Gizli odalarda; sinsi planlar

Aleviliğin tanımı, tarifi temeliyle ilgili konuları burada paylaşabilirsiniz.
Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Gizli odalarda; sinsi planlar

Mesaj gönderen biralevi »

GİZLİ ODALARDA ; SİNSİ PLANLAR

Aşağıdaki alıntı 05.06.2003 yılında
‘AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’ nde yapılan ve zahiren ismi
‘ IRAK’IN YENİDEN YAPILANMASINDA ŞİİLERİN ROLÜ’ olarak belirlenen toplantıya aittir.
Toplantıyı Prof Ümit Özdağ yönetiyor ve konuşmacı da Çorumlu Alevi !! kökenli ve bu konuda özel görevli Fetöcü Prof. Dr. Osman Eğri,
Osman Eğrinin konuşmasını dikkatle incelemenizi öneriyorum;

Prof. Dr. ÜMİT ÖZDAĞ
Sözü Osman Beye veriyorum; Osman Eğri Bey buyursunlar.

Dr. OSMAN EĞRİ
Teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben konunun biraz daha farklı boyutu üzerinde
durmaya çalışacağım; Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde Şiilerin hâkim güç olmaları halinde Türkiye’deki Alevi, Caferi gruplara etkisi. Ben kendim Çorum’da bulunuyorum. Sağdan soldan kulağıma gelen duyumlara göre, şu anda İran tarafından organize edildiği ifade edilen, “Türkiye'deki daha çok Alevi kesimden oluşan büyük bir grubun İran’a bir seyahat gezisi tertip edilmek isteniyor” şeklinde bir gelişme var. Sanıyorum, bu biraz daha nasıl bir projeksiyona doğru hazırlık yapıldığı konusunda bize bir fikir verebilir. Acaba, Türkiye'deki durum nasıldır?.. Irak’ta yeniden yapılanma sürecinde Şiiler hâkim bir güç olursa, Türkiye’de hakikaten Alevi ve Caferi gruplar üzerinde çok etkili olur mu bu?.. Bir de tabii ki, bu tespittir, ama etkili olursa şayet veya etkili olma ihtimali varsa, etkili kılmamak için biz ne yapabiliriz?.. Ben tebliğimde onun üzerinde fikir ve proje üretmeye çalıştım.
Efendim, öncelikle Türkiye’de yaşamakta olan Alevi nüfusunun hemen hemen yüzde 95’i Hacı Bektaşi Veli’nin temsil ettiği Bektaşiliği benimsemektedir. Anadolu’da geleneksel düzeyde de olsa benimsenmeye devam eden Bektaşilik yorumu, Caferiliğin geniş kitleler tarafından kabul edilmesini önlemiş görülmektedir. Bunun nedenleri kısaca izah edeyim: Osmanlının son dönem ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Bektaşi tarikatının postnişinliğini yapmış olan Cemalettin Çelebi, Şiiliği reddeden şu ifadeleriyle bu görüşümüzü doğrulamaktadır ve bu ifade Anadolu Alevilerine ait genel bir anlayışı yansıtmaktadır. “Müdafaa” adlı bu eserinde şöyle söylüyor: “Anadolu’nun bazı bölgelerine batıl fikir serpmiş olan Şah İsmail Safevinin Şiilik namına tesis ettiği Safevi ruhunu kuvvetlendirdiği sırada, Çelebilerin buna dahilmiş ve Safeviliği kabul etmiş gibi gösterilmesi büyük bir iftiradır. Aslı yoktur, bu gibi iftiraları Çelebilerden biri ve Anadolu’da bir fert olarak reddederim.”
Tabii, bu bir savunmadır, ama aynı zamanda Anadolu’daki Bektaşilerin, özellikle Hacı Bektaş evladı olarak bildiğimiz Çelebilerin de duruşunu yansıtmaktadır. Tabii, Çelebilerin buradaki etki derecesini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Anadolu’daki hemen hemen bütün Bektaşi ocakları, Hacı Bektaş Merkezde olan Çelebilere bağlıdır. Onların icazetnamelerini, mesela manevi otorite durumunda olan Bektaşilikteki dedelerin, babaların, Anadolu’da özellikle köylere, kasabalara en ücra köşelere kadar gidip, Anadolu’daki geniş halk kitlelerine Bektaşi öğretisini öğreten dedelerin ve babaların icazetnamelerini Çelebiler vermektedir.
Bu, gayriresmi olarak günümüzde de halen devam etmektedir. Şimdi şöyle bir durum tespiti yapıyorum: İran rejimine karşı Anadolu’daki Alevi -Bektaşilerde bir antipati var, bunu kabul etmemiz gerekir. Bu da, İran rejimine karşıdır, rejimden dolayı bir antipatidir. Ayrıca Caferilerin inanç ve ritüellerinde görülen bariz farklılıklar; nedir bunlar?.. Türkiye’de yaşayan Alevilerin, Sünnilerle birlikte yaşabileceğine dair güçlü bir imaj geliştirilemediği ve

Sünnilerin din anlayışıyla uyuşabilecek bir Alevi -Bektaşi teolojisi üretilemediği sürece, Şiileşme tehlikesi devam edebilir görünmektedir.

Orhan Türkdoğan hocanın da özellikle Türkiye çapında yapmış olduğu araştırmalar neticesinde yapmış olduğu tespitte “bugün için 12 Eylülden sonra

Alevi gençlerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike Caferileşme tehlikesidir” demektedir.

Çorum’da bunun bir örneği yaşanmıştır, daha sonra Çorum örneği olarak bunu izah etmeye çalışacağım. …. Diyanet Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülebilecek projeler vasıtasıyla cevap veremediğimiz sürece, benzer problemler devam edecek görünmektedir.
Güney Irak’ta meydana gelebilecek bir Şii hakimiyetinin Türkiye'deki Alevileri etkilememesi ve yukarıda kısaca izah edilen problemlerin yaşanmaması için, Anadolu özgü Alevilik yorumu olan Bektaşilik üzerinde mutlaka durmak gerekmektedir. Bunun nedenlerini şöyle sıralamak mümkündür:
Birincisi; Bektaşilik öğretisinin temel düşüncesi, hiçbir Bektaşi büyüğü hiçbir zaman Sünnilik karşıtlığı üzerine kurulmamıştır. Ama bugün Caferiler, -ben bunu Çorum’da çok rahatlıkla gözlemleyebiliyorum- sıklıkla “Sünniler bize şöyle yaptılar, Kerbela’da şu olaylar yaşandı” Özellikle bu duygusal etkileme gayreti sürekli olarak canlı tutulmaktadır. Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar dayandırılabilecek olan Bektaşilik, İslam’ın tasavvufi bir yorumudur, bir doktrin, bir mezhep değildir ve daha çok Allah ve insan sevgisini esas almaktadır. hayata katkılarından dolayı Bektaşiliği himaye etmiş,
Yeniçeri Ocağının manevi eğitimini Bektaşi babalarına emanet etmiştir. 16. Yüzyıldaki siyasi olaylardan sonra, Şah İsmail’le, Yavuz Sultan Selim arasında geçen siyasa olaylardan sonra, hatta 19. Yüzyılda Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağıyla birlikte kaldırılmasından sonra dahi, devletle arasındaki olumlu ilişki devam etmiş, Bektaşi postnişini Cemalettin Çelebi, 93 Rus Harbine bizzat kendisinin hazırladığı ve komuta ettiği askeri güçle iştirak etmiş, Doğu Cephesinde savaşmıştır. ..Cemalettin Çelebi, kurulan ilk Meclisin başkan yardımcılarındandır. Hacı Bektaş Ocağındaki devlete ve millete sahip çıkma geleneği bugün de aynen devam etmektedir. Bu noktada önemli olan şurasıdır:
Alevi Bektaşi kesimin devletle millet aleyhinde tahrik edilememesinin ardında ve Şiileştirilmemesinin veya Hıristiyanlaştırılamamasının ardında Kırşehir Hacı Bektaş merkezde bu geleneğin çok önemli rolü vardır. Ama şu tespiti de müsaade ederseniz yapayım: Türkiye’de “Bektaşilik” deyince herkes konuşur, ama hiç sesi çıkmayan insanlar da bunlardır. Çünkü, çok İkincisi; Osmanlı zamanında devlet sosyokültürel popüler olmadıkları için veya kendilerini geri planda tuttukları için çok fazla söz sahibi değiller. Hacı Bektaşi Veli, Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması sürecinde en çok emeğe geçen manevi büyüklerden birisidir.

Bektaşilikte Türk kültürünün önemli bir ağırlığı vardır. Burası şimdi ileriye yönelik üreteceğimiz projeler için bir dayanak noktasıdır.

Alevi Bektaşi kesime yönelik herhangi bir proje üretildiğinde, mesela Alevi köylerine cami yapılmak veya imam görevlendirilmek istendiğinde, bu kesimi olumsuz yönde etkileyen grupların en fazla kullandıkları argüman, en çok da bunu Caferi, Şii grup kullanmaktadır, “Aleviler asimle edilmek, Sünnileştirilmek isteniyor” söylemidir. Alevi Bektaşi kesime din hizmetler götürülürken, yukarıda izah etmeye çalıştığım bir yöntem ve anlayışla hareket edilebilirse, bu iddia da etkisini yitirebilecektir.
Örneğin, Alevi köylerinde veya Alevi mahallerinde görev yapan imam ve öğretmenler, eğitim öğretim faaliyetlerinde bu kültürden de yararlandıklarında geniş halk kitlesi tarafından memnuniyetle karşılanabileceklerdir. Sayın Paşamla konuştuk, kendileri Tunceli’de cemevi ile yakın işbirliği, oradaki insanlarla, o kültürle yakın işbirliğine gittikten sonra, çok büyük bir yumuşama olduğunu ifade ettiler. Sosyal psikoloji açısından, eğitim sosyolojisi açısından bu oldukça önemlidir. kardeşlik gibi duyguları içinde barındırıyor olması ki,
Şiiliğin radikal eğilimlerinden biz çok şikâyet ediyoruz. Özellikle imam, imamın masumiyeti ve onlara kayıtsız şartsız itaat, gözü kapalı bir şekilde her şeyi yapma.
Bektaşilikte bu durum çok farklıdır, önce bir defa sevgi ve birlik duygusu hakimdir. Bütün Bektaşi kaynaklarına baktığımızda bunu görüyoruz.
.. Bektaşiliğin kültürel kaynakları el yazması halinde de olsa bugün elimizde mevcuttur, yayınlanmış olanları da var. Bu kaynakların günümüz Türkçe’sine aktarılmaları ve üzerlerinde yüksek lisans ve doktora tezleri gibi akademik çalışmaların yapılması, ülkemizdeki bir yaşama kültürünün canlandırılmasına katkıda bulunacaktır.
Bektaşiliğin yazılı kaynaklarının bulunması önemli bir avantajdır. Hasan hocam, Şii kaynakların özellikle Türkiye üzerindeki, Türkiye'deki İslam anlayışının üzerindeki olumsuz etkisinden söz etti. Ne yazık ki, biz hemen önümüzdeki çok önemli bir kültürel mirası görmezden gelebiliyoruz.

Halbuki, bu yazılı kaynakları çoğaltsak ve Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla bu insanlara ulaştırabilse, hem Şiileşme, hem Caferileşme ve bütün diğer tehlikelerin önüne geçmiş oluruz diye düşünüyorum.

Bu konuda Şiiliğin, Alevilerin üzerindeki etkisinin ortadan kaldırılması hususunda Çorum örneği bir fikir verebilir.

Ben acizane Çorum’da görev yapıyorum. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi Çorum Şubesi sorumlusuyum, aynı zamanda Çorum İlahiyat Fakültesi öğretim üyesiyim. 1980’deki Çorum olaylarından sonra Alevilerin yoğun olarak yaşamaya başladıkları... Gök nedeniyle, insanlardan olaylardan sonra evlerini satmışlar, mahalleler gettolaşmış, Çorum’da ayrı ayrı mahalleler kurulmuş. Bilenler vardır,
Çorum’da Milönü Mahallesi vardır, orada yoğun olarak Alevi nüfus yaşar. Yolun bu tarafında da Sünni nüfus yaşar.

Bu mahallede İran Caferiliğini benimseyen küçük bir grup cami yapmıştır. Milönü Mahallesinde tek cami var ve bu mahallenin nüfusu da yaklaşık olarak 50 bindir.
“Ehlibeyt Camii” adı verilen bu mekânda üç vakit ezan okunmakta ve Caferi fıkına göre ibadet edilmektedir, yani tamamen Şii anlayış bütün uygulamalarıyla, ritüelleriyle burada hâkimdir. Caminin imamı eğitimini İran’da almıştır ve halktan da zaman zaman insanlar İran’a götürülüp, getirilmektedir. Bu yıllardır devam ediyor,

İran’a pek çok insan götürülüp getiriliyor. Türkiye çapında bir gezi organizasyonu yaptığı duyumları geliyor. 94-95 yıllarında bu camii yaptıran kişinin,

Çorum’u Anadolu’daki Caferiliğin merkezi yapmak istediği konuşulmaktadır.

Bu olumsuz durumu gören acizane benim de içinde bulunduğum Alevi kökenli birkaç kişi ne yapmak lazım geldiği üzerinde düşündük.

Sonuç olarak, Milönü Mahallesine Diyanet’e bağlı bir camiinin mutlaka yapılması gerektiğine karar verdik. 1995 yılında dernek başkanlığına Alevi kökenli bir kişinin yaptığı 2 500 kişilik bir camiinin inşaatına başlandı. Camiinin alt katı ibadete açıldıktan sonra, yukarıda izah etmeye çalıştığım anlayışı biz imama anlattık, imam hakikaten güzel çalıştı. Sonra bu cami meyvesini verdi, yine aynı mahalleye bir camii daha yapıldı. Bu camiinin de dernek başkanı yine Alevi kökenli bir insan. Şu anda bu iki caminin de önemli ölçüde cemaati var; Cuma namazlarında 300 kişi geliyor, bayram namazlarında 2 bin kişi geliyor.

Tabii ki, sadece camiyle bırakmaz olmazdı,

Bektaşi yorumuyla cami ve cemevi bütünleşmesini sağlamak gerekiyordu. 1995 yılından itibaren, yine bizim de desteğimizle Çorum’da Hacı Bektaşi Veli Vakfının bir külliye inşaatı başladı, şubesi kuruldu.

Bu üç mekân, külliyenin içinde mescitle birlikte cemevi de bulunmaktadır.

Bu üç mekân, Çorum’daki bu Ehlibeyt Camiini tamamen marjinalize etmiş durumdadır. Şu anda o camiye giden gelen pek kimse yoktur.

Burada tabii ki, önemli olan, Çorum’u bir örnek olarak görerek, “Türkiye'ye acaba nasıl uyarlayabiliriz,
nasıl uygulayabiliriz?” üzerinde projeler üretmektir.
Biz geçen yaz Sayın Hasan Onat hocamızın katıldığı,
Çorum’dan bir öğretim üyesi arkadaşın daha katıldığı Çorum, Amasya, Tokat, Sivas il ve ilçe müftülerine iki gün devam eden hizmet içi eğitim semineri programı yaptık ve Diyanet bünyesinde Alevi kesime yönelik nasıl proje geliştirilebileceği üzerinde durduk. Sonra da yine bu yaz Çorum’un bütün Alevi köylerinde, il veya ilçe merkezlerine bağlı Alevi köylerindeki imamlara birer hafta süreyle hizmet içi eğitim semineri yaptık. Şu anda köylerden telefonlar geliyor, “hocam çok teşekkür ediyoruz, imamlar bize artık bizim kültürümüzü anlatıyorlar; Hz. Ali’den, Ehlibeytten, Hacı Bektaşi Veli’den bahsediyorlar” diye. Sanıyorum, bu Sünni kesimin de itiraz etmeyeceği bir çıkış noktasıdır.
Çünkü, şu anda Çorum’da Sünni toplum da büyük ölçüde Alevi Bektaşi toplumu üzerindeki önyargılarını kaldırmış durumdadır. Mesela, Çorum’da “Aleviler namaz kılmaz, oruç tutmaz” anlayışı tamamen ortadan kalkmış durumdadır.

Fakat, burada en önemli olan nokta şudur: Çorum’da Şiileşme tehlikesi tamamen bertaraf edilmiş durumdadır.

Rahatsız oldukları kulağımıza geliyor, ama onlara tabii ki rahatsız olacaklar. Çünkü, Türkiye’de Caferi, Şii yorum, Cemalettin Çelebi’nin de ifade ettiği gibi hiçbir zaman olmamıştır diye düşünüyorum. Sanıyorum, bu yoruma çeşitli projeler üreterek iyi sahip çıkabilirsek, Güney Irak’taki yeni yapılanmada Şiilerin aktif bir güç olmaları halinde dahi, Türkiye üzerinde hiçbir etkileri bulunmayacaktır.

Ama eğer biz bu insanları boşlukta bırakırsak, ihmal edersek, eğitim öğretim faaliyetlerimizde görmezden gelmeye devam edersek, yarın bir gün Şiileşmeye karar verdiklerini görürsek, yadırgamamız gerekir.

Prof. Dr. ÜMİT ÖZDAĞ
Teşekkür ediyorum, sağ olun Osman Bey.

Aktaran
Teoman Şahin

NOT…:
Konuşmayı özet olarak aktardım,Konuşmadan hareketle günümüzde kimin kime hizmet ettiği konusunda daha net fikirleriniz oluşacaktır.
Şimdi neden her tarafı Cemevleriyle,Bektaşla,Bektaşilikle doldurduklarını daha iyi anlamış olacağınızı umut ediyorum,Anlamayanlara da sabırla anlatmaya devam edeceğiz,
Çok büyük teorik bir kavga yaşanıyor,kavganın bir tarafı biziz,bize yardım edenlerle etmeyenler arasındaki fark konuşmanın içinde mevcut ve bize karşı olanlarında kime hizmet ettikleri de açık görebilen için tabi
Alevi halkımın uyanması her bedele değer,
Son sözümüz YAŞASIN 12 İMAM YOLU olacaktır
ve
bu yolda hiçbir şıkta kayıp yoktur.ANLAYANLARA SELAM OLSUN BİZE KARŞI ÇIKANLARADA Allah AKIL FİKİR VERSİN........

Unutmadan ekleyim bu konuşmanın Aktörlerinden ÜMİT BOZDAĞ şu an İYİ parti kurucusu,diğer OSMAN EĞRİ ise Abd uşağı fetönün darbe gecesi darbe başarısız olunca yurt dışına kaçtı ve halen hakkında soruşturma devam ediyor...
Bu metni zamanında bana kendisinin sünni olduğunu ifade eden fakat buradaki toplantıdan vijdanen rahatsız olduğunu belirten isimde vermeyen bir sünni müslüman kardeşim göndermişti.Böylesi basiret sahibi insanların varlığı bize umut vermektedir.
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Re: Gizli odalarda; sinsi planlar

Mesaj gönderen biralevi »

bu gizli oda toplantıları halen devam ediyor..bazıları bahçelerde parklarda bazıları saray odalarında meclis odalarında.....
Cevapla

“Aleviliğin Tanımı, Tarifi” sayfasına dön