Alevî = Şiî

Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

Alevî = Şiî

Mesaj gönderen MERDAN »

Ali(a.s) ve Şiileri :

"İman edip salih ameller işleyenler ,işte halkın en hayırlıları onlardır."
Beyyine suresi, ayet: 6


Peygamberimiz buyurduki: "Ya Ali, Sen ve Şiilerin..işte halkın en
hayırlıları sizsiniz."


1. Tefsiri Taberi c: 30, sf:146
2. Menakıb-i Harezmi sf: 66,178
3. Kifayet- ut Talib sf: 119
4. El Füsul-ul Mühimme sf: 122
5. Savaiq- ul Muhriqa sf: 96
6. Dürr- ul Mansur c:6, sf: 379
7. Nur-ul Ebsar sf: 78,112

Resulullah (s.a.a) aşağıda naklolunan Ehli Sünnet rivayetlerine göre şiiler hakkında şöyle buyurmuştur:

Ya Ali ! Sen ve senin şiilerin cennetliktir.(Tarihi Bağdad c:12, sf: 289)

Kıyamet günü olduğu zaman herkes kendisinin ve analarının ismiyle çağırılır.Yalnız Ali ve O’nun şiileri hariç. Onlar kendi isimleri ve babalarının isimleri ile çağırılacaktır. Çünkü onların veladetleri sahihtir. (Müruc- uz Zeheb c:2, sf: 51)

Ya Ali ! Allah seni ,neslini ,evlatlarını,ehlini, şiilerini ve şiilerini sevenleri affetmiştir. (Savaiq- ul Muhriqa sf: 96,139,140.)
Ya Ali ! Sen ve senin şiilerin Allahın katına kendilerinden razı olunmuş olarak gideceksiniz. (En Nihaye"İbni Esir"c:3 sf: 276.)
Ya Ali,ümmetimden yarın cennete ilk önce girecek olan sensin.Ve senin şiilerin nurdan minberler üzerinde, benim etrafımda yüzleri beyaz ve mesrurdurlar. Onlara şefaat edeceğim ve onlar bana cennette komşu olacaklar.(Mecme uz Zevaid c:9, sf: 131, Kifayet- ut Talib sf:135)

Ben ağacım. Fatıma dallarıdır, Ali onun tomurcuklarıdır, Hasan ve Hüseyin meyveleridir, şiilerimiz de yapraklarıdır. Ağacın aslı Adn cennetinde diğer kısımları ise öbür cennetlerdedir.

KAYNAKLAR:(Müstedrek-us Sahiheyn c:3, sf: 160, Tarihi İbni Asakir c:4, sf: 318, Riyad- ün Nadra c:2 sf: 253, El Füsul-ul Mühimme sf:11, Nezhet- ul Mecalis c:2 sf: 222)


Ya Ali! Cennete girecek olan ilk dört kişi ben,sen,Hasan ve Hüseyn'dir.Neslimiz arkamızdan gelecek,hanımlarımız neslimizin ardından ,şiilerimiz de sağımız ve solumuzdan gelecekler.

KAYNAKLAR:(Tabarani,Tarihi İbni Asakir c:4 sf: 318, Savaiq-ul Muhriqa sf:96,Tezkiret- ul Huffaz sf: 31, Mecme- uz Zevaid c:9 sf: 131,Künuz- ul Hakaik c:2 sf:16, Riyad- un Nadra c:2 sf: 209,"Şeref- un Nübüvve'den)

İşte bu Ali ve şiileri kıyamet günü kurtuluşa erenlerdir.
(Sayfanın başındaki -7 adet- kaynak eserler.)


Şefaatim ümmetimin içinde ancak Ehli Beytimi sevenlere mahsustur ve onlar benim şiilerimdir. (Tarihi Hatip el Bağdadi c:2 sf:146)
Ne mutlu gerçek manada Resulullah’ın (s.a.a) ve İmam Ali'nin(a) şia'sı olabilenlere..
-------------------------------------------------------------------------------------

ŞİA'NIN ANLAMI VE TEŞEYYÜ-ALEVİLİK GERÇEĞİ :

Şia, sözlükte takip etme ve taraftar manasındadır, yani kişinin takipçisi ve yardımcısı.

Ehl-i Sünnet'in büyük alimlerinden olan Firuz Abadi ‘lügat’ kitabında şöyle diyor: “Şia” ile genellikle Ali ve Ehli beytini sevenler adlandırılmıştır; öyle ki artık onlar için özel bir isime dönüşmüştür."

Ehl-i Sünnet'in kitap ve tefsirlerinde yer alan muteber hadislere göre Şia terimi, Resulullah (s.a.a)'in kendi zamanında Ali (a.s)'ın takipçilerine verilen isimdir.


Şia ismini Hz. Ali (a.s)'ın takipçilerine veren, bizzat Resulullah (s.a.a)'in kendisidir.

Bu kelime vahiy sahibinin kendi dilinden cari olmuştur; O Peygamber ki Allah-u Teâla onun hakkında şöyle buyurmuştur:

"O, heva ve hevesten (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz; söyledikleri yalnızca O'na vahy olunan şeyden başka bir şey değildir."(1)

İşte böyle bir Peygamber'in kendisi Hz. Ali (a.s)'ın taraftar ve takipçilerini, "Şia", "Naci" ve "Kurtuluşa erenler" olarak adlandırmıştır.

---------------------------------------------------------------------------------
Teşeyyü makamının izahı hakkında ayet ve rivayetler :

Büyük bir alim, hafız ve muhaddis olan Hafız Ebu Naim-i İsfehanî Ahmed b. Abdullah kendi senediyle muteber kitabı "Hilyet'ul- Evliya"da İbn-i Abbas'tan şöyle naklediyor: "Beyyine" suresinin şu yedinci ayeti, yani "İman edip salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da yaratılmış olanların en hayırlılarıdır. Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut ve memnun) kalmışlardır.) nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) Ali (a.s)’a hitaben şöyle buyurdu:

"Ya Ali! "Hayr'ül- berriye"den (yaratılmışların en hayırlılarından) maksat sen ve senin şialarındır. Kıyamet günü sen ve şiaların, Allah'ın sizden sizin de Allah'tan razı ve hoşnut olduğunuz halde gelirsiniz."


Ebu'l- Müeyyid Muvaffak b. Ahmed-i Harezmi "Menakıb" kitabının on yedinci bölümünde,

Ehl-i Sünnet'in büyük müfessirlerinden olan Hakim Ebu'l- Kasım Ubeydullah b. Abdullah'il- Haskalani "Şevahid'ut- Tenzil fi Kavaid'il- Tefsir" kitabında,

Muhammed b. Yusuf-i Genci eş-Şafii "Kifayet'ut- Talib" kitabında, Sibt b. Cevzi "Tezkiret'ul- Havvas'ul- Ümmet-i fi Marifet'il- Eimmeti" kitabında,

ve Munzir b. Muhammed b. Munzir, özellikle Hakim rivayet etmişler ki (sizin büyük alimlerinizden olan) Hakim Ebu Abdullah Hafız, merfu bir senetle bize haber verdi ki:


Hz. Ali (a)’ın katibi Yezid b. Şerahil, İmamAli’nin (a) şöyle buyurduğunu söylüyor :

"Hatem'ul- Enbiya (s.a.a) vefat ettiğinde mübarek sırtı göğsüm üzerinde idi, buyurdular ki: "Ya Ali! Allah-u Teâla'nın; "İman edip salih amellerde bulunanlar, yaratılmış olanların en hayırlılarıdır" buyruğunu duymadın mı? İşte onlar senin şialarındır; benim ve sizin buluşma yeri Kevser havuzunun kenarıdır. Bütün ümmet hesap için toplandıklarında "Ğurren muhaccelin" (yüz ve elleri nurlu olanlar) diye çağrılırsınız."


Yine Hicri dokuzuncu asırda, sünnet ve cemaat tarikinin müceddidi olarak tanınan Celaluddin-i Süyuti, "Dürr'ül- Mensur fi Kitabillah'i bi'l- Me'sur" tefsirinde, zamanın büyük alimlerinden olup İbn-i Asakir-i Dimaşki(2) ismiyle meşhur olan Ebu'l- Kasım Ali b. Hasan'dan o da Hz. Peygamber (s.a.a)'in büyük ashabından olan Cabir b. Abdullah-i Ensari'den şöyle dediğini naklediyor:

"Resulullah (s.a.a)'in hizmetinde olduğumuz bir sırada Ali b. Ebi Talip (a.s) içeri girdi, derken Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:
"Canım elinde olana andolsun ki, bu (Hz. Ali'ye işaretle) ve şiaları kıyamet günü kurtuluşa erenlerdir." Bu esnada mezkur ayet (innellezine amenu. . .) nazil oldu.

Yine aynı tefsirde İbn-i Adi'den, (o da) İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet etmiştir: "Mezkur ayet nazil olduğunda Resul-ü Ekrem (s.a.a), Emir'ul- Muminin Ali'ye (a.s) şöyle buyurdular:

"Sen ve şiaların kıyamet günü, Allah sizden siz de Allah'tan razı olduğunuz halde gelirsiniz."

Menakıb-i Harezmi'nin dokuzuncu bölümünde Cabir b. Abdullah'dan şöyle nakledilmiştir:

"Resulullah (s.a.a)'in huzurundaydık. Ali (a.s) bize doğru geldi, Peygamber; "Kardeşim Ali yanınıza geldi." buyurdular; sonra Kabe'ye doğru yöneldi, Ali'nin elini tutup şöyle buyurdu:

"Canım elinde olana andolsun ki, bu Ali ve şiaları kıyamet günü kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdular: "Ali hepinizden daha önce iman etti; O, Allah'ın ahdine en vefalı olanınız, halkın arasında en adiliniz, en güzel eşit taksim edeniniz ve Allah katında makamı en yüce olanınızdır."


Bu esnada daha önce zikr olan ayet nazil oldu; artık o zamandan itibaren Hz. Ali (a.s) bir toplulukta görüldüğünde, Peygamber'in ashabı:"Yaratıkların en hayırlısı geldi" diyorlardı.

Yine İbn-i Hacer, "Savaik"in on birinci babında Ehl-i Sünnet'in büyük fakih ve alimlerinden olan hafız Cemaluddin Muhammed b. Yusuf-u Zerendi el-Medeni'den nakletmiştir ki, mezkur ayet nazil olduğunda

Resulullah-ü Ekrem (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdular:

"Ya Ali! Sen ve şiaların Hayr'ul- beriyye'siniz (yaratıkların en hayırlılarısınız); sen ve şiaların, kıyamet günü Allah sizden, siz de Allah'tan razı olduğunuz halde gelirsiniz; düşmanların ise gazaplı ve (boyunlarına halkalar geçirildiğinden dolayı) başları yukarı kalkık bir halde gelirler."

Hz. Ali; "Düşmanım kimlerdir?" dediğinde Resulullah (s.a.a); "Senden teberri(3) eden ve sana lanet okuyan kimselerdir" buyurdular.

Yine Ehl-i Sünnet'in güvenilir alimlerinden olan Mir Seyyid Ali Hemedani eş-Şafii "Meveddet'ul-Kurba" kitabında ve mutaassıp İbn-i Hacer "Savaik'ul-Muhrika"da Hz. Peygamberin muhterem zevcesi ve müminlerin annesi Ümmü Seleme'den Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Ya Ali! Sen ve ashabın cennettesiniz; sen ve şiaların cennettesiniz."

Harezm hatiplerinin en üstünü Muvaffak b. Ahmed "Menakıb" kitabının on dokuzuncu bölümünde senediyle Resulullah (s.a.a)'den Hz. Ali (s.a.a)'a şöyle buyurduğunu naklediyor:

"Senin ümmetim arasındaki meselin (örneğin), Mesih İsa b. Meryem'in meseli (örneği) gibidir. Zira onun kavmi üç fırka oldu: Bir fırka havariler olan müminler, bir fırka Yahudi olan düşmanlar, bir fırka da onun hakkında haddi aşan gulat.(4) Ümmetim de senin hakkında üç fırka olacaklar: Bir fırka mümin olan şiaların, bir fırka ahd ve biati bozan düşmanların (Nakisin), bir fırka da sapık olan ve senin hakkında haddi aşan ifratçılar. Ya Ali! Sen ve şiaların cennettesiniz, şialarının dostları da cennettedir; düşmanların ve senin hakkında haddi aşanlar ise cehennem ateşindedir."

Yine "Meveddet'ul-Kurba" kitabında şöyle rivayet edilir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:

"Ya Ali! Yakın bir zamanda sen ve şiaların, Allah'ın sizden sizin de Allah'tan razı olduğunuz bir halde O'nun huzuruna çıkacaksınız, düşmanların ise öfkeli ve (boyunlarında halkalar olduğundan dolayı) başları yukarı kalkık bir halde Allah'ın huzuruna çıkarlar."

Şia lafzı Hz. Ali (a.s)'ın takipçilerine, bazılarının dediği gibi Osman'ın zamanında söylenmedi. Resulullah (s.a.a)'in kendi zamanında O Hazretin has sahabesine "Şia" diyorlardı. Nitekim Hafız Ebu Hatem-i Razi, alimler arasında kullanılan lafızların tefsirinde yazdığı "Ez-Ziynet" kitabında şöyle yazıyor:

"İslam'da Resulullah'ın (s.a.a) kendi zamanında ortaya çıkan ilk isim "Şia" ismidir. Ashabdan dört kişi "Şia" lakabıyla çağırılıyorlardı:

Ebuzer-i Gifari
Selman-ı Farisî
Mikdad b. Esved
Ammar b. Yasır.


Bazı cahillerin dediği gibi eğer bu terim bidat olsaydı, ashabın, Hz. Peygamber'in (s.a.a) zamanında O'nun özel ashabından olan dört kişiyi "Şia" lakabıyla çağırmaları ve Hz. Peygamber'in de bu kelimenin bidat olduğunu bilip onları menetmemesi mümkün müdür?

Dolayısıyla onlar, Hz. Ali'nin (a.s) Şialarının kurtuluş ehli olduğunu bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.a) kendisinden duymuşlardı. İşte bundan dolayı böyle bir makamla iftihar ediyorlar ve ashap açıkça onları Şia ismiyle çağırıyorlardı.
-------------------------------------------------------------------------------------
Açıklamalar:
1 - Necm: 3.
2 - İbn-i Hallakan "Vefeyat'ul- A'yan"da, Zehebi "Tezkiret'ul- Huffaz"da, Harezmi "Rical-i Müsned-i Ebi Hanife"de ve "Tabakat-i Şafiiyye"de Hafız Ebu Said kendi tarihinde onu övmüş ve güvenilir biri olduğunu söylemiştir. İbn-i Asakir kendi zamanında hadis ehli imamı, ilmi çok, güvenilir ve takvalı bir şahıs ve 550 yılında Ehl-i Sünnet ve'l- cemaat alimleri arasında en bilgin kişiymiş.
3 - Teberri: Beri olma, yüz çevirme, sevmeme uzaklaşma
4 - Gulat: İfratçılar, haddi aşanlar, Hz. Ali'yi Allah ve O'nun ortağı bilenler (haşa!!)
-------------------------------------------------------------------------------------

ŞİA
Şia kelimesi Arapçada izleyici bir kaç kişi veya izleyen topluluk anlamına gelmektedir. Şia kelimesi Kuran-ı Kerim’de de birkaç yerde bu anlamda kullanılmıştır.

Örnek olarak;“…orada iki adamın kavga etmekte olduğunu gördü; bu, kendi taraftarlarındandı (şialarındandı) öbürü, düşmanlarından. Derken, taraftarlarından (şialarından) olan, düşmanlarından olana karşı Mûsâ’dan yardım istedi”

Bu ayette Hz. Musa’nın (a.s) izleyicilerinden biri hakkında, “Musa’nın Şiası” şeklinde söz edilmektedir.Kurâ-ı Kerim’in başka bir yerinde ise Hz. İbrahim’i (a.s) Hz. Nuh’un (a.s) Şiası olarak tanıtmaktadır.“Ve şüphe yok ki İbrâhim de onun taraftarlarındandı (Şia’larındandı) elbet.”

İslam’ın başlangıcında Şia kelimesi sözlük anlamı olarak bir kişi ya da belirli bir grubun takipçisi anlamında kullanılıyordu. Örnek olarak; bazı rivayetlerde Ali b. Ebu Talib’in Şia’sından ve bazı rivayetlerde de Muaviye b. Ebu Süfyan’ın (l.a) Şia’sından söz edilmektedir. Ama bu kelime daha sonraları sadece Hz. Ali’nin (a.s) imametine inananlar için kullanılmaya başlanmıştır.

Şehristanî (548 h.k) İslami mezhep ve fırkaları ile ilgili önemli kaynaklardan biri olan “el-Milel Ve’n-Nihel” adlı kitabında şöyle diyor:

“Şia, Hz. Ali’nin (a.s) has izleyicileri ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) açık istek ve öğretisi üzerine onun imamet ve hilafetine inanan kimselerdir.”

Bu çok dakik bir tariftir. Çünkü Şiîler şahsi isteklerinden dolayı değil, Peygamber’in (s.a.a) isteği üzerine Ali’nin (a.s) imametine inanmaktadırlar.


Ama Şia’nın dışındaki mezhepler Peygamber’in (s.a.a) hilafet meselesini halka bıraktığına ve Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra da Sakife’de seçilen kimseyi izlediklerine inanmaktadırlar. Oysa Sakife’de bu şekilde seçilen ilk halife Ebu Bekir’in kendisi bu düşüncenin tersine, halifeyi kendisinin seçmesi gerektiğine inanıyordu. İkinci halife Ömer ise altı kişilik bir şura kurup özel emirler vererek, içlerinden birini kendi yerine halife seçmeleri için görevlendirdi.

İlginç olan ise; dördüncü halife olarak Ali b. Eb-u Talib’in takriben bütün müslümanlar tarafından seçilmesidir.

Üçüncü halife Osman b. Affan’ın öldürülmesinden sonra halkın baskıları sonucu, Ali (a.s) halifeliği kabul etmek zorunda kalmıştır.Ünlü araştırmacı Hasan b. Musa Nevbahti (313 h.k) “Şia Fırkaları” adlı kitabında şöyle diyor:

“Şia, Ali b. Eb-u Talib’in fırkası ve cemaatidir. Onlara hem Peygamber’in hayatında, hem de Peygamber’den sonra Şia deniliyordu. Ali’ın izleyicileri ve onun imametine inananlar diye tanınıyorlardı.”
Geçmiş dönemlerin seçkin âlimlerden Ş. Müfid (413 h.k) Şia’yı şu şekilde tanımlamaktadır:“

Ali’yi (a.s) izleyen ve onun Peygamber’in (s.a.a) ilk halifesi olduğuna inananlardır.”Ş. Müfid, Şia’nın “İmamiye” olarak adlandırılmasını şu şekilde açıklıyor:“Bu unvan, imametin her zaman gerekli olduğuna, imamın Allah (c.c) tarafından seçilmesinin, masum ve kamil olmasının gerekliliğine inanan kimseler içindir.”

Bu anlatılanlara dayanarak Şia’nın Peygamber (s.a.a)’in halifesi hakkında ki inançlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Peygamber (s.a.a)’in halifesi olmak ilahî bir makamdır.

2- Peygamber (s.a.a) nasıl Allah tarafından seçildiyse, halife veya imamda aynı şekilde Allah tarafından seçilir ve Peygamber (s.a.a)’in aracılığı ile halka tanıtılır.

3- İslam Peygamber’inin (s.a.a) ilk halifesi Ali’dir.Şia kavramı açıklandıktan sonra doğal olarak şia’nın ne zaman başladığı sorusu akıllara gelecektir. Şia ve Şia olmayan fırkaların güvenilir kabul ettikleri kaynaklarda nakledilen rivayetlerde, imamet meselesi hakkında birçok hadis göze çarpmaktadır.

“Burada sunulacak bütün hadisler Ehl-i Sünnet’in önemli kaynaklarında yer almaktadır.Elbette burada bu konu ile ilgili sunulacak olan hadisler sadece seçilmiş birkaç örnekten ibarettir. Ve muteber olarak kabul edilen bu kaynak kitaplarda ise daha fazla hadis bulunmaktadır.

1-İbn-i Asakir (571 h.k), Cabir Abdullah el-Ensari’den şöyle naklediyor:“Bir gün biz Peygamber’in (s.a.a) yanında iken Ali geldi. Bu sırada Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Canımı elinde bulunduran Allah’a (c.c) ant olsun ki mutlaka bu ve bunun Şiîleri, kıyamet günü kurtuluşa ereceklerdir.” Sonra Beyyine suresinin yedinci ayeti nazil oldu:

“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.”


Bu olaydan sonra Peygamber (s.a.a)’in ashabı Ali’yi ne zaman görseler “İnsanların en hayırlısı geldi.” diyorlardı.

2- İbn-i Hacer (974 h.k) İbn-i Abbas’tan şöyle naklediyor:“Beyyine suresinin yedinci ayeti nazil olduktan sonra Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Ali’ye şöyle buyurdu:

“Onlar (en hayırlı insanlar), sen ve senin Şia’larındır. Sen ve senin Şia’ların kıyamet günü Allah’tan razı olmuş ve Allah da sizlerden razı olmuş ve senin düşmanların ise öfkeli ve boyunlarından tutulmuş bir halde hazır olacaklardır.”

Aynı kitapta İbn-i Hacer, Ümmü Seleme’den şöyle naklediyor:“Peygamber (s.a.a) Ümmü Seleme’nin evinde bulunduğu bir gece kızı Fatıma (s.a) ve arkasından da Ali (a.s) eve geldi.

Sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen ve senin ashabın ve Şia’ların cennet ehlidir.”

3- İbn-i Esir (606 h.k) Peygamber (s.a.a)’in Ali (a.s)’a şöyle buyurduğunu naklediyor:“Ey Ali! Sen ve senin Şia’ların Allah (c.c)’ın huzuruna O’ndan razı olmuş ve O’da sizden razı olmuş bir halde çıkacaksınız ve düşmanların da öfkeli ve boyunlarından tutulmuş bir halde çıkacaklardır.”

Sonra Peygamber (s.a.a) kendi boynunu elleriyle tutarak bu olayın nasıl gerçekleştiğini gösterdi.Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) Ali’ye (a.s) “Bizim Şiamız” tabirini kullandığı başka hadislerde vardır.

Bu tabir önceden işaret edilen konu ile de uyum içindedir. Yani Şia, şahsi görüşleri olarak değil, Peygamber’in (s.a.a) öğretileri doğrultusunda Ali’ye uyan kimselerdir.

Aslında Ali’nin (a.s) Şia’sı Peygamber’in (s.a.a) Şia’sıdır.
Buna örnek olarak İbn-i Asakir Peygamber’den (s.a.a) naklettiği şu rivayeti nakledebiliriz:

“Cennette çiçek balından daha tatlı, yağdan daha yumuşak ve buzdan daha serin bir kaynak vardır ve o kaynağın çok güzel bir kokusu vardır. Ben ve Ehl-i Beyt’im o kaynakta bulunan çamurdan yaratıldık ve bizim Şia’larımız da aynı çamurdan yaratıldılar.”

Peygamber’in (s.a.a) Ali’ye (a.s) “Soyunun Şia’sı” tabirini kullandığı hadisler de vardır. Bu tabir de aynı şekilde önceden açıklanan Şia kavramını onaylamaktadır. Şia imamet meselesine temelde inandığı için Ali’yi (a.s) izlemektedir.

Üçüncü bölümde daha geniş bir şekilde ele alınacağı gibi; Şialar Hz. Ali’nin (a.s) ilk imam olduğuna ve ondan sonra da onun ve Fatıma’nın (a.s) soyundan gelen kimselerin, Allah’ın (c.c) seçmesi ve Peygamber’in (s.a.a) bildirmesiyle, imameti devam ettireceklerine inanmaktadırlar.

Buna örnek olarak Zamahşeri (528 h.k) Rebiü’l-Ebrar kitabında Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder:“Ey Ali! Kıyamet günü ben Allah’a (c.c) sen bana, senin evlatların sana ve Şia’lar da onlara bağlanacaklardır. O zaman bizi nereye götüreceklerini göreceksin.”

Açıklanması gereken önemli noktalardan biri de, imametde olduğu gibi, nübüvvetin de peygamberlerin pak soylarına intikal ettiği gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ant olsun ki, Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik, peygamberliği de kitabı da onların soyunda karar kıldık.”

Ayetin anlatmak istediği; Allah (c.c) tarafından seçilebilmek için gerekli olan peygamberlik şartlarını ve özelliklerini taşıyan kimselerin Nuh (a.s) ve İbrahim’in (a.s) soyundan gelmeleridir.

Peygamber (s.a.a)’in hayatında, bir topluluğun Şia adıyla ortaya çıkışını ispatlayan, yukarıda ki ve sonradan işaret edilecek olan imamet ile ilgili hadislere ilave olarak başka deliller de vardır.

Örnek olarak; Mekke’de Peygamber (s.a.a) Allah (c.c) tarafından gelen emir doğrultusunda, akraba ve yakınlarını İslam’a davet etmesi için görevlendirildiği zaman yemek hazırlayarak onları evine çağırdı. Yemekten sonra peygamberliğini ilan ederek onları İslam’a davet etti. Sonra peygamber (s.a.a) onların içinden kim İslam’ı kabul eder ve O’na yardım ederse vasisi ve halifesi olacağını açıkladı. Herkesin sessizliğe büründüğü o anda, daha çocuk yaşta olan Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’in davetine icabet etti. Peygamber (s.a.a) Ali’nin oturmasını isteyerek davetini iki defa tekrarladı. Her defasında sadece Ali (a.s) olumlu cevap verdi. Sonunda Peygamber (s.a.a) Ali’nin hazır oluşunu ve Allah (c.c) karşısındaki teslimiyetini kabul edip, ilahî emre göre O’nu halifesi olarak tanıttı.

Peygamber (s.a.a) önemli bir açıklamasında, Ali’nin (a.s) daima hak ile beraber olduğunu söylemiş, bütün yanlış davranış ve hatalı inançlardan uzak olduğunu ifade etmiştir. Aslında üstü kapalı olarak Müslümanlar ve hak peşinde olanlardan Ali’ye uymalarını istemiştir.

Ümmü Seleme Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder:“Ali her zaman hak ile, Kuran ve hak da Ali ile beraberdir ve kıyamet gününe kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”

Bu hadis İbn-i Abbas, Ebu Saidî Hudrî, Ebubekir, Aişe, Ebu Leyla ve Ebu Eyyübî Ensârî tarafından da nakledilmiştir.

Aynı şekilde Peygamber’den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:“Allah’ım Ali’ye rahmet et ve hakkı her zaman Ali ile beraber kıl.”Peygamber (s.a.a) birçok defa ashabı arasında Ali’yi (a.s) İslam-i Konuları en iyi bilen olarak ilan etmiştir. Örnek olarak; Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor:“Hikmet on kısımdır; dokuz kısmı Ali’ye verilmiş ve diğer kalan bir kısmı da halk arasında paylaştırılmıştır.”

Sonraları ikinci halife Peygamber (s.a.a)’in bu sözlerini şu itirafıyla onaylamıştır: “Allah beni hiçbir güçlük ve zorlukta Ali’siz bırakmasın.”
Bu sözlerimize ilave olarak bir insanın Hz. Ali’nin Müslümanlar arasında makamını anlaması için; O’nun İslam yolunda yaptığı fedakârlık ve hizmetleri bilmesi gerekmektedir. Örnek olarak; Mekke müşrikleri Peygamber (s.a.a)’i öldürmek için plan kurdukları zaman Allah (c.c) Peygamberini bu suikasttan haberdar etmişti. Peygamber de (s.a.a) emniyetli bir şekilde Mekke’den Medine’ye hicret edebilmek için Ali’den (a.s) kendi yatağında yatmasını istedi. Bu sayede müşrikler Peygamber’in (s.a.a) evde olduğunu zannedeceklerdi. Ali (a.s) bu görevi sevinçle kabul etti. Bu olayın arkasından şu ayet nazil oldu:
“İnsanlardan bazıları Allah’ın rızasını kazanmak için canlarını satarlar.”

Daha sonra da Peygamber’in (s.a.a) Mekke’den Medine’ye olan hicreti İslamî takvimin başlangıcı olarak kabul edildi.Ali (a.s) İslam’ın hedeflerine hizmet etmek için Bedir, Uhut, Hayber, Hendek ve Huneyn savaşlarına katılarak önemli görevleri yerine getirdi. Bu olaylar tarih kitaplarında, Şia ve Ehl-i Sünnetin naklettiği rivayetlerde kayıtlıdır.Bundan önce açıklandığı gibi imamet konusu ile ilgili genel ve Ali’nin (a.s) imameti ile ilgili özel nebevî hadislerin bağımsız olarak birer birer incelenmesi gerekmektedir.

Ama burada konuyu Şia ve Ehl-i Sünnet’ten birçok insanın bildiği “Gadir Hum” hadisiyle sonuçlandırmak istiyorum. Peygamber (s.a.a) yaptığı en son hacdan (veda haccından) dönerken yanında bulunan binlerce Müslüman’dan, “Gadir-i Hum” denilen yerde durup, toplanmalarını istedi. Sonra Peygamber (s.a.a) deve semerlerinden oluşturulan minberin üzerine çıkarak şöyle buyurdu:“Ben kimin mevlası-velisi isem Ali de onun mevlası-velisidir.” Bunun ardından orada bulunan herkes özellikle birinci ve ikinci halife Ali’ye (a.s) bi’at ederek, onu kutladılar.

Bu hadis, yüzden fazla kaynakta nakledilmiştir. Bu hadisin bulunduğu Ehl-i Sünnet kaynaklarının genel fihristini araştırmak için Mir Hamid Hüseyni Hindi’nin (1306 h.k) yazdığı “Abagatü’l-Envar” kitabına ve Allame Abdu’l-Hüseyin Emini’nin “el-Gadir” kitabına bakılabilir.

Bazı Ehl-i Sünnet yazarları bu hadisin gerçekliğini kabul etmelerine rağmen hadiste geçen “Mevla” kelimesini başka türlü yorumluyorlar. Onların görüşüne göre “Mevla” kelimesi, burada velî ve yönetici anlamında değil de, dost ve arkadaş anlamında kullanılmıştır. Bu yorumun doğru ve o zamanki olaylarla uyumlu olup olmadığını bir kenara bıraksak dahi, şüphe yok ki her iki durumda da bu hadis Peygamber’in (s.a.a) ashabı arasında Ali (a.s)’a özel ve ayrı bir makam kazandırmaktadır.Yukarıda zikredilen tarihi deliller ve bir araya toplanmış çeşitli hadislere göre :

Peygamber (s.a.a) zamanında ki Müslümanların birçoğunun Ali’yi (a.s) kalpten ve candan sevdikleri, her zaman onunla beraber olmayı istedikleri ve Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra da ona uyma kararlarının olduğu konusunda hiç şüphe kalmıyor. Bu Müslümanlar genellikle “Ali’nin Şiası” diye anılıyorlardı. Sonraları bunlara sadece “Şia” denmeye başlandı.

Bundan daha önemlisi Ali’nin (a.s) imamet ve hilafet konusunun Peygamber’in (s.a.a) zamanında gündeme gelmesidir. Doğal olarak Peygamber’in (s.a.a) vefat etmesi, insanların imamet ve hilafet konusuna yoğunlaşmalarına neden oldu. Böylece Ali’ye (a.s) uyma gerekliliğine inanan kimselerle, toplumun önderliği olan hilafet konusunu Peygamber’den (s.a.a) sonra ilahî bir makam olarak kabul etmeyenler birbirinden ayrıldılar.

Sonraları Ali’nin (a.s) hilafeti zamanında çıkan savaşlar gibi bazı olaylar ve Şia’nın üçüncü imamı Hz. Hüseyin (a.s) ve yetmiş iki yaranının şehit olduğu Kerbela vakıası Ali’nin (a.s) Şia’larını daha belirgin ve Şiîlik kimliğini daha açık bir hale getirdi.

Örnek olarak; çok eski kitaplardan birinde şöyle yazıyor:
“Ali (a.s) Talha ve Zübeyir’i mahkum etmek için şöyle buyurdu:
“Talha ve Zübeyir’in adamları Basra’da temsilcilerimi ve Şialarımı öldürmüşlerdir.”

Ebu Mihnef (158 h.k) şöyle bir açıklamada bulunuyor: “Muaviye’nin (l.a) ölümünden sonra Şia’lar Süleyman b. Sured’in evinde toplanmışlardı ve o onlara şöyle dedi: “Muaviye ölmüştür ve Hüseyin (a.s) Emeviler’e biat etmekten kaçınarak Mekke’ye doğru hareket etmiştir. Sizlerse onun ve onun babasının Şia’ları olduğunuzu iddia etmektesiniz.”

Şialık ilk olarak Hicaz’da Peygamber’in (s.a.a) ashabı arasında ortaya çıkmıştır. Tarih ve din âlimlerinin biyografisini inceleyen kitaplara baktığımızda,

Peygamber’in (s.a.a) ashabı arasında ve Ben-i Haşim ailesinden [Haşim, Peygamber’in (s.a.a) büyük babası] aşağıdaki kişilerin Şia’ların tanınmış çehrelerinden olduğu anlaşılmaktadır :
Abdullah b. Abbas,
Fazl b. Abbas,
Übeydullah b. Abbas,
Kısam b. Abbas,
Abdurrahman b. Abbas,
Temam b. Abbas,
Akil b. Ebu Talip,
Nufel b. Hars,
Abdullah b. Cafer b. Ebu Talip,
Avn b. Cafer,
Muhammed b. Cafer,
Rebi’et b. Hars b. Abdulmuttalip,
el-Tufeyl b. Hars,
el-Mugayre b. Nufeyl b. Hars,
Abdullah b. Hars b. Nufeyl,
Abdullah b. Ebu Süfyan b. Hars,
Abbas b. Rebie b. Hars,
Abbas b. Utbe b. Ebu Leheb,
Abdulmuttalip b. Rebie’t b. Hars ve
Cafer b. Ebu Süfyan b. Hars.

Peygamber (s.a.a)’in ashabı arasında Haşimî ailesinden olmayan şu şahıslar da Şia’dır :
Selman,
Mikdad,
Ebuzer,
Ammar b. Yasir,
Huzeyfe b. Yeman,
Huzeyme b. Sabit,
Ebu Eyüp Ensarî,
Ebu Heysem Malik b. Tihan,
Ubeyy b. Ka’b,
Kays b. Sa’d b. Ubade,
Udeyy b. Hatem,
Ubade b. Samit,
Bilal Habeşî,
Ebu Rafi,
Haşim b. Utbe,
Osman b. Huneyf,
Hekim b. Cebillah Abdi,
Sahl b. Huneyf,
Halid b. As b. Huseyb el-Eslemi,
Hind b. Ebi Hale el-Temimi,
Cu’de b. Hubeyre,
Hücr b. Adiyy Kendi,
Amr b. Hemk Huza’i,
Cabir b. Abdullah Ensari,
Muhammed b. Ebu Bekir (birinci halifenin oğlu)
Aban b. As ve
Zeyd b. Suhan Zeydî.

Kaynak : Şia Mezhebini Tanıyalım
Dr. Muhammed Ali ŞİMÂLİ Alulbeyt Yayınları: 09


En son MERDAN tarafından 08 Şub 2008, 01:48 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

MERDAN Hocam Allah Senden ve Senin gibilerden Razi Olsun

"Biz Sii Degiliz,Anadolu Alevileriyiz " diyenler iste bu güzel yaziyi okusunki Anlasinlar " Biz Sii Degiliz " Sözüne kanan Saf Aleviler Aslinda böylelikle kendi aslilarini Inkar ediyorlar ! Evet Arkadaslar Aleviler Siidir !! ve bunlari ayiran ise gercekte Siyonizme hizemt eden Munafik kisilerdir !! Tekrar ediyorum Aleviler Siidir Caferidir Ama Asla Bektasi Degillerdir !! Zira Bektasiler "Sii" olmadiklarini söyleyip Peygamber (saa) min Yukardaki Hadilserini böylelikle inkar ediyorlar ...Ettikleri icinde "Anti Siilik " Probagandasi yaparan gercekte onlarin Ehli Beyt Mektebine Düsman olduklarini gösterip ,Alevileride Munafiklikla Siilerin yani kendi ÖZ KARDESLERININ karsisina cikarip kiskirtiyorlar !! Insallah temenimiz Alevi Genclerinin bu oyunlara gelmemeleri ve Bektasilierin Bu Tuzaklarindan en kisa zamanda kurtulmalarini Allahtan Diliyorum...

"Biz Sii Degiliz Anadolu Alevileriyiz " diyen Bektasiler bu sözlerle hem Ehli Beyt Dostlarini Pracaliyor hem carptiyor hemde kiskirtiyorlar ! gercekte Bektasiler , Alevi Düsmanlaridirlar !!! Yukardaki onlarca Hadisleri inkar etmeleri onlarin Gerckte Ehli Beyt davasina Ve izcilerine ne kadar kin ve Nefret ettiklerini göstermiyormu ...bir Düsünün

Ellerine Saglik Hocam ,Insallah bu calisman Genclerimizin Alevilerin uyanmasina Vesile olur ..saygi ve sevgilerimle
Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

Mesaj gönderen MERDAN »

ali muhsin yazdı:MERDAN Hocam Allah Senden ve Senin gibilerden Razı Olsun.
İnşallah bu çalışman gençlerimizin, Alevilerin uyanmasına vesile olur..
İnşallah dostum inşaallah, amin.. Allah (cc) senden de razı olsun..
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
azeri_alevi
Mesajlar: 4
Kayıt: 23 Oca 2008, 11:33

Mesaj gönderen azeri_alevi »

merdan bey yazınız uzun olsada severek su gibi okudum eline sağlık teşekürediyorum
KARAPAPAK MURAT
Mesajlar: 325
Kayıt: 20 Ara 2007, 17:22

Mesaj gönderen KARAPAPAK MURAT »

ali muhsin bey bütün bektaşilerle konuştunda mı bektaşiler biz şii değiliz diyorsun? ben BEKTAŞİYİM CAFERİYİM ŞİİYİM ALEVİYİM KIZILBAŞIM
aleviler hem caferidir hem bektaşidir tarihsel manevi bağlarımızı çürütmeye hakkı nereden alıyorsun?
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

KARAPAPAK MURAT yazdı:ali muhsin bey bütün bektaşilerle konuştunda mı bektaşiler biz şii değiliz diyorsun? ben BEKTAŞİYİM CAFERİYİM ŞİİYİM ALEVİYİM KIZILBAŞIM
aleviler hem caferidir hem bektaşidir tarihsel manevi bağlarımızı çürütmeye hakkı nereden alıyorsun?
Kim söylemiş hatırlamıyorum birisi demişki

önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur,senin durumunda böyle işte sana hak yetmiyor yanına eklemeler yapıyorsun bektaşiliğe takıntın var ve aşamadığın sürece yarı caferi yarı bektaşi ömrünü tamamlarsın
KARAPAPAK MURAT
Mesajlar: 325
Kayıt: 20 Ara 2007, 17:22

Mesaj gönderen KARAPAPAK MURAT »

sayın alone_man rumuzlu kardaşım abim yarı caferi yarı bektaşi tabirini bilgin varsa ( uydurmadıysan) aç anlat böyle bir şey duymadım kimse alevileri ( istisnalar hariç) Bektaşilikten koparamaz elbette alevilerinde bektaşi-caferi erkanının öğrenmeleri gerekiyor. bizim yolumuza göre İmam cafer sadık'a giden yol Hace bektaş veli'den geçer bunu iyi bil. Pir olmazda yol, yol olmazsa İslam, İslam olmazsa 12 imam yolu olamaz
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

KARAPAPAK MURAT yazdı:sayın alone_man rumuzlu kardaşım abim yarı caferi yarı bektaşi tabirini bilgin varsa ( uydurmadıysan) aç anlat böyle bir şey duymadım kimse alevileri ( istisnalar hariç) Bektaşilikten koparamaz elbette alevilerinde bektaşi-caferi erkanının öğrenmeleri gerekiyor. bizim yolumuza göre İmam cafer sadık'a giden yol Hace bektaş veli'den geçer bunu iyi bil. Pir olmazda yol, yol olmazsa İslam, İslam olmazsa 12 imam yolu olamaz
Hacı bektaş bu topraklarda beşyüzyıldır gidilip gelinen bir yer ve daha insanlar 12 imamlara göre yani caferi abdestini, namazını bile öğrenememişler ,bırak öğrenmeyi namaz bile inkar edilmiş tarikat abdesti diye abdest uydurulmuş böylemi 12 imamlara kavuşacaksın?vallahi hayal kuruyorsun,akibetiniz kötüdür,doğrudan kuran ve ehli beyte tutunmazsanız bektaş diye diye helak olup gidersiniz
KARAPAPAK MURAT
Mesajlar: 325
Kayıt: 20 Ara 2007, 17:22

Mesaj gönderen KARAPAPAK MURAT »

sanırım anlatamadım. elbette caferi fıkhını öğrenmek farzdır kuru kuruya caferiyim demekle olmaz. tarikat abdesti uydurulmuş birşey bektaşilik islamayeni ibadet türleri katmaz 4 kapı 40 makam erkanı ile caferiliği bir tutarak yol gider. inşallah halkımız caferi fıkhını zamanla öğrenecektir
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Kod: Tümünü seç

İmam cafer sadık'a giden yol Hace bektaş veli'den geçer
Buyrun..lafa bak hizaya gel , demeki diger Caferiler ikardan döndüler yani sadece Türkiyede Aleviler var öylemi ..Sünni Alimi olan Bektasi tanimaya mecburmuyuz ..Lafa bakin

"İmam cafer sadık'a giden yol Hace bektaş veli'den geçer"

Pekide Diger imamlar nerde ? Imam Cafer Sadig (As) mi ögrenmek isteyen Haci bektasami gidecek ozaman diger imamlarimizi hicemi sayacagiz ..iste bu sözünüz zaten ,Haci bektasi Diger imamlardan üstün gösterdiginizi kanitlamis.. yazik vallah ..carpitmak uydurmak ne kadar kolay degilmi ...
En son ali muhsin tarafından 10 Şub 2008, 01:51 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Cevapla

“Aleviler Şiimidir?” sayfasına dön