Ehli Beyt hakkında bilgiler

Cevapla
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Ehli Beyt hakkında bilgiler

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Ehli Beyt hakkında bilgiler[



EhliBeyt Hakkında
“Ey EhliBeyt, Allah sadece sizden ricsi (her türlü hata ve günahı) gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı irade eder (ister)” (Ahzab 33/33)


Önce ayette yer alan bazı kelimelerin manasını inceleyelim: Ayetin bu bölümündeki EhliBeyt’le ilgili ayetin başlangıcında “innema” kelimesiyle başlaması Allah tarafından temizlenmiş olmanın yalnızca EhliBeyt için geçerli olduğu, yani EhliBeyt’e münhasır olduğunu göstermektedir. Bu kelimenin münhasır manasına geldiği Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde de beyan edilmiştir.

“Yurîîdu” kelimesi ile Allah’u Teâla’nın tekvinî iradesini beyan etmekte ve EhliBeyt’in temizlenmesinin Yüce Allah’ın tekvinî iradesiyle gerçekleşeceğinin kanıtıdır. Allah’ın iradesinin nasıl gerçekleştiğini ise Kur’an-ı Kerim şöyle açıklıyor:

“(Allah) bir şeyi dilediğinde ona sadece ‘ol’ der, o da oluverir” (Bakara, 117)“Allah’ın şanı bir şeyi dilediği (irade ettiği) zaman, ona sadece ‘ol’ demektir. O oluverir” (Yasin, 82) “Biz bir şeyin olmasını (irade ettiğimiz) istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece ‘ol’ dememizdir. Hemen oluverir.” (Nahl, 40)

“Rics” kelimesi ise temiz olmayan şey, kötülük, günah manasınadır. İnsanın aklının veya dinin hükmünün kötü, çirkin veya günah saydığı şeylerin tümüne rics denir. Bu ayette, bu kelimenin başında yer alan “Elif, Lam” ise tüm ricsin, yani her türlü kötülük, günah ve çirkinliğin kasdedildiğini göstermektedir. Yani “EhliBeyt’i ricsin her türlüsünden Allah’u Teâla temizlemiştir”, diye buyrulmaktadır.

“Tethir” kelimesi, rics kelimesinden sonra gelmesi, tekrar temiz kılmayı diler, diye beyan edilmesi bu konunun ehemmiyeti ve önemini vurgulayıp te’kid etmek içindir. Ayrıca EhliBeyt kelimesinin başlangıcında yer alan “Elif, Lam” takısı da EhliBeyt’in mahsus ve yalnızca belli kimseler olduğunu beyan buyurmaktadır. Yoksa sadece EhliBeyt diye hitap edebilirdi, o zaman her evin ehli veya belli olmayan şahıslar manası çıkardı. Ayet böyle değildir. Ehlelbeyt’tir. Yani EhliBeyt belli şahıslardır ve o şahıslara münhasırdır, manası ortaya çıkar.

Diğer bir önemli husus ise ayette yer alan “Ankum” kelimesidir, manası “sizden” demektir. Ancak burada yine sizden manasını verecek olan “Minkum” kelimesi de vardır. İki kelime arasında çok önemli bir fark bulunmaktadır. Eğer “minkum” ile hitap edilseydi EhliBeyt’te rics günah ve hata vardı ancak daha sonra Allah’u Teâla bu günah ve hataları affedip, bağışlayıp onları temizledi manası çıkar. Halbuki ayette “Ankûm” kelimesiyle hitap etmekle “Allah’u Teâla EhliBeyt’i ta başından temiz olarak karar kılmıştır”, diye beyan buyruluyor.

Ayetteki kelimeleri ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra önemli mevzu EhliBeyt’in kimler olduğu meselesidir. Bunu daha iyi ve doğru bir şekilde anlamak için ayetin iniş sebebine yani nüzul sebebine bakmak lazımdır. Ayetin inmesinden önce gerçekleşen olay şöyledir:

“Bir gün Resulullah (SAA) kızı Hazreti Fatime’nin (SA) evine gelir, kendisine bir örtü (aba) getirilmesini ister, kızı Fatime örtüyü getirir, sonra Hazreti Ali eve gelir. Resulullah’a selâm vererek, izin alıp örtünün altına girer, daha sonra Hazreti Hasan ve Hazreti Huseyn ve Hazreti Fatime izin isteyip örtünün altına girerler, Resulullah, Yüce Allah’a şöyle arzeder:

‘Allah’ım bunlar benim EhliBeytim’dir’ Bunun üzerine Ahzab Suresi 33. ayetindeki bu bölümünü Cebrail bildirir. Bu olay hadis olarak EhliBeyt kaynaklarında ve hadis kitaplarında mevcuttur. EhliSünnet kaynaklarında ise bazılarında ayetin Resulullah’ın hanımlarından Ümmü Seleme annemizin evinde olduğunu bildiren hadisler bulunmaktadır. Her iki kaynakta da abanın (örtünün) altında bulunan şahıslar aynıdır, hiçbir değişiklik yoktur, hatta Ümmü Seleme’nin evinde bu olay olmuştur, diyen kaynaklarda; Ümmü Seleme annemiz; ‘Yâ Resulullah, ben de örtünün altına girebilir miyim?’ diye sorduğunda Peygamberimizin cevabı şöyle olmuştur: ‘Hayır, Ey Ümmü Seleme sen örtünün altına giremezsin, sen hayır üzeresin, ancak EhliBeyt değilsin.’

Bu hadislerden açık olarak anlaşılan şudur ki:

Peygamberimizin hanımları, EhliBeyt’e dahil değildir.

EhliBeyt kaynaklı diğer hadislerde ise, Aba’nın altında bulunan Hazreti Huseyn (SA) soyundan gelecek olan dokuz EhliBeyt İmamı’nın da EhliBeyt olduğu bizzat Hazreti Resul’u Ekrem Muhammed Mustafa tarafından beyan buyrulmuştur.O halde EhliBeyt, Hazreti Ali ve Fatime ve Resulullah’ın soyu olan bu iki yüce şahsiyetten devam eden diğer on bir EhliBeyt imamıdır. EhliBeyt’in Aba (örtü) altında bulunanların olduğunu bildiren EhliSünnet kaynaklarından bir kaçını burada zikrediyoruz:
1. Müslüm sahihinde c.2, s.331 ve c.7, s.130
2. Ahmed b. Hanbel sahihinde c.1, s.331
3. Fahru Razi tefsirinde aynı ayetin tefsirinde
4. Celaleddin Suyuti tefsirinde
5. İbn-i Kesir tefsirinde
6. Zemahşeri tefsirinde
7. Salebî Keşfu’l Beyan tefsirinde
8. Nişabur-i Hasaisin’de
9. Taberi Riyaz-un Nazir’inde c.2, s.188
10. Nesa’i Hasaisin’de
11. Kurtubî tefsirinde
12. Buharî büyük tarihinde
13. Abdurrezzak Resani Rumuz-ul Kunuz tefsirinde
14. İbn-i Asakir Tarihinde c.4, s.204-6

Bu konuda EhliBeyt kaynaklarında, yani Şî’a kitaplarında ise mevzuya genişçe yer verilmiştir. Yine de bazılarını zikredelim:

1. Tefsir’i Mecme’ul Beyan
2. Elmizan tefsirinde, A. Tabatabaî
3. El Burhan tefsirinde
4. Nur-us Sakaleyn tefsirinde
5. Eyyaşi tefsirinde
6. Essafî tefsirinde
7. Hadis-i Kısa’da
8. El Kâfî’de
9. Bihar-ul Envar’da
10. Tusî tefsiri Ettibyan’da
11. Te’vil-ul Ayat tefsirinde
12. Seduk bu ayetin tefsirinde
13. Numune tefsirinde
14. Mufit ayetin tefsirinde
15. Behranî Evalîm’de
16. İsbat’ul Hudat
17. El Gadir
18. Ka’detuna

Bazı hadislerde ise “Hazreti Resulullah (SAA) bu ayet indikten sonra altı ay boyunca Hazreti Ali ve Fatime’nin (AS) evinin önünde durup nazil olan bu tethir ayetini okuyup ‘Allah’ın rahmeti üzerinize olsun’ diye seslenirdi.” Diye beyan edilmektedir. Bu hadis Tirmizi c.5, s.531 – El Hekim Müstedrek c.3, s.158 – Ahmed b. Hanbel Müsnedi c.3, s.259 – Taberî tefsirinede c.22, s.56 – İbn-i Kesir tefsiri c.3, s.483.’de mevcuttur.

Bir kısım yazarlar, EhliBeyt’e Hazreti Resul’u Ekrem’in (SAA) hanımlarını, kayınpederlerini ve daha birçok kimseyi dahil edip bunlar da EhliBeyt’tir demişlerdir. Ayetin şumuluyeti ve bu konuda naklaedilen sahih hadislerden anlaşılan böyle bir şeyin olmadığıdır. Birkaç sebeple bu mümkün değildir.

1. Ayette geçen, daha önce de belirttiğimiz gibi sadece EhliBeyt değil EhlelBeyt’tir. Yani belli evin, muayyen ehlidir.
2. EhliBeyt kaynakalrında hem de EhliSünnet kaynaklarının bazısının kaynağını verdiğimiz hadislerde EhliBeyt’in kapsamı bu şekilde genişletecek bir beyan yoktur.
3. Ayetin içerisinde daha önceki ayetlerde Peygamberimizin hanımları uyarılmakta, hatta cahiliye devresi gibi amel etmemeleri, namazı dosdoğru kılmaları, zekatı vermeleri emrolunmakta, o hanımlardan kim bir günah işlerse, açık bir hayasızlık yaparsa; azabının iki kat olacağı, Allah ve Resulüne itaat eden hanımın mükafatının da iki kat olacağı beyan buyruluyor. Şimdi Resulullah’ın eşleri hakkında böyle bir ağır ikâzları buyurduktan sonra, sizi temizlemeyi irade ediyoruz, diye buyrulması mümkün müdür? Âşikâr bir çelişki olmaz mı?
4. Aslında bu ayetin hemen içerisinde EhliBeyt’in temizliğinin beyan edilmesi ayetten çıkabilecek soruya kesin cevabı teşkil etmektedir. Yani Peygamberimizin eşleri ayette böyle şiddetli ikaz ediliyorsa; insanlar şöyle bir düşünceye kapılabilirler; Acaba EhliBeyt olan şahsiyetler, yani Hazreti Fatime, İmam Ali ve evlatları da mı böyledir? İşte Allah’u Teâla bu soruya da cevap vermiş oluyor ki; Hayır onları, yani EhliBeyt’i (Malum şahsiyetleri) temizlemeyi irade etmişim.
5. Ayrıca ayetin evvelinde ve daha önceki ayetlerde Peygamber hanımlarına hitap edilirken çoğul muennes (kadına ait zamir) kullanılmışken, yani “Siz ey Peygamber hanımları” diye hitap ederken, birden çoğul müzekker olan, yani çoğul erkek zamiriyle “kum” diye hitabın değişmesinde EhliBeyt’in çoğu erkek olan bir topluluk olduğunu göstermektedir.
6. Hazreti Peygamberin hanımları böyle iken, o hazretin kızını alması hasebiyle kayın babaları veya diğer bazı sonradan akrabalık bağıyla bağlı olduğu kimselerin bu ayetin içerisine EhliBeyt kapsamına dahil edilmesi ayet ve hadislerin açık beyanıyla hiç mümkün değildir.

Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAA) vasiyetinde şöyle buyuruyor:

“Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın kitabı ve benim itretim EhliBeytim’dir.

Bu ikisi Kevser havuzu üzerinde bana tekrar dönünceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Bakın görün benden sonra onlara nasıl davranacaksınız.”

Bu hadis Şîa ve Sunî hadisçilerin naklettiği sahih bir hadistir. Bu vasiyet hadisinden anlaşılan şeyler şunlardır:
1. Kur’an-ı Kerim ve EhliBeyt kıyamete kadar asla birbirinden ayrılmazlar, birbirine asla muhalif olmazlar.
2. Bu iki emanete Müslümanların nasıl sahip çıkacaklarıdır ve bu büyük imtihandan nasıl çıkacaklardır. Ne yazık ki tarih boyunca bu iki emanet birbirinden ayrı olarak tutulup birini alıp diğerini adeta terk edercesine unutma olayı gerçekleşmiştir.
3. Kur’an-ı Kerim’in terk edilmesi hakkında Kur’an’ın kendisi Peygamberimizin dilinden şöyle beyan buyuruyor:

“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler” (Furkan Suresi, ayet 30)

EhliBeyt’e yapılanlar ise tarihte çok acıdır. Resulullah’tan sonra “Benim parçamdır O’nu inciten beni incitir.” Diye buyurduğu kızı Hazreti Fatime’ye yapılanlar, Hazreti Ali Murtaza’ya, daha sonra diğer EhliBeyt imamlarına yapılan eza ve zulüm EhliBeyt emanetine de neler yapıldığını göstermektedir. Kur’an-ı Kerim EhliBeyt’in temiz karar kıldığı ayetinde yer aldığı Ahzab suresi 57. ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah dünyada ve ahrette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” Acaba Allah Resulünün vasiyetinde emanet ettiği Kur’an ve EhliBeyt’e zulüm Allah ve Resulüne eziyet olmuyor mu?
4. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar baki kalacağına ve artık başka bir kitap Allah tarafından gönderilmeyeceği kesin buyrulmuş, Peygamberin de son peygamber olması yine Ahzab Suresi 40. ayetinde şu şekilde beyan buyrulmuştur:
“Muhammed sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”
O zaman Kur’an’ın (birinci emanetin) Resulullah’tan sonra öğreticisi olanların (yani) Kur’an öğretmenlerinin de kıyamete kadar devam etmesi gereklidir. Bu da Allah’ın temizlemiş olduğu Resulün ikinci emanetidir. İkinci emanet ise EhliBeyt’ten başkası değildir. O EhliBeyt’in şimdiki yaşayan bireyi Peygamberimizin son varisi ve 12. EhliBeyt İmamı, Kur’an’ın kıyamete kadar baki kalacak olan son öğreticisi Hazreti İmam Muhammed Mehdi(AS)’dir ki, O’nun eliyle Kur’an’ın Kur’an-ı Kerim’in asıl hedefi olan hidayetin tamamlanması ve ilâhî evrensel mutlak adaletin gerçekleşmesi Allah’u Teâla’nın inayeti ve mutlak hakimiyetiyle gerçekleşecektir.
Aksi takdirde, nazil olan tüm ilahi projeler, kitapların ve son kitap Kur’an’ın ve Allah’ın elçilerinin, onların sonuncusu Hatem’ul Enbiya Peygamberimizin gönderilişi haşa abes ve maksadına ulaşamamış olur. Allah’u Teâla haşa böyle bir abesten uzaktır. Subhanellah’tır.
5. Allah’u Teâla’nın kendisonsuz kelam ve mucizesini seçip nazil buyurduğu Kur’an-ı Kerim Allah kelamı ve kulları arasından seçip temizlediği Resulullah’ın EhliBeyt’i daha sonra Necm Suresi’nin ilk ayetlerinde beyan buyrulduğu gibi heva ve hevesiyle asla konuşmayan Resulullah’ın iki emanet olarak bıraktığı Kur’an Kitabullah ve EhliBeyt Â’li Muhammed (SAA) itret, Allah ve Resulünün seçtikleridir. Yine Ahzab Suresi 36. ayetinde bu mevzu şöyle beyan buyrulmaktadır:

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Bu ayetlerin EhliBeyt’in temizlenmiş olduğunu beyan buyrulmasının aynı Ahzab Suresinde zikredilmesi ve yer alması da üzerinde çok tefekkür edilmesi gereken bir mevzudur.
İki emanetin Kur’an ve EhliBeyt olduğunu naklaeden Sünnî kaynaklardan bazıları şunlardır:
1- Sahih’i Müslim (Kitab-ı Fezail-i Ali ibni Ebu Talib)
2- Sunen-i Tirmizi c.5, s.328,
3- Musnedî Ahned b. Hanbel c.3, s.17,
4- Kenzul Ummal c.1, s.154,
5- Hasaîs-i Neseî s.21,
6- İbni Asakir Tarihi c.5, s.436,
7- Cami-ul Ususl c.1, s.187,
8- Suyuti Cami-us Sağir c.1, s.353,
9- İbni Kesir Tarihi c.4, s.113,
10- Mustedrek-i Hakim c.3, s.109,
Yine Resulullah’ın EhliBeyt hakkında buyurduğu hadislerin sayısı hayli çoktur, hadis ilmi diliyle mutevatiri de aşmıştır. Onlardan birisinde Hazreti Resul’u Ekrem (SAA) şöyle buyuruyor:

“Benim EhliBeytim sizin aranızda Hazreti Nuh’un gemisine benzer
o gemiye binenler kurtuldu. Ondan uzaklaşanlar
ise boğuldu.”

Bu hadisteki teşbih ve benzetmede ise kuşkusuz çok önemli ve o İslâm dini açısından hayati dersler vardır. Önce teşbihi yapan Allah resullerinin en faziletlisi ve peygamberlerin sonuncusu Peygamberimiz Hazreti Muhammed’dir (SAA). Yani Allah’u Teâla’nın kendisine uyulmasını emrettiği, O’na muhalefetin kendisine muhalefet olacağını beyan buyurduğu Resulüdür. Bu hadiste:
1. EhliBeyt’in kurtuluş gemisi olduğu açıkça Peygamberimiz tarafından beyan edilmiştir.
2. Resulullah kendisinden sonra kurtuluşun EhliBeyt’e uymakta olduğunu açıklamıştır.
3. EhliBeyt’e muhalefetin kurtuluştan uzaklaşmak olduğu vurgulanıp bu muhalefetin akibeti, gemiye binmeyenlerin Nuh’a muhalefet edenlerin akibeti gibi olacağı kesin bir şekilde beyan edilmiştir.
4. Elbette ki EhliBeyt Kurtuluş Gemisi’ne binmek önceki hadiste açıkça belirtildiği gibi ancak Kur’an ve EhliBeyt’e birlikte sarılmakla ve de bunu ameli olarak yerine getirmekle mümkündür. Bu sözde kalmamalı amel sahnesinde kendini göstermelidir. Aksi takdirde hedefe ulaşmak necat bulup kurtulmak gerçekleşemez.
5. Bu hadisten anlaşılan en önemli sonucu ise Kur’an-ı Kerim’in kendisinden öğrenelim: Kur’an Hazreti Nuh’un gemisine binmeyenlerin helak oldukları olayı Hud Suresinde anlatırken şöyle buyuruyor:

“Gemi dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan(a): Yavrucuğum (sen de) bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma! Diye seslendi”

“Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh) ‘Bugün Allah’ın emerinden (azabından) merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur.’ Dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.”

“Ey yer suyunu yut! Ve Ey gök (suyunu) tut, denildi. Su çekildi, iş bitirildi. (Gemi de) Cudi (dağının) üzerine yerleşti ve; o zalimler topluluğunun canı cehenneme denildi.”

“Nuh, Rabbine seslenip dedi ki: ‘Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da Ehlimdendir. Senin vaadin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.”

“Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O (oğlun) asla senin ehlinden değildi, çünkü onun yaptığı Salih olmayan (kötü) bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (ayetler 42-46)

Bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki, ehli seçecek olan yalnızca Allah’tır. Bir başkası, hatta Peygamberin bile ehlini ve EhliBeyt’i seçmeye veya oraya başkalarını dahil etmeye hakkı yoktur. Diğer bir husus ise gemiye binmeyenlerin peygamber oğlu da olsa helak olup boğulanlarla aynı kötü akibete uğradığı konusudur. Bu da Allah’ın emri ve adaleti karşısında asla sapma veya haşa hata olmayacağı ve kimsenin bu emirden muaf tutulamayacağı mevzusudur. Öyleyse Peygamberimizin EhiBeyt’ini de yalnızca Allah’u Teâla seçip temizlemiştir. Resulullah da EhliBeyt’i Nuh’un Gemisi’ne benzetmiş.

Gemiye binmeyenlerin akibeti ise Hud Suresi 44. ayetinde beyan buyrulmuştur. (O ayetin mealini yukarıda zikretmiştik.) Gemiye binmeyenlerin kötü akibeti kaçınılmazdır.

Gemiye binmeyenlerin akibeti nasıl helaket olduysa EhliBeyt’e uymayıp, muhalefet etmenin akibeti de aynıdır. Yani helakettir.

Not: Hazreti Nuh Peygamber’in oğullarından Ham, Sam ve Yafes babalarıyla gemiye binmiş necate ermiş, kurtulanlardan olmuş ancak, Hazreti Nuh’un diğer oğlu Kenan inanmayıp Allah’ın emriyle boğulup, inkar edenlerle birlikte olmuştur.

Gemi hadisini nakleden ehlisünnet alimlerinden bazıları: Ahmed b. Hanbel, Celaleddin Suyuti, Muhammed b. İdris Şafii, Muhammed b. Cerir Taberi, Müslim b. Haccac Kuşeyri, Haysemi (İbni Hacer), Ayrıca şu kaynaklara da bakılabilir: Mustedrek-i Sahihyen c.1, s.151, Tarihi Hulefa (Suyuti’nin), Yenab’ul Meveddet s.27-208, Nur’ul Ebsar Şeblenci s.104, Feraid-us Simteyn c.2, s.146, Sevahık ul Muhrike s.184 ve 234, Mecmeuz Zevaid s.20, Hilyetul Evliya c.4, s.306….

Bu konuda 150’den fazla hadis Resulullah’tan nekledilmiştir. Allah’u Teâla, EhliBeyt’in izinden ve şefaetinden ayırmasın
Ali Ekber Yurtsever

AHDE VEFA dergisinden alıntıdır
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

ziyaretçi defterinden alıntıdır:

Hadis kaynaklarında Hz. Ali (a.s)’ın ilmi üstünlüğünü beyan eden sayısız nas ve hadislerle karşılaşmaktayız. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'yi ilim şehrinin kapısı, insanların en bilgini, ahkam ilminin en alimi ve ümmete sünneti açıklayan kimse olarak tanıtmaktadır. Aşağıda bu konuyu açıklığa kavuşturan bazı hadislere işaret edelim. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuşlar:
-"Ben ilim şehriyim Ali ise kapısıdır; ilim isteyen kapıya gelmeledir." [El-Cam’us-Sağir, c.1, s.415, Sevaik’ul Muhrika s. 73; Tehzib’ut-Tehzib c.6, s.320 ve Müstedrek-i Hakim, c.3, s.126]

-"Ben hikmet eviyim Ali ise kapısıdır." [El-Cami’us-Sağir, c.1, s.415 “İlim şehri” hadisi Sıhah, Sünen ve Müsned kitap yazarlarının mütevatir olarak rivayet ettikleri hadislerden biridir. Allame Emini (r.a) el-Gadir kitabının altıncı cildinde bu hadisi nakleden 143 Ehli Sünnet muhaddisinin adını zikretmektedir. Bu cümleden Hakim, Müstedrek’de; Abdurrezzak, Musennef’de; Ahmed bin Hanbel, Menakib’de; Tirmizi, Sahih’de; İbn-i Cerir, Tehzib’ul Asar’da; Taberani, Mu’cem’ul Kebir’de; Hatib, Tarih-i Bağdat’da; İbn-i Abdulbir İsti’ab’da; Hatip Harezmi, Menakib’da; İbn-i Esir, Cami’ul-Usul’da; Cezeri, Usd’ul-Gabe’de; Suyuti, Cami’us-Sağir’de; Muttaki Hindi, Kenz’ul-Ummal’da; İbn-i Esakir, Tarih-i Dimeşk’te…burada adını zikretmediğimiz daha birçok muhaddis de bu hadisi kitaplarında beyan etmiş sahih veya hasen olarak kabul etmişlerdir.]

-"Ali benim ilmimin kapısıdır ve benden sonra uğruna gönderildiğim şeyi beyan eden kimsedir." [Kenz’ul-Ummal, c.11, s.614]

-"Ey Ali! Sen benden sonra ümmetin ihtilafa düşeceği hususları beyan edecek kimsesin." [Müstedrek-i Hakim, c.3, s.122]

-Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)’a şöyle hitap etmiştir: “Eşin (Hz. Ali), ümmetin en hayırlısı, ilim açısından en bilgini, hilim ve sabır açısından en üstünü ve İslam’ı kabul açısından insanların ilkidir.”
[Kenz’ul-Ummal, c.11, s.605; Cem’ul-Cevami’I, Suyuti, c.6, s.398; İstiab c.3, s.1099; Mecme’ul Zevaid c.9, s.101 ve 114; Siyer-i Halebiyye c.1, s.285]

-"Ali ilmimin kapısıdır." [Cami’us-Sagir, c.2, s.177]

-"En iyi hüküm vereniniz Ali’dir." [İstiab c.3, s.38]

Bütün bu hadisler bize ümmetin en bilgininin Ali (a.s) olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Tarihin de tanıklık ettiği gibi ilk üç halife hüküm, siyaset ve savaş stratejileri hususunda Hz. Ali'ye ihtiyaç duymuşlardır. Özellikle ikinci halife sürekli, “İçinde Ali’nin olmadığı bir sorunla karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.” “Eğer Ali olmasaydı şüphesiz ki rezil rüsva olurdum.” “Eğer Ali olmasaydı helak olmuştum” sözlerini tekrarlamıştır. [Ensab’ul-Eşraf s.100]

Ashabın birçok bilginleri kendilerini Hz. Ali (a.s)’ın sonsuz ilminin öğrencisi kabul ediyorlardı. İbn-i Abbas şöyle diyordu: “Benim ve ashabın ilminin, Ali (a.s)’ın ilmi karşısındaki konumu bir damlanın yedi deniz karşısındaki konumu gibidir.[İstiab c.3, s.1104]

Ayrıca şöyle diyordu: “Allah’a and olsun ki ilmin onda dokuzu Ali’ye verilmiştir. Geri kalan onda biri hususunda da Ali insanlarla ortaktır.[İstiab c.3, s.1104]

Abdullah bin Mesut şöyle diyordu: “Şüphesiz ki Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Kur’an’ın zahir ve batın ilmi ise Ali’nin yanındadır.[Ust’ul-Gabe c. 4, s.22]

Yine şöyle diyordu: “Ali Peygamber (s.a.a)’den sonra insanların en bilginidir. Onu sürekli akan bir deniz gibi gördüm.[Ensab’ul Eşraf]

Said bin Museyyib ise şöyle diyordu: “Ali’den başka insanlardan hiç kimse “istediğinizi bana sorun” diyememiştir.
Ebu Tufeyl ise şöyle demiştir: “Ali (a.s)’ın halka şöyle hitap ettiğine ben de şahidim: “Bana istediğinizi sorunuz, Allah’a and olsun ki kıyamete kadar olacak her neyi sorarsanız cevaplarım. Bana Allah’ın kitabını sorunuz, Allah’a and olsun ki bütün ayetlerin tek tek gece mi veya gündüz mü, çölde mi ya da dağda mı nazil olduğunu bilirim.”[Tefsir-i Taberi c.26, s.16; Tabakat: 338 ve Feth'ul-Bari c.10, s.221]
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Yine Hz. Peygamber (s.a.a) Ehlibeyti ile ilgili şöyle buyurmuşlar:
"Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum; o ikisine sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz; Allah'ın Kitabı (Kur'an) ve Ehlibeyt'im olan itretimi. Hiç şüphesiz, bu ikisi (Kevser) havuz(u) başında bana varıncaya dek, hiçbir zaman birbirinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız?"
(Sahih-i Müslim, c.4, s.1874 Hadis: 36-37; Sünen-i Tirmizî, c.5, s.662, Hadis: 2786-2788; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.4, s.30-36-54, c.7, s.84, c.8, s.118-138-154; Sünen-i Darimî, c.2, s.889, Hadis: 3198; Müstedrek'üs-Sahihayn, c.3, s.118; et-Tabakat'ül-Kubra, c.2, s.196; el-Mu'cem'ül-Kebir, c.3, s.65-67; es-Savaik'ul-Muhrika (İbn-i Hacer), s.226)

Yine buyurmamış mı:
"Benim Ehlibeyt'imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin; baş, gözler olmadan yolunu bulamaz." (Mecma'uz-Zevaid (Heysemî), c.9, s.172; el-Fusul'ül-Mühimme (İbn-i Sabbağ Malikî), s.8; Raşfet'üs-Sadi, s.91; eş-Şeref'ül-Müebbed, s.31; İs'af-ür Rağibin, s.110.)

Kur'an ve Ehlibeyt'ine işaret ederek:
"O ikisinden öne geçmeyin; yoksa helâk olursunuz; onlardan geri kalmayın, yoksa helâk olursunuz; onlara (Ehlibeyt'e) bir şey öğretmeğe de kalkışmayın; zira onlar sizden daha bilgilidirler." (es-Savaik'ul-Muhrika, s.148; Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.163; ed-Dürr'ül-Mensur (Suyutî), c.2, s.60; Kenz'ül-Ummal (Muttaki Hindî), c.1, Hadis: 958; Üsd'ül-Gabe, c.3, s.137; Yenabi'ul-Mevedde, (Eski İstanbul baskısı), s.37-296.)

Cabir b. Abdullah el-Ensarî'ye hitaben:
"Ey Cabir, benim vasilerim ve benden sonra Müslümanların imamları; önce Ali'dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali b. Hüseyin, sonra 'Bâkır' olarak meşhur olacak Muhammed b. Ali, -ey Cabir, sen onu göreceksin, onunla karşılaştığın vakit benim selâmımı kendisine ilet-, sonra Cafer b. Muhammed, sonra Musa b. Cafer, sonra Ali b. Musa, sonra Muhammed b. Ali, sonra Ali b. Muhammed, sonra Hasan b. Ali, sonra da Kaim (Mehdi)'dir ki, onun ismi benim ismim, künyesi benim künyemdir. O, Hasan (Askerî) b. Ali'nin oğludur. Allah onun eliyle yeryüzünün doğusu ve batısını fetheder. O, kendi dostlarına o kadar gizli kalır ki, artık Allah'ın, kalplerini iman ile imtihan ettiği kimselerden başka, kimse onun imametine inanmakta sabit kalmaz." (Yenabi'ul-Mevedde (Süleyman Kunduzi Hanefî), Bab: 94, s.494; Kifayet'ül-Eser, s.53. el-Menakıb, c.1, s.282.)

"Kim kurtuluş gemisine binmeyi, güvenilir bir kulptan tutmayı ve sağlam bir ipe sarılmayı istiyorsa, Ali'yi sevsin; onun düşmanıyla düşman olsun; ve onun evlâdından olan hidayet imamlarına uysun; zira onlar benim halifelerim ve vasilerim ve benden sonra Allah'ın yarattıklarına olan hüccetleri, ümmetimin efendileri ve takvalıları cennete rehberlik eden kimselerdir. Onların hizbi, benim hizbim ve benim hizbim, Allah'ın hizbidir. Onların düşmanlarının hizbi ise, Şeytan'ın hizbidir." (Yenabi'ul-Mevedde, s.445; Mevddet'ül-Kurba, 10. Meveddet)

"Biz nübüvvet ağacının meyvesi ve risalet madeninin Ehlibeyt'iyiz; mahlukat içerisinde benden başka Ehlibeyt'imden üstün olan birisi yoktur." (İhkak'ul-Hak, c.9, s.378 (İbn'ül-Meğazilî'nin Menakıb kitabından naklen)

"Ey insanlar! Hiç şüphesiz, fazilet, şeref ve üstünlük Allah'ın Resulü'ne ve onun zürriyetine (Ehlibeyt'ine) aittir. Öyleyse batıl (yollar, görüşler, şahıslar) sizi alıp kendisiyle götürmesin."
(es-Savaik'ul-Muhrika, (İbn-i Hacer eş-Şafiî), s.174; Yanabi'ul-Mevvedde, (Eski İstanbul baskısı), s.307)

"Hiç bir kimse biz Ehlibeyt'le kıyaslanamaz." (el-Firdevs, c.4, s.283; Feraid'üs-Simtayn, c.1, s.45; Zehair'ül-Ukba, s.17; Yenabi'ul-Mevedde, c.2, s.114.)

Bu hadisler, Ehlibeyt İmamlarının herkesten daha bilgili olduğunu, Kuran'dan hiçbir zaman ayrılmayacaklarını, onların kurtuluş gemileri olduklarını, onlardan öne geçilmemesi ve onlara uyulması gerektiğini açıkça vurgulamaktadır.
Ayet ve hadislerden Ehlibeyte başvurulması ve onların ilminden istifade edilmesi gerektiği açık bir şekilde görülüyor. Bütün İslami konularda onların sözlerine uymamız gerekir. O İslami konulardan biri de namazdır. Namazı da Ehlibeyt İmamlarının kıldığı gibi kılmamız gerekir. Onların nasıl namaz kıldıkları fıkıh kitaplarında detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Bu sitenin forum bölümünde namazla ilgili naklettiğim sözlere de bakabilirsiniz.
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Ehli Beyt hakkında bilgiler

Mesaj gönderen Mekzun »

Ehl-i Beyt'in 12 İmamı

“İmam” sözcüğünün anlamı biz Alevilere göre görünüşteki sözlük anlamından daha özel ve dardır. Biz “imam” sözcüğünü yalnızca On iki İmam için kullanırız. Bize göre İmamlar ruhani (mistik) özellikleri bakımından diğer insanlardan üstündür, ayrıcalıkları vardır. Bu konudaki kanıt Hz. Muhammed’in “Ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir” sözüdür. “İlim” sözcüğünden maksat Ehl-i Beyt ilimleridir. Bir diğer kanıt da Hz. Muhammed’in “Ey Ali! Sen velim ve vasimsin, daha doğrusu sen vasilerin efendisisin” sözüdür.

Kuran-ı Kerim’de Ehl-i Beyt’e ilişkin geçen “ve yutahhırakum tathira” (sizi tertemiz kılmak) sözü temizliğin tamlığına işaret eder. Çünkü “yutahhirakum” (sizi çokça temizleyen) fiili, eylemin çokça yapıldığını ifade eden kalıpla söylenmiştir. Fiilden sonra gelen “tathira” mastarı önce fiili mübalağa içeren bir biçimde pekiştirmek içindir.
Bu nedenle biz Aleviler; Ali, Fatma ve Oniki İmamların diğerlerinden oluşan Ehl-i Beyt’in tam anlamıyla temiz; dolayısıyla eylemlerinin ve sözlerinin tanrısal iradeyle tam bir uyum içinde olduğuna inanırız. Onlar masumdurlar; çünkü hatalar “kir”dir. Oysa Allah onlar için “…sizden kiri gidermek… ister” demiştir. Böylece onlar; sözleri, eylemleri ve niyetleriyle tanrısal iradenin çıkış yerleri olmaktadırlar.

HAYATLARI, LAKAP ve KÜNYELERİ

1- Ali b. Ebu Tâlib. ( Emir-ül Mü'minin )
2- Hasan b. Ali. ( Müctebâ )
3- Hüseyin b. Ali. ( Seyyid-üş Şuheda )
4- Zeynel Abidin ( bin Huseyin )
5- Muhammed Bâkır ( bin Zeynel Abidin )
6- Cafer-i Sâdık ( bin Muhammed Bâkır )
7- Musa-i Kâzım ( bin Cafer-i Sâdık.)
8- Ali-yyur Rıdâ ( bin Musa-i Kâzım )
9- Muhammed El Cevvad ( bin Ali-yyur Rıdâ )
10- Ali El Hadi ( bin Muhammed El Cevvad )
11- Hasan-ul Askeri ( bin Ali El Hadi)
12-İmam Muhammed Mehdi ( bin Hasan-ul Askeri )
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
Cevapla

“Ehlibeyt” sayfasına dön