklar ceminin uydurma olduğunu bilmezmiydi? bilmiyormuydu?peki yalan olduğunu bile bile neden kırklar cemini kurtarmaya çalışıyordu?Böylece aleviler nezdinde itibar kazanmayı mı amaçlıyordu?Peki kazanınca ne olacaktı?Alevileri yönlendirmeyi mi başaracaktı? Böylece Alevileri Şiilik tehlikesinden uzaklaştırma projesine mi katılıyordu?Bunun görevlisi mi olmuştu? gibi birçok soru aklımızdan geçti.Ama tarihte hep böyle olmuştu birileri 12 imamların çizgisi anlatır birileri de insanları bu çizgiden uzaklaştırmaya çalışırdı,hak ve batıl mücadelesi bu tür varyantlarla sürüp gidiyordu.Anlaşılan bize karşı açılan cepheye bozkurtçu,diyanetçi,ilahiyatçı Sünni bir araştırmacı daha katılmıştı ne diyelim irade özgürlüğü adına katlanacağız cevaplarını vereceğiz.
Yazarımızın yazdıklarına gelince ;


Kod: Tümünü seç

Açıkça söylemek istiyorum ki, cem ibadetini namazla, muharrem orucunu ramazan orucu ile eşdeğer görmedikçe, semaha, Telli Kur'an'a, dedelik kurumuna saygı duyulmadıkça ne yapılırsa yapılsın misyonerlik yapmaktan vazgeçilmiş olmayacaktır. 
Görüyor musunuz,imam hatipli,diyanetçi,din dersi öğretmeni bir Sünni yazar cemi namazla,muharrem orucunu ramazan orucuyla eşdeğer görmemizi istiyor.Saza da telli Kuran diyebiliyor.Bakın kalbinizi kazanmak için neler söylemeyi göze alıyor.Bunları inandığı için mi söylüyor sanıyorsunuz.Yoksa nabza göre şerbet verip içinize mi girmek istiyor?Eğer yazdıklarına inanıyorsa Sünniler içinden aziz nesin yada turan dursun ekolünden birisi daha çıkıyor demektir.Ama bu şık ta mümkün değil çünkü bu adam solcu değil dahası Türk ırkçısı.

Kod: Tümünü seç

Mustaa Cemil kılıç:
Aleviler artık açıkça ve hiçbir yoruma gerek duyulmayacak şekilde aşağıdaki gerçekleri Diyanet İşleri'ne, tüm sünni ilahiyatçılara ve tüm sünnici devlet yetkililerine ilan etmelidirler:
Biz sizin gibi namaz kılmayız. Bizim namazımız cem ayinidir.
Cemimizin kaynağı Kırklar Meclisidir.
Biz Ramazan’da oruç tutmayız. Bizim orucumuz Muharrem Orucudur.
Bizim ibadethanemiz camiler değil cem evleridir.
Biz saz çalar, semah döner, böylece Hakk’a ibadet ederiz. 
Biz taştan duvara değil insana secde ederiz.
Nefeslerimiz ayet, bağlamamız “ Telli Kur’an”dır.
Biz anlamadığımız bir dille değil anadilimiz olan Türkçe’mizle ibadet ederiz.
Biz mollaların değil, dedelerin / babaların yolundan gideriz.
Biz hurafelere değil bilime itibar ederiz.
 
 
Alevilerin ibadeti ayin - i cemdir. Namaz değil !
Alevilerin orucu Muharem’dir. Ramazan değil !
Alevilerin ibadet yeri cem evleridir. Camiler değil !
Alevilerin inanç önderleri dedeler ve babalardır. Mollalar değil !
Alevilere göre okunacak en büyük kitap insandır !
Alevilere göre insan Konuşan Kur’an’dır !
Alevilere göre bağlama TELLİ KUR’AN’DIR 
Alevilere göre devriye ve tenasüh haktır !
Alevilere göre semah Hazreti Muhammed’in müminlere armağan ettiği bir ibadettir.
Alevilere göre Hazreti Muhammed nebi, Hazreti Ali velidir. 
Alevilere göre Hazreti İmam Ali tanrısal bir kimliğe sahiptir.
Aleviler taştan bir binaya değil insana secde ederler.
 
Aksi halde sürekli asimile olan ve kaybeden Aleviler olacaktır. Umarım Alevilik ve Aleviler kazanır. Ama şurası bir gerçek ki, Alevilik hiçbir zaman sıfırlanmayacaktır. Belki güç kaybedecektir fakat daima var olacaktır...
 
Mustafa Cemil KILIÇ
İlahiyatçı / Sosyolog
18. 03. 2007
Okudunuz değil mi ?Bir Sünni ilahiyatçı sosyolog neler yapmamızı neleri haykırmamızı istiyor? Peki bunlar güzel ve doğru şeylerse bunları yapmalarını neden kendi toplumundan yani Sünnilerden istemiyor? Ayrıca dikkat ettiniz mi bilmiyorum :
Bizler Hz.Alinin konuşan kuran olduğuna inanıyorduk ama bu araştırmacı insan konuşan kurandır diyor.Bizler namaz kılmayıp,oruç tutmayıp cem ve semahla ibadet etmeliymişiz.Ağzındaki baklayı da çıkarmış:Bizler mollalara değil dede ve babalara inanmalıymışız.Bunun ne anlama geldiğini hepiniz anlamışsınızdır sanırım.Ayrıca İmam Ali tanrısal bir kimliğe sahip olduğuna inanmalıymışız ve insana secde etmeliymişiz.Aksi halde asimile olacakmışız.
Tüm bu yazdıklarından bu adamın ! amacını rahatlıkla anlamışsınızdır sanıyorum.Peki “KIRKLAR MECLİSİ MASALMI” Yazısında ne yazmış ona bakalım:

Kod: Tümünü seç

KIRKLAR MECLİSİ MASAL MI ? 
Kırklar Meclisi ve Cemi, Alevi teolojisinin en temel ögelerinden biridir. Bu konuda Sünni ve Şii teologlar, Alevi inancına yönelik mütecaviz bir tutum içerisindedirler. Alevi inancı, söze konu bu saldırgan tutumlara karşı gerekli teolojik güce ve kendi dinsel paradigması çerçevesinde berrak bir tutarlılığa sahip bir akım olarak susturucu yanıtlar verme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Verilen yanıtların doğru anlaşılabilmesi ve kavranabilmesi için öncelikle bilinmesi gerekli kimi hususları anımsatmak bizce yaşamsal öneme sahiptir. Şöyle ki; Alevilik, Sünnilik ve Şiilik İslam orijinli akımlar olmakla birlikte, teolojik açıdan bağımsız kimlikler konumuna ulaşmış durumdadırlar. Diğer bir deyişle her üç akım artık farklı ve özgün teolojik yapılar olarak kabul edilmek zorundadır. Bu gerçeği görmeden yapılacak tüm yorum ve analizler sağlıklı bir sonuç doğurmayacaktır. 

Yani yukarıda yazdıklarını unuturcasına diyor ki ey aleviler sizlerde Müslümansınız (“yani namazı,ramazan orucunu inkar etmek ,Hz.Aliyi tanrısallaştırmak o kadarda önemli değil) ve Şiilikten ayrısınız.Zaten adamın temel derdi de bu.Aleviliğin Şiilikten ayrılmasını ayrı anlaşılmasını sağlamak.Çünkü biliyor ki Aleviler 12 imamlarla tanışırsa asla bir daha oyuna gelmeyecekler,kullanılamayacaklar,çantada keklik yapılamayacaklar.Ve kırklar cemine Sünniler ve Şiiler saldırıyormuş bunlara yanıt vermek gerekiyormuş ve bu yanıtı vermekte tabiki Alevileri temsilen bu diyanetçi,ırkçı,ilahiyatçı yazara düşüyor.Yada bu konuda görev üstleniyor.


Kod: Tümünü seç

 Şöyle devam ediyor:
(Bu arada Sünnilik denilince itikaden Maturidilik, Eş'arilik, amelen Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbelilik, Şiilik denilince de İmammiyye ve Zeydiyye anlaşılmalıdır. Alevilik denildiğinde ise Bektaşilik, Kızılbaşlık, Ehlihak İnancı vb. kastedilmektedir. Bilinmelidir ki, biz bu kavramları bu şekilde bir açılım içerisinde kullanmaktayız. Gerek Sünnilik, gerek Şiilik, gerekse Alevilik dışında bu üç akıma şu yada bu ölçüde yakın yada uzak başka kimi akımlar da mevcut olmakla birlikte kitlesel ve tarihsel güç açısından söze konu üç akım öne çıkmaktadır. ) 

Biz dedik ya Alevilik başkadır Bektaşilik başkadır.BU vatandaşta Alevilik başkadır Şiilik başkadır,Alevilik Bektaşiliktir demek istiyor. Evet kilit nokta zaten burasıdır.Bu yüzden bu bozkurt,Sünni ilahiyatçı ve diğerleri alevilikle Bektaşiliğin aynı olduğuna sürekli vurgu yaparlar.Onların yumuşak karınları burasıdır.Bu nedenlede biz sürekli buraya vuracağız taki halkımız anlayana dek...

Kod: Tümünü seç

Yine Şiiliğe göre En'am Suresi, 103. ayet gereği Tanrı ahirette inananlarca kesinlikle görülmeyecektir. Cennet halkına görüleceğini söyleyen kafirdir. Oysa Sünniliğe göre Tanrı ahirette inananlarca görülecektir.Anlaşılacağı üzere Tanrı inancı konusunda bile Sünnilik ve Şiilik birbirlerini kafirlikle suçlayacak derecede farklı düşünmektedir.
Evet bizler Allahın cisim olmadığına ve asla gözle görülemeyeceğine inanırız ama bu noktada aksine inanan Sünnilere de asla kafir demeyiz,hiçbir kaynağımızda bu tür bir çirkinlik bulunmaz ama yazarımız kışkırtıcılıkta yapıyor.Yani Aleviliği Şiilikten ayırırken sünnileride Şiiliğe karşı kışkırtıyor,bakın size kafir diyorlar diye ama kaynak vermiyor


Kod: Tümünü seç

Kuşkusuz Miraç, İslam teolojilerinin en temel konularından biri olarak üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı hususlar arasındadır. İslam inancına göre peygamber Hazreti Muhammed, uruç ederek Miraç'a yükselmiştir. Hazreti Muhammed'in Miraç'ının kaç kez olduğu konusunda ise görüş birliği yoktur. Biri Mekke, diğeri Medine’de olmak üzere en az iki kez Hazreti Muhammed’in Miraç'a çıktığından tutun da, ikisi Mekke’de, 118’i Medine’de olmak üzere tam 120 kez Miraç yaşadığına ilişkin bir hadisten bile sözedilmektedir. Miraç'ın sayısı konusunda bile tam bir kargaşa içerisinde olan Sünni ve Şii teolojisi her ne hikmetse Alevi teolojisine taarruz etme konusunda tam bir fikir birliği içerisindedir. 
Sünni ve Şii teolojisinin içinde bulunduğu kargaşanın göstergelerinden biri olarak Miraç olayının mahiyeti de önemli bir tartışma konusudur. Bu cümleden olarak, Hazreti Muhammed, Miraç'a salt ruhen mi çıkmıştır? Yoksa Miraç, hem bedenen hem de ruhen mi gerçekleşmiştir ? Bu sorular kapsamında konuya ilişkin iki farklı sav ve inanç söz konusudur.
Buna göre Hazreti Muhammed'in Miraç'ı ruhsal bir yolculuk olup bedensellik söz konusu değildir. Bu inanç ve savın en önemli temsilcisi peygamberin eşi Ayşe / Aişe'dir. Ona göre Miraç olayında Hazreti Muhammed'in bedeni yatağından hiç ayrılmamıştır. Dolayısıyla Miraç bedensel bir yolculuk değil ruhsal bir yükseliştir.
Miraç'ın ruhsal / manevi bir yükseliş olduğunu savlayanlar İsra Suresi'nin 60. ayetine dayanmaktadırlar. Ayette şöyle denilmektedir:
Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır. Sana gösterdiğimiz o rüyayı / görüntüleri... yalnıza insanları sınamak için gönderdik.Biz onları korkutuyoruz ama bu onlara büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamıyor. 
Bu ayette geçen rüya sözü mealen Türkçe'ye görüntüler olarak çevrilmekte ve Kur'an yorumcularının büyük çoğunluğuna göre bu rüya ifadesi Hazreti Muhammed'e Miraç gecesi gösterilen görüntüleri anlatmaktadır. Buradan hareketle Miraç'ın aslında ruhsal yükseliş ve rüya olduğu anlaşılmaktadır. Bizce de Miraç, Hazreti Muhammed'in gördüğü kutsal bir rüyadır. Alevi teolojisi de bu yöndedir. Bizce Alevi Miraç anlatılarında olayın bir rüya olarak görüldüğü açıktır. Miraç'ı rüya olarak nitelemek olayı küçültmez. Tam tersine daha da büyütür. Çünkü rüya denilen olay bizim uyanıklık dediğimiz nitelikten çok daha yüksek bir boyutu işaret etmektedir. Kaldı ki burada söze konu rüya hadisesi sıradan bir insanın rüyası değil bir peygamberin rüyasıdır. Ayrıca unutulmamalıdır ki, peygamberlerin vahiy alma yollarından biri de rüyadır. Bu nedenle Miraç'ı rüya olarak değerlendirmek onun kıymetini azaltmaz, tersine yükseltir. 
Sünni Anlatıda Miraç Olayı
Sünnilerin itibar ettiği ünlü hadis derlemelerini içeren kitaplardan ( Buhari, Müslim ve Nesai gibi Kütüb- ü Sitte'ye dahil kitaplardan ) öğrendiğimize göre Sünni teolojide Miraç konusunda şöyle bir anlatı mevcuttur:
Hazreti Muhammed Mekke devrinin sonlarına doğru bir gece Tanrı tarafından Mekke'den Kudüs'te bulunan Mescid - i Aksa'ya isra / gece yürüyüşü yoluyla götürülür, oradan da Sidretü'l - Münteha ve Cennetül Me' va'ya yükseltilir. Bu noktaya kadar kendisine refakat eden Cebrail refakati bırakır ve peygamber, refref adı verilen bir vasıta ile Tanrı katına kadar gelir. 
Hazreti Muhammed Mekke'den Kudüs'e Burak ile gelir. Kudüs'e gelmeden yolda Hazreti Musa'nın makamına uğrar. Orada 2 rekat namaz kılar. Mescid - i Aksa'ye geldiğinde ise onu bütün peygamberler karşılar. Hazreti Muhammed bütün peygamberlere 2 rekat namaz kıldırır ve hutbe okur.
Bir rivayete göre Hareti İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğrar, orada da iki rekât namaz kılar. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraç'a yükselir.

Hazreti Muhammed, göğün bütün katmanlarına uğrar. Sırasıyla yedi gök katmanında bulunan Hazreti Adem, Hazreti Yahya ve Hazreti İsa, Hazreti Yusuf, Hazreti İdris, Hazreti Harun, Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim gibi peygamberlerle görüşür. Onlar kendisine “Hoş geldin” deyip tebrik ederler.
Sünni anlatıda Miraç ile ilgili en ilginç konulardan biri de günde elli vakit namaz kılma buyruğudur. Buna göre peygamber Hazreti Muhammed, Miraç'ta Tanrı'dan inananlar için günde elli vakit namaz buyruğu almış fakat dönüşte yolda Hazreti Mus'ya rastlamış, Hazreti Musa, Hazreti Muhammed'e günde elli vakit namazın inananlara ağır geleceğini söyleyerek Tanrı'dan bunu indirmesini istemiştir. Hazreti Muhammed, Hazreti Musa'nın öğüdüyle yeniden Tanrı katına gidip günlük namaz vakti sayısının indirilmesini talep etmiştir. Her gidişinde beş vakit indirmiştir. Her seferinde Hazreti Musa, Hazreti Muhammed'e daha da indirmesi için Tanrı katına tekrar gitmesini istemiştir. En son beş vakte indiğinde bile Hazreti Musa aynı isteği yinelemiştir. Fakat Hazreti Muhammed bundan daha az sayıda vakit için Tanrı'dan ricada bulunamayacağını belirtmiştir. Böylece Sünni teolojiye göre günlük beş vakit namaz kesinleşmiştir. Bu anlatı Sünni teolojinin en güvenilir kaynakları arasında kabul edilen Buhari'nin hadis derlemesinde ve diğer kimi derlemelerde mevcuttur.
Alevi teolojisine ve özellikle Kırklar Meclisi ve Cemine yönelik mütecaviz tutumları anımsandığında Sünni teologlara şu soruları sormak yerinde olacaktır:
1. Tanrı peygamber bile olsa birilerinin isteğiyle sürekli görüş değiştiren ve karar veremeyen bir varlık mıdır ki elli vakti kademe kademe beşe kadar indirmiştir ?
2. Hazreti Muhammed, günlük elli vakit namazın kendi inananları için katlanılamayacak / yerine getirilemeyecek derecede zor olduğunu akıl edemeyen biri midir ki Hazreti Musa'nın akıl vermesiyle hareket etmektedir ?
3. Tanrı ve Hazreti Muhammed namaz vakitleri konusunda pazarlık mı yapmışlardır ?
4. Hazreti Musa, Tanrı ile Hazreti Muhammed arasındaki pazarlıkta aracılık mı yapmıştır ?
5. Hazreti Musa, namaz vakitleri konusunda hem Hazreti Muhammed'e hem de Tanrı'ya etkide bulunan gerçek bir belirleyici midir ?
6. Yoksa Sünni İslam'daki günlük beş vakit namaz uygulamasının kaynağı Hazreti Musa mıdır ?
7. Sünniler günde elli vakit namaz yerine beş vakit namaz kıldıkları için Hazreti Musa'ya şükran ve minnet borcu içerisinde midirler ?
8. Tanrı, günlük elli vakit namazın insanlar için güç olduğunu Hazreti Musa olmasa anlamayacak mıydı ?
Bu sorulara karşı şöyle bir savunma geliştirilmektedir:
“Hazreti Peygamber'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır. (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5.)
Bu savunmanın ne derece ikna edici olduğu herkesin kendi inanç dünyasıyla ilgili bir sorundur. Ancak bizi ikna etmediğini belirtmeliyiz. Hatta ikna bir yana bu savunma bize göre son derece gülünçtür.
 
Miraç'ta Gerçekte Ne Oldu ?
Metafizik bir olay olması hasebiyle Miraç, Kur'an'da ayrıntılı olarak işlenmiş değildir. Buna karşın kimi ayetlerin Miraç'la ilgili bir kısım bilgiler içerdiği de bilinmektedir. Bu ayetlerden yola çıkılarak bir takım yorumlarla konu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ancak şunu anımsatalım ki, Miraç'ta gerçekte neyin olduğunu her teolojik yapı kendince açıklamaktadır. Bu açıklamalar birbiriyle uyuşmayan hususlar içermektedir. Yani Sünni, Şii ve Alevi teolojisinde farklı farklı Miraç anlatıları mevcuttur. Her teolojik yapı kendi bakış açısıyla diğerini tenkid ve tekzip etmektedir. 
Bu noktada Necm Suresi 1 - 18. ayetlerine müracaat etmek yerinde olacaktır. Söze konu ayetlerde gayet kapalı da olsa Miraç'tan şu şekilde bahsedilmektedir:
Andolsun aktığında o yıldıza ki,
arkadaşınız ne sapıtmış ne de azmıştır.
O, kendi kuruntusundan konuşmuyor.
Onun söyledikleri, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.
Onları ona güçleri pek şiddetli olan öğretmiştir.
O, güzellik ve güç sahibidir.
Tanrı huzurunda dosdoğru durmuştur.
O sırada O, en yüksek ufuktaydı.
Sonra yaklaştı ve O'na doğru sarktı.
Yakınlığı iki yay aralığı kadar veya daha azdı.
Sonra Tanrı kuluna vahyettiğini vahyetti.
Gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Durum bu iken gördüğü şey konusunda O'nunla tartışıyor musunuz ?
Andolsun ki, O, O'nu bir de inişinde gördü.
Hem de Sidretü'l - Münteha'nın yanında.
Me' va Cenneti o Sidre'nin yanındadır.
O sırada Sidre'yi bürüyen bürümüştü.
Göz ne şaştı ne de haddi aştı.
Andolsun O, o anda rabbinin ayetlerinden bir bölümünü gördü. 
Bu ayetlerde geçen iki ifadeyi açıklamakta yarar bulunmaktadır. Biri Sidretü'l - Münteha diğeri ise Cennetü'l - Me' va'dır. Sidretü'l - Münteha, son ağaç yani yaratıklar aleminin son noktası demektir. Bundan ötesi yalnızca Tanrı'nın bilgisi kapsamındadır. Cennetü'l - Me' va ise inanışa göre melekler, şehitler ve müttakilerin / Tanrı'nın sevgili kullarının ruhlarının barındığına inanılan yerdir. 
Yukarıda sunulan ayetlerden anlaşılacağı gibi Hazreti Muhammed, Miraç'a çıktığını ilan edince Mekkeli Müşrikler onunla dalga geçmişler, onun sapıttığını, azgınlık ettiğini ileri sürmüşlerdir. Anlattığı şeylerin kendi uydurması olduğunu, deyim yerindeyse Hazreti Muhammed'in masal anlattığını ileri sürmüşlerdir. Ne kadar ilginç değil mi ? Sünni ve Şii teologların da bir kısmı Alevilerin Kırklar Meclisi ve Cemi inancına da masal diyorlar...
Sünni ve Şii teologların yüzyıllar önce Hazreti Muhammed'i yalancılıkla, sapıtmışlıkla ve masal anlatmakla suçlayan Müşriklerle aynı safa düşerek Alevilerin Kırklar Meclisi ve Cemi inancına da masal / efsane demeleri idrak sahibi insanlar için gerçekten ibret verici değil midir ?
Konunun daha iyi anlaşılması için Alevi teolojisindeki Miraç olayını ve onun ayrılmaz bir parçası olan Kırklar Meclisi ve Cemi inancını hülasa ederek anımsamak yerinde olacaktır.
 
Alevi Anlatıda Miraç Olayı
Alevi teolojisinde Miraç olayı ve Kırklar Meclisi inancı başta İmam Cafer Buyruğu olmak üzere pek çok Alevi ozan tarafından yazılan / söylenen Miraçnamelerde ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Yine bilindiği üzere cemlerde bu miraçnameler coşkun bir biçimde söylenmekte ve Hazreti Muhammed'in Miraç'ı canlandırılmaktadır. 
Şimdi bu Miraçnamelerden yola çıkarak Alevi inancındaki Miraç olayını ve Kırklar Meclisi inancını özetleyerek anımsayalım:
Cebrail gelir. Hazreti Muhammed'e Tanrı'nın kendisini Miraç'a çağırdığını iletir. Hazreti Muhammed, Burak adlı bineğe binerek Miraç'a yükselir. Yolda önüne bir arslan çıkar. Arslan ona geçit vermez. Tanrı'nın esinlemesiyle Hazreti Muhammed, parmağındaki yüzüğü arslana verir. Bunun üzerine arslan önünden çekilir. Hazreti Muhammed Tanrı katına gelir. Tanrı ona seslenir. Bu ses Hazreti Ali'nin sesidir. Yani yüce Tanrı, Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmiştir. Hazreti Muhammed şaşkınlıkla; Ey Ali, sen misin ? diye sorar. Bunun üzerine Tanrı; Ey Muhammed, ben sana, senin en sevdiğin kişinin sesiyle sesleniyorum. der. Sonra Hazreti Muhammed, Hazreti Allah'ı görür. Kuşku yok ki Allah'a özgü bir suret yoktur. Bu nedenle yüce Allah Hazreti Ali'nin suretinde görünür. Başka bir deyişle yüce Allah, kulu ve elçisi Hazreti Muhammed'e görünürken Hazreti Ali suretinde tecelli eder. Hazreti Muhammed Miraç'ta yüce Allah ile doksan bin kelam konuşur. Hazreti Muhammed'e; süt, bal ve elma verildiği rivayet edilir. Bal aşka, süt sevgiye, elma ise dostluğa işaret eder. Hazreti Muhammed, Allah'ın esinlemesiyle Kırklar Meclisinin bulunduğu kutlu dergaha uğrar. Dergahın kapısını çaldığında içeriden bir ses, Kimsin ? der. Hazreti Muhammed sese; Ben peygamberim ! diyerek yanıt verir. 
Aynı ses bu kez; Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz ! der. Hazreti Muhammed kapıdan ayrılıp yürümeye başlayınca gaipten gelen bir ses ayrılmamasını kapıyı yeniden çalmasını ama yanıtı farklı vermesini söyler. Hazreti Muhammed yine kapıyı çalar. İçerden yine; Kimsin ? diye sorulur. Bu kez Hazreti Muhammed; Ben de sizden biriyim.Szin gibi bir insanım. Yoksulların yardımcısyım. der. Bu yanıttan sonra kapı açılır. Hazreti Muhammed içeri alınır. İçerdekiler Hazreti Muhammed'i Hoşgeldin, sefa getirdin, uğur getirdin. diyerek karşılarlar. Hazreti Muhammed içerde oluşmuş bir meclis görür. Hatta sayımını da içinden yapar. Tam 39 kişi vardır. Üstelik bu meclis kadın ve erkeklerden oluşmuştur. Bunların 22'si erkek 17'si kadındır. Hazreti Muhammed'e yer gösterilir. O da gösterilen yere oturur. Gösterilen yer baş köşedir. Hazreti Ali de meclistedir. 
Hazreti Muhammed sorar: 
Size kimler denir ? der. Bize Kırklar denir diye yanıt alır. Ama burada 39 kişi saydım. der. O sırada Selman - ı Pak yoktur. Hazreti Muhammed; Peki sizin ulunuz, büyüğünüz, küçüğünüz kim ? diye sorar. Gelen yanıt şöyle olur: 
Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir. denir. Bunun üzerine Hazreti Muhammed, meclisten bunu kendilerine kanıtlamalarını söyler. O sırada Hazreti Ali kolunu uzatır ve gömleğini sıyırır. İçlerinden biri destur diyerek bıçağın ucu ile kolunu hafif kanatır. Kolundan bir damla kan akar. Onu, her canın kolundan birer damla kanın gelmesi izler. 40. canın bir damla kanı da pencereden içeri gelir. Bu ise Selman-ı Pak'ın kanıdır. Sonra Hazreti Ali kolunu bağlar, hepsinin kanaması durur. Selman-ı Pak, bir üzüm tanesi getirir. O'nu Hazreti Muhammed'e verir ve bölüştürmesini ister. Hazreti Muhammed verilen kapta üzüm tanesini ezer, çıkan dem meclisteki kadın - erkek canlara dağıtılır. Kırklar, üzüm suyunu içerler. Hep birlikte mest olurlar. Ya Allah deyip semah dönerler. Hazreti Muhammed de Tanrı esinlemesiyle onlara katılır. Büyük bir coşku ile vecd halinde semah dönülürken Hazreti Muhammed'in başından sarığı düşer. Kırk parçaya bölünür. Kırklar, parçaları bellerine bağlarlar, kemerbest olurlar. Hazreti Muhammed, Kırklar Meclisi'ne pirlerini sorar. Pirimiz Ali' dir derler. Hazreti Ali, Hazreti Muhammed'in yanına gelir. Hazreti Muhammet, Hazreti Ali' nin parmağında, Miraç'a giderken aslana verdiği yüzüğü görür. Hazreti Ali' ye sarılır, onu bağrına basar. 
Bu anlatının kaynağı bisatinin buyruğu olmasına karşın yazarımız  bunu imam Cafer sadık buyruğu olarak aktarmaya hiç utanmıyor.


 Alevi teolojisne göre Miraç'ta Hazreti Muhammed'e beş vakit namaz değil zikir, secde ve semah buyruğu verilmiştir. Bunun icra şekli de cem adı verilen ibadet biçimidir. 
Yine alevilere iftira atmaya hiç utanmıyor.Bunların atalarıda böyleydi,hem alevileri bu şekilde yönlendirirler hem de bunlar kafir deyip katlederlerdi.Yarın aynı şeyi bu adamda yaparsa hiç şaşmayın.

1. Bize göre Miraç nasıl bir metafizik olay ise Kırklar Meclisi de metafizik bir olaydır. Gerek Miraç gerekse onun bir parçası olan Kırklar Meclisi zahir aleminde değil batın aleminde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Kırklar Meclisi ve Ceminin toplandığı yer / dergah fizik alemde yani dünyanın her hangi bir köşesinde değildir. Manevi, metafizik bir alemdedir. Diğer bir ifadeyle batın alemindedir. 

2. Miraç, Hazreti Muhammed'in Allah'ın esinlemesiyle gördüğü kutsal ve kutlu bir rüyadır. 
Miraç nesnel bir durumdur,gerçekliği ve nesnelliği haktır.Asıl rüya gören sensin ve senin kabusun uyandığında başlayacak.



3. Hazreti Muhammed, bedenen değil ruhen uruç ederek Miraç'a yükselmiştir.
Nereden biliyorsun? Yanında mıydın? Bedenende yükseldiğini söyleyen hadisleri inkar etmen için kanıtın var mı?Yoksa böyle bir şeyin bedenen olabileceğine inanmıyormusun?


Derler ki, Kırklar Meclisinin toplandığı dergah nerededir ? Neden Kur'an'da ve hadis kitaplarında Kırklar Meclisinden bahsedilmemektedir ?
Evet sahi neden hiç bahsedilmiyor? Bakalım nasıl açıklayacaksın?

Yanıtımız şudur:
Kur'an'da Miraç olayından ayrıntılı bir biçimde bahsedilmemektedir. Çünkü Miraç metazifizik bir olaydır. İnsanların idrak sınırlarının dışındadır. Bu nedenle Miraç'a dair kısmi anlatılar bile çeşitli simgelerle ortaya konulmuştur. Kur'an'da sembolik örgülerle ve kapalı bir biçimde de olsa Miraç'tan bahsediliyor oluşu bu konuya dair İslami inancın temelini teşkil etmektedir. Bu temel Sünni, Şii ve Alevi teolojilerinin her üçü için de sözkonusudur. Miraç'a dair hadislerde anlatılanların ne denli isabetli olup olmadığının göstergesi günde elli vakit namaz komedisidir. 
Sünni ve Şii Miraç anlatılarının dayandığı hadis kitapları sayısız çelişki, tutarsızlık ve hatta gülünçlüklerle doludur.
Sünnilik senin olsun bizim şii temel hadis kaynaklarından çelişkileri aktaran örnekler versen de bizlerde öğrensek.Ama sanıyorum örnek vermeden burayı geçiştireceksin.

 Bu konuda zirve noktası daha evvel de belirttiğimiz gibi günde elli vakit namaz olayıdır. Bu hadis kitaplarında Hazreti Muhammed'e mal edilen çirkin ifadeler mevcuttur. Bir süre önce Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu türden, özellikle kadınlarla ilgili ifadelerin ayıklanması çalışmasının başlatılmış olması söze konu hadis kitaplarının ne denli güvenilir olduğunu da ortaya koymakta değil midir ?
Senin diyanetinin çelişkilerinden bize ne.
Alevi Miraç anlatısı ve onun bir parçası olan Kırklar Meclisi ve Cemi inancı Kur'an ayetlerindeki simgesel ifadelerin mistik ve sezgisel yorumlarına dayanmaktadır. Alevi literatüründeki Miraçnameler, bu mistik ve sezgisel yorumların ürünüdür. Mistisizmi / tasavvufi yorumları yadsıyıp zahiri sığlığın en ücra köşelerinde gezinen Sünni ve Şii şeriat ehli bambaşka bir dinsel paradigmanın sınırlarına hapsoldukları için genelde Alevi teolojisini özelde ise bu teolojinin Miraç anlatısını idrakten yoksundurlar. Zaten böylesi bir idrak sözkonusu olsaydı Sünni ve Şii teologlar derhal Alevi teolojisini benimseme noktasına gelirlerdi. 
Bakın bizler buradaki sezgisel yorumları anlayamıyormuşuz,anlasaymışız bizlerde kırklar cemini benimsermişiz.Eee anlat bakalım…..


Diyorlar ki, Kırklar Meclisinin üyeleri Hazreti Muhammed'e; Peygamberliğini git ümmetine yap, Bizim aramıza peygamber sığmaz. diye nasıl diyebilirler ? Burada peygambere yönelik bir küçümseme yok mudur ? Hazreti Ali ve Hazreti Salman - ı Farisi gibi peygamberin ashabından olan bu kişilerin bulunduğu bu mecliste peygambere nasıl böyle seslenilebilir ? Onlar da zaten o peygamberin ümmeti değil midir ?
Güzel soru aynen böyle sormuştuk.Gerçi başka sorularda sormuştuk ya neyse o bunları seçmiş.
Yanıtmız şudur:
Hazreti Muhammed Kırklar Meclisinde Mürşit makamındadır. Mürşit makamında bulunan bir kişi nasıl küçümsenmiş olabilir ki ?Burada Hazreti Muhammed'e yönelik bir sınav ve bir eğitim sözkonusudur. Bu sınavı yapan yüce Allah'tır. Kırklar Meclisi bu sınavda bir vesiledir. Bu diyalogtan anlaşılmalıdır ki, Hazreti muhammed peygamber de olsa bir insandır. Alçakgönüllü olmalıdır. Öfkelenmemelidir. Nitekim verdiği sonraki cevap peygamberin bu sınavı geçtiğini göstermektedir.

Anladınız değil mi? Sen git ümmetine bizim aramızda yerin yok diyerek peygamberimizi sınav yapmışlar bakalım öfkelenecek mi?kızacak mı? diye.O da kızmamış ve sınavı geçmiş.Yani yazara göre ümmeti peygamberimizi sınav yapıyor,gerçi masaldaki anlatıdan bu çıkmıyor ama ne yapalım zırva tevil götürmüyor,yerseniz böyle işte……
Oysa anlatıda peygamberin o kırkların sırrına vakıf olduğunu,onlara sorular sorarak onları tanımaya çalıştığı ve onunda onlara katıldığı aktarılıyor.Yani sınav mınav düzmecesiyle kurtarılacak gibi değil düpedüz uydurma….


Kod: Tümünü seç

Ayrıca Kur'an'da Fussilet Suresi 6. ayette Hazreti Muhammed'in de bir insan olduğu, kendisine vahiy gelmesinden başka diğer insanlardan bir farkının olmadığı vurgulanmaktadır.

Peygamberin özel bir insan olduğunu,özünün özel olduğunu sana ne kadar anlatsak ta inanmazsın,o yüzden detaya gerek yok.


Kod: Tümünü seç

Yine bilmekteyiz ki, Hazreti Muhammed'in tebliğ görevini gerçekleştirirken zaman zaman öfkelendiği anlar olmuştur. Bunlardan biri Abese Suresi'nin ilk on ayetinde şöyle anlatılmaktadır:
Yanına kör bir adam geldi diye yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
Sen nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek,
Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.
Kendisini her türlü gereksinimin üstünde gören kişiye gelince,
Ki, sen ona yöneliyorsun;
Sana ne onun arınmasından !
O, koşarak sana gelen var ya;
Odur içine ürperti düşen.
Oysa sen onunla ilgilenmiyorsun ! 
 
Bu ayetlerde anlatılan şudur:
Birgün Hazreti Muhammed, Müşriklerden önde gelen, varlıklı kimselere İslam'ı tebliğ etmektedir. Bu sırada iki gözü kör bir adam gelip yüksek sesle ve nezaket kurallarından uzak bir tavırla Hazreti Muhammed'den kendisine İslam'ı anlatmasını ister. Bunun üzerine peygamber öfkelenip yüzünü ekşitir ve başka bir tarafa çevirir. İşte bu davranışından dolayı Hazreti Muhammed Allah tarafından uyarılmıştır. Yukarıdaki ayetlerde bu olay konu edilmektedir. 
Allahu teala peygamberimiz için en yüce en güzel ahlak üzerine yaratılmıştır derken bu adam peygamberimizi birçok zaafla suçlamaya utanmıyor,ayrıca onunla ilgili olmayan bir ayeti çarpıtarak onunmuş gibi vermeye de utanmıyor.
Imam Cafer Sadik (as) dan gelen rivayete dayanarak yüz eksitenin peygamber degil,başkası (yaygın rivayetlere göre Osman) oldugunu kabul ediyoruz.

Biraz iyiniyetli olanlar,kitabı dosduğru okuyanlar
Surenin baslangici ile devamindaki hitabin farkli oldugu kolayca görülebilirler.

1-Yüzünü ekşitti ve döndürdü
2-Yanina kör geldi diye

Bu iki ayette muhatabin peygamber olmadigi apacik ortadadir.Muhatap peygamber olsaydi "yüzünü eksittin ve döndürdün,yanina kör geldi diye" hitap edilmesi gerekirdi.
Ama görüyoruz ki,ayetlerin muhatabı 3. sahıstır ve "yüzünü ekşitti,döndürdü" deniliyor.
3.sahista Osmandır.

Cünkü peygamber ümmetine karsi merhametli hoşgörülü sevecendir,yüz ekşiten degil.Ama bu zihniyetteki adamlar yüz ekşitmeyi Osmana layık görmedikleri için ,peygamberimizi yüz ekşitmekle suçlarlar ve sonrada kalkıp biz onun ümmetiyiz derler.


Kod: Tümünü seç

Diyorlar ki, Hazreti Muhammed, Kırklar Meclisi üyelerine; Size kimler derler ? diye nasıl sorar ? Peygamber oradaki insanları nasıl tanımaz ? Onlar zaten Hazreti Muhammed'in ümmetinden olan kişiler değil mi ? 
Yanıtımız şudur:
İnanışa göre Kırklar Meclisi Kırk Ulu kişiden oluşmuştur. Bizce bu kırk ulu kişi arasında Hazreti Muhammed'in döneminde yaşayan, onun sahabelerinden olanlar bulunduğu gibi çok daha sonra dünyaya gelip insanlığı aydınlatan erenlerin de ruhaniyeti vardır. Sözgelimi; Hünkar Hacı Bektaş Veli, Gözcü Karacaahmet Sultan ve İsmini, ünvanını bilmediğimizi gaip erenler...Unutulmamalıdır ki Kırklar Meclisi tıpkı Miraç gibi Hazreti muhammed'in gördüğü kutsal ve kutlu bir rüyadır. Hazreti Muhammed bu rüyada kendi ashabından olmayan, yani kendisinden yüzyıllar sonra dünyaya gelecek olan erenleri de görmüştür.
Hazreti Muhammed'in Size kimler derler ? sorusunu bu çerçevede anlamak lazımdır. Ayrıca Hazreti Muhammed'in sorusu Kırklar Ceminde bulunan bireylere değil Kırklar Meclisinin tümünedir. Yani soru bireylere değil Meclisedir. 

Şu ana kadar kırkların kim olduğunu hiçbir tarih kitabı yazmamıştır çünkü uydurmadır,ama yazarımız artık bu noktaya açıklık getirmiştir.Kırkların içinde Hacı bektaş olduğunu,karacaahmet sultan olduğunu artık açıklamıştır.Binlerce yıl sonra bu ilk yalan yerleştiğinde buna inanan tüm insanların vebali artık bu adamın boynunadır.Hacı bektaşın bu noktaya kadar abartılacağı bu kadar yazımdan sonra inanın benim bile aklıma gelmemişti.Hadi artık Bektaşilerin gözü aydın,reisleri meğer miraçtada bulunmuş,unutmayalım karacaahmette oradaymış ,artık karacaahmet yöneticileri bu yazara bir ödül verirler artık.Artık rüyadır,rüyasında kendisinden sonraki ümmetinide görmüştür deyince bizim selman o tarihte Müslüman değildi orada ne işi vardı?yada Hasan ile Hüseyin daha doğmamıştı orada ne işleri vardı?türünden sorular sormamızda anlamsızlaşıyor,ama soruyu şöyle soruyoruz:
Peygamberimizin bu rüyasını bisatiye kadar geçen zaman içinde neden kimse bilmiyordu?neden hiçbir Sünni yada şii kaynağında böylesine önemli bir rüya ! aktarılmadı da bunu yüzyıllar sonra bisati denen adam aktardı ?
Günümüzde yalancının mumu üç beş dakika yanıyor.


Kod: Tümünü seç

Hazreti Muhammed'in Miraç'ta Hazreti Ali'yi arslan donunda görmesi, Allah'ın peygambere Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmesi ve Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali suretinde görünmesi / tecelli etmesi gibi metafizik olaylara dair işaret yukarıda Türkçe anlamını sunduğumuz Necm Suresi 18. ayette bulunmaktadır: Aynı ayeti tekrar sunalım:
Andolsun O, o anda rabbinin ayetlerinden bir bölümünü gördü. 
Ayet, Tanrı'nın varlığını işaret eden herşeydir. Nitekim, ayet sözcüğü Arapça'da belge, kanıt, delil gibi anlamlara gelmektedir. Yani ayet denildiğinde sadece Kur'an cümleleri yada cümle toplulukları anlaşılmamalıdır. Bu nedenle Miraç'ta Hazreti Muhammed'in Hazreti Ali'yi önce arslan donunda görmesi, sonra Tanrı'nın ona Hazreti Ali'nin sesiyle seslenmesi, Hazreti Ali suretinde görünmesi ve peygamberin Kırklar Meclisine girmesi ayette işaret edilen ayetlerdendir.
Peki yüzlerce tefsir kitabı bu gerçeği neden bilmiyor yada yazmıyor? 12 imamlar ayet ve hadisleri aktarırlarken açıklarlarken neden bu olayı böyle açıklamıyorlar?Uydurduğuna inanıyormusun?inanıyorsan bu bilgiyi neden sünnilere değilde alevilere anlatıyorsun?

Kod: Tümünü seç

Kendi teolojik paradigmalarıyla dayandıkları hadis kitaplarından yola çıkarak Hazreti Muhammed'in Miraç'a yükselirken yolda hemen hemen ölmüş bütün peygamberleri gördüğünü, onlara namaz kıldırdığını, elli vakit namazı beşe indirmek için Hazreti Musa'dan akıl aldığını, bu nedenle deyim yerindeyse Allah'la pazarlık yaptığını ileri sürenler, Alevi anlatısında belirtildiği üzere Hazreti Muhammed'in Hazreti Ali'yi arslan donunda görmesi, Hazreti Allah'ın Hazreti Muhammed'e Hazreti Ali'nin sesiyle seslendiği inancını yadırgayabilmektedirler.
Oysa Necm Suresi 18. ayetten yola çıkarak tüm Aleviler inanmaktadırlar ki, Tanrı'nın evrendeki en büyük ve en muhteşem ayeti Hazreti İmam Ali'dir. O doğrudan doğruya yüce Allah'ın mübarek tecellisidir. Sesi Allah'ın sesidir. Yüzü vechullahtır. Bunlar Aleviliğin iman unsurlarıdır.İnanan inanır. Zira inancın kanıtı yoktur. 
Evet haklısın bir deali bir kuyuya taş atar inanan inanır,kanıta delile,tefsire hadise ne gerek var? Demek ki sana göre kuranın tüm ayet ve hadislerini bize iniş sebebiyle açıklamaya çalışan 12 imamlar boşuna uğraşıyorlarmış.Bunca fıkıh öğretisine ,tefsir bilgisine,tarihi nakillere hiç gerek yokmuş,
Haklısın çünkü eğer kanıta kaynağa akla mukayeseye önem verirsek senin gibilerin zırvaladığını hemen anlarız bunun için kısa kesip inanan inanır demek daha kolaydır.

Kod: Tümünü seç

Alevi teolojisine göre Hazreti Muhammed, yukarıdaki ayetlerde ortaya konulan ahlaki ilkelerle birlikte ibadet olarak da zikir, secde ve semahla emrolunmuştur. Bu emrin ilk uygulanma yeri de Kırklar Meclisidir. Kırklar Meclisinde yürütülen ilk cem; zikir, secde ve semahın bir ibadet olarak icra edildiği tapınma biçimidir. Bu nedenle Alevi inancında temel ibadet cemdir. Cemin yerine başka bir ibadet biçimini savunmak Alevi inancının sınırlarının dışına çıkmaktır.
Allahın laneti yalancıların,sahtekarların,düzenbazların,ikiyüzlülerin ,ALEVİLERE tuzak kuranların üzerine olsun ……..

Kod: Tümünü seç

Sözlerimizin sonunda öneminden dolayı tekraren belirtelim ki, Kırklar Meclisi ve Cemi inancı Aleviliğin en temel ögesidir. Kırklar Meclisi ve cemine; masal , efsane, mitoloji yakıştırması yapmak topyekün İslam'a ve Miraç olayına masal, efsane ve mitoloji demekten farksızdır. Kuşkusuz müminler için hak olan Kırklar Meclisi ve cemi inancı yalnızca münkirler / inkarcılar için masal olabilir. 
Nasıl çarpıtıyor görüyormusunuz? İslama ve miraca masal diyenler diye başlıyor ve burayı kırklar meclisi ve cemine bağlıyor,dolaştırıyor,karıştırıyor,oysa bizler İslama ve miraca gönülden bağlıyız inanırız ama kırklar cemi ve meclisine inanmayız,çünkü uydurmadır.
Demekki kırklar cemine inanmayan Sünni,alevi , Şii kim olursa olsun mümin değil inanan Bektaşiler mümin…..

Kendisinin Sünni,ırkçı,ilahiyatçı olduğu gerçeği bir yana ;
Sünnilerin çelişkilerini bize karşı delil olarak kullanacak kadar utanmaz,
Abese suresini ve miracı dayanaksız kaynaksız yorumlayacak kadar bilgisiz ve cahil,
Miracın bedenen olduğuna inanmayacak kadar kalbi mühürlü,
Şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyen Hacı bektaşı,karacaahmeti de kırkların içine sokmayı akıl edebilecek kadar kurnaz ve bir o kadarda yalancı,
Müminlerin kırklara inanan kişiler olduğunu,buna masal diyenlerinde inkarcı olduğunu söyleyebilecek kadarda münafık……..
Seni imam hatipte okutan hocanın da,
Seni ilahiyat fakültesinde okutan hocanın da
Sana din bilgisi öğretmenliği veren müdüründe
Seni Alevilerin içine sokan adamlarında
topunuzu Allah bildiği gibi yapsın inş …..
aleviemre
Mesajlar: 21
Kayıt: 28 Kas 2007, 21:58

Mesaj gönderen aleviemre »

musa özateş
gerçekten kapasiteniz bu kadarmıydı şimdi okudum yukardaki mustafa cemil kılıçın yorumuna getirdiğiniz yorumu. yine lafı dolandırıp cevabı olan aynı sorulara getiriyorsunuz hep. gerçekten diyecek laf bulamıyorum. işte birdaha iranın parayla kullandığı çorumlular olduğunuzu anladım. çünkü gerçekten okuyan araştıran bişeyleri sorgulayan biri olsaydınız bugün bu halde olmazdınız. gerçekleri de göürdünüz
Kullanıcı avatarı
Hira
Mesajlar: 87
Kayıt: 21 Eki 2007, 01:28

Mesaj gönderen Hira »

aleviemre
kırklar cemine inanmak asıl kapasite darlığı olmaz mı?Bu masalı Grimm kardeşler bilseydi
eminim hayali kırk karakter oluşturup kitaplarına koyardı.ve çocuklar da 7 cüceler misali,40 devler diye bir masalla tanışırdı belki.
Ama kimse bilmiyor...
Eğer nu doğruysa neden hiç hadiste semah 'a rastlamıyoruz?
İslamı yaşamak varken,böyle şeylerle ahiretinize yazık etmeyin.bugün Bayram,mubarek olsun
gelin birdaha düşünün Allah aşkına
İranlıların parayla kullandığı çorumlular demişsiniz.Ben Çorumlu değilim,hayatımda gitmedim,ordan tanıdığım kimse de yok.İran'dan da kimseyi tanımıyorum.beni kim satın aldı o zaman???
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

aleviemre yazdı: iranın parayla kullandığı çorumlular olduğunuzu anladım. çünkü gerçekten okuyan araştıran bişeyleri sorgulayan biri olsaydınız bugün bu halde olmazdınız. gerçekleri de göürdünüz
kırklara ve o münafık kişiye inanan birisi olarak sen araştırmadan düşünmekten hiç söz etme buna hakkın yok,önce öğren bilgilen
sana daha fazla cevap yerine biriki sözü hatırlatayımdüşünür birşeyler çıkarırsın,

iftira büyük günahtır
dervişin fikri ne ise zikride odur.

(not...:dünyaya para yada maddi gözlükle bakanlar herşeyin para pul etrafında döndüğünü sanırlar)
aleviemre
Mesajlar: 21
Kayıt: 28 Kas 2007, 21:58

Mesaj gönderen aleviemre »

hira!
kırkları anlamak gerçekten kapasite işidir. çünkü kırklar cemi sırlarla birçok manayla doludur. bunu her can anlayamaz.

Eğer nu doğruysa neden hiç hadiste semah 'a rastlamıyoruz?
diyorsunuz. sizin bahsettiğiniz miraca ait tek bir hadis yada ayet varmı.
farklı sünni şii toplumlarda farklı anlatılan bir masala siz nasıl inanıyor ve kabul ediyorsunuz bi anlam veremedim. gerçi emevi ürünü olunca böyle oluyo. şu soruya net bi cevap verirmisiniz. kuranda ki isra suresi miraçtan sonra inmiş ve miraçta yaşananların bir kısmı anlatılıyor. madem öyle rda niye o kadar önemli olan, dinin dieği dediğiniz farz olan 5 valitten bahsetmiyor. miraçtan önceki bazı ayetlerde de namaz terimi geçiyo orada ki namaz ne namazı kaç vakit namaz oluyo. nasıl kılınıyordu. hz muhammed o zaman kadar namaz kılmıyormuydu. kuranda secde kıyam rüku neden ayrı ayrı tek başına biçok yerde geçiyoda orda niye sadece namaz demiyo yani kısaca. mhammedin soyundan gelen yesevinin divanında kırkalardan bahsediyor. ordaki kırklarda mı uydurma.
aleviemre
Mesajlar: 21
Kayıt: 28 Kas 2007, 21:58

Mesaj gönderen aleviemre »

musa bey.
söz konusu siz yada sizgiller diyeyim zaten hangi ismi verirsem ona münafık diyorsunuz ve sadece diyorsunuz söz konusu kişilerin münafıklığına dair bi kanıt sunamıyorsunuz. site yetkilisiyle yazışırken mesala alevi araştırmacı yazar olan ali adil atalaya söyledikçe söyledi, dediklerinin biri için bile kanıt istememe rağmen hiçbişey diyemedi yanı çünkü sadece iftira atıyor turdupu yerde bilip bilmeden.

iftira büyük günahtır
diyorsunuz. bugün aleviyiz diyorsunuz ki gerçek anlamda bilinen alevililkle hiçbir alakanız yok iran şiisisiniz. bize bektaşi diyorsunuzki kendisi için bektaşiyim diyen yok diyecek kadar azdır. ben kendim ve çevremde bir tane olsun alevi değilde bektaşiyim diyen kimse yok. madem doğruyu söylüyorsunuz iftira etmiyorsunuz bana başta çorum tokat amasya yani sizin çevrede bana alevi değilde bektaşiyim diyen bir toplum gösterirmisiniz. Allah rızası için. en azından insan lduğunuzu düünüyorsanız<
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

aleviemre

ben sana bir iki soru soracam. Alevi kavramı ne demektir? Alevi kavramı günümüzdeki anlamıyla ne zamandan beri kullanılmaya başlandı? Alevilere daha önce hangi isimlerle hitap ediliyordu?

Kırklar Cemi diye tutturanlara sormanı tavsiye ederim. Bunu sağlam bir belgeye dayandırabiliyorlar mı acaba? Eğer sağlam kaynakları varsa bize sunarsan biz de yanlış düşünüyorsak doğruya yönelelim. Sen de sevaba girmiş olursun!
Cevapla

“Kırklar Cemi Masalı” sayfasına dön