"Fatıma Olmak" neden kolay değildir?

Aleviliğin tanımı, tarifi temeliyle ilgili konuları burada paylaşabilirsiniz.
Cevapla
Enel-Hak
Mesajlar: 17
Kayıt: 20 Ağu 2012, 09:14

"Fatıma Olmak" neden kolay değildir?

Mesaj gönderen Enel-Hak »

Peygamberin iki oğlu olmuştur.Takdir-i ilahi,Kasım ve Tahir’in yaşamamasını murat etmiştir.Zira Muhammed’in soyu kızından devam etmeliydi.Fatıma Fatıma olmalıydı ve Muhammed’in neslinde Ali bulunmalıydı.Öyleyse Muhammed’in soyunu da o devam ettirmeliydi. Fatıma erkek doğması beklenen ailenin son kızıdır.Ataları’nın değerlerinin varisidir. Bir oğlan çocuğunun yerine,babasının itibar ve soy ağacını devam ettirecek olan kişidir. Bu soy öyle bir soydur ki Adem’den başlar ve gelmiş geçmiş insanlık tarihinin tüm özgürlük rehberlerini,uyanış ve diriliş önderlerini kapsar.Ardından yüce İbrahim’e ulaşır.İsa ve Musa’yı kendine katar ve Muhammed’e varır.”İlahi adalet zincirinin” bu son hakikat halkası “Fatıma’dır” Muhammed,kız olma utancının ancak onu diri diri toprağa gömerek temizlendiği ve her baba için en ideal damadın “toprak” olduğu toplumda,kaderin ona neler göstereceğini bilmektedir.

Fatıma bu dünyadaki ilk çocukluk tecrübeleri olarak acı,keder ve şiddeti yaşamıştı.Fatıma kaç kez babasının çarşı halkının kalabalıklarında durup,onlara sakin bir şekilde tebliğ ettiğini,onlarınsa babasını sert bir şekilde kovduklarına,onunla alay edip kırıcı söz söylediklerine şahit olmuştu.Bir gün yine Mescid-i Haram’da secde halindeyken,düşmanları onun kafasına koyun işkembesi atarlar.Minik Fatıma hemen babasının yanına koşarak,küçük elleriyle başını ve yüzünü temizler.Babasını okşar,ardından birlikte eve dönerler.Halk her zaman kahraman ve yalnız babanın yanında bu küçük zayıf kızı görür.Tarih, küçük bir kız çocuğunun babasına nasıl baktığına,okşamalarıyla,sözleriyle ve masumane duruşuyla babasını nasıl teselli ettiğine şahit olurken ona “babasının annesi” lakabını verir.

Ama kaderin cilvesi,bir oğlanı,babası olmasına rağmen,bu eve getirdi.Hiç kimse perdenin arkasında neler olup bittiğini bilmiyordu.Bu tarihi yazacak olan”çoban elçinin varislerinin” her biri sırtında “şehadet” cephesi,başında “fakirlik” tacı taşırlar.Ömürlerini ya mücadele alanlarında ya halkın eğitimiyle meşgul olarak ya da zulüm zindanlarında geçirirler.Tarihin bu zorlu görevinin ilk eri Fatıma’dır ve bu iş için tarih bir “Ali’ye” muhtaçtır.

Fatıma çocukluğundan beri babasını adım adım takip etmiş ;küçük elleriyle yalnız ve kahraman babasını bir anne merhametiyle okşamış,teselli etmiştir.Fatıma Ali’yle birlikte büyüyor,onu kendisi için yakın bir kardeş ,babasının etrafında aşk ile dönen bir pervane olarak görüyordu.Kader onların yazgılarını daha küçük yaşta birbirine bağlamıştı.Ali yirmi beş yaşını geçmiş,Fatıma’da evlilik yaşına gelmişti.Peygamber Fatıma’yı istemeye gelen Ebubekir ve Ömer’in taleplerini kesinlikle reddedince,herkes onun Fatıma için özel bir seçim yapacağını anlamıştı.Peki,Ali neden suskundur?
Ali’nin çekincesi açıktır.Fatıma kendini peygambere vakfetmiş kendisini onun annesi yerine koymuştur.Evin tüm işlerinide üslenmiştir.Babasının eteğine bu şekilde tutunmuş bu kızı,Ali o evden nasıl alıp götürebilirdi ?

Ama sonra birden durumlar değişti.Ayşe peygamberin evine geldi.Peygamber ömründe ilk ve son kez genç,şevk ve heyecan dolu bir eşle taze bir hayat buldu.Fatıma,babasının genç eşinin,yavaş yavaş Hatice’nin ve kendisinin yerini aldığını hissetti.Her ne kadar babasının kalbinde onların yerini alması imkansızsa da en azından evde onların yerini aldığı şüphesizdi.Ali de kaderin tayin ettiği zamanın gelmiş olduğunu hissetti ama hiçbir şeyi yoktu.Küçük bir çocukken Muhammed’in evine gelmiş,gençliğini inanç ve mücadele yolunda geçirmişti.Bir şeyler kazanmaya ve bir şeyler elde etmeye hiç fırsatı olmamıştı.Onun bu dünyada Muhammed’in yolunda yaptığı fedakarlıklar dışında bir sermayesi yoktur.Muhammed Ali'ye Bedir’de kendisine verdiği zırhı satmasını ve parasıyla yeni yaşamını kurmasını söyler.

Fatma babasından ilk kez ayrılıyor olmanın verdiği acıdan şiddetle ağlamaya başladı.
Peygamber onu şu kelimelerle sakinleştirdi:
“Seni insanlar içerisinde imanda en güçlü,bilgide en derin,ahlakta en iyi,ruhen en yüce kişiye emanet ediyorum”
“Muhammed’in emaneti” bugün yaşamının ikinci kısmına başlamıştır.Kader insanın en değerli emanetine,yeni acılar ve zorluklar armağan edecektir.Muhammed’in kızlarından Zeynep,Mekke taciri Ebulmeas’ın evindedir.Rukiye ve Ümmü Gülsüm,bundan önce Ebuleheb’in oğullarının evinde nimet içinde ve rahat idiler.Sonra her ikisi ardı ardına zengin sahabe Osman’ın evine gittiler.Ama Fatıma,baştan beri baba evinde zorluk ve fakirlik içinde doğup büyüdü.Bugün Ali’nin evinde de aşk ve yoksulluk dışında hiçbir şeye sahip değildi.

Ali’nin evinde zor yaşam başlamıştı,ama her zamankinden zor.Fatıma her zamanki sorumluluğu taşıyordu.Fakat bu defa dün kardeşi gibi bildiği,bugün ise eşi olan Ali’ye karşı.Ali’nin yaşamının hep böyle kalacağını biliyordu Fatıma.Biliyordu ki eşi;cihad,Allah ve halktan başka bir şey düşünmeyecekti.Eve her zaman elleri boş dönecekti.Fatıma,burada kendini,baba evinden daha büyük bir sorumluluk altında hissediyordu.Bu fakir adamın karısı olma sorumluluğu,mutluluktan daha önemli ve hayattan daha değerliydi.”Fatıma olmak “ kolay değildir.Bu öyle bir sorumluktur ki;bütün büyük miraçları ve manevi yükselişleri adım adım Ali’yle birlikte kat etmeyi ve onunla kanat çırpmayı gerektirir.O Ali’nin yüceliğini ve acılarını paylaşmalıdır.O İbrahim’den Muhammed’e uzanan silsileyi,Hüseyin’den tarihin son dönemlerinde ortaya çıkan intikam alıcı ve kurtarıcıya kadar götürecek olan bir ara halkadır.O,bu halkanın düğüm noktasıdır.Bunlar Fatıma’nın makam ve sorumluluklarıdır.

Fatıma’nın mayasında da acı,keder ve yoksulluk vardır.Onun zayıf bir bedeni,çok ince duyguları ve hassas bir ruhu vardır.
Bugün de Ali’nin evinde yine zorluk,fakirlik,rizayet çekmekte ve birçok işle meşgul olmaktadır.Ali, bu eve neşe ve heyecan katacak,günlük meşgaleler çıkaracak bir adam değildir.

Peygamber,Ali’sini ve Fatıma’sını yanına getirir.Tıpkı kendisi gibi çamurdan,hurma dal ve yapraklarından,kapısı mescide açılan,duvarı kendi evinin duvarına bakan bir ev yapar.İki pencere birbirine bakıyor,biri Ali’nin evi ve diğeri Muhammed’in evi.Birbirine bakan bu iki pencere,sanki iki kalbin birbirine açılan küçük penceresidir.Neden tüm yakınları arasından,tüm akrabaları arasından hatta tüm kızları arasından sadece Fatıma’nın evi mescitte olmalıdır,duvarı kendi duvarına bakmalıdır?Muhammed’in evi Fatıma’nı evidir.Muhammed’in ailesinde baba Ali,anne Fatıma,oğlan Hüseyin ve kız Zeynep’tir ! Kur’an’la birlikte insanlara bırakılan iki emanetten biri,bu ev ve bu ailedir.Hiç kimsenin bu aileyi tanımak için nakli delillere ve kelami tartışmalara ihtiyacı yoktur.Bu konuda hiç nakil olmasaydı bile akıl bu gerçeği zaten itiraf ederdi!

Fatıma’nın Muhammed’e olan aşkı bir kızın babasına olan muhabbetinden çok daha güçlü ve alevliydi.O babasını büyük bir aşkla seviyordu.Üstelik bu kız aynı zamanda babasının annesiydi.Yalnızlığında ve gurbetinde dostu,acı ve gamlarında tesellisi,cihasında dert ortağıydı.Kuşatma yıllarında yoldaşıydı.Ali’nin evine giderek fakirliği ve şerefi seçmesi de ona ümit vermişti.Hasan,Hüseyin ve Zeynep ile erkek evlattan mahrum olan,iki küçük erkek ile üç kız evladının acısını yaşamış babasına acı dolu yaşamının en tatlı ve değerli hediyelerini sunmuştu.

Peygamber,kızı Fatıma’ya “Bu dünya da ne yaparsan kendine,diğer tarafta ben sana yardım edemem” demiştir.Ahirette Muhammed’in kızı olmak onun işine yaramayacaktır.Dünya da belki işine yarayabilir.O da Fatıma olduğu için.Olmasaydı dünyada da bu sıfat kendisi için bir imtiyaz sağlamayacaktı.İşte şefaat budur.Şefaat;Allah’ın hak ve adalet muhasebesinde ,imtihanda kopya çekmek değildir.kavim ve akrabaya torpil yapma yeri değildir.Fatıma bunu bilmektedir ve peygamberin şefaati ile Fatıma olmuştur.

Bugün Muhammed ,ehlibeyti hakkında övgüler ve onların incitilmemesi gerektiğini sürekli olarak tekrarlıyordu.Neden bunu ısrarla vurguluyordu? Bu aile üyelerine karşı,tüm bu özel duygu,sevgi,merhamet gösterilerinin sebebi neydi? Yarınlar tüm bu nedenlere cevap verecekti.Bu ailenin tek tek her bireyin yazgısı,bu ailenin tamamının yazgısı,bu soruların cevabıdır.Hele bir peygamber gitsin…
İlk kurban Fatıma,sonra Ali,sonra Hasan,sonra Hüseyin ve en son Zeynep …

Hayber savaşı yaşandı ve Yahudiler Fedek arazisini peygambere bağışladılar.Peygamber de onu Fatıma’ya verdi.Dört çocuğu olan Fatıma bununla birazcık olsun hayatın zorluklarından ve yoksulluktan kurtulmuş oldu.Hayat artık onlara merhamet etmiş,Fatıma’nın yüzüne gülücükler atmaktadır.Onun gibi bir kadının kurabileceği tüm hayaller ve tüm arzular gerçek olmuştu.Ancak tüm bunlar fırtına öncesi sessizlikti.Ve sonunda yuvasını dağıtan ,evini viraneye çeviren bu kapkara ve korkunç fırtına koptu.Peygamber yatağa düştü ve bir daha ayağa kalkmadı.

Peygamber Ali’yi çağırdığında,Ayşe ve Hafsa gidip babalarını çağırıyorlardı.Muhammed “Bana kağıt ve kalem getirin.Size benden sonra yolunuzu şaşırmamanız için bir şey yazacağım” dediğinde ortalık karışıyor,yazmasını engelliyorlar.”Hastalıktan dolayı sayıklıyor”,”Allah’ın kitabı varken başka bir şeye ihtiyacımız yok” diyorlardı.Muhammed’in başı Ali’nin göğsündeydi.Ali derin ve hayret verici bir düşünceye dalmıştı.Sanki peygamberden önce ölmüştü.Ali peygamber’in pak bedenini yıkadı ve ağladı.Ve o gün bütün melekler o onun hizmetindeydiler.Ali onun bedenine su döktü,kendi yüreğine ateş. “Sadakatin” yerini siyaset almıştı.Varlığımız bir anda yokluğa dönüşmüştü diyor Fatıma.Tek tesellisi, babasının ölümünden sonra ona kavuşacak ilk kişinin kendisi olmasıydı.

Kader Fatıma’ya dünyada vurabileceği en korkunç darbeyi vurmuştu.Kader ona mühlet tanımaksızın,birincisinden birkaç saat sonra ikinci darbeyi indirmişti.”Babasının yerini bir başkası almıştı” Bu kişi,Ebubekir olmuş veya bir başkası olmuş fark etmezdi.Sonuçta o kişi Ali değildi.Fatıma ise bu birbiri ardınca gelen vahşi ve ağır darbelere zayıf bedeniyle tahammül etmek zorundadır.Onun babası,tek dayanağı,en sevgili,en değerli mahbudu yoktur artık.Kardeşi,eşi,dostu,tek yakını ve ortağı Ali;gamlı ve yenik,evde oturmaya mahkum olmuş,tıpkı kendi gibi yalnız kalmıştır.Bu birkaç saatin içinde sanki herkes onlara yabancı olmuştur.Artık Medine onları tanımamaktadır sanki.

İslam’ın alın yazısı,Sakife’de belirlenmişti.Ali,Ebuzer,Ammar,Selman,Mikdat,Bilal ve onlar gibi diğer gençler olmadan …
Bugün bu isimler gamlı ve öfkeli bir şekilde sonsuza dek Fatıma’nın evinin etrafında toplanmışlardır.Ali ve Fatıma yalnız kalmıştır.Ümeyye oğulları’nın her yerde şu sözü “Ali;Ebuturabtır” yaydığı görülür.Artık Vahiy katipleri, Kur’an’ın toplayıcıları,peygamberin akrabaları ve dayıları artık Ümeyyeoğulları’dır.”Peygamberin eşi ve müminlerin annesi Ebusüfyan’ın kızıdır.”Ebusüfyan’ın evi,peygamberin gözünde tıpkı Mekke’deki Allah’ın evi gibi genel bir emniyet alanıdır.İşte bu nedenle Ali’nin değeri düşürülmelidir.Ancak herkes bu sözlerin;Ali’nin Bedir ve Uhud’da indirdiği darbelerin etkisiyle oluşan kin duygularının ürünü olduğunu bilmektedir.Tüm bu sözler bu kinin dışa vurumudur.

Bugün Medine’de,dikkat edilirse tarih üç merkezde yazılmaktadır.Mescid,Fatıma’nın evi ve artık sükuta gömülmüş olan peygamberin evi.İlginç olan şu ki,bu merkezlerin üçü de yan yanadır ve duvarları birbirine bakmaktadır.Ve bu üç merkezin pencereleri birbirlerine gönül gözüyle açılmaktadır.Artık Fatıma yaralı bir kış misali iki ağır facia arasında sıkışıp kalmıştı,peygamberin ölümü ve Ali’nin yenilgisi.

O günden sonra Fatıma’nın evi iktidarlar için daima tehlike merkezi olmuştur. Fatıma’nın evi müthiş bir şekilde sarsılıyordu.Bu esnada ansızın mescitten bir gürültü yükseldi.Fatıma birbirine karışan bu sesler ve uğultular arasında,Ömer’in sert ve korkunç sesini tanıdı ve kapıya doğru yaklaştığını fark etti.Bu evi içindekilerle birlikte ateşe vereceğim.Fatıma bu cümleyi net bir şekilde duydu.Artık çok yaklaşmışlardı.Fatıma’nın evinin kapısı mescide açılmaktaydı.Birilerinin Ömer’e şaşkınlıkla şu soruyu sorduklarını duydu: Ya Fatıma’da evde ise? Ömer aynı ciddiyetle devam etti:Olsun.Ömer’in kölesi,elinde ateşle gelmişti ve o ateş şimdi Fatıma’nın evinin üzerindeydi.Ansızın kapının ardından Fatıma’nın sesi duyuldu;Ey babacığım,ey Allah’ın Rasülü! Senden sonra Ömer’den ve Ebubekir’den neler görmedim ki!

Ebubekir’in ilk uygulaması Fedek arazisini Ehlibeyt’ten almaktı.Böylece Ali ekonomik yönden ve geçim kaynağı açısından da felç olacak ve geçimini beytülmalden alacağı maaş ile sağlamaya mecbur kalacaktı.Ali’yi fakir ve yapayalnız bir şekilde kendi haline bıraktılar.Peygamber vefat etti ve Ali evde oturmaya mecbur kaldı.Fatıma’nın kendisinin,eşinin ve çocuklarının tek geçim kaynağı olan mirası elinden alındı.Güç Ebubekir ve Ömer’in eline geçti.İslam’ın ve halkın alınyazısı siyasete emanet edildi.Mal düşkünü Abdurrahman b.Avf,aristokrat Osman,laubali Halit b.Velid,haşin ve takvasız Sad b.Ebi Vakkas,peygamber hilafetinin asli kurucuları oldular.Fatıma her zamanki gibi Ali’nin peygambere olan aşkının ve vefasının kurbanı olduğunu görüyordu.Medine artık “peygamber şehri” değildi.Siyaset ve yönetim “İman şehri”ni gölgelemişti.

Peygamberin vefatının ardından Ebubekir,Fedek arazisini Fatıma’nın elinden alır ve Ömer bir grup insanla Fatıma’nın evine saldırır.Kapıyı Fatıma’nın böğrüne çarparlar ve Ömer’in vahşi kölesi Gamfuz Fatıma’yı döver.Fatıma karnındaki altı aylık bebeği Muhsin’i düşürür.Bundan sonra,Fatıma’nın yaptığı tek iş çocuklarının elinden tutup,şehrin dışındaki Beyt-ul Ehzan/Hüzünler evi denilen araziye giderek oturup ağlamak ve Fedek gaspçılarına lanet okumaktır.Kısa ömrünü ta ölümüne kadar ağlayarak ve nefret ederek geçirdikten sonra defninin gece yapılmasını vasiyet eder.Bu sayede Ebubekir ve Ömer’in kendi kabrini kazmalarını engellemiş olur.Milletimizin tarih boyunca iftihar edebileceği en büyük övünç kaynağı;tarihin en korkunç,en karanlık ve en zor döneminde Fatıma’nın Ali’yi tercih etmiş olmasıdır.

“Ali’nin ailesini” “peygamberin sünneti” ile değiştirmedik veya ayrıca ona eklemedik.Bu bizzat Muhammed’in kendi ailesidir.Açık bir şekilde onlara soruyoruz:O ne derdi?,ne yapardı ve ne isterdi? Bugün dost düşman herkesin düşündüğünün aksine “İslam mezhepleri arasında en sünni mezhep Şia’dır”Ali’nin gerçek ve bilinçli takipçileri;ta baştan beri bidatler karşısında ”sünni” kalmak,yani peygamberin sünnetini muhafaza etmek için çabaladılar.Şia İslam’dan başka bir şey değildir.Bize öğretildiği gibi”İslam artı başka unsurlar”değildir.Şia “Saf İslamdır”.Şia “hilafet,Arapçılık ve aristokrasi”den arınmış İslam demektir.

İslam tarihinde Ali hakkında söz söylemek,Fatıma’dan söz açmak hiçte kolay değildi.Bu olağanüstü ailenin devrimci şairi Komit şöyle der: ” Ben elli yıldır kırbacımı sırtımda taşıyorum”.

Saflarınızı birleştirin canlar ve birbirinize öyle bir kenetlenin ki aranıza Mervanlar girmesin.
İlk emri oku olan bir kitaba sahipsiniz.
Okuyun ki, tarihte sorular cevapsız kalmasın.
Selam olsun Kabe'nin gerçek yolcularına..
Cevapla

“Aleviliğin Tanımı, Tarifi” sayfasına dön