Alevilerce Sevilmeyenler

Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Alevilerce Sevilmeyenler

Mesaj gönderen Dede-baba »

Degerli Canlar,

Alevi-Bektaşi ailelerinin çocukları için vermedikleri isimler vardır.. Ebubekir, Ömer, Osman, Muaviye, Mervan, yezit,

Bu isimlerim verilmemesinin temel sebebi bu kişilerin Peygamber ailesine karşı güttükleri kin ve düşmanlıklarlardır...


Alevi-bektaşi aileler, Hz. Muhammed ve Ehl-i beyt'ine derin sevgi ve saygılarından dolayı, Onlara karşı en küçük saygısızlığı bile hoş görmezler...

Şimdi alevi-Bektaşi ailelerinin çocuklarına vermedikleri bu isimleri ve Bu kimselerin islam tarihi içerisinde Ehl-i beyt alehine neler yaptıklarına bakalım...
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Hz. Ali ve Aişe

Mesaj gönderen Dede-baba »

Degerli Canlar,

Alevi-bektaşi ailelerinin çocukları için vermedikleri isimler vardır.. Ebubekir, Ömer, Osman, Muaviye, Mervan, yezit, Bugün Bunlardan Aişe hakkında bilgiler sunacağım.. ve Hz. Ali ile Aişe arasındaki olaylara değineceğim.
..

18 Bin Alemin Sultanı Muhammed Mustafa Hanımlarına Hitap ederken şöyle buyurdu...

"...İçinizden biri, önemli bir fitnenin başına geçecek ve çevresinde çok insan öldürülecektir....”

Aişe, Ebu bekir'in kızıdır... Peygamber'in hanımlarından biridir.. Peygamber çeşitli kabileleri kendine bağlamak için birçok kabile resinin kızlarıyla evlilikler yapmıştır. . Çeşitli kaynaklarda bunların sayısının 52 olduğu bildirilmiştir...

Özellikle "GERDANLIK OLAYI" olarak bilinen olaydan ötürü Hz. Ali'nin karşısında yer almıştır..

Peygamber'in ölümünden sonra, babası Ebu bekirin halife olması nedeniyle mutlu bir hayat süren Aişe, bu hayatını ömer ve osman dönemlerinde de sürdürmüştür...

Aişe, Osmanın öldürülmesinden ise, Hz. Ali'yi sorumlu tutmu
ş

“Osman’ın kanını istemek Müslümanlığın şerefidir.” Diyerek

30 bin kadar askerle, Hz. Ali'ye isyan etmiştir... Kısa bir süre sonra, yanına osmanın vali olarak atadadığı emevi hanedanı üyelerini,Talha ve Zübeyr'i de alan aişe ... savaşa girmiştir.... Hz. Ali 20 bin kişilik karşı ordu hazırlamıştır..

iki müslüman ordunun savaşında, Hz. Ali galip gelmiştir... Aişe’nin komutanlığını bir deve üzerinde yürütmesine bakılarak Cemel (deve) savaşı diye anılan bu olayda on bin civarında Müslüman’ın kanı akmıştır...

Emir-ül Mü'minin Hz. Ali..Aişe’nin rahat bir şekilde evine ulaşmasını sağlamak için her türlü tedbiri alıp gereken emirleri verdikten sonra bizzat kendisi Âişe’nin hazırlanmasına ve yola çıkarılmasına öncülük etti... Hiçbir saygısızlıkğa ve hakarete izin vermedi...

Aişe ise, hatasını anlamış ve duyduğu pişmanlığın acısını son nefesine kadar içinde taşımıştır...


Hz. Ali'nin bizzat ilgilendiği...Âişe’yi saygıyla Medine’ye uğurlayan askerler, Aişe'nin ağzından şu sözcükleri duyacaklardı:

“Yemin ederim ki, Ali’ye karşı hiçbir kırgınlığım ve küskünlüğüm yoktur.”

“Keşke yirmi yıl önce ölmüş olsaydım da Cemel gününü görmeseydim.”

Âişe, Cemel’den sonraki günlerinde Kur’an’ın

“Ey Peygamber hanımları evinizde oturun.”

Ayetini okur, Cemel olayına yol açmasından duyduğu üzüntüyü dile getirir ağlardı...


Aişe, ölümüne yakın günlerde Hz. Peygamber’in yakınına defnedilmemesini, Cemel hatası yüzünden bu hakkını yitirdiğini söylemiş ve ağlamıştır...

AİŞE'NİN VASİYETİ...


Aişe, HİCRİ. 85 yılının 17 Ramazan günü akşam üstü öldü...

Aişe, ölür ölmez defnedilmesini, istediği için, o gece defnedildi...

Aişe'nin vasiyetleri arasında...Peygamber’in yanına defnedilmemek de vardı. Gerekçesini şöyle gösteriyor:


“...Hz. Peygamber’den sonra hatalar işledim, onun yanına defnedilmeye yüzüm yoktur....”

İbn Abbas'tan Rivayettir:

ibni Abbas, ölüm döşeğinde Aişe'nin yanına gelmiş ve :

“...Ey Âişe Anne! Mutlu ve ümitli öl.” demişti. Âişe’nin cevabı şu oldu:

“Neye dayanarak mutlu ve ümitli öleyim?” İbn Abbas ona, Hz. Peygamber katındaki seçkin yerini hatırlatınca Âişe şu cevabı vermişti:


“...Bunları bana anlatma ey İbn Abbas. Keşke hiç yaratılmasaydım. Keşke görevini aksatmadan yapan ve Allah’ı şaşmadan tesbih eden bir ağaç olsaydım....”

Allah Eyvallah

NOT: Yazın Hazırlanırken.. yararlanılan kaynak: Prof Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK,ASRISAADET’İN BÜYÜK KADINLARI
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Ömer'in Peygamber Vasiyetine İhaneti ve Fitnenin Başı Olması

Mesaj gönderen Dede-baba »

****Selat-ü Selam Olsun iki cihan Sultanına.. Selam O nur üstüne nur olana... Muhammed Mustafa'ya inanmayan murdardır.. Gerçeklerden beridir.. Bilgiden , bilgelikten uzaktır.. O'nu bilmeyenler Yaradan'ı ve yarattıklarını bilmezler...Muhammed Mustafa'yı bilmeyen Ali'el Mürteza'nın sırrına eremez...

Degerli canlar...

Peygamber 23 yıllık çileli ve zor Resulluk görevini ifa etmişti... Veda haccın'dan dönerken.. ve yaşadığı dönemde İmam Ali'i Halife olarak işaret etti... kendi olmadığında Cemaate.. kendi yerine vekil bıraktı...

***Cibril-i Emin ... Peygamber görevinin tamam olduğunu ve cenneti Ala'ya Muhammed Mustafa'yı davet etti... Kısa bir süre sonra peygamber hastalandı... Ehl-i beyt yanında ve hüzünlüydü..

***Bu sırada bir grup sahabe Resulullah’ın ziyarete gidice

Hazret;

“Bana kağıt kalem getirin, size benden sonra asla sapmayacağınız şeyler yazayım.”

Ömer ise şöyle dedi:

“Bırakın bu adamı; şüphesiz O hezeyana kapılmıştır! Allah’ın kitabı bize yeter!”

Orada bulunan ashab ikiye bölündü; bazıları Ömer’i, bazıları da Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i savundu. Derken orada birbirlerine girerek seslerini yükselttiler. Büyük bir ahlak abidesi olan Peygamber-i Ekrem (s.a.a) rahatsız olarak şöyle buyurdular:

“Kalkın yanımdan, benim yanımda kavga etmek doğru değildir.”

Bu, bizzat Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in huzurunda vuku bulan Müslümanların ilk fitnesiydi. Bu fitne ve bölünmeye ise Ömer sebep oldu; nifak ve ihtilaf tohumlarını ekti, Müslümanları ikiye böldü. Bu güne kadar da böyle devam etti.

Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e böylesine cesaret edip ağır konuşan Ömer...Vasiyetin yazılmasına engel oldu, fitne ve fesat çıkardı, Peygamber (s.a.a) gibi hasta birinin başı ucunda sesini yükseltti ve adeta söverek şöyle dedi:

***“Bırakın bu adamı, O hezeyana kapılmış!”

***Halbuki Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

“Muhammed sizden birinizin babası değildir, fakat o Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.”[Ahzap/40.]

Yani Peygamber’i ismiyle çağırmayın; O’na “Resulullah” deyin. Ama bilindiği gibi Ömer edep ve İlahi emre riayet etmeksizin ismiyle çağırmaktan öte O Hazrete işaret ederek “bu adam” diye hitap etmiştir.

Acaba Kur’ân-ı Kerim’in; “O’na Resulullah (s.a.a) ve Hatem’ul- Enbiya deyin” emrine rağmen, “bu adam hezeyan ediyor” diyerek Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in makamını küçük düşüren bu insan Kur’ân-ı Kerim ve edebe aykırı davranmamış mıdır? Halbuki bilindiği gibi Peygamber (s.a.a) son nefesine kadar nübüvvet ve ismet makamından ayrılmamıştır. Özellikle de tebliğ ve doğru yola erişme yolunda hezeyana kapılmamıştır. Bunun aksini iddia eden ise onu tanımamış ve iman etmemiştir.

***Hiçkuşkusuz...Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in özel sıfatlarından biri ismet (masumiyet)tir; ki ölünceye kadar Peygamber (s.a.a)’den ayrılmaz. Özellikle de insanları irşat ve doğru yola hidayet etme makamında; “Sizin sapıklığa düşmemeniz için size bir şeyler yazmak istiyorum” deyince...

Dolayısıyla doğru yola hidayet etme ve irşat makamında olduğu için de ismet makamındaydı ve Allah-u Teala ile irtibat halindeydi. Nitekim Kur’ân şöyle buyuruyor:

***“Peygamber heva heves üzere konuşmaz, o (söz) vahy edilen bir vahiydir.”

***“Resulün size verdiklerini alın.”

***“Allah’a ve Resulüne itaat edin.”


Şüphesiz hezeyan kelimesi açıkça bir sövüştür; “bu adam” tabiri de apaçık bir ihanettir.Eh şimdi el-insaf diyelim... Bırakın Peygamberi. Eğer birisi bir topluluk arasında size işaret ederek; “bu adam hezeyan ediyor” derse, ne düşünürsünüz?! Üstelik bizler masum da değiliz, hezeyana da kapılabiliriz. Size söylenen bu lafı edep ve saygı mı kabul edersiniz, yoksa ihanet ve hakaret mi?

Eğer edepsizlik ve saygısızlık sayarsanız, Peygamber’e nispet daha büyük edepsizlik ve saygısızlıktır. Dolayısıyla Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e bu lafı söyleyenden uzak durmak, her Müslümanın görevidir.

Halbuki Allah-u Teala Kur’ân’da apaçık Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i, Resulullah ve Hatem’un- Nebiyyin olarak anmaktadır.

Lütfen sevgi, nefret ve bağnazlığı bir kenara bırakın. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i Resulullah ve Hatem’un- Nebiyyin diye çağırmayan, O’na saygı göstermeyen ve hatta; “bu adam hezeyana kapılmış” diyen birisi birisi hakkında akıl ve insafınız neyi hükmetmektedir?

“...Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşersiniz....”[Ahzab/36]

iyice düşünecek olursanız, Ömer’in yaptığı şeyi anlayacaksınız. Zira Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emrine uymamak, vasiyetine engel olmak ve hezeyana kapıldığını söylemek, Peygamber (s.a.a)’i oldukça rahatsız etmiş ve dolayısıyla onları yanından dışarı çıkartmıştır.

Bizler...Ömer gibi...Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e yapılan bu ihanet, küstahlık, sövmek ve ümmetin dalalete düşmemesine sebep olacak vasiyetin yazılmasına mani olmak gibi nedenlerden dolayı.... asla o tezgahtaki kimselere itaat edemeyiz. Akıl, ilim ve insaf ehli herkes, Ömerin yaptıklarının akıl ve mantığa dayanmadığını, heva ve heves üzre olduğunu bilir....


Ez-cümle...Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vasiyet edip ümmetin vazifesini belirlemesine engel oldular; Peygamber'in risaletinin mükafatı olarak ömrünün son anında O Hazrete ihanet ve sövgü yağdırdılar.

Vasiyet etmesine engel olmasalardı, hilafet işi daha çok açıklığa kavuşurdu, Resulullah (s.a.a)’in hilafetle ilgili önceki sözleri pekişmiş olurdu. Ama bilindiği gibi kurnaz siyasetçiler bunu anlayarak Peygamber (s.a.a)’in vasiyet yazmasına engel oldular....

Saygılarımla...

Not: yukardaki acı ve elim hadiseyi.. Alevi-bektaşi kaynaklarına dayanıpta anlatlatsaydık.. kuşkusuz bu yazdıklarınız yanlandır diyeceklerdi.. Bu yüzden... bu şekilde olduğu gibi anlatanları tastike eden ve akratan sünni alim ve ulamaların listesini de aşağıda sunmak isteriz...

***Buhari Sahih’in c. 2, s. 118’inde,

***Müslim Vasiyyet kitabının sonunda,

***Hamidi Cem’un Beyn’es- Sahihayn’de;

***imam Ahmed bin Hanbel Müsned’in c. 1, s. 222’sinde,

*** İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 2, s. 563’ünde,

***Kirmani Şerh-u Sahih-i Buhari’de,

***Nevevi Şerh-u Sahihi Müslim’de,

***İbn-i Acer Savaik’te,

***Kadı Ebu Ali, Kadı Ruzbehan, Kadı Ayyaz,

***imam Gazali, Kutbuddin Şafii, Muhammed bin Abdulkerim Şehristani, İbn-i Esiri, Hafız Ebu Naim İsfahani, Sibt bin Cevzi
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Muaviye Neden lanetlenir ve alevi-bektaşilerce ismi Anılmaz

Mesaj gönderen Dede-baba »

Degerli canlar..

Muaviye.. ataları gibi sürekli... Hz. Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'e düşman olmuştur.. Akrabası osman tarafından Şama vali yapılmıştır.. Burada sıffın savaşını... Hz. Hasan'a karşı hilelerini ve Hakem olayını anlatmayacağım.. bunları hepimiz biliyoruz Bu lanetlenmiş adam Hz. Muhammed tarafından da huzurdan kovulmuş ve sürülmüştür peki ne yapmıştır ki bir me'lun herif milyonlarca inasanın ağzında asırlarca ve kıyamete kadar lanetlenmeyi hak etmiştir...


Bakınız Hamza el-Harici islamdaki ilk yozlaşmayı ve yapanlarını nasıl tanımlıyor:

"... Muaviye (lanet olsun) Hz. Peygamber tarafından, hem kendisi hem de babası lanetlenmiş bir adamdı. Allah'ın kullarını HAVEL, Müslümanların mallarını DÜVEL, Allah'ın gönderdiği dini, DEĞEL yaptı,Sonrada yok olup gitti..."

Havel- Düvel-değel; bu kelimeler, islamı Cenab-ı hakk'ın gönderdiği din olmaktan çıkarıp, siyasal, ideolojik,ırksal, ekonomik bir sömürünün haline getiren zihniyeti açıklar, Bu ANLAMDA GÜNÜMÜZÜN YEZİTLERİNE MUAVİLEYELERİNE LANET OLSUN!

HAVEL:

Köleleştirmek anlamına gelir, Dini insanları sömürme ve hegemonya altında tutma aracına dönüştürenlerin adetidir. Dini Allah'ın iradesi dışına çıkarıp, İnanları kölelştirirler, "Bize uyun tabi olun sizi cennete ulaştıracak bizleriz "derler...

DÜVEL:

Halkın , inanaların mallarını Allah adın alıp saltanat ve zevk-ü sefaları için harcamak... Halkı Allah ve din adını kullanarak sömürmek anlamlarına gelir... Allah ile insanları asıl amacı budur.. Dünya menfaatleri için Dini Allah'ı kullanıp, sömürmek...

DEĞEL:

Allah'ı ve Dini Kur'an-ı Kullanarak,kendilerine zırh yapmak anlamına gelir... İslam dini Ruhban sınıfını, Allah ile Kul arasında aracıları kesin bir şekilde yasaklamıştır.. oysa, Oysa Şirk ehli olanlar kendilerini Şefaatçi, Ulu yüce gösterirler.. Allah yerine geçip Kur'anda olmayanı haram ve helaller icat ederler...Allah ve Peygamber adına fetva verirler...

KUR'AN İŞTE Bu kimslere karşı bizi uyarır..

Günümüzün muaviye ve yezitlerini nasılmı tanıyacağız.. Yine Kur'an-a bakalım.

"... Bunların çoğu, inanların mallarını patlayasıya tıka basa yerler de, yine İnsanları Alla'ın yolundan alıkoyarlar...
TEVBE SURESİ-34-)

Allah Eyvallah, Şeyen İlallah...

Not yazın oluşturulurken, Yaşar Nuri Öztürk -Allah ile aldatmak Kitabından faydanılmıştır.)
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Mervan ve Amr Bİn As kimdir?

Mesaj gönderen Dede-baba »

Degerli canlar..

Alevi-bektaşilerin kullanmadıkları bir isimde.. MERVANDIR...Şimdi bulanetlenmiş mervan ne yapmıştır ona bakalım...

Mervan: Peygamber zamanın da katiplik yaptı.. Al-i İmran suresini... Al-i Mervan (yüce Mervan) şeklinde koyun derilerine yazdığını görem Hz. Muhammed Mustafa... Onu huzurundan kovdu.. şama sürgüne gönderildi.. ve bu mervan Peygamber düşmanlığını Önce Muaviye ile sonra yezit ile beraber olarak aldı..

Halife osman Mervanı baş danışmanı yaptı sonrasında ise.. Muaviye ile birlikte şam'a vali yapıldı..

Amr Bin As: Sıffın savaşında hakem olayını ve hileyi yapandır.. sonraki dönemlerde.. Önce Muaviyenin yanında sonra yezittin yanında olarak Ehli Beyt'in düşmanı olmuştur..

Saygılarımla..
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Muaviye ve İbn-i Abbas

Mesaj gönderen Dede-baba »

İbn-i Abbas'ın(1) Muaviye İle Tartışması

Muaviye, Medine'de bulunduğu günlerde şehrin bazı yerlerini gezerken, Abdullah b. Abbas'ın da içlerinde oturmuş olduğu Kereyş'ten bir grupla karşılaştı.

İbn-i Abbas hariç orada bulunanların hepsi Muaviye'ye saygı için yerlerinden kalktılar. Muaviye, İbn-i Abbas'ın ona ihtiram göstermemesinden rahatsız olarak şöyle dedi:

Ey İbn-i Abbas! Senin bu saygısızlığın, Sıffin savaşından dolayı kalbinizdeki kinin göstergesidir. Ey İbn-i Abbas! Amcam oğlu Osman, mazlum olarak öldürüldü (Siffin savaşı işte bundan dolayı idi)."

İbn-i Abbas: "Ömer b. Hattab da mazlum olarak öldürüldü. O halde onun mazlumiyetini telafi etmek için hilafeti oğluna teslim et!"

Muaviye: "Ömer'i müşrik birisi öldürdü."

İbn-i Abbas: "Osman'ı kim öldürdü?"

Muaviye: "Onu maalesef Müslümanlar öldürdü."


İbn-i Abbas: "Bu sözün sana bir cevap olup Osman'ın kanını da zayi etmektedir. Zira eğer Müslümanlar onu öldürmüşlerse, galiba onun kanının dökülmesini helal ve meşru bilmişlerdir."

Muaviye: "Ey İbn-i Abbas! Bizim, son günlerde İslam memleketinin her tarafına bildiriler yayınlayarak Ali'nin faziletlerinin anılmasını yasakladığımızı biliyor musun? Senin de artık susarak onun fazileti hakkında bir şey söylememen gerekir."


İbn-i Abbas: "Muaviye! Sen bizi, (Ali'nin faziletlerinin kendisinde yansıdığı) Kur'ân'ı okumaktan mı men ediyorsun?"


Muaviye: "Hayır, Kur'ân okuyabilirsiniz."

İbn-i Abbas: "Kur'ân'ın tefsiri nasıl; onu da okuyabilir miyiz?"

Muaviye: "Kur'ân'ı tefsir ve tevil etmemelisiniz."

İbn-i Abbas: "Sen Kur'ân'ın zahirini okumamızı ama Allah'ın isteği olan mana ve kavramından gafil olmamızı mı istiyorsun?"


Muaviye: "Evet, sadece Kur'ân'ın zahiriyle yetininiz."

İbn-i Abbas: "Acaba Kur'ân'ın zahirini okumak mı bize gereklidir, yoksa onun manasına göre amel etmek mi?"

Muaviye: "Onun manasına göre amel etmek daha önemlidir."

İbn-i Abbas: "Kur'ân'ın manasını idrak etmeden onunla nasıl amel edebiliriz." ."


Muaviye: "Kur'ân'ın tevil ve tefsirini, sen ve senin ailen gibi tefsir ve tevil etmeyen kimselerden öğrenmen gerekir

İbn-i Abbas: "Evet, bizim ailemizde nazil olan Kur'ân'ın tefsirini, Âl-i Ebi Süfyan, Yahudi ve Hıristiyanlardan öğrenmemiz gerekirmiş!"

Muaviye: "Bizi Yahudi ve Hıristiyanlarla aynı sıraya mı koyuyorsun?"


İbn-i Abbas: "Allah'a andolsun ki, sen Müslümanları Kur'ân yoluyla Allah'a tapmaktan menettiğin ve Kur'ân'ın emir ve nehyini, helal ve haramını, nasih ve mensuhunu, âmm ve hassını, muhkem ve müteşabihini anlamalarını yasakladığın andan itibaren seni Yahudi ve Hıristiyanlarla aynı mesabede gördüm. Zira Müslümanlar bu kavramlardan gaflet ederlerse, helaket, dalalet ve şaşkınlık içerisinde kalırlar.


Muaviye: "İstediğiniz kadar Kur'ân okuyunuz ama sizin aileniz hakkında olan Kur'ân ayetleri ve Peygamberin hadislerinden söz etmeyiniz."

İbn-i Abbas: "Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile."

Muaviye: "Ey İbn-i Abbas! Sözü kısa kes ve sus. Eğer tahammül edemiyorsan, o zaman gizli konuş ve sözün başkalarına ulaşmasın."


Muaviye oturduğu eve döndüğünde, İbn-i Abbas'ın kalbini elde etmek ve onun Beni Ümeyye'ye karşı muhalefet ve nefretini azaltmak için ona beş bin dirhem gönderdi."
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Muaviye Kimdir?

Mesaj gönderen Dede-baba »

Muaviye Kimdir?



MUAVİYE: Arapça'da " uluyan dişi köpek " anlamına gelmektedir...

BABASI: Babası Ebu Süfyan, Uhud ve Hendek savşında müşriklerin ordu komutanıydı. Yüzlerce Müslüman'ın kanını akıtmış ve yüzlercesini de sakat bırakmıştır. Mekke'nin fethi sırasında zahiren ve gayri samimi bir şekilde Müslüman olmuştur.

ANNESİ: Hind'dir. O Hind ki, Bedir savaşında kardeşi ve babasının ölümünden sorumlu tuttuğu Hz.Hamza'yı, Vahşi adında mızrak atma konusunda profesyonel olan bir köle tutup Uhud savaşında şehit etmiştir. bununla da yetinmeyerek kalbini sökmüş ve kanını içmiştir....

Maviye bin Ebu Sufyan 602 yılında Kureyş kabilesinin üyelerinden Beni Abdüşşems ailesinin bir ferdi olarak dünyaya geldi. Mekke Kureyş'in yönetimindeydi. Beni Abdüşşems ailesi bu yönetici zümrenin en etkili üyelerindendi.

Hazreti Muhammed Mekke'de yeni dini duyurmaya başladığında Abdüşşems ailesinin çoğu ona karşı çıktı. Hicret etmesine neden oldular ve ardından Müslümanlara karşı açılan tüm savaşlara katıldılar.


Üçüncü halife Osman ve başdanışmanı Mervan tarafından oğlu Yezid'le birlikte yeni fethedilen Suriye'nin yöneticileri olarak atandılar...


Emevi Saltanatının en zalim hükümdarlarındandır. Halife Osman'ın öldürülmesinden Hazreti Ali ve Alevileri sorumlu tutmuş, Osman'ın kanlı gömleğini Şam'da Cami minberine asarak halkı cami üzerinden Alevilere karşı kışkırtmıştır.


Muaviye yüzünden camiler, Alevi karşıtlığının yükseltildiği mekanlar olarak tarihe geçmiştir. Camilerde Hazreti Ali ve Alevilere karşı Cuma namazı sırasında hutbede ağır küfürler edilmiş ve lanetler okunmuştur. Bu iğrenç uygulamaya kendisi de bir Emevi olan Ömer Bin Abdülaziz son vermiştir.

Alevi-bektaşi inancında hz. Muhammed'in ve Ehl-i Beyt'in düşmanlarına, Muaviye ve yezide Lanet okunur..


Buna Teberra İnancı denir..

Oku! Lanet hımara hükmü hırsa,
Olar ki, düşmanı Ali abadır.

Teberra kılmayana yok Tevella,
Teberrasız Tevellalar hatadır.

Teberra kıl eya Mollay-ı Rumi
Teberra kılmayanlara beladır.

Müslümanem, ben kalender ve harabat,
Yerim meyhanedir, işim melamat.

Ne zahidem, ne zühdüm var, ne ilmim,
Ne taat bilirim, ne yaparım hod ibadat.

Ne dinim var, ne mezhebim, ne kıblem,
Ne mescit bilirim, ne duyarım ezan-ı kamat.

Benim tek bir meziyetim bunlar içinde,
Veli aşka getirmiş olduğum iradat.

Çıkıp meyhaneden gülbenk ururken,
Harabatım, harabatım, harabat.

Eya Molla Celaleddin bu ne sırdır,
Adın zahid, özün rind ve harabat.
(Mevlana celaleddin-i Rumi)

Saygı ve Sevgilerimle
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Ömer'in savaş meydanından kaçısı ve ilgili ayetTevbe Suresi

Mesaj gönderen Dede-baba »

İsmişah! Bismişah Allah Allah...

Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...

Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...

Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...


"....Andolsun ki Allah size birçok yerlerde ve Huneyn gününde yardım etmişti. Hani o gün çokluğunuzla övünüp sevinmiştiniz de bu çokluk, düşmanı defedememişti, hiçbir işinize yaramamıştı. Yeryüzü o kadar genişken daralmıştı size. Sonra arkanızı çevirip geri çekilmiştiniz. Sonra Allah, Peygamberine ve müminlere manevi kuvvet ihsan etmiş, görmediğiniz askerleri indirerek kafirleri azaplandırmıştı. Ve işte kafirlerin cezası da budur...." (Tevbe Suresi /25 - 26)


Resulullah'ın vefatına iki yıl kala Huneyn savaşında ashabtan ve sonradan halife olarak seçilecek ömer de dahil birçok kişi, ( askerler kaçarken savaşa komuta eden Ömerdir) düşmandan silah ve sayı bakımından üstün olmalarına karşın Resulullah'ı (s.a.a.) hiç düşünmeden kaçmışlardı.

İşte Yukardaki ayet bu olay üzerine inmiştir. Allah Teala, Resulüne ve savaştan kaçmayıp sabredenlere manevi güç ihsan ettiğini, onlara yardım için melekleri gönderdiğini, onları kafirlere karşı muzaffer kıldığını, böylece Allah ve Resulünün emrine isyan ederek ölümden korkup kaçan mürtedlere muhtaç olmadıklarını açıklar.

Acaba O mürtetler ( Zorlama olmadan (ikrah) küfrü gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, İslâm dininden küfre dönen kimse demektir) Kimlerdir?

Şimdi kendi kaynaklarımızdan nakletsk.. YALAN DİYECEKLER O YÜZDEN SÜNNİLERİN EN MUTEBER KAYNAKLARINDAN Sahih-i Buhari'den aynen nakledelim:

Buhari, Huneyn savaşıyla ilgili ayetin tefsirinde şöyle yazar:



"....Ebu Katade der ki: "Huneyn savaşında bir müşrikle savaşan bir Müslümana bakıyordum. Ansızın bir başka müşrikin arkadan sessizce yaklaşarak onu öldürmek istediğini gördüm. Bunun üzerine hemen onun yardımına koştum. Müşrik adam bana vurmak için elini kaldırınca elini ben daha atik davranarak eline vurdum, eli kesildi. Sonra o sıkıca bana sarıldı. Ben çok korktum. Sonunda beni bırakınca onu öldürdüm.
Sonra Müslümanların hepsi kaçtı; ben de onlarla kaçtım. Ansızın halkın arasında Ömer bin Hattab'ı gördüm. Ona; "İnsanlara ne oldu? Neden kaçıyorlar?" diye sorduğumda "Bu, Allah'ın emridir!" dedi....."

Gerçekten Ömer bin Hattab'ın işi insanı şaşırtıyor. Ehl-i Sünnet' e göre, en cesur sahabi olmasa da ashabın en cesurlarından biridir. Zira onlara göre, Ömer İslam'a ve Müslümanlara güç vermiş ve İslam'a açıkça davet onun Müslümanlığından sonra başlamıştır. Ama tarih bize gerçekleri açıklamıştır. Ömer, Uhud savaşında kaçtığı gibi, Hayber'de de kaçmıştır. Resulullah (s.a.a.) kendisini Hayber'in fethi için bir orduyla göndermiş, ama o yenilerek emri altındakilerle birlikte geri dönmüştür. Bu arada kumandası altındakiler onu, o da onları korkaklıkla suçlamıştır


Ömer Huneyn savaşında da savaştan kaçmıştır. En cesurları olduğuna göre, belki de ilk önce o kaçmış, diğerleri de ona uymuşlardır. Bu nedenle görüyoruz ki, binlerce kaçanın içinde Ömer, Ebu Katade'nin dikkatini çekiyor ve şaşırarak ona, halkın niçin kaçtığını sorduğunda, cihattan kaçtığı ve Resulullah'ı (s.a.a.) onca müşrikin içinde tek başına bıraktığı yetmiyormuşçasına, "Bu, Allah'ın emridir" diyerek de Ebu Katade'yi yanıltmak istiyor!


Acaba Allah, Ömer bin Hattab'a cihattan kaçmayı mı, yoksa sabredip direnmeyi ve savaştan kaçmamayı mı emretmişti?

Allah ona ve arkadaşlarına;


"...Ey iman edenler! Kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara sırtınızı çevirip kaçmayın...." (Enfal Suresi / 15) diye buyurmamış mıydı?


Ayrıca, Allah Teala ondan ve arkadaşlarından, savaştan kaçmayacaklarına dair söz almıştı. Yüce Kitabımızda bu hususta şöyle buyuruluyor:

"....Andolsun ki daha önce onlar sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz sorumluğu gerektirir...." (Ahzab Suresi / 15)


Peki Ömer, nasıl savaş ve cihattan kaçıp, "Bu Allah'ın emridir" diyebiliyor? O, Allah'ın bu ayetlerini görmedi mi, yoksa kalpler kilitli mi?
Kaynak :

Not: Yazının bir kısmı alıntıdır..

1-Sahih-i Buhari, c. 5, s. 196.

2- Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 37; Zehebi, Telhis'ül-Müstedrek
Ebu Hasaneyn
Mesajlar: 383
Kayıt: 13 May 2009, 03:47
Konum: Hatay'lıyız Hak Muhammed Ali'ye Can feda'yız

Re: Alevilerce Sevilmeyenler

Mesaj gönderen Ebu Hasaneyn »

yani bu yazi ne simdi biz bu yazilari biliyoruz yani niye yapistirdin ki maksadin nedir kardesim soylermisin tam anliyamadinda :?:
LA İLAHE İLLALLAH (celle celelehu) - MUHAMMEDEN (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) RESULULLAH - ALİYYEN (aleyhisselam) EMİR-EL MÜ'MİNİN VELİYULLAH -(KURTULUŞ YOLU) Allah (c.c) Hz.MUHAMMED (s.a.a.v) Hz.12 HAK İMAMLAR (a.s)
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Ebu bekir ve İhanet-1-

Mesaj gönderen Dede-baba »

Sünni ulema Alevilerin Ebubekiri sevmemelerini, eleştirir.. 4 halifeyi sevmeyi tüm müslümanlara farz kabul ederler..

Ebubekirin kutsallığını ise, Hz. Muhamed Musatafa Efendimizin, Hicretinde yanında olmasına bağlarlar...


Sünni Ulemaya göre, Ebubekir hakkında Yüce Tanrı Gar Ayetinde "Peygamber'in arkadası" diye adlandırmıştır.. Bu ayet bile Ebubekir'in fazileti hakkında yeterlidir...

Peki gerçekler böyle midir?


öncelikle belirtmek gerkir ki, Tövbe Suresi 40. Ayet yani mağara ayetinde Ebubekir için hiçbir fazilet yoktur...


"....Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir..." Tövbe Suresi- 40.

Yukarıdaki Ayeti, ebubekir'in kutsallığına delil getirir su savları savunurlar..

1- Ebubekir peygamber mağraya giderken yanındaydı. Eğer başka birini sevmiş olsaydı.yanına başkasını alırdı.. başkalarını kendine dost ve arkadas edinirdi.

2- yine Yüce Allah ebubekiri, Ayette, Peygamber'in dostu ve arkadası olarak tanıttı.., Ebubekir'in üzülüp korkmaması için, "KORKMA" diye buyurdu..

3-Yine ayette çoğul anlamı vardır.. yani Tanrı, Hem peygamber hem ebjbekir iledir...

O zaman ebubekir faziletlidir.. İnkar olnumaz...


Şimdi bu iddialara cevap verelim..

Degerli Öncelikle fazilet ve Övgü Ehli beyt'edir...

Öncelikle sünni Ulema, bilerek kasten Hicret olayının evvelini anlatmaz..


Hicreti dostdoğru anlatalım...

Hicret emri ile gelen Cebrail Hz. peygamber2e Şöyle arz etti:

"... Bu gece kafirler seni öldürmeye karar verdiler. Ashabın tümüne evlerinden dışarı çıkmamalarını söyle. Ebu talip oğlu Ali'yi de kendi yerine yatırasın. Senin yolunda canını feda edecek insan ancak Ali olduğunu bil. Sonrada yanlızca falan mağraya git.."

Peygamber, Güneşin batmasına yakın Ashabı yanına çağırdı ve şöyle buyurdu:

".. Ey Ashabım! Ey dostlarım! tanrı emri gereği bu gece evlerinizden dışarı çıkmayınız. İzzet sahibi tanrı'nın bunda bir iyilik ve hikmetiin olduğunu biliniz..."

Ashab emre uyup evine giderken, Peygamber Hz. Ali'yi sesleyip O'na buyurduki:

".. Ey Ali!, Tanrı emri şudur ki kafirlerin "İnanmayanların " şerrinden kurtulmak için bu gece sen benim yerimde yatacaksın. ben mekkeden çıkıp falan mağraya gideceğim.."

Bu emir asla hz. Ali'ye zor gelmedi ve KORKMADI..

Hz. Ali Şöyle dedi:

"... Ey Tanrı elçisi! Benim bin canım olsa tanrı emri uğrunda feda ederim. özellikle bu emir senin canının korunması için olursa kesinlikle boyun eğerim.." deyince peygamber hz. Ali'yi kucakladı, öptü, ağlayarak yerine bıraktı..

".. Ya Ali! seni Tanrı'ya ısmarladım" diyerek yola koyuldu..

Biraz gittikten sonra, arkadan birinin geldiğini gördü. gelen ebubekirdi,

Peygamber Ebubekir dönerek şöyle buyurdu.


".. Ey Ebubekir! Tanrı'ın emrini size söylemiş iken, niçin dinlemeyip arkamdan geldin!.."

Ebubekir:


".. Ey Tanrı'nın Peygamber'i! Senin için korku ve üzüntüye düştüm. Evimde oturup seni yanlız bırakmaya gönlüm razı olmadı.." dedi.

Bu durum karşısında peygamber'imiz düşürken, Cebrail geldi ve Şöyle buyurdu:


".. Ey Tanrı peygamberi! Tanrı'ya yemin ederimki, ebubekiri geri dönmesi için salacak olursan kafirler yakalıp, senin ardınca getirip öldürürler..."

Hz. Peygamber, mecbur kalıp, ebubekiri yanında mağaraya götürdü.. Çünkü peygamber'imiz hem kafirlere hem Ebubekire güvenmiyordu.. Bu nedenle Ebubekiri götürmek pek ehemmiyetli ve gerekli idi..


Nitekim, Yüce Tanrı ebubekir ve yandaşlarının yapacakları haksızlıkları Al-i İmran Suresi 168. ayette söyle açıklayacaktı.

".. ağızlarıyla, kalplerinde olmayanları söylüyorlardı..."


Yine, Peygamber'in bu yolculukta ne dosta nede arkadaşa ihtiyacı vardı. Çünkü O'nun dostunun ve arkadaşının Cebrail olduğunu, Yüce Tanrı Tövbe Suresi 41. Ayette söyle buyurur..

"... O'nu sizin görmediğiniz ordularla destekledi.."

Nitekim, ebubekir Hz. Peygamber'e gelecek kötülükleri bırakın uzaklaştırmayı, gücü yetmediği gibi, hayatı boyunca din düşmanlarıyla asla savaşa bile girmedi.. kaçtı...

Nitekim arkadaş iki inanan arasında olabileceği gibi inana-ile riyakar yada inanamayan arasındada olabilir.. Bu bakımdan Mü'min ile kafir'in birbirleri ile arkadaş olmarında fazilet yoktur.. örneğin, Keyf Suresi 37. Ayette söyle buyurulur.


"... Arkadası O'nunla konurken söyle dedi :«Seni topraktan, sonra nutfeden yaratani, sonunda de seni insan kiligina koyani mi inkar ediyorsun?.."

Yine Sebe Suresi 46. Ayet:

"..Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkın. Sonra tefekkür edin." Sizin arkadaşınızda cinnet (delilik) yoktur. O, ancak sizin için önünüzdeki (gelecek olan) şiddetli azaba (karşı) bir nezirdir (uyarıcı)...."

Yine unutmayalım ki, Hz. Nuh ile Lut peygamber'lerin en yakınları eşleri dahi kafirlerdendi...

Demekki ilgili ayette gecen,"" Arkadası" kelimesi direk ebubekire fazilet yada onur ve şeref katmaz..


DEVAMI VAR..
Cevapla

“Ehlibeyt” sayfasına dön