Tarihimizden Kesitler

Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen Mekzun »

EHLİBEYT SONRASI (1)

Alevilik tarihinin hangi sayfasını açsanız mutlaka sizi şaşırtacak bir olaya rastlarsınız. Size Ehlibeyt imamları sonrası, Alevilerin kendi içlerindeki çekişmelerini, Muhammed Bin Nusayr’a atılan töhmetin yersizliğini ve Alevilerin içine düştüğü ortamı anlatmaya çalışacağım.

Hz. Peygamberimizin Kuran-ı Kerim’le beraber bize bıraktığı emanet kendisinin ve Hz. Ali’nin soyu olan “Ehlibeyt”tir.(a.s.) Aleviler zalim ve baskıcı Emevi ve Abbasilere rağmen; imamlarından aldıkları güç ve ışıkla dünyevi ve maddi hırslardan uzak inançlarına bağlı bir şekilde yaşamaktaydılar. İmamların sonuncusu Muhammed Bin El Hasan’ın (a.s.) gaybetinden (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) sonra Aleviler, imamlarının yerine lider arayışına girdiler. Tarihin bu kesiti İslâm tarihinde çok önemli bir dönemi teşkil eder. Zira Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) kendisinden sonra ümmetine nur olarak bırakıp vasiyet ettiği Ehlibeyt imamları (a.s.) kendisinin dediği gibi birbiri ardına 12 İmam olarak dünyaya gelmiş ve gitmişlerdir. Aleviler, imamlarının yerini doldurmasa bile kendilerine Ehlibeyt imamlarının (a.s.) öğretisini öğretecek, doğru yolu gösterecek önder arayışlarına başladılar. Aranılan önderin mutlaka Ehlibeyt imamlarının (a.s.) yanında yetişmiş, her zaman iltifatlarına mazhar olmuş, öğretilerini en iyi bilen, öğreten ve İmam El Askeri (a.s.) tarafından vasiyet edilen bir şahsiyet olması gerekiyordu.

İmam El Hasan El Askeri (a.s.) kendisinden önceki imamlar (a.s.) gibi Alevilerin güneşi gibiydi. Dini ve dünyevi her türlü meselede başvurulacak ilk kaynaktı. Onun müridi ve “İlim Kapısı” Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) vasıtasıyla ilmini ve irfanını sevenlerinden esirgemiyordu. “İmam El Askeriden (a.s.) sonra emirleri, yazıları ve öğretisi Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) tarafından Ehlibeyt şiasına intikal ediyordu.”(1) Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmam El Askerinin (a.s.) yanında Ehlibeyt öğretisini en iyi şekilde öğrenip diğer müritlere aktaran şahıstır. İmama bu yakınlığı İmam’dan yüz bulamayan münafık kişiler tarafından kıskanılmasına yol açmıştır. Kişisel hırs ve kıskançlıkla hareket eden ve sözde Şii olduğunu söyleyen bazı Aleviler, Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) türlü türlü iftiralar attılar, töhmet altında bıraktılar.

Bu olaylardan dolayı her zaman ehlibeyt imamlarının (a.s.) etrafında tek vücut olan Aleviler bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. İmamları tarafından tavsiye edilen Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) tabi olanlar şüphesiz ki Ehlibeyt yolunun aydınlığında kaldılar. Çünkü rivayet ettiği ilim ve öğretileri Ehlibeyt İmamlarının felsefesi doğrultusunda olmuştur. 11. İmam El Askeri (a.s.) tarafından umdukları makama layık görülmeyen şahıslar fitne yaratmaya başladılar. Kendilerine çıkar sağlamak, hizip yaratmak ve insanlara hoş görünmek için Ehlibeyt öğretilerini değiştirerek farklı şeyler uydurarak yalan yanlış bilgiler yayıyorlardı. Ebu Şuayb de bu insanların yaydığı kötülüklerden ve attıkları çamurdan nasibini aldı.

Hz. Hasan El Askeri (a.s.) hayatta iken iftira atanları azarlamış ve onları huzurundan kovmuştur. Muhammed Bin Nusayr (a.s.) hakkında söylentilerin çoğaldığı dönemle ilgili Ali Bin Gaffar yaşadıklarını bakınız nasıl anlatmıştır: “Hz. Hasan El Askeri (a.s.)’ye yazıp sordum: Muhammed Bin Nusayr sizleri çok yüceltiyor. Sizlerin “İlah” olduğunuzu iddia ettiği söyleniyor. Efendim, lütfen beni bu konuda bilgilendirin ki ona göre davranayım. Hz. İmam (a.s.) cevabında bana: Söylenenler hakkında en fazla bilen biziz. Sen de onlara hâkim değilsin. Vallahi bizim Allah’tan başka İlah değil, ilahtan yana olduğumuzdan başka bir şey söylememiştir.”(2)

İmam El Askerinin (a.s.) bu şahitliği müfterilerin yüzüne şamar gibi inmiştir. Zamanımızda eseri kalmayan İshakiye fırkasını oluşturan İshak El Ahmer Ennah-i, Ebu Ubbad El Basri, El Hasan Bin Münzer müfterilerden birkaçıdır.(3) Bu şahıslar ve yandaşları Muhammed Bin Nusayr’ı Hz. İmam tarafından kendisine layık görülen yüce makamından indirmek ve o makama sahip olmak için iftiralarını ve töhmetlerini yoğunlaştırdılar. Bu karalama kampanyasına Nobahti ve Kummi gibi adi ve taraflı yazarlar tarafından bu iftiraları kitaplarına sokarak katkıda bulunmuşlardır. (4) Bu ve buna benzer olayların neticesinde Şiilik çeşitli grup ve fırkalara ayrılır.

Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmamlardan sonra zor şartlara rağmen sevenleri ve müritleriyle beraber Ehlibeyt felsefesinin sonraki kuşaklara aktarmak için var gücüyle çalışmıştır. İmamından aldığı vekâlet ve “İlim Kapısı” ûnvanının sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmiştir. Bilgeliği ve yaşantısıyla tüm insanlığa örnek olmuştur. O, her zaman yanlış konuşan veya bilgileri saptıranlara karşı sabırlı ve vakur bir şekilde davranmıştır. Onları doğru yola sevk etmeye çalışmıştır. İmamından aldığı bilgileri kanıtlarıyla kendilerine aktarmıştır. Ama bu bilgiyi hak etmeyenler inanmış gibi huzurdan ayrılır, arkasından da yalan yanlış konuşurlardı. Buna rağmen İslamiyet’e ve Aleviliğe hizmet edecek çok değerli talebeler yetiştirmeye muvaffak olmuştur.(5)

Tarihin bu dönemi hicri 3.yüzyılın 3.çeyreğine miladi 9.yüzyılın 3.çeyreğine tekabül eder. Şiiliğin İmamiyye mezhebine(6) mensup olan Aleviler bu dönemde çok sayıda bölünme yaşamıştır. Şiilerin büyük bir kısmı 12. İmamın gaybetini (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) “gaybeti sugra” (küçük görünmezlik) İmamların ilimlerini alabildiklerini zannettikleri ve 12. imamın sefirleri dört şahısın ölümünü “gaybeti Kübra” (büyük görünmezlik) olarak garip bir inanışın içine girdiler. Bu sefirler 10,11 ve 12. İmamların zamanında yaşayan Osman Bin Said, Muhammed bin Osman, El Hüseyn bin Ravh, Ali bin Muhammed Essamirri adındaki şahıslardır. Sefirlerin vefatını 12.İmamın gaybetinden daha fazla önemsedikleri için sefirlerin vefatlarından sonraki dönemi; “gaybet-ü’l-kübra” dönemi olarak adlandırmışlardır.(7) İmamlarından sonra kendilerine delil olan ve sefir olarak adlandırdıkları dört şahsa bu kadar önem verirken bizim İmam El Askerinin (a.s.) İlim Kapısı Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) olan bağlılığımızı yadırgamışlardır.

Muhammed bin Nusayr (a.s.) anlatıldığı ve yazıldığı gibi ayrı bir mezhep ve tarikat kurmamıştır. Ehlibeyt İmamlarının öğretilerinden başka bir şey nakletmemiştir. Diğer mezhep İmamları gibi kendi zannı ve kıyasına dayanıp felsefe üretmemiştir. Biz Alevilerde Ehlibeyt İmamlarından (a.s.) başka İmam; Gösterdikleri yoldan başka mezhep; fıkıhlarından ve felsefelerinden başka meşrep yoktur.

Hüseyin Bin Hamdan El Hasibinin (a.s.) hicri dördüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Ehlibeyt İmamlarının tarihi ve ilimleri hakkında yazdığı El Hidayet El Kübra adlı kitabını Şiilerin belli başlı büyük yazarları kitaplarına kaynak göstermişlerdir. El Hidayet kitabını hatırı sayılır kaynak ve belge, yazarını da otorite olarak kabul etmişlerdir. (8) Ama iş Muhammed Bin Nusayrin tarihi ve şahsiyeti ile ilgili yazmaya gelince Hasibi ve değerli eseri yok sayılarak sadece müfterilerin yazdıklarına yer verilmiştir. Maalesef tarihin önceki safhalarında zalim iktidarlara yaranmak için sözde tarihçilerin icat ettiği mezhep odaklı taassup virüsü tarihin bu ve bundan sonraki dönemlerinde sözde Şiilere de bulaşmıştır. Tarafsızlık ve insaf tüm konularda yazacak olan her yazarın öncelikli özellikleri olmalıdır.

Kitlelerin inançlarına yön veren önderler her zaman toplumlarının aynasıdır. Toplumlarının inançları ve yaşantıları aynanın yansımasıdır. Nusayri toplumunun günümüzde Muhammed bin Nusayr’den (a.s.) öğrendiği fıkhî ve şer’i hükümlerde Sünni ve Şii toplumundan çok farklılık arz eden hükümler mevcuttur. Farklılıkları belirtmek adına karşılaştırma ve kıyaslama yapılırsa Muhammed bin Nusayrin (a.s.) bize öğrettiği öğretilerin diğerlerine kıyasla birbiriyle çelişmeyen Kuranı Kerim’e Hz.Peygamber’e (s.a.a.v) ve Ehlibeyt İmamlarına (a.s) daha sadık kaldığı görülecektir. Konumuzdan uzaklaşmamak ve uzatmamak için farklılıkların birkaçını detaya inmeden irdelemeye çalışalım. İbadete davet olan Nusayri ezanında Sünni ezanında olmayan “Hayya ‘ale Hayri’l Amel” ibaresi mevcuttur. Şiilerde fazladan “Eşhedü Enne Aliyyen veliyyüllah” ibaresi okunur. Biz Nusayrilerde ne fazlası ne de azı olur. Ezan Hz. Peygamber (s.a.a.v.) ve Ehlibeyt’i zamanında olduğu gibidir.(9) Şiilerde yaygın olan “muta nikâhı” (geçici evlilik) Nusayrilerde kesinlikle yasaktır. (10) Aile yapısını korumak ve nesil temizliğini sağlamak için; Nusayrilerde boşanmayı zorlaştıracak caydırıcı hükümler getirilmiştir. Namus ve şeref kavramına verilen önem her şeyin başındadır. Nusayrilerin en belirgin özelliği yukarıda zikredilen dini kaynaklarından aldıkları emir ve yasaklara sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır. Bu ve buna benzer farklılıkları çoğaltmak mümkündür.

Bu tür farklılıkları irdeleme amacımız Muhammed Bin Nusayr (a.s.)’dan aldığımız dini ve şer’i hükümlerin diğer fırkaların hükümlerinden daha temiz ve doğru olduğunu göstermektir. İslamiyet’i, Aleviliği ve Şiiliği kendi tekellerine almaya çalışanların art niyet ve çabalarına karşı Nusayri toplumunun uyanık olması gerekmektedir. Bazı çıkar çevreleri Nusayrilerin hoşgörüsünden faydalanarak dini bilgisi az olan bireyleri hedef alarak bağnaz bir inanç girdabına sokmaya çalıştıklarına şahit olunmaktadır. Kin ve düşmanlığa dayalı olan, diğer insanları hakir gören anlayışların sevgi, barış ve merhamet yolu olan İslam’ı bulmaları imkânsızdır.

Hiçbir Nusayri yürüdüğü yoldan ve inancından dolayı şüpheye düşmesin. Yolumuz Muhammed Bin Nusayr (a.s)’dan aldığımız Ehlibeyt öğretisi, Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) sünneti ve Allahın kelamı Kuran-ı Kerim’e dayanan, Allah’ımıza şükürler olsun ki, en nezih ve en doğru yoldur. Doğrularımızı ve başka fırkalarla aramızda olan farklılıklardaki haklılığımızı dayandığımız üç ana kaynağın ışığında ispat etmeye Allah’ımıza çok şükür muktedir ve hazırız.

TARİHİMİZİN BAŞKA BİR KESİTİNDE BULUŞMAK ÜZERE
___________________________________________________________________

KAYNAKLAR:

1- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab

2- Menabi el irfan Hasan yunus Hasan s.107-108

3- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab

4- Bknz.Tarihsiz bir milletin acıklı tarihi Ş.Mahmut Reyhani

5- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab

6- (Ehlibeytin 12 İmamlarının tümüne inanan Şii Alevilerin tümünü kapsar Nusayrilerde 12 İmamların tümüne inandıkları için kendilerini İmamiyye mezhebinin içinde görür ve diğer Şii fırkalarca öyle kabul edilirler. )

7- Kitabül Gaybeh Muhammed Bin İbrahim Enne-mani

8- Ayan Eşşia Eşşeyh Muhsin El Emin Amili ve birçok Şii kaynak

9- Elhidayet Elkübra El Hasibi 13.bab

10- Muta hakkında Elhidayet Elkübra 12.bab da 10.İmam Ali elhadi (a.s) nin yanına gelen şiasından bir şahısı muta cürümünü işlemeden önce uşağını gönderip samirra şehrini bir saat içinde terk etmesi için uyarması ve bu uyarıya uymayıp muta cürümünü işledikten sonra başına gelenlerin anlatıldığı rivayet ibret vericidir. Aynı kaynak 14.Bab da muta nikahının başlangıcı şia tarafından kullanılma hükümleri ve şartları anlatıldıktan sonra Hz.Peygambere (s.a.a.v.) isnat edilen hadisi şerifte muta çocuğunun veledi haram olduğu anlatılmıştır. Başka bir hadisi şerifte de hiçbir müminin bir nutfeyi muta nikahında kaybetmemesi gerekir diye buyurmuştur. İmam Cafer Essadık (a.s.) mufaddal’a muta nikahı hakkında geniş bir şekilde bilgi verdikten sonra “mutayı sapıklara bırakınız nefsinizin havasını kendisinden men ediniz” şeklinde nasihatte bulunmuştur.

---------------------------------------------------------------------------

NOT: AKAD dergisi, Aralık 2007, 2. Sayı'dan alıntıdır.
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen Mekzun »

EHLİBEYT SONRASI (2)

Ehlibeyt imamları döneminde ve sonrasında farklı nedenlerden dolayı Aleviler arasında ayrılıklar yaşanmıştır. İmametin kimden devam edeceği konusu ve İmam El Askeri (a.s.)’nin kendisinden sonra yerine vekil ve ilim kapısı olarak kimi tayin ettiği konusu başlıca ayrılık nedenlerindendir. Alevi-Şiiler arasında El Askeri’nin kendisinden sonra kimi “ilim kapısı ve vekil” tayin ettiği konusu tartışma meselesi haline getirilmiştir.

Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr’ın 11. İmam El Askeri’nin ilim kapısı, halefi ve vekili olduğunu daha önce yazmıştık. Ayrıca onun bu vekilliğe tayin edildiği Şii kaynaklarında da geçmektedir. Şii fırkası mensupları El Askeri’nin ilim kapısı ve vekilinin “Muhammed Bin Nusayr” olduğunu bir yandan inkâr etmeye ve onu karalamaya uğraşırken diğer yandan da kaynaklarına kanıt olarak göstermektedirler.

Basit bir araştırma yapılırsa, Şiilerin kıskançlıklarına, iftiralarına ve ihtiraslarına rağmen Muhammed Bin Nusayr’ın faziletlerini saklayamadıkları anlaşılır. Çamur at, izi kalsın mantığıyla hareket ettikleri dikkatlerden kaçmaz. Akla mantığa hatta insanlığa sığmayacak alçaklık ve küstahlıkla güneşi balçıkla sıvamaya çalıştıkları da açıkça görülür.

Ehlibeyt öğretisi, her biri bir medrese olan ehlibeyt imamlarından (a.s.) sonra Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr’la devam etmiştir. Bu medrese İslamiyet’in gücüne güç katan büyük şahsiyetler ve geniş kitleler yetiştirmiştir. Ehlibeyt İmamlarından günümüze gelinceye dek geçen 1100 yılı aşkın zaman dilimi içinde bütün zulüm, katliam ve baskılara rağmen İslamiyet’in sancağını taşıyan binlerce şahsiyet bu medresenin eseridir.

Aleviler ve Şiiler arasındaki ayrışma ve bölünmenin Ehlibeyt İmamlarının (a.s.) zamanında başlayıp filizlendiği Şii kaynaklardaki rivayetlerden anlaşılabilir. El Mecalis kitabında Ebul Farec El Anbari’den rivayetle “12. İmam Muhammed Bin El Hasan’ın doğduğu gece İmam El Askeri’nin yanında Muhammed Bin Nusayr’a, İshak El Alhmar’a, Ali Bin Bilal’e, Osman Bin Said’e, İbni Haseki’ye bağlı cemaatler İmam hazretlerinin huzurundaydılar.” Bu sözden anlaşılacağı gibi Aleviler arasında gruplaşma ve bölünme süreci 11. İmam El Askeri’nin zamanında da olduğu görülmektedir. Bu cemaatlerin içinde İmam El Askeri’den kabul görenler sadece İbni Nusayr’a bağlı olanlardır. Çünkü yanına en sık gelen ilk giren ve en son çıkan oydu. Alevilere İmam hazretlerinin emirlerini ilmini taşıyan yegâne vasıta ve ilim kapısıydı.

Dördüncü ve altıncı imamdan sonra da Aleviler arasında bölünmeler olur. Dördüncü İmam Ali Zeynel Abidin(a.s.)’den sonra Zeydiler, altıncı İmam Cafer Es-sadık (a.s.)’tan sonra İsmailliler ve birçok fırka Aleviliğin içinde İmamiyye (12 İmamın tümüne İnanan Aleviler) mezhebinden ayrı bir mezhep kurmuş ve ayrılmışlardır.

Muhammed Bin Nusayr’a zıt giden Şiilerin tarihi kitaplarında İbn-i Nusayr’ın faziletlerini saklamak ve şahsiyetini karalamak için ne kadar çabalamışlarsa da başaramamışlardır. Kitaplarındaki karalamaları desteklemek için birbirlerini kaynak göstermişlerdir. İmam El Askeri (a.s.) zamanında ve sonraki dönemle ilgili birçok rivayette Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr’ın faziletlerini dillendirme zorunluluğu duymuşlardır. Şii kaynakların birçoğunda bu tür çelişkilere rastlamak mümkündür. Bu kaynaklardan sadece birisinden örnek verilirse bu çelişkilerin ne kadar bariz olduğu görülecektir.

Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir yaklaşık 900 yıl önce yazdığı “Delail’ül- İmameh” adlı kitabında “Ehlibeyt İmamlarının hayatını konu alan eserlerin tercümesini sırasıyla yaparken ‘soy şecereleri, isimleri, künyeleri, mucizeleriyle beraber "kapıcıları" diye bir bölüm ayırmıştır. Ne enteresandır ki bu ve diğer Şii kitaplarının çoğunda saygın ve sağlam bir dayanak olan ilim kapısı (Bap) diye anılan mevki bu bölümde kapıcıya (bevvab) indirgenmiştir. Acaba çok önemli bir şahsiyetin biyografisini yazarken hizmetçisinin veya kapıcısının kim olduğu ne kadar önem taşır? Buradaki amaç Ehlibeyt İmamlarıyla halk arasında köprü, vasıta olan İmamların ilimlerine giriş kapısı ve vekilleri makamındaki isimlerin makamlarını basite indirgemektir. Çünkü zikrettikleri bazı isimleri ve cemaati benimsememektedirler. Tarihi belgeler ve Ehlibeytten rivayetlerle makamları sabit olan İsimleri tamamen saklayamadıkları ve inkâr edemedikleri için mevkilerini düşük gösterme çabasına girişmişlerdir. Eserlerinde o makamın yüceliğini belirttikleri gibi, “bevvap” diyerek küçümsemeye çalıştıkları da aşikârdır.

Altıncı İmam Cafer Es-sadık’ın biyografisinde kapıcısının El Mufaddal Bin Umar olduğunu yazılmıştır. Buna da saygın dört Şii kitabını kaynak olarak göstermiştir. El Mufaddal hakkında kitaplarında hiç de iyi şeyler yazmadıkları halde nasıl oluyor da İmama en yakın makamdaki şahsiyet olarak göstermektedirler. Bu çelişki nasıl açıklanabilir? Okuyucuyu aydınlatmak adına şu bilgileri verelim: El Mufaddal Bin Umar altıncı İmam Cafer Es-sadık’ın İlim kapısı ve en yakın müridi olduğu tarih ve dini kitaplarda geçtiği şekliyle sabittir. İmamın engin deniz misali ilimlerini halka taşıyan yegâne kişidir. Yalnız İmam Es-sadık’tan rivayet ettiği dini ve ilmi birçok rivayet Şia’nın sonradan ürettikleri felsefeyle uyuşmadığı için El Mufaddal’ı karalamaya ve mevkisini zayıflatmaya çalışmışlardır.

Aynı eserde yazar; 11. İmam El Askeri’nin kapıcısının Osman Bin Said ya da Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr olduğunu yazmaktadır. Bilmece misali iki ihtimalli bilgi verme yoluna gitmiştir. İmamların hepsinde kapıcı olarak kesin bir şekilde tek isim zikrederken nasıl oluyor da El Askeri zamanında iki ihtimalden bahsediliyor? Yazarın kendisi tabi olduğu Osman Bin Said’i İmam El Askeri’nin yanında ilim kapısı olarak zikretmeseydi inanç dayanağı yıkılacak ve İbn-i Nusayr’a attıkları iftiralar çürüyecekti. Yazar, kendisinden önce Şii yazarların attığı iftiraların ve yalanların açığa çıkmasından çekinmiştir. Sadece Osman Bin Said’i koyup İbn-i Nusayr’ı koymasaydı kitabında anlattığı rivayetlerle gösterdiği kaynaklar çelişecekti. Çıkış yolu olarak iki ihtimalli şu ya da bu kişi şeklindeki yönteme başvurmuştur. Bu yöntemi kurtuluş olarak görse bile sonraki rivayetleriyle çelişkileri içinde boğazına kadar batmasına sebep olmuştur. Burada açıklanması gereken tek şey vardır; o da Muhammed Bin Nusayr’ın ilim kapısı ve vekil olduğudur.

Ehlibeyt İmamları yerlerine kimi vekil tayin ettiği konusunda çok büyük tartışmalar yaşanmıştır. Vekillik iddiasında bulunduğu öne sürülen Osman Bin Said’in Muhammed Bin Nusayr’ın vekilliğine tabi olduğu ve ona inandığı birçok Şii kitapta geçtiği gibi El Hasibi’nin “El Hidayeh” adlı kitabında da açıklanmıştır.

“Delailül İmameh” kitabında Muhammed Ed-Deynuri’den rivayetle o zamanlarda yaşanan vekillik tartışmalarının hangi boyutlarda olduğunu gösteren olayları özetle aktarmaya çalışalım: “İmam El Askeri’nin vefatından bir veya iki yıl sonra Hac niyetiyle Erbil’den Deynur’a geldim. (1) İnsanlar şaşkınlık içindeydiler. Gelişime çok sevindiler. Aleviler evimde toplandılar. Ehlibeyte teslim edilmek üzere aramızda 16000 Dinar topladık. Bu malları beraberinde götürüp gereken yere teslim etmeni istiyoruz dediler. Dedim ki ben de şaşkınım vaktimizin kapısının (Bab) kim olduğunu bilmiyoruz. Biz senin bu malı yanında sahibine taşımanı istiyoruz. Çünkü senin çok emin ve kerim olduğunu biliyoruz. Bu malı sana kanıt sunamayan hiç kimseye vermemeni istiyoruz, dediler. Yüklerini her birisi ayrı balyalarda ve yüklüklerin içindeki malları alıp yola koyuldum. Karmisiyn’e (2) vardığımda içinde ikamet eden Ahmet Bin Hasan’ı ziyaret ettim. Beni gördüğünde çok sevindi. Nereye gittiğimi ve ne götürdüğümü söylediğimde bana 1000 Dinar ve içinde ne olduğunu bilmediğim içi dolu yüklük verdi. Bunları sana delil getiremeyen hiç kimseye verme, diye tembih etti. Bağdat’a vardığımda İmamın vekilini bulmak için çok çaba harcamaya başladım. Araştırmalarım sonucunda Bağdat’ta üç kişinin vekillik iddia ettiğini duydum. Ahmet Bin Abdullah El-Baktani, İshak El Ahmer, Osman Bin Said adındaki şahısların vekillik iddiasında olduklarını öğrendim.

İlk olarak El Baktani’nin evine gittim. Kendisi heybetli yaşlıca elinin altında hizmetçileri olan geniş bir evde yaşayan varlıklı bir şeyh olduğunu gördüm. Kendisine İmamın vekiline verilmek üzere mallarla beraber geldiğimi söylediğimde vekilin kendisi olduğunu ve malları kendisine vermem gerektiğini söyledi. Malları verebilmem için vekilin kendisi olduğuna dair bana kanıt göstermesi gerektiğini söylediğimde beklememi istedi. Yanında üç gün kalmama rağmen hiçbir kanıt gösteremediği için yanından ayrılıp İshak El Ahmer’in yanına gittim.

İshak El Ahmer’i ElBaktani’den daha genç ve daha zengin gördüm. Ona da İmamın vekiline verilmek üzere mallarla beraber geldiğimi söylediğimde vekilin kendisi olduğunu ve malları kendisine vermemi istedi. Malları verebilmem için vekilin kendisi olduğuna dair bana delil istediğimde beklememi söyledi. Yanında üç gün kalmama rağmen hiçbir delil gösteremediği için yanından ayrılıp Osman Bin Said’in yanına gittim.

Osman Bin Said’i diğerlerinin aksine mütevazı, fakir, küçük ve hizmetçileri olmayan bir evde yaşayan bir şeyh olarak gördüm. Halimi sorduğunda İmamın vekiline verilmek üzere mallarla beraber geldiğimi kanıt getiren kişiye vereceğimi söyledim. Bu malı sahibine vermek istiyorsan Samerra’ya (3) git, sahibi Samerra’da filan oğlu filandır. Sen orada aradığını bulacaksın dedi.

Yanından ayrılıp Samerra’da tarif edilen yere gittim. Kapıcıya vekili sorduğumda biraz meşgul olduğunu ve biraz sonra geleceğini söyledi. Uzun süre geçmeden yanıma vekil geldiğinde ayağa kalktım ve selamlaştıktan sonra beni evine aldı. Halimi sorduğunda İmamın vekiline verilmek üzere mallarla beraber geldiğimi, delil getiren kişiye vereceğimi söyledim. Sen yol yorgunusun otur, yemek yiyip dinlen namazdan sonra ben sana istediğin kanıtı getireceğim, dedi. Yemeğimi yiyip dinlendikten sonra namazımı kıldım. Namazdan sonra elinde bir kâğıtla yanıma geldi.

Besmeleyle başlayan yazıyı bana okumaya başladı. Ahmet Bin Muhammed Ed Deynuri yanında 16 000 dinar şu kadar balyayla beraber geldi. Bütün balyaların içini teker teker saymaya başladı. Filandan alınan balyada şu kadar elbise şu kadarı bu çeşitten şu kadarı da bu renkten şeklinde her balyanın kimden alındığı ve içinde ne olduğunu ayrıntılı bir şekilde teker teker saydı. En son olarak Deynur’dan çıkıp Karmisin’e geldiğinde Ahmet Bin Hasan’dan bir torba içinde 1000 Dinar ve içinde şu elbiseler şu kadarı şu renkte yüklükle yola koyuldu şeklinde bitirdi. Kalbimdeki şüpheyi giderdiği için Allah’a şükrettim. Kendisine malı vermek istediğimde malları Bağdat’a Osman Bin Said’e götürüp vermemi emretti. Ona bu mala ihtiyacı olan Şiamızın (taraftarlarımız) kimler olduğunu kendisine bildireceğiz, dedi.

Yazar bu rivayeti Ehlibeyt İmamlarından sonra Osman Bin Said’in vekilliğini ve ilim kapısı unvanını kanıtlamak için yazmıştır. Oysa bu rivayetle Osman bin Said’in bu unvanlara sahip olmadığını kendisi Deynuri’yi Samerra şehrine yönlendirerek ve istenen kanıt ve delilleri veremeyerek gösterdi. Osman Bin Said’in kendisi vekilin Samerra’da olduğunu ve ona tabi olduğunu beyan etmiştir. Yalnız rivayette en fazla dikkat çeken konu rivayetin bütün kahramanlarının isimleri lakapları künyeleri ayrıntılı bir şekilde belirtilmişken en önemli kahramanın kanıtları ve delilleri gösteren vekilin ismini filan oğlu filan olarak göstermesidir. Çünkü Samerra’daki isim hiç de hesaplarına gelmeyen bir isimdir. Hakkında töhmetler, iftiralar uydurdukları sövdükleri Muhammed Bin Nusayr’dır. Kanıt, keramet ve mucizelerle sabit olan cismi, ismini saklayarak iftiralar uydurarak yok edemezler. Bu tavırları kıskançlık ve çelişki denizinde boğulduklarının kanıtıdır.
İmam ElAskeri’den sonra Samerra’da vekil olarak Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr’ın kaldığını başta El Hidayeh kitabı ve birçok Şii kaynakta bulmak mümkündür. Nusayri Divanı adıyla Samerra’da medrese gibi insanları Ehlibeyt öğretisiyle eğitmiştir.

Sonuç olarak değişik fırkalar tarafından kötülenmek istenen Muhammed Bin Nusayr’a Ehlibeyt yolunda kendilerine önder ve lider olduğu için bütün Alevilerin sahip çıkması gerekir. İbn-i Nusayr’ı tanımak, tanıtmak ve savunmak her Alevinin boynunun borcudur. Büyük hesap gününde boynunda bu borcu taşıyan hiç kimsenin hesabı kolay olmayacaktır.
___________________________________________________________________________

1)- Erbil kuzey Irakta, Deynur İranın dağlık kesiminde bir şehir.

2)- Karmisiyn Hemazanla Deynur arasında Iraka yakın bir şehir.

3)- Samirra Irakta bir şehir.

-------------------------------------------------------------------------------------

NOT:AKAD Dergisi, Mart 2008, 3. Sayı'dan alıntı yapılmıştır.
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen 3nokta »

Burada karşı çıkılacak şey ancak şu olabilir. Muhammed bin Nusayr dediğiniz gibi İmam Askeri as'in öğrencisi ise (ki bu konuda bilgim olmadığı için şart kipi kullanıyorum) Ehl-i Beyt as'in yolunu takip etmişse Ehl-i Beyt imamlarının Şiası ise ona sahip çıkmak ve onu tanımak gerekir. Ancak onu İmamlarımızın seviyesine çıkarmak ve 11. İmamdan sonra imam bilmek ya da 13ç imam bilmek doğru değildir. Böyle bir anlayış yoksa sıkıntı yok. Ama İmam Mehdi as'yi bir keara bırakıp İmam Askerinin veliahtı Muhammed bin Nusayr'dır derseniz burada sıkıntı çıkar. Yoksa 12 İmamları tanıdıktan sonra Muhammed bin Nusayri de Ehl-i Beyt as'in dostu öğrencisi Şiası yakını bilmek sıkıntı doğurmaz. Yani kim olursa olsun kimse Ehl-i Beyt as' ile aynı seviyeye yanana gelemez. Saygılar.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen ali muhsin »

3nokta yazdı:Burada karşı çıkılacak şey ancak şu olabilir. Muhammed bin Nusayr dediğiniz gibi İmam Askeri as'in öğrencisi ise (ki bu konuda bilgim olmadığı için şart kipi kullanıyorum) Ehl-i Beyt as'in yolunu takip etmişse Ehl-i Beyt imamlarının Şiası ise ona sahip çıkmak ve onu tanımak gerekir. Ancak onu İmamlarımızın seviyesine çıkarmak ve 11. İmamdan sonra imam bilmek ya da 13ç imam bilmek doğru değildir. Böyle bir anlayış yoksa sıkıntı yok. Ama İmam Mehdi as'yi bir keara bırakıp İmam Askerinin veliahtı Muhammed bin Nusayr'dır derseniz burada sıkıntı çıkar. Yoksa 12 İmamları tanıdıktan sonra Muhammed bin Nusayri de Ehl-i Beyt as'in dostu öğrencisi Şiası yakını bilmek sıkıntı doğurmaz. Yani kim olursa olsun kimse Ehl-i Beyt as' ile aynı seviyeye yanana gelemez. Saygılar.
katiliyorum ..insallah öyle bir görüsleri yoktur .
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
aleviyyun
Mesajlar: 175
Kayıt: 15 Tem 2009, 21:29

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen aleviyyun »

üç nokta kardeşim o kadarda zor anlaşılan bir inanca sahip değiliz. Gayet açık bir şekilde on iki imamlardan sonra Muahmmed bin Nusayrini niabetine inandığımızı söylemekteyiz. Kimse onu ne bir mezhep imamı nede imam ile eşdeğer tutmamaktadır. Bizler on iki imamdan sonra merci olarak lider olarak Muahmmed bin Nusyriye tabi olduk. Sizin nevbahtiye tabi olmanız gibi.... kimse Muahmmed bin Nusayrinin 13. imam olduğunu söylemek dursun ima bile etmedi.... yorumlarınız fazla ütopik....
aleviyyun alevi bilgi kaynağı
yeshilyol
Mesajlar: 85
Kayıt: 07 Ağu 2010, 11:08

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen yeshilyol »

3nokta yazdı:Burada karşı çıkılacak şey ancak şu olabilir. Muhammed bin Nusayr dediğiniz gibi İmam Askeri as'in öğrencisi ise (ki bu konuda bilgim olmadığı için şart kipi kullanıyorum) Ehl-i Beyt as'in yolunu takip etmişse Ehl-i Beyt imamlarının Şiası ise ona sahip çıkmak ve onu tanımak gerekir. Ancak onu İmamlarımızın seviyesine çıkarmak ve 11. İmamdan sonra imam bilmek ya da 13ç imam bilmek doğru değildir. Böyle bir anlayış yoksa sıkıntı yok. Ama İmam Mehdi as'yi bir keara bırakıp İmam Askerinin veliahtı Muhammed bin Nusayr'dır derseniz burada sıkıntı çıkar. Yoksa 12 İmamları tanıdıktan sonra Muhammed bin Nusayri de Ehl-i Beyt as'in dostu öğrencisi Şiası yakını bilmek sıkıntı doğurmaz. Yani kim olursa olsun kimse Ehl-i Beyt as' ile aynı seviyeye yanana gelemez. Saygılar.
Aleviyyun kardeşime katılıyorum ki mekzun kardeşimiz hiçbir yerde imam mehdi a.s.ı terkedip Muhammed bin nusayr a.s.a ittiba ettiğimiz söylememiş, hem İmam ile bab'ı arasında tefrika yaratmak, bab'a tabi olan imamı terkeder düşüncesinde olmak ehlibeyt inancına terstir. Hem Muhammed bin nusayr a.s. İmam elaskeri a.s.ın sadece öğrencisi değil BAB'ıdır aynı zamanda İmam'ın bab'ı hakkında :" İmam Askeri as'in öğrencisi ise (ki bu konuda bilgim olmadığı için şart kipi kullanıyorum) Ehl-i Beyt as'in yolunu takip etmişse Ehl-i Beyt imamlarının Şiası ise" ifadesini kullanmak hiç de adilane değildir. Mekzunun paylaştığı yazının neresinde Muhammed bin nusayr'ı ehlibeyt imamlarının seviyesine çıkamrmış, gösterebilirmisiniz?
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen 3nokta »

Ben Muhammed bin Nusayri imam seviyesine çıkardınız demedim! Sadece eğer böyle düşünülüyorsa bu doğru değildir dedim. Buada ütopik bir durum yok. Sadece böyle bir şey varsa bunun doğru olmayacağını söyledim. Onun dışındaki durumda ise sıkıntı olmadğını beyan ettim.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen Mekzun »

3nokta yazdı:Ben Muhammed bin Nusayri imam seviyesine çıkardınız demedim! Sadece eğer böyle düşünülüyorsa bu doğru değildir dedim. Buada ütopik bir durum yok. Sadece böyle bir şey varsa bunun doğru olmayacağını söyledim. Onun dışındaki durumda ise sıkıntı olmadğını beyan ettim.
Muhammed bin Nusayr, Ehl-i Beyt (as)'in dostu, öğrencisi ve Şiası'dır. Bizler Ehli Beyt (a.s)'te nasıl bağlıysak o da bağlıydı.

saygılar...
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen 3nokta »

Mekzun yazdı:
3nokta yazdı:Ben Muhammed bin Nusayri imam seviyesine çıkardınız demedim! Sadece eğer böyle düşünülüyorsa bu doğru değildir dedim. Buada ütopik bir durum yok. Sadece böyle bir şey varsa bunun doğru olmayacağını söyledim. Onun dışındaki durumda ise sıkıntı olmadğını beyan ettim.
Muhammed bin Nusayr, Ehl-i Beyt (as)'in dostu, öğrencisi ve Şiası'dır. Bizler Ehli Beyt (a.s)'te nasıl bağlıysak o da bağlıydı.

saygılar...
Böyleyse başım gözüm üstüne.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
aleviyyun
Mesajlar: 175
Kayıt: 15 Tem 2009, 21:29

Re: Tarihimizden Kesitler

Mesaj gönderen aleviyyun »

3nokta yazdı:Ben Muhammed bin Nusayri imam seviyesine çıkardınız demedim! Sadece eğer böyle düşünülüyorsa bu doğru değildir dedim. Buada ütopik bir durum yok. Sadece böyle bir şey varsa bunun doğru olmayacağını söyledim. Onun dışındaki durumda ise sıkıntı olmadğını beyan ettim.
çok güzelde kardeşim nerden aklına geldi o? ben anlamadım hangi yazımızdan çağrışım aldın?
aleviyyun alevi bilgi kaynağı
Cevapla

“Ehlibeyt” sayfasına dön