KERBELA TOPRAĞININ ŞİFASI

Cevapla
Ahlulbayt
Mesajlar: 11
Kayıt: 03 Eyl 2013, 14:46

KERBELA TOPRAĞININ ŞİFASI

Mesaj gönderen Ahlulbayt »

BİSMİHİ TEALA
HAMD ALEMLERİN RABB'İ Allah'A SALAT VE SELAM HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHLİ BEYT (A.S) OLSUN LANETİ İSE ONLARIN EBEDİ DÜŞMANLARINA OLSUN
RABB'İMDEN SÖZÜN EN DOĞRUSUNU DİNLEYİP, HAKKI BATIL'DAN AYIRMAYI MUAVVAK KILSIN

Selamun Aleykum Aziz Canlar;

http://www.313NEWS.net tarafından hazırlanan Kerbela Toprağının Şifası adlı çalışmayı türkçe dilinde uyarlamağa çalıştım eğer eksiklik varsa haberdar edilmesini rica ederim emeği geçen kardeşlerimden Allah razı olsun...

BİSMİHİ TEALA
HAMD ALEMLERİN RABB'İ Allah'A SALAT VE SELAM HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHLİ BEYT (A.S) OLSUN LANETİ İSE ONLARIN EBEDİ DÜŞMANLARINA OLSUN
RABB'İMDEN SÖZÜN EN DOĞRUSUNU DİNLEYİP, HAKKI BATIL'DAN AYIRMAYI MUAVVAK KILSIN

Selamun Aleykum Aziz Canlar;

http://www.313NEWS.net tarafından hazırlanan Kerbela Toprağının Şifası adlı çalışmayı türkçe dilinde uyarlamağa çalıştım eğer eksiklik varsa haberdar edilmesini rica ederim emeği geçen kardeşlerimden Allah razı olsun...




KERBELA
TOPRAĞININ ŞİFASI


Veliyyi-asr müessisesi ve alkafi.net sitesinin materialları esasında

Tercüme: Ferhad Mirza
Tertib ve tekniki redaktor: 313news.net

alkafi.net sitesiıiın materiallarının tercümesinde ve ədəbi redaktəsində gösterdikleri karşılıksız yardımlarından dolayı Fəqan kardeşimize və Ağabala Mehdiyevə derin teşekkürümüzü bildiririz.

BASKI 2013

Selefi siteleri ve TV kanallarında sık-sık müşahade ettiğimiz, Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) türbətinin her derdin şifası olmasına Şia’ların itikad beslemeleri şirk amili ve gülüş objektivi gibi takdim edilmektedir. Onlar şöyle sual veririyorlar ki, eğer gerçekten de böyle ise niye hekime müraacat ediyorsunuz? Niye Ayetullah Sistani hastalığının tedavisi için Avrupa ülkelerine gitti? Niye siz kendi hastahane ve kliniklerinizi kapatmıyorsunuz?
Hatta bu iddianın sesli kayıtlarından birini yüklemek için http://www.valiasr-aj.com sitesine[1] müraacat edebilirsiniz.
Şifa ile Deva’nın farkı
Teessüfler olsun ki, bu selefi araştırmacıları şifa ilə deva’yı bir-birinden ayırt edememektedir. Eğer böylə olmasaydı, Onlar böyle hata’ya yol vermezlerdi.
Şüphe yoktur ki, şifa Allah’ın elindedir. O, hatta Allah’dır ki, bazı şeylerde şifa koymuştur. O cümleden Kuran’da, Bal’da... ve hatta Kerbela türbetinde.
Şifa lüğat’də yetişmek ve yenileşmesi demektir. Onun manasının bir nevi də mastar eki ilave ediliyor ve böyle demək oluyor ki, şifa bir iş’dir ki, onun gelmesi ile hastalık son buluyor. Rağıb İsfenahi de kendi «Müfredat» kitabında bu manaya işaret etmişdir.[2]

Ama bütünü «ادويه» «edviye» olan «دوا» «deva» kelmesine gelince, hastalıkları onunla tedavi edən her bir şeye “deva” denilir.
دواء: مايتداوي به، و «دَاوَاهُ‏» عالجه:
«Deva», bütün şekli «edviye» – ona denilir ki, hastalıklar onunla tedavi olunur.[3]

Nihayeti şudur ki, şifa bulmak, yani hastalığın iyileşmesi tedavi yolu ile de olabilir, tedavisiz ve mucize ve s. yolu ile de olabilir. Elbette konuşmalar da biri diğerinin de yerinde kullanabilir, lakin bu iki sözün hakiki manası bir-birindən farklıdır.
Kerbela toprağı her derdin şifası’dır.
Dediğimiz gibi, Allah-Təala bu dünyada bazı şeylerde şifa kararlaşdırmışdır. Şöyle ki, onların sened ve kaynaklarını irdeleyip kayıt edeceğiz. Ehli-beyt (a.s) rivayetlerine uygun olarak, Allah’ın şifa koyduğu şeylerden biri de mukaddes Kerbela torpağıdır. Çünkü Allah-Teala Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) ve onun vefalı dostlarının canları ile ortaya koymuş oldukarı fedakarlığı sebebine bu netice ile bu özelliği Kerbela toprağında koymuştur.
Şia alimlerinin nezdinde
Ehli-beyt’dən (a.s) bu konuda varid olan rivayetler çoktur, hatta tevatür haddindedir. Meselenin bu rivayetlər esasında isbatı için bazı büyük alimlerin nezdinden aktaralım:
Şeyh Muhammed Hasan el-Cevahiri
وعلى كل حال (فلا يحل شئ منه) أي الطين (عدا) الطين من (تربة الحسين ( عليه السلام ) فإنه يجوز الاستشفاء) به بلا خلاف بل الاجماع بقسميه عليه، بل النصوص فيه مستفيضة أو متواترة.
Her halde Hz.İmam Hüseyn’in (a.s) toprağından başka hiç bir toprağı yemek helal değildir. Şifa kastı ile Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağını yemek caizdir, ve bunda hiç bir ihtilaf yoktur. İcma’nın her iki kısmı (lafzi ve manevi) de bu topraktan şifa dilemenin caiz olmasına delalet etmektedir. Buna delalet eden rivayetler de çok, ve ya tevatür haddindedir.[4]

Şehidi-Evvel, Muhammed bin Cemal ed-Din el-Mekki
أجمع الأصحاب على الاستشفاء بالتربة الحسينية صلوات الله على مشرفها، وعلى أفضلية التسبيح بها وبذلك أخبار متواترة.
Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) türbetinin şifa maksadı ile yeğilmesine ve ondan tesbih dizilmesinin müstehap olmasına bütün alimler icma etmişler. Bu mətləbi isbat eden rivayetler de mütevatir’dir.[5]

Mühakkik es-Sebzevari
O da hatta kendi eseri olan «Kifaye el-fıkh» kitabında alimlərin icması olduğunu belirtmişdir:
ويستثنى من الطين المحرم التربة الحسينية ( عليه السلام ) للاستشفاء... والأخبار في جواز أكلها للاستشفاء كثيرة. وعليه اتفاق الأصحاب.
Her torpağı yemek haramdır. Ama bu konuda Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağının şifa kastı ile yeğilmesi istisna olunmuşdur... Şifa maksadı ile yeğilmesine icaze veren hadisler çok sayıdadır, ve ashabımız (yani, şia alimleri) de buna icma etmişler.[6]

Şeyh Hürr el-Amili
O, kendi «el-Füsul el-mühimme» kitabının 11-ci babında – Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) türbeti her derde şifa’dır! - diyə buyurmuşdur.
اقول: و الاحاديث في ذلك كثيره جدا.
Ben derim ki: Bu barədə daha çok hadis varid olmuşdur.[7]

Ayetullah Şeyh Hadi en-Necefi

الروايات بهذا المضمون أعني: تربته ( عليه السلام ) شفاء من كل داء وأمان من كل خوف كثيرة جدا بل متواترة اجمالا بل معنا.
Bu - yeni, «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) türbeti her derdin şifası ve her korkudan aman verendir!» –bu mevzuda olan hadisler daha çoktur. İcmali ve manevi tevatüre malik’dir.[8]

Ayetullah Seyyid Muhammed er-Ruhani
الاستشفاء بتربة الحسين - عليه السلام - وكيف كان فلا يحمل شئ من الطين ( عدا اليسير من تربة الحسين - عليه السلام - للاستشفاء ) فإنه يجوز بلا خلاف بل الاجماع بقسميه عليه والنصوص به مستفيضة أو متواترة.
Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) türbetinden şifa aramak için az miktarda istifade etmek caizdir, ve bu meselede hiç bir ihtilaf yoktur. Bundan icma her iki kısmı ile mevcuddur, ve ona delalet eden rivayetler de çok, ve ya mütevatir’dir.[9]

Kerbela torpağının şifa olması rivayetlerde
Bu barədə rivayetler haddinden artık çok olduğu için biz sadece bir kısmını dikkatinize sunmak istiyoruz.
Sad bin Sad’in rivayeti
عَنْ سَعْدِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ: سَأَلْتُ أَبَا الْحَسَنِ عليه السلام عَنِ الطِّينِ فَقَالَ أَكْلُ الطِّينِ حَرَامٌ مِثْلُ الْمَيْتَةِ وَ الدَّمِ وَ لَحْمِ الْخِنْزِيرِ إِلَّا طِينَ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام فَإِنَّ فِيهِ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمْناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ.
Sad bin Sad’dan rivayet olunur ki, dedi: Hz.İmam Musa Kazım’dan (a.s) toprağın yeğilmesinin haramlığı hakkında sordum. Buyurdu ki (a.s): «Toprak yemek haramdır. Çünkü onun haramlığı meyte (kendi ölmüş ve ya şeri kanunla kesilmeyen hayvan), kan ve domuz eti gibi haramdır. Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağı ise istisnadır. Çünkü onda her bir derd için şifa ve her bir korku için aman vardır.»[10]

Muhammed bin İsmai’lın rivayeti

عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْمَاعِيلَ الْبَصْرِيِّ وَ لَقَبُهُ فَهْدٌ عَنْ بَعْضِ رِجَالِهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: طِينُ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ.
«Fəhd» lakabı ile tanınan Muhammed bin İsmail el-Basri’dən, o da adamlarından birinden, O da Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet edyor ki, buyurur (a.s): «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağı her derdin şifas’ıdır.»[11]

Süleyman bin Ömer es-Serrac’ın rivayeti
عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عُمَرَ السَّرَّاجِ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا قَالَ: يُؤْخَذُ طِينُ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام مِنْ عِنْدِ الْقَبْرِ عَلَى سَبْعِينَ ذِرَاعاً.
Süleyman bin Ömer es-Serrac’dan, o da ashabımızdan birinden şöyle rivayet edilir ki: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı kabrin yetmiş ziralığından (1 zira = 1 dirsek) götürülür.»[12]

Muhammed ibn Süleyman el-Basri’nin rivayeti
عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سُلَيْمَانَ الْبَصْرِيِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: فِي طِينِ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام الشِّفَاءُ مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ هُوَ الدَّوَاءُ الْأَكْبَرُ.
Muhammed bin Süleyman al-Basri atasından, o da Hz.İmam Sadik’dan (a.s) rivayet edliir ki, O Hazret (a.s) buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağında her bir derdin şifası var ve o toprak büyük dermandır.»[13]

Ebu es-Sabbah el-Kinani’nin rivayeti
عَنْ أَبِي الصَّبَّاحِ الْكِنَانِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: طِينُ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام فِيهِ شِفَاءٌ وَ إِنْ أُخِذَ عَلَى رَأْسِ مِيلٍ.
Ebu es-Sabbah el-Kinani Hz.İmam Sadik’dan (a.s) rivayet edilir ki, o Hazret (a.s) buyurdu: «Kabrin bir mil (bin altı yüz dokuz metr.) mesafesinden götürülse bile, Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin toprağında şifa vardır.»[14]

Abdullah bin Sinan’ın rivayeti
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سِنَانٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: إِذَا تَنَاوَلَ أَحَدُكُمْ مِنْ طِينِ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام فَلْيَقُلْ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ الْمَلَكِ الَّذِي تَنَاوَلَهُ- وَ الرَّسُولِ الَّذِي بَوَّأَهُ وَ الْوَصِيِّ الَّذِي ضُمِّنَ فِيهِ أَنْ تَجْعَلَهُ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ....
Abdullah bin Sinan Hz.İmam Sadık’dən (a.s) rivayet edilir ki, O Hazret (a.s) buyurdu: «Sizden biriniz Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağından yediği zaman desin ki: İlahi ben senden onu yeğenin, meleğin hatrı için, orda sakin olmuş Resul’un hatrı için ve orda zaman geçirmiş vasi’nin hatrı için onun her derde şifa olmasını istiyorum...»[15]
Ebu Yahya el-Vasiti’nin rivayeti
عَنْ أَبِي يَحْيَى الْوَاسِطِيِّ عَنْ رَجُلٍ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ:الطِّينُ كُلُّهُ حَرَامٌ كَلَحْمِ الْخِنْزِيرِ وَ مَنْ أَكَلَهُ ثُمَّ مَاتَ مِنْهُ لَمْ أُصَلِّ عَلَيْهِ إِلَّا طِينَ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام فَإِنَّ فِيهِ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ
Ebu Yahya el-Vasiti bir kişiden, o da Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet edilir ki, İmam (a.s) buyurdu: «Bütün topraklar domuz eti gibi haramdır. Kim toprak yeğip ölürse, ben ona meyit namazı kılmam. Lakin Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağı istisnadır, çünkü onda her derdin şifası vardır.»[16]

Cabir bin Yezid el-Cufi’nin rivayeti
عَنْ جَابِرِ بْنِ يَزِيدَ الْجُعْفِيِّ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ مُحَمَّدَ بْنَ عَلِيٍّ عليه السلام يَقُولُ‏: طِينُ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمَانٌ مِنْ كُلِّ خَوْفٍ وَ هُوَ لِمَا أُخِذَ لَه‏.
Cabir bin Yezid’dən rivayet olunur ki, dedi: Hz.İmam Muhəmməd el-Bakır’dan (a.s) işitdim ki, şöyle buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağı her derdin dermanıdır, her korkunun amanı’dır ve ne niyyetle yeğilirse, o niyyet gerçekleşir.»[17]
Ebu Bekr el-Hazrami’nin rivayeti
وَ رَوَى أَبُو بَكْرٍ الْحَضْرَمِيُّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ‏ لَوْ أَنَّ مَرِيضاً مِنَ الْمُؤْمِنِينَ يَعْرِفُ حَقَّ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام وَ حُرْمَتَهُ أَخَذَ لَهُ مِنْ طِينِ‏ قَبْرِ الْحُسَيْنِ‏ عليه السلام مِثْلَ رَأْسِ الْأَنْمُلَةِ كَانَ لَهُ دَوَاءً وَ شِفَاء.
Ebu Bekr el-Hazrami Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet edilir ki, O Hazret (a.s) buyurdular ki: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) hakkı-hürmetini tanıyan bir mümin hastalanırsa, Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin torpağından baş parmağının ucu boyunda böyle toprak götürse, bu onun için derman ve şifa’dır.»[18]

Muhammed bin Ziyad’ın rivayeti

عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ زِيَادٍ عَنْ عَمَّتِهِ قُلْتُ سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام يَقُولُ‏إِنَّ فِي طِينِ‏الْحَائِرِ الَّذِي فِيهِ الْحُسَيْنُ عليه السلام شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمَاناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ.
Muhammed bin Ziyad kendi bibisindən rivayet edilir ki, dedi: Hz.İmam Sadık’dan (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) defn olunduğu Hair toprağında her derdin dermanı ve her korkunun amanı vardır.»[19]

Ebu el-Yase’nin rivayeti
عَنْ أَبِي الْيَسَعِ قَالَ: سَأَلَ رَجُلٌ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ آخُذُ مِنْ طِينِ قَبْرِ الْحُسَيْنِ ع- يَكُونُ [عِنْدِي‏]أَطْلُبُ بَرَكَتَهُ قَالَ لَا بَأْسَ بِذَلِكَ.
Ebu el-Yase rivayet edilir ki, bir kişi Hz.İmam Sadık’dan (a.s) sordu: «Ben Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin toprağını götürüp üstümde saklasam ve onun bereketlerinden istifade ediyorum (bunun hükmü nedir?)» İmam (a.s) buyurdu: «Hiç bir aybı yokdur.»[20]

Ebi Abdillah el-Berqi’nin rivayeti

عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ الْبَرْقِيِّ عَنْ بَعْضِ أَصْحَابِنَا قَالَ: دَفَعَتْ إِلَيَّ امْرَأَةٌ غَزْلًا فَقَالَتْ ادْفَعْهُ إِلَى حَجَبَةِ مَكَّةَ لِيُخَاطَ بِهِ كِسْوَةُ الْكَعْبَةِ قَالَ فَكَرِهْتُ أَنْ أَدْفَعَهُ‏.إِلَى الْحَجَبَةِ وَ أَنَا أَعْرِفُهُمْ فَلَمَّا أَنْ صِرْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ دَخَلْتُ عَلَى أَبِي جَعْفَرٍ عليه السلام فَقُلْتُ لَهُ جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ امْرَأَةً أَعْطَتْنِي غَزْلًا فَقَالَتْ ادْفَعْهُ بِمَكَّةَ لِيُخَاطَ بِهِ كِسْوَةُ الْكَعْبَةِ فَكَرِهْتُ أَنْ أَدْفَعَهُ إِلَى الْحَجَبَةِ فَقَالَ اشْتَرِ بِهِ عَسَلًا وَ زَعْفَرَانَ [زَعْفَرَاناً]- وَ خُذْ مِنْ طِينِ قَبْرِ الْحُسَيْنِ عليه السلام وَ اعْجِنْهُ بِمَاءِ السَّمَاءِ وَ اجْعَلْ فِيهِ مِنَ الْعَسَلِ وَ الزَّعْفَرَانِ وَ فَرِّقْهُ عَلَى الشِّيعَةِ لِيُدَاوُوا بِهِ مَرْضَاهُمْ.
Ebi Abdillah el-Berqi ashabımızdan bazılarından şöyle rivayet edilir:«Bir kadın Kabe’nin haciblerine (perde dikenlerine) perde dikmek için verim diye bana bir dokunmuş parça verdi. Amma ben Kabe’nin haciblerini iyi tanıdığım için (ahlaklarına ve bu hadiseye nasıl tepki göstereceklerine biliyordum) o ipi onlara vermeye layık görmedim. Medineye gittiğim zaman Hz.İmam Bakır’ın (a.s) hizmetine müşerref oldum. İmam’a (a.s) arz etdim: «Sana feda olayım, bir kadın bana bir ip verdi ki, Kabe’nin perdesini dikmek için Kaben’in haciblerine verim. Lakin ben o ipi oraya vermeye layık görmedim (şimdi de Kabe’den uzağım ve onun isteğini yerine getiremiyorum).» İmam (a.s) buyurdu: «Onunla (yani o iple ve ya onun pulu ile) git bal ile zeferan al! Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağını da yağmur suyu ile karışdır, sonra o bal ve zeferanı onun içine dök! Sonra hastalıklarına derman olmasından ötürü onu şia’lar arasında paylaş!»[21]

Yunus bin er-Rabi’nin rivayeti
عَنْ يُونُسَ بْنِ الرَّبِيعِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: إِنَّ عِنْدَ رَأْسِ الْحُسَيْنِ عليه السلام لَتُرْبَةً حَمْرَاءَ فِيهَا شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ إِلَّا السَّامَ.
Yunus bin er-Rabi Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet edir ki, O Hazret (a.s) buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin baş tarafinda kırmız türbet mevcudtur, şöyle ki, ölümden başka her derde dermandır.»[22]



İbn Ebi Yefur’un rivayeti

عَنِ ابْنِ أَبِي يَعْفُورٍ قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام يَأْخُذُ الْإِنْسَانُ مِنْ طِينِ قَبْرِ الْحُسَيْنِ عليه السلام فَيَنْتَفِعُ بِهِ وَ يَأْخُذُ غَيْرُهُ وَ لَا يَنْتَفِعُ بِهِ فَقَالَ لَا وَ اللَّهِ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ مَا يَأْخُذُهُ أَحَدٌ وَ هُوَ يَرَى أَنَّ اللَّهَ يَنْفَعُهُ بِهِ إِلَّا نَفَعَهُ بِهِ.
Ebu Yefur rivayet edir ki, Hz.İmam Sadık’dan (a.s) sordum: «İnsanların bazısı Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin türbetinden götürüp faydalanıyor, bazısı ise faydalanamıyor (bu neden böyledir?).» İmam (a.s) buyurdu: «Kendsinden başka mabud olmayan Allah’a and olsun ki, öyle insan yoktur ki, Allah’ın o torpağın vasıtası ile ona hayır vermesini düşünerek o toprakdan götürsün, lakin ona hayır almamış olsun.»[23]

Ömer bin Vakid’in rivayeti
عَنْ عُمَرَ بْنِ وَاقِدٍ قَال‏ لي موسي بن جعفر عليه السلاملَا تَأْخُذُوا مِنْ تُرْبَتِي شَيْئاً لِتَتَبَرَّكُوا بِهِ فَإِنَّ كُلَّ تُرْبَةٍ لَنَا مُحَرَّمَةٌ إِلَّا تُرْبَةَ جَدِّيَ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ عليه السلام فَإِنَّ اللَّهَ تَعَالَى جَعَلَهَا شِفَاءً لِشِيعَتِنَا....
Amr bin Vakid söylüyor ki, İmam Musa Kazim (a.s) bana buyurdu: «Teberrük etmek için benim türbetimi götürmeyin. Ceddim Hüseyin’in (a.s) türbetinden başka bütün topraklar bize haramdır. Çünkü Allah-Teala o toprağa bizim Şia’larımız için şifa bahş etmiş’dir.»[24]

Muhammed bin Muslim’in rivayeti

عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ، قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا جَعْفَرٍ وَ جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّدٍ (عَلَيْهِمَا السَّلَامُ) يَقُولَانِ:إِنَّ اللَّهَ (تَعَالَى) عَوَّضَ الْحُسَيْنَ (عَلَيْهِ السَّلَامُ) مِنْ قَتْلِهِ أَنْ جَعَلَ الْإِمَامَةَ فِي ذُرِّيَّتِهِ، وَ الشِّفَاءَ فِي تُرْبَتِهِ، وَ إِجَابَةَ الدُّعَاءِ عِنْدَ قَبْرِهِ، وَ لَا تُعَدُّ أَيَّامُ زَائِرِيهِ جَائِياً وَ رَاجِعاً مِنْ عُمُرِهِ.
Muhammed ibn Muslim rivayet edir ki, Hz.İmam Bakır (a.s) ve Hz.İmam Sadık’dan şöyle buyurduklarını işitdim: «Allah-Teala Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) şahadet’inin yerinde onun evlatlarına imameti, onun türbetine şifa’yı ve onun kabri’nin üstünde okunan duanın kabul olunmasını bahş etdi. Onun ziyaretine gelen zuvvarların ziyarət etdiği günler zuvvarların ömründen hesablanmaz.»[25]

Haris bin Muğeyre en-Nesri’nin rivayeti
عَنِ الْحَارِثِ بْنِ الْمُغِيرَةِ النَّصْرِيِّ، قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ (عَلَيْهِ السَّلَامُ):
إِنِّي رَجُلٌ كَثِيرُ الْعِلَلِ وَ الْأَمْرَاضِ، وَ مَا تَرَكْتُ دَوَاءً إِلَّا تَدَاوَيْتُ بِهِ فَمَا انْتَفَعْتُ بِشَيْ‏ءٍ مِنْهُ.فَقَالَ لِي: أَيْنَ أَنْتَ عَنْ طِينِ قَبْرِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ (عَلَيْهِ السَّلَامُ)، فَإِنَّ فِيهِ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ، وَ أَمْناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ.
Haris ibn Muğeyre en-Nesri rivayet edir ki, Hz.İmam Sadık’ın (a.s) hizmetine yetişip ona arz etdim: «Ben çok hastalanan bir adamım, öyle bir derman yoktur ki, ondan istifade etmemiş olayım. Lakin bana hiç bir hayrı olmadı.» İmam (a.s) buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin türbetinden istifade ettin mi? Çünkü hakikaten bu toprakda her bir derd için şifa, her bir korku için aman vardır.»[26]

Zeyd Ebi Usame’nin rivayeti
عَنْ زَيْدٍ أَبِي أُسَامَةَ، قَالَ:كُنْتُ فِي جَمَاعَةٍ مِنْ عِصَابَتِنَا بِحَضْرَةِ سَيِّدِنَا الصَّادِقِ (عَلَيْهِ السَّلَامُ)، فَأَقْبَلَ عَلَيْنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ (عَلَيْهِ السَّلَامُ)، فَقَالَ: إِنَّ اللَّهَ (تَعَالَى) جَعَلَ تُرْبَةَ جَدِّيَ الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِ السَّلَامُ) شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمَاناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ....
Zeyd bin Usame şöyle anlatıyor; bir qrup böyüklerle ağamız Hz. İmam Sadık’ın (a.s) huzurunda idik. O, bize yüzünü döndürüp buyurdu: «Allah-Teala ceddim Hüseyin’in (a.s) türbetinde her derd için şifa ve her korku için aman vesilesi kılmışdır.»[27]

Sad bin Said el-Eşari’nin rivayeti
سَعْدُ بْنُ سَعِيدٍ الْأَشْعَرِيُّ، عَنْ أَبِي الْحَسَنِ الرِّضَا (عَلَيْهِ السَّلَامُ)، قَالَ: سَأَلْتُهُ عَنِ الطِّينِ الَّذِي يُؤْكَلُ يَأْكُلُهُ النَّاسُ.
فَقَالَ: كُلُّ طِينٍ حَرَامٌ كَالْمَيْتَةِ وَ الدَّمِ‏ وَ ما أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ‏ مَا خَلَا طِينَ قَبْرِ الْحُسَيْنِ (عَلَيْهِ السَّلَامُ)، فَإِنَّهُ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ.
Sad bin Said el-Eşari rivayet edir ki, Hz.İmam Rıza’dan (a.s) insanların yediği torpak hakkında sordum. Buyurdular ki: «Bütün toprakların yeğilmesi meyte, kan ve şeri üsulla kesilmeyen hayvanın eti gibi haramdır. Ama Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı istisna’dır, çünkü onda her bir derdin şifası var.»[28]

Ebu Hamza es-Sumali’nin rivayeti
عَنْ أَبِي حَمْزَةَ الثُّمَالِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ‏ كُنْتُ بِمَكَّةَ وَ ذَكَرَ فِي حَدِيثِهِ قُلْتُ جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنِّي رَأَيْتُ أَصْحَابَنَا يَأْخُذُونَ مِنْ طِينِ الْحُسَيْنِ عليه السلام لِيَسْتَشْفُوا بِهِ هَلْ فِي ذَلِكَ شَيْ‏ءٌ مِمَّا يَقُولُونَ مِنَ الشِّفَاءِ قَالَ قَالَ يُسْتَشْفَى‏ بِمَا بَيْنَهُ‏ وَ بَيْنَ الْقَبْرِ عَلَى رَأْسِ أَرْبَعَةِ أَمْيَال‏.
Ebu Hamza es-Sumali şöyle anlatıyor; Mekke’de idim, Hz.İmam Sadık’ın (a.s) hizmetinde arz etdim: «Size feda olayım, ben dostlarımızı (şia’ları) Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) toprağından şifa dilemek için türbet götürürken gördüm. Siz de o toprağın şifa verici olmasına qailsiz?» Buyurdu ki: «O kabrin dört mil (1 mil= bin altı yüz dokuz metr) mesafesinden olan toprağından böylece şifa aramak için istifade etmek olur.»[29]

Yunus bin Rebi’nin rivayeti

عَنْ يُونُسَ بْنِ الرَّبِيعِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: إِنَّ عِنْدَ رَأْسِ الْحُسَيْنِ عليه السلام لَتُرْبَةً حَمْرَاءَ فِيهَا شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ إِلَّا السَّامَ.
Yunus bin Rebi Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet ediyor ki, O Hazret (a.s) buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin baş tarafında kırmızı türbet mevcuddur, öyle ki, ölümden başka her derde dermandır.»[30]
Yunus bin Rafi’nin rivayeti
عَنْ يُونُسَ بْنِ الرَّفيعِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: إِنَّ عِنْدَ رَأْسِ الْحُسَيْنِ عليه السلام لَتُرْبَةً حَمْرَاءَ فِيهَا شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ إِلَّا السَّامَ.
Yunus bin Rafi Hz.İmam Sadık’dan (a.s) rivayet ediyor ki, O Hazret (a.s) buyurdu: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin baş tarafında kırmızı türbet mevcuddur, öyle ki, ölümden başka her derde dermandır.»[31]

Ebu Cəfer el-Mevsili’nin rivayeti

عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ الْمَوْصِلِيِّ أَنَّ أَبَا جَعْفَرٍ عليه السلام قَالَ:إِذَا أَخَذْتَ طِينَ قَبْرِ الْحُسَيْنِ فَقُلْ اللَّهُمَّ بِحَقِّ هَذِهِ التُّرْبَةِ وَ بِحَقِّ الْمَلَكِ الْمُوَكَّلِ بِهَا وَ الْمَلَكِ الَّذِي كَرَبَهَا وَ بِحَقِّ الْوَصِيِّ الَّذِي هُوَ فِيهَا صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ اجْعَلْ هَذَا الطِّينَ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمَاناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ فَإِنْ فَعَلَ ذَلِكَ كَانَ‏ حَتْماً شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ أَمَاناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ.
Ebu Cafer el-Mevsili Hz.İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakl ediyor: Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinden türbet götürdüğün zaman de: «İlahi bu mübarek türbete, bu toprağa vekil olan meleğe, o torpağa gamlanıp ağlayan meleğe, onda yatan Vasi’nin hatrı için Muhammed ve ali Muhammed’e salavat gönder, bu toprağı her derd için şifa, her korku için aman karar kıl!» Eğer böyle yapsan bu mutlak her derdin şifası ve her korkuya aman olur.»[32]

Semae bin Mihran’ın rivayeti
رَوَى سَمَاعَةُ بْنُ مِهْرَانَ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: كُلُّ طِينٍ حَرَامٌ عَلَى بَنِي آدَمَ مَا خَلَا طِينَ قَبْرِ الْحُسَيْنِ عليه السلام مَنْ أَكَلَهُ مِنْ وَجَعٍ شَفَاهُ‏ اللَّهُ‏ تَعَالَى.
Semae ibn Mihran Hz.İmam Sadık’dan (a.s) onun şöyle buyurduğunu naklediyor: «Bütün topraklar (yeğilmesi) beni-Adem’e haramdır. Lakin Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin türbeti istisnadır. Her derdi olan herkes ondan yese Allah Teala ona şifa bahş eder.»[33]

İbrahim bin Muhammed es-Sekafi’nin rivayeti
رَوَى إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُحَمَّدٍ الثَّقَفِيُ[عن ابيه عن الصادق جعفر بن محمد]‏ أَنَّ فَاطِمَةَ عليها السلام بِنْتَ رَسُولِ اللَّهِ، صكَانَتْ مِسْبَحَتُهَا مِنْ خَيْطِ صُوفٍ مُفَتَّلٍ مَعْقُودٍ عَلَيْهِ عَدَدَ التَّكْبِيرَاتِ فَكَانَتْ عليه السلام تُدِيرُهَا بِيَدِهَا تُكَبِّرُ وَ تُسَبِّحُ إِلَى أَنْ قُتِلَ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ فَاسْتَعْمَلَتْ تُرْبَتَهُ وَ عَمِلَتِ الْمَسَابِيحَ فَاسْتَعْمَلَهَا النَّاسُ فَلَمَّا قُتِلَ الْحُسَيْنُ عليه السلام عُدِلَ‏ بِالْأَمْرِ إِلَيْهِ‏ فَاسْتَعْمَلُوا تُرْبَتَهُ لِمَا فِيهَا مِنَ الْفَضْلِ وَ الْمَزِيَّة.
İbrahim bin Muhammed es-Sekafi atasından, o da Hz.İmam Sadık’ın şöyle buyurduğunu söyledi: «Hazret Fatima’yi-Zehra’nın (s.a) tesbihi yünden dokunmuş idi. Tekbir’lerin sayısı kadar onda düğüm var idi ve Hazret (s.a) kendi mübarek elleri ile onu Hazret-i Seyyidüş-şüheda Hamza ibn Abd el-Muttalib şehadete erene dek tesbih ve tekbir getirirdi. Lakin Hamza’nın (r.a) şehadetinden sonra Hazret Zehra (s.a) Hamza’nın (r.a) kabri’nin türbetinden tesbih yaptı ve cemaat de onun yoluna amel eyledi. Seyydidüş-şüheda Hz. İmam Hüseyn’in (a.s) şehadetinden sonra Hamza’nn (r.a) türbetinin yerine Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek türbetinden o türbetin meziyyet ve faziletli olması sebebine tesbih düzülmesine (yapımına) emir verildi.»[34]


Hanan bin Sadir’in rivayeti

وَ رَوَى حَنَانُ بْنُ سَدِيرٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام أَنَّهُ قَالَ‏ مَنْ أَكَلَ مِنْ طِينِ قَبْرِ الْحُسَيْنِ عليه السلام غَيْرَ مُسْتَشْفٍ‏ بِهِ فَكَأَنَّمَا أَكَلَ مِنْ لُحُومِنَا فَإِذَا احْتَاجَ أَحَدُكُمْ لِلْأَكْلِ مِنْهُ لِيَسْتَشْفِيَ بِهِ فَلْيَقُلْ بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ التُّرْبَةِ الْمُبَارَكَةِ الطَّاهِرَةِ وَ رَبَّ النُّورِ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ وَ رَبَّ الْجَسَدِ الَّذِي سَكَنَ فِيهِ وَ رَبَّ الْمَلَائِكَةِ الْمُوَكَّلِينَ بِهِ اجْعَلْهُ لِي شِفَاءً مِنْ دَاءِ كَذَا وَ كَذَا وَ اجْرَعْ مِنَ الْمَاءِ جُرْعَةً خَلْفَهُ وَ قُلِ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ رِزْقاً وَاسِعاً وَ عِلْماً نَافِعاً وَ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ سُقْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ تَعَالَى يَدْفَعُ عَنْكَ بِهَا كُلَّ مَا تَجِدُ مِنَ السُّقْمِ وَ الْهَمِّ وَ الْغَمِّ إِنْ شَاءَ اللَّهُ تَعَالَى‏
Henan ibn Sadr atasından, o da Hz.İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Herkes şifa istemek niyyeti olmadan Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin türbetini yeğerse sanki bizim etimizi yemişdir. Lakin sizden birinizin o türbete şifa aramak için ihtiyacı olursa (yeğerken) şöyle desin: «Allah’ın adı ve yardımı ile, İlahi, ey bu pak ve mübarek türbetin rabbi, ey bu toprağa nazil etdiğin nurun rabbi, ey bu toprakta yatmakta olan cesedin rabbi, ey bu toprağa vekil olan meleklerin rabbi, bu toprağı benim filan hastaıiğıma şifa karar ver!» Sonra bir yudum su iç ve şöyle de!: «İlahi, bunu bana benim için bol rızık, faydalı ilim ve her derdime şifa karar ver!» Hakikaten de Allah-Teala bu türbetin vasıtası ile senin her rahatsızlık, derd, gam ve kederini senden uzaklaşdırır.»[35]

Muhammed bin Marid’in rivayeti

عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ‏ مَارِدٍ عَنْ‏ عَمَّتِهِ‏ قَالَتْ سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام يَقُولُ‏ إِنَّ فِي طِينِ الْحَائِرِ الَّذِي فِيهِ الْحُسَيْنُ عليه السلام شِفَاءً مِنْكُلِّ دَاءٍ وَ أَمَاناً مِنْ كُلِّ خَوْفٍ.
Muhammed bin Marid kendi hala’sından, O da Hz.İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet ediyor: «Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) yattığı Hair toprağında her derde şifa ve her korkuya aman vardır.»[36]

Şifa vermek yalnız Allah’ın elindedir

Buraya kadar Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) türbetinin şifa bahşetmiş olması ve diğer türbetlerin ise bunun aksine olması sabit oldu. Elbette şia’nın nazarına göre bu toprak kendi-özünde (müstakil olarak) şifa vermemektedir ve Allah’ın iznine bağlıdır. Yani, Kerbela toprağına şifa bahş edən Allah’dır. Mübarek türbeti yemenin adablarında değildiği gibi, «bismillah» demek, Allah’dan yardım istemekle yenmektedir:
عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْمَاعِيلَ الْبَصْرِيِّ عَنْ بَعْضِ رِجَالِهِ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام قَالَ: طِينُ قَبْرِ الْحُسَيْنِ عليه السلام شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ إِذَا أَكَلْتَهُ فَقُلْ بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ رِزْقاً وَاسِعاً وَ عِلْماً نَافِعاً وَ شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ إِنَّكَ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ.
Muhammed ibn İsmail el-Basri bazı sahabelerden naklen Hz.İmam Sadık’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: Hz.İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin toprağı her derdin şifası’dır. Onu yediğin zaman (şöyle) de!:
«Allah’ın adı ve yardımı ile, İlahi bu toprağı benim için bol rızık, faydalı ilim ve her derde şifa karar ver, (çünkü) Sen her şeye kadirsin!»[37]

Şia ve Ehli-sünnet rivayetleri de bunu söylüyor ki, şifa Allah’ın elindedir ve O, istediği kişiye şifa verir.
Merhum el-Kuleyni kendi «el-Kafi» kitabında şöyle bir hadis nakletmişdir:
عَنْ حُسَيْنٍ الْخُرَاسَانِيِّ وَ كَانَ خَبَّازاً قَالَ: شَكَوْتُ إِلَى أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عليه السلام وَجَعاً بِي فَقَالَ إِذَا صَلَّيْتَ فَضَعْ يَدَكَ مَوْضِعَ سُجُودِكَ ثُمَّ قُلْ بِسْمِ اللَّهِ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ، )ص ( اشْفِنِي يَا شَافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سُقْماً، شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ سُقْمٍ.
Hüseyn el-Horasani rivayet ediyor ki, ben kendi derdim çaresi için Hz.İmam Sadık’a (s.a) şikayet etdim. O, bana buyurdu: Namazdan sonra ellerini secde etdiğin yere koy ve şöyle de!:
بِسْمِ اللَّهِ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ، )ص ( اشْفِنِي يَا شَافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَشِفَاءً لَا يُغَادِرُ سُقْماً، شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَ سُقْمٍ.
«Allah’ın adı ile, Muhammed (s.a.a) Allahın resulu’dur! Ey şifa veren [Allah] bana şifa ver! Senin şifan’dan başka [bizim için hasıl olacak] şifa yoktur, o öyle bir şifadır ki, hastayı hiç terk etmez, her derd ve hastalığın şifa’sıdır.»[38]

Şeyh Hürr el-Amili «Vesail eş-şia» kitabında yazar ki:
عن محمد بن مسلم، عن أبي جعفر عليه السلام قال:...إنما الشفاء بيد الله
Muhammed bin Muslim Hz.İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Şifa fakat Allah’ın elindedir [ve ya eli iledir].»[39]

el-Buhari kendi «es-Sahih»ində Aişe’dən şöyle rivayet ediyor:

عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا " أَنَّ النَّبِيَّ (ص) كَانَ يُعَوِّذُ بَعْضَ أَهْلِهِ يَمْسَحُ بِيَدِهِ الْيُمْنَى، وَيَقُولُ: اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، أَذْهِبْ الْبَاسَاشْفِهِ وَأَنْتَ الشَّافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمًا ".
Aişe’den nakl olunan rivayete göre Hazret-i Peygamber (s.a.a) Allah’ın onları koruması için ailesi’nin bazısının vücudunda ağrıyan yerin üzerine sağ elini koyarak orayı mesh eder ve şöyle derdi:
اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، أَذْهِبْ الْبَاسَاشْفِهِ وَأَنْتَ الشَّافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمً
«Ey insanların rabbi! Bu hastalığı kaldır, ona [hastaya] şifa ver! Şifa verən yalnız sensin! Senin şifan’dan başka [bizim için hasıl olacak] şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hiç bir hastalık kalmasın!»[40]
Neticede Ehli-sünnet ve Şia bakışına görə şifa vermək yalnız Allah’ın elindedir ve elbette ki, «şifa»nı istediği kişiye verməyə kadirdir. Amma bu o manada söylenmekte ki, Allah’ın vasitaya ihtiyacı var. Sadece Allah kanunu vasitalarla kendi bendelerine yetişir. Allah kanunları kendi melekleri ve peygamberleri vasıtası ile, onlara ihtiyacı olmadan insanlara ulaştırmaktadır.

Şifa Ayet ve Ehli-sünnet rivayetleri bakımından
Ayet ve rivayetlere esasen Kadir ve Hakim olan Allah bazı ayetlerde, zikredilen, hatta yemek ve içmek dahil olmakla birlikte bazı eşyalarda şifa karar kılmıştır. Ayet ve rivayetlerin (ister ehli-sünne, isterse de şia) bir çoklarında Allah’ın vasıta sebebi ilə şifa verdiği kayıt olunmaktadır. Onlardan bir kaçına işaret edelim:
Kur’an şifa’dır
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآَنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آَيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّقُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آَمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌوَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آَذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُولَئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ.
«Eğər Biz onu başka bir dilde olan Kur’an etseydik (Mekke müşrikleri): «Meğer onun ayetleri (bizim için) müfessel izah olunmalı değil miydi?! Bu nedir? (Kur’an) başka dilde, (Peygamber ise) arap’mıdır?!» – derlerdi. (Ya Resulum!) De ki: «O, iman gətirenlere hidayetdir ve (cehalet hastalığına tutulmuş kalplere) şifa’dır. İman getirmeyenlerin ise kulaklarında karlık (ağırlık) vardır. O, (Kur’an) onlara onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. Onlar (sanki) uzak bir yerden çağırılırlar. (Hiç bir şey işitmez, hiç bir şey anlamazlar).»[41]
وَنُنَزِّلُ مِنَالْقُرْآَنِ مَا هُوَ شِفَاءٌوَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا.
«Biz Kur’anda müminler için şifa ve merhamet (olan ayetler) nazil ediriz. (Bu ayetler) zalımlerın ancak ziyanını artırır.»[42]
Bal şifa’dır
ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُفِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِإِنَّ فِي ذَلِكَ لَآَيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ.
«Sonra bütün meyvelerden ye ve Rabb’inin sana gösterdiği yolla rahat (esenlikle) git! (Ve ya: “Rabb’inin yollarını itaatle tut!”) (O arıların) karınlarından insanlar için şifa olan muhtelif renkli (ağ, sarı, kırmızı) bal çıkar. Şüphesiz ki, bunda düşünüp derk edenler için bir ibret vardır!»[43]Fatiha suresi şifa’dır
Ebu Bəkr el-Beyhaki «Şueb el-iman» kitabında yazıyor ki:عَنْجَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، أَنَّهُ قَالَ: رَأَيْتُ النَّبِيَّ (ص)... ثُمَّ قَالَ: " يَا جَابِرُ، أَلا أُخْبِرُكَ بِخَيْرِ سُورَةٍ نَزَلَتْ فِي الْقُرْآنِ؟ "، قَالَ: قُلْتُ: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ، قَالَ: " فَاتِحَةُ الْكِتَابِ، قَالَ عَلِيٌّ: وَأَحْسَبُهُ، قَالَ:فِيهَا شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ".Cabir ibn Abdullah Peygamerden (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Ey Cabir, Kur’anda nazil olan en iyi sureyi sana bildireyim mi?» Arz etdim ki: «Evet, ya Resulullah!» Buyurdular ki: «Fatihatul-kitab büyük ve azametlidir ve ben de onu büyük sayıyorum.» Sonra buyurdu: «Onda her derdin dermanı vardır.»[44]
Medine toprağı ve bizim bazılarımızın ağzının suyu şifa’dır
Muhammed bin İsmail el-Buhari kendi «es-Sahih»inde yazıyor ki, Medinə toprağı ve bazı şaxhısların ağız suları şifa’dır.
عن عَائِشَةَ قالت كان النبي صلى الله عليه وسلم يقولفي الرُّقْيَةِ تُرْبَةُ أَرْضِنَا وَرِيقَةُ بَعْضِنَا يُشْفَى سَقِيمُنَا بِإِذْنِ رَبِّنَا.
Aişe şöyle diyor: «Peygamber şehrin müalicesinde şöyle diyordu: Bu bizim yurdumuzun toprağı vr bazımızın ağız suyu bizim hastalarımız için Allah’ın izni ile şifa’dır.»[45]
Aziz okuyucu, bu kelama dikkat et: «Bismillah. Bizim topeağımız bazımızın tükürüğü ile hastalarımıza Allah’ın izni ile şifa verir.»
en-Nevevi bu hadisin şerhinde şöyle diyor:
قولها ( قال النبى صلى الله عليه و سلم بأصبعه هكذا ووضع سفيان سبابته بالأرض ثم رفعها باسم الله تربة أرضنا بريقة بعضنا ليشفى به سقيمنا باذن ربنا ) قال جمهور العلماء المراد بأرضنا هنا جملة الأرض وقيل أرض المدينة خاصة لبركتها والريقة أقل من الريق ومعنى الحديث أنه يأخذ من ريق نفسه على أصبعه السبابة ثم يضعها على التراب فيعلق بها منه شيء فيمسح به على الموضع الجريح أو العليل ويقول هذا الكلام فى حال المسح والله أعلم
«Peygamber (s.a.a) parmağı ile – Süfyan kendi şahadet parmağını yere koydu sonra kaldırdı – buyurdular ki: «Bismillah. Bizim toprağımız bazımızın tükürüğü ile hastalarımıza Allah’ın izni ile şifa verir.» Alimlerin ekseriyyetinin nazarinca hadisdeki «bizim toprağımız» ifadəsinden maksat bütün topraklardır. Bazıları ise bunda maksadın ancak bereketine göre Medine toprağının olduğunu sölüyorlar. «ريقة» «Rigatun» sözü tükürüğün azına diyorlar. Hadisin manası budur ki, o, kendi şahadet parmağı ile kendi tükürüğünden alır, sonra onu toprağın üstüne koyar ve onu toprakla karışdırır. Sonra onu yara, ve ya ağrı olan yere sürter ve onu sürtüğü zaman bu kelamı söyler. Daha doğrusunu Allah bilir.»[46]


Sineğin kanadı şifa’dır

أَبَا هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، يَقُولُ: قَالَ النَّبِيُّ (ص): " إِذَا وَقَعَ الذُّبَابُ فِي شَرَابِ أَحَدِكُمْ فَلْيَغْمِسْهُ، ثُمَّ لِيَنْزِعْهُفَإِنَّ فِي إِحْدَى جَنَاحَيْهِ دَاءً وَالْأُخْرَى شِفَاءً"
Ebu Hureyre Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: «Eğer sizin (yeme, ve ya içme) kabınıza sinek düşerse, o sineğin her tarafını ıslatsın sonra çıkartıp atsın, çünkü onun bir tarafında hastalık, diğer tarafında ise şifa vardır.»[47]
Mantar suyu gözə şifadır
عن سَعِيدِ بن زَيْدٍ رضي الله عنه قال قال رسول اللَّهِ صلى الله عليه وسلمالْكَمْأَةُ من الْمَنِّ وَمَاؤُهَا شِفَاءٌ لِلْعَيْنِ.
Said bin Zeyd Allah’ın resul’unun (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: «Mantar da nimetlerdendir ve suyu da göze dermandır.»[48]

Siyah çekirdek şifa’dır
عن خَالِدِ بن سَعْدٍ قال خَرَجْنَا وَمَعَنَا غَالِبُ بن أَبْجَرَ فَمَرِضَ في الطَّرِيقِ فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وهو مَرِيضٌ فَعَادَهُ بن أبي عَتِيقٍ فقال لنا عَلَيْكُمْ بِهَذِهِ الْحُبَيْبَةِ السَّوْدَاءِ فَخُذُوا منها خَمْسًا أو سَبْعًا فَاسْحَقُوهَا ثُمَّ اقْطُرُوهَا في أَنْفِهِ بِقَطَرَاتِ زَيْتٍ في هذا الْجَانِبِ وفي هذا الْجَانِبِ فإن عَائِشَةَ حَدَّثَتْنِي أنها سَمِعَتْ النبي صلى الله عليه وسلم يقولإِنَّ هذه الْحَبَّةَ السَّوْدَاءَ شِفَاءٌ من كل دَاءٍإلا من السَّامِ قلت وما السَّامُ قال الْمَوْتُ.
Halid bin Said diyor ki, biz sefere çıkmışdık, Ğalib bin Ebcer de bizimle idi. Bu Ğalib yolda hastalandı. Medineye geldik, lakin o, hala hasta idi. Ebu Atik’in oğlu (yani Abdullah ibn Muhammed bin Abdur-Rahman bin Ebi Bekr es-Sıddık ki, Ebu Atik atası Muhammedin künyesi idi) onu ziyaret etmeye geldi. Bu ziyaretde Abdullah bin Muhammed şöyle buyurdu: «Bu küçük kara taneden beş, ve ya yedi tanesini götürüp ezin! Sonra bunu zeytin yağı ile burnunun her iki tarafına dök! Çünkü Aişe bana Peygemberden (s.a.a) şöyle işittiğini nakletti ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: «Siyah çekirdek «sam»dan başka bütün hasstalıklara dermandır. Sordum ki, «sam» nedir? buyurdu ki, ölum.»[49]

Kan alma şifa’dır
أَنَّ جَابِرَ بن عبد اللَّهِ رضي الله عنهما دعا الْمُقَنَّعَ ثُمَّ قال لَا أَبْرَحُ حتى تَحْتَجِمَ فَإِنِّي سمعت رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يقولإِنَّ فيه شِفَاءً
Cabir bin Abdullah el-Ensari el-Muğannan’ı çağırtıp dedi: «Benden kan almayınca senden ayrılmam. Çünkü ben Peygəmberden (s.a.a) kan almanın şifa olduğunu işittim.»[50]

Hind otu (kara renki olan etirli ağac’dır) şifa’dı
عَنْ أُمِّ قَيْسٍ بِنْتِ مِحْصَنٍ قَالَتْ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ (ص) يَقُولُ: " عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْعُودِ الْهِنْدِيِّ،فَإِنَّ فِيهِ سَبْعَةَ أَشْفِيَةٍ: يُسْتَعَطُ بِهِ مِنَ الْعُذْرَةِ، وَيُلَدُّ بِهِ مِنْ ذَاتِ الْجَنْبِ "،....
Ümmü Geys Mihseni’n kızından nakledliyor ki, şöyle buyuruyor: Peygamberden (s.a.a) işittim ki, buyurdu: «Size Hind otu’ndan istifade etmenizi tavsiye ederim, çünkü onda yedi hastalığın şifa’sı var, onlardan biri de plevrit (ak ciğər perdesinin iltihabı, zatürre) hastalığıdır.»[51]


عَنْ عَائِشَةَ: أَنَّ امْرَأَةً دَخَلَتْ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ (ص) وَمَعَهَا صَبِيٌّ يَسِيلُ مَنْخَرَاهُ دَمًا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (ص):" عَلامَ تَدْغَرْنَ أَوْلادَكُنَّ؟ أَلا أَخَذْتِ قُسْطًا بَحَرِيًّا، ثُمَّ أَسْعَطْتِهِ إِيَّاهُ،فَإِنَّ فِيهِ شِفَاءً مِنْ سَبْعَةِ أَدْوِيَةٍإِحْدَاهُنَّ ذَاتُ الْجُنُبِ ".
Aişe diyor ki, bir kadın yanında çocukla Allah’ın resul’unun (s.a.a) yanına geldi amma O çocuğun burnunun deliklerinden kan geliyordu. Peygember ona buyurdu ki: «Evladını ne ile tedavi ediyorsun? Niye «qusti bəhri» hazırlayıp çocuğunun burnuna koymuyorsun? Çünkü onda yedi hastalığın şifa’sı var ki, onlardan biri de plevrit (ak ciğer perdesinin iltihabı, zatürre) hastalığıdır.»[52]

Təlbinə (kepek, süt ve bal’dan hazırlanan yemək) şifa’dır
عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ (ص) فَإِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (ص) يَقُولُ: " التَّلْبِينَةُ مُجِمَّةٌ لِفُؤَادِ الْمَرِيضِ تَذْهَبُ بِبَعْضِ الْحُزْنِ "
Aişe Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu eşitdiğini naklediyor: «Təlbinə hasta kalbi sağlamlaştırır, sıkıntısını giderir.»[53]


التلبينة حساء يتخذ من دقيق أو نخالة ويجعل فيه عسل وإنما سميت تلبينة تشبيهاً باللبن لبياضها ورقتها
Təlbinə un, ve ya kepek, bal ve yağ’dan hazırlanan yemekdir. Təlbinə adlanmasının sebebi ise süt’ə benzemesidir. (təlbinə de “latin” kökünden gelir və süt demekdir.)[54]


عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ أَبِي طَلْحَةَ، عَنِ النَّبِيِّ (ص) قَالَ: " فِيالتَّلْبِينَةِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ".
İshak bin Ebi Talha Peygemberden (s.a.a) şöyle rivayet ediyor: «Təlbi’yede her derde şifa var.»[55]

Namaz şifa’dır

عَنْ أَبِي هُرَيْرَة، قَالَ: مَا هَجَّرْتُ، إِلَّا وَجَدْتُ النَّبِيَّ (ص) يُصَلِّي، قَالَ: فَصَلَّى، ثُمَّ قَالَ: " اشِكَنْبْ دَرْدْ؟ ". قَالَ: قُلْتُ: لَا، قَالَ: " قُمْ فَصَلِّ،فَإِنَّ فِي الصَّلَاةِ شِفَاءً".
Ebu Hureyre Peygəmber’in (s.a.a) ona şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: «Ey Eba Hureyre! Karnın ağrayor mu?» Arz ettim ki: «Evet.» Buyurdu: «Kalk namaz kıl, çünkü namazda şifa vardır.!»[56]

«La havle ve la kuvveti» zikri şifa’dır
عَنْ بَهْزِ بْنِ حَكِيمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، عَنِ النَّبِيِّ (ص) قَالَ: أَكْثِرُوا مِنْ قَوْلِ: لا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلا بِاللَّهِ، فَإِنَّهُ كَنْزٌ مِنْ كُنُوزِ الْجَنَّةِ،وَإِنَّ فِيهِ شِفَاءً مِنْ تِسْعَةٍ وَتِسْعِينَ دَاءً، أَوَّلُهَا الْهَمُّ.
Behz bin Hakim atasından, o da babasında, Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: «La havle ve la kuvveti illa billah» zikrini çok deyin! Çünkü o cennet hazinelerinden biridir ve 99 hastalığa dermandır. O hastalıkların birincisi de gam-keder’edir.»[57]

Medine’nin toz-toprağı şifa’dır
عَنْ إِسْمَاعِيل بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ ثَابِتِ بْنِ قَيْسِ بْنِ شَمَّاسٍ، عَنْ أَبِيهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (ص):غُبَارُ الْمَدِينَةِ شِفَاءٌ مِنَ الْجُذَامِ.
İsmail bin Muhammed bin Sabit bin Kays bin Şemmas atasından Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Medine’nin toz-toprağı cüzam hastalığına şifa’dır.»[58]

Hurma üst kısmının süt’ü şifa’dır
عَنْ عَائِشَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (ص) قَالَ: "إِنَّ فِي عَجْوَةِ عجوة الْعَالِيَةِ شِفَاءً....
Aişe Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişdir: «Aliye acve’sindi şifa var...»[59]
Not: Aliye – Medine’nin Necd bölgesinde yer alır. Acve - Medinede yetişen en zengin, en yumuşak hurma cinsidir.

Çöl koyun’unun kuyruğu şifa’dır
أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ، يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (ص) يَقُولُ: "شِفَاءُ عِرْقِ النَّسَا، أَلْيَةُ شَاةٍ أَعْرَابِيَّةٍ تُذَابُ، ثُمَّ تُجَزَّأُ ثَلَاثَةَ أَجْزَاءٍ، ثُمَّ يُشْرَبُ عَلَى الرِّيقِ فِي كُلِّ يَوْمٍ جُزْءٌ "
Enes ibn Malik Peygamberden (s.a.a) şöyle işitdiğini naklediyor: «Oturak (kısmının) sinirinin iltihabının şifası çöl koyununun erimiş kuyruğudur. Şöyle ki, üç paya bölünür ve her gün bir payı içilir.»[60]

Not:Oturak; Makatta meydana gelen iltihab (çev.)

Deve’nin süt’ü ve bevli (sidiği) şifa’dır

أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (ص): " إِنَّ فِي أَبْوَالِ الْإِبِلِ وَأَلْبَانِهَا،شِفَاءًلِلذَّرِبَةِ بُطُونُهُمْ "
İbn Abbas Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Deve’nin süt’ü ve bevli’nde zerb hastalığı için şifa vardır.»[61]

Not: Eğer «zereb» okusak mədə həzminin pozuntusu hastalığı manasındadır. Eğer «zerb» okusak kara ciğer hastalığı nazarda tutulur.[62]

İstinca (ayak yolunda su ile paklanmak) şifa’dır
عَنْ عَائِشَةَ " أَنَّ نِسْوَةً مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ دَخَلْنَ عَلَيْهَا، فَأَمَرَتْهُنَّ أَنْ يَسْتَنْجِينَ بِالْمَاءِ، وَقَالَتْ: مُرْنَ أَزْوَاجَكُنَّ بِذَلِكَ، فَإِنَّ النَّبِيَّ (ص) كَانَ يَفْعَلُهُ، وَهُوَ شِفَاءٌ مِنَ الْبَاسُورِ "
Aişe’den rivayet edilir ki: «Bir qrup Basra halkından kadınlar evime gəldi ve ben onlara istinca etmelerini emretdim.» Sonra dedim: «Bu işi kendi hayat yoldaşlarınıza da yaptırdın, Peygamber (s.a.a) de bunu yapardı, bunda babasil hastelığına şifa vardır.»[63]

Sina bitkisi şifa’dır
عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ عُمَيْسٍ، قَالَتْ: قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ (ص): "... فَقَالَ: " لَوْ كَانَ شَيْءٌ يَشْفِي مِنَ الْمَوْتِ كَانَ السَّنَا، أَوِالسَّنَا شِفَاءٌ مِنَ الْمَوْتِ.
Esma bint Umeys’den Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklonulmuştur: «Eğer ölüm için de bir derman olsaydı, O sina bitkisi olurdu, ve yahut sina ölümün dermanıdır.»[64]

İnek süt’ü şifa’dır
عَنْ طَارِقِ بْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآَلِهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: " مَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ دَاءٍ إِلا وَقَدْ أَنْزَلَ لَهُ شِفَاءً،وَفِي أَلْبَانِ الْبَقَرِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ".
Tarık ibn Şihab Abdullah’dan, O da Peygamberden (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakledilmiştir: «Allah öyle bir hastalık nazil etmemişdir ki, onun şifa’sını da nazil etmesin. İneğin sütünde bütün hastalıklar için şifa vardır.»[65]

Kara halile (ağacın meyvəsidir, tıbbda istifade edilmektedir.) şifa’dır
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآَلِهِ وَسَلَّمَ: " عَلَيْكُمْ بِالْهِلِيلِجِ الأَسْوَدِ، فَاشْرَبُوهُ، فَإِنَّهُ شَجَرَةٌ مِنْ شَجَرِ الْجَنَّةِ، طَعْمُهُ مُرٌّ،وَهُوَ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ".
Ebu Hureyre Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: «Size halile yemeyi tavsiye ederim, çünkü o cennet ağaclarından biridir. Tadı acı olsa da her derde şifa’dır.»[66]

Tuz şifa’dır

عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ، قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ (ص): " إِذَا أَكَلْتَ فَابْدَأْ بِالْمِلْحِ، وَاخْتِمْ بِالْمِلْحِ،فَإِنَّ الْمِلْحَ شِفَاءُ سَبْعِينَ دَاءً، أَوَّلِهَا الْجُنُونِ وَالْجُذَامِ، وَالْبَرَصِ، وَوَجَعِ الْأَضْرَاسِ، وَوَجَعِ الْحَلْقِ، وَوَجَعِ الْبَطْنِ ".
Ali (r.a) Peygamber’den (s.a.a.) rivayet edir ki, O Hazret (s.a.a) buyurdular ki: «Yemek yediğiniz ve bitirdiğiniz zaman tuz yeğin. Çünkü onda yetmiş hastalığın dermanı vadırr. Onlardan birincisi ise delilik, cüzam, bərəs, boğazın, dişin ve karının şişmesi hastalıklarıdır.»[67]

Perpin (tedavi edici ot’dur) şifa’dır
إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْأَسْلَمِيُّ، عَنْ ثَوْرٍ، قَالَ: مَرَّ النَّبِيُّ (ص) بِالرِّجْلَةِ، وَفِي رِجْلِهِ قُرْحَةٌ، فَدَاوَاهَا بِهَا، فَبَرَأَتْ، فَقَالَ النَّبِيُّ (ص): " بَارَكَ اللَّهُ فِيكِ، انْبُتِي حَيْثُ شِئْتِ،فَأَنْتِ شِفَاءٌ مِنْ سَبْعِينَ دَاءً، أَدْنَاهُ الصُّدَاعُ ".
İbrahim bin Muhammed el-Eslemi Sevri’n şöyle dediğini nakledilmiştir: Peygamber ricle (perpin) otunun yanından geçerken ayağındakı ezilmiş yeri hemen otla tedavi etdi, sonra o otu yüzünü doğru tutup dedi ki: «Nerede istiyorsan bit ve inkişaf et! Çünkü sen yetmiş derdin dermanısın. O derdin en küçüğü ise baş ağrısıdır.»[68]

Patlıcan şifa’dır
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: كُنَّا فِي وَلِيمَةِ رَجُلٍ مِنَ الأَنْصَارِ، فَأَتَى بِطَعَامٍ فِيهِ بَاذِنْجَانُ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ: يَا رَسُولُ اللَّهِ (ص) إِنَّ الْبَاذِنْجَانَ يُهَيِّجُ الْمرارَ وَيُيَبِّسُ اللِّسَانَ، فَأَكَلَ رَسُولُ اللَّهِ (ص) بَاذِنْجَانَةً فِي لُقْمَةٍ، فَأَعَادَ الرَّجُلُ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (ص): "إِنَّمَا الْبَاذِنْجَانُ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ، وَلا دَاءَ فِيهِ".
İbn Abbas diyor ki, Ensar’dan olan bir kişinin konağı idik. O kişi içinde patlıcan olan bir yemek getirdi. Başka bir kişi ise Hazret’e (s.a.a) arz etdi: «Ya Rəsulallah! Patlıcan’ın acılığı çoktur ve ağızı kurutur.» Hazret (s.a.a) bir küçük patlıcanı bir lokma yedi. Kişi yeniden dediği sözleri tekrar etdi. Hazret (s.a.a) buyurdu ki: «Patlıcan her derdin dermanıdır ve onda hiç bir hastalık yoktur.»[69]

Peynir cevizle birlikte şifa’dır
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ (ص):الْجُبْنُ دَاءٌ فَإِذَا أُكِلَ بِالْجَوْزِ فَهُوَ شِفَاءٌ.
İbn Abbas Peygamber’in şöyle buyurduğunu naklediyor: «Peynir hastalıkdır, lakin ceviz ile yeğilirse şifa’dır.»[70]

Mümin’in abdest suyunun artığını içmek şefa’dır

عَبْدَ اللَّهِ بْنَ بِشْرٍ، وَجَمَاعَةً مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ (ص) يَقُولُونَ: سَمِعْنَا النَّبِيَّ (ص) يَقُولُ: "الشُّرْبُ مِنْ فَضْلِ وُضُوءِ الْمُؤْمِنِ فِيهِ شِفَاءٌ مِنْ سَبْعِينَ دَاءً أَدْنَاهُمُ الْهَمُّ".
Abdullah ibn Bişr ve bir grup sahabe Peygember’den (s.a.a) şöyle naklediyorlar ki, buyurur: «Mümin’in abdest suyunun artığını içmek yetmiş hastalığa şifa’dır, O hastalığın en hafifi gam-keder’dir.»[71]

Zem-zem suyu şifa’dır
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (ص): " مَاءُ زَمْزَمَ لِمَا شُرِبَ لَهُ،فَإِنْ شَرِبْتَهُ تَسْتَشْفِي بِهِ شَفَاكَ اللَّهُ، وَإِنْ شَرِبْتَهُ مُسْتَعِيذًا عَاذَكَ اللَّهُ، وَإِنْ شَرِبْتَهُ لِيَقْطَعَ ظَمَأَكَ قَطَعَهُ ".
İbn Abbas Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Zemzem suyu içilmek içindir, eğer şifa aramak maksadı ile içsen, sana şifa bahş eder. Eğər (Allah’a) umut ederek için içsen, Allah sana umut verir. Eğer susuzluğunun aradan gitmesi için içsen susuzluğunu aradan giderir.»[72]
Ahlulbayt
Mesajlar: 11
Kayıt: 03 Eyl 2013, 14:46

Re: KERBELA TOPRAĞININ ŞİFASI

Mesaj gönderen Ahlulbayt »

Şifa taleb etmekde Ehli-sünne’nin ameli üslubu

İbn Teymiyye’nin gusl’unün suyu şifa’dır

İbn Kəsir Dimeşki ustadı İbn Teymiyye hakkında yazıyor ki, onun cenazesi defn olunduğu zaman cemaat harikulade işler gördüler. O cümleden bir grup insan onun gusl suyunu kalanını içtiler.
وحضَرها نساءٌ كثيرات بحيثُ حُزِرْنَ بخَمْسَةَ عَشَرَ ألفا (امرأة غير اللاتي كن على الاسطحة وغيرهن الجميع يترحمن ويبكين عليه فيما قيل) وأما الرجال فحُزِرُوا بستين ألفا وأكثر إلى مائتي ألفٍوشَرِبَ جماعةٌ الماءَ الذي فَضَلَ من غَسْلِهواقْتَسَمَ جماعةٌ بَقِيَّةِ السِّدرِ الذي غُسِّلَ به وقيل: إن الطاقِيّةِ التي كانت على رأسه دُفِعَ فيها خَمْسُمائةِ درهمٍ وقيل: أن الخَيْطِ الذي كان فيه الزَّئْبَقُ الذي كان في عُنُقِه بسبب القَمْلِ مائة وخمسونَ درهماً....
«İbn Teymiyye’nin teşyii cenazesinde çoklu kadınlar iştirak edirdi, şöyle ki, tahminen on beş bin insan olurdu. Ama bu sayının evlerin damlarından da bakanların haddı hesabı yokdur. Hepsi de İbn Teymiyye için ağlıyordu ve onun için rahmet diliyordular. Kişilerin sayısı ise altmış binden iki yüz binedenk tahmin olunurdu. Canazede iştirak edenlerin bir grubu İbn Teymiyye’nin guslünün suyunu içitiler. Bir grubu ise onun gusl verilmiş sidrini aralarında bölüştürdüler. Diyorlar ki, onun başına koyduğu papağı beş yüz dirheme aldılar. Bedeninin şişlerini aradan kaldırmak için onun üstüne civə ilə hopturulmuş ip (ve ya kəndir) atılmışdı. Bir insan onu yüz elli dirheme aldı...»[73]
İbn Teymiyye’nin tarafdarları onun gusl suyunu şifa aramak maksadı ile içdikleri halde, niye Kerbela toprağı ve s. mukaddes bildiğimiz şeylerde hatasını yakalıyorlar?
İbn Teymiyye’nin kabri’nin toprağı şifa’dır
Nasiruddin ed-Dimaşki İbn Teymiyye’nin kabri’nin toprağının şifalı olmasını onun faziletlerinden biri olarak hesap ediyor. O, kendi «er-Redd el-vafir» kitabında yazıyor ki:
قال علي بن عبد الكريم ابن الشيخ سراج الدين البغدادي الاصل البطايحي المزي أخبرني بشيء غريب قال: كنت شابا وكانت لي بنت حصل لها رمد وكان لنا اعتقاد في ابن تيمية وكان صاحب والدي ويأتي الينا ويزور والدي فقلت في نفسي لآخذن من تراب قبر ابن تيمية فلأكحلها به فانه طال رمدها ولم يفد فيها الكحل فجئت الى القبر فوجدت بغداديا قد جمع من التراب صررا فقلت ما تصنع بهذا؟ قال أخذته لوجع الرمد أكحل به أولادا لي فقلت: وهل ينفع ذلك؟ فقال: نعم! وذكر أنه جربه فازددت يقينا فيما كنت قصدته فأخذت منه فكحلتها وهي نائمة فبرأت قال وحكيت ذلك لابن قاضي الجبل يعني الامام شرف الدين أبا العباس أحمد ابن الحسن بن عبد الله بن شيخ الاسلام أبي عمر المقدسي قال وكان يأتي الينا فأعجبه ذلك وكان يسألني ذلك بحضرة الناس فأحكيه ويعجبه ذلك.
Ali bin el-Kerim bana ilginç bir kıssa nakletdi:
«Ben genç idim ve bir kızım var idi. Onun gözü ağrıyordu. Bizim İbn Teymiyye’ye akidemiz var idi. O, babamın dostu idi, bizim yanımıza gelir ve babamla görüşürdü. Kızımın gözünün hastalığı uzun müddetli olduğu için ve hiç bir sürmenin de ona hayrı olmadığı için kendi kendime dedim ki, İbn Teymiyye’nin kabri’nin toprağından götürüp onun gözüne sürteyim. Sonra ibn Teymiyye’nin kabri’nin üstüne gittim. Gördüm ki, bir Bağdat’lı kişi kabrin toprağını kiselere doldurmuş. Ben onları ne etdiğini sordum, o bana dedi ki: «Ben bunları göz ağrısı için götürüp evladlarımın gözlerine sürme gibi sürtüyorum.» Sordum: «Bu toprağın faydası varmı?» Ded kii: «Evet, ben bunu tecrübe etdim.» Benim de yakinim artdı. Bir az toprakdan götürüp yerde yatan kızımın gözlerine sürtdüm. Derhal gözü görmeye başladı. Bu kıssa Şeyh’ul-islam Ebu Ömer Makdisi için danışdım, o da teeccüb etdi. Bu hadiseyi cemaatın arasında da soruşdu. Ben de yeniden bu hadiseyi danışdım.»[74]
İbn Teymiyye’nin kabri’nin torpağı şifa vere bilirse, Allah’ın bu şifa kudretini cennet gençlerinin ağası İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin toprağında koymasının ne aybı var ki?
el-Buhari’nin kabri’nin toprağı şifa’dır
ez-Zehebi kendi kitabında el-Buhari’nin vefatı ve defni ibaresinde yazıyor ki:
«واما التراب، فانّهم كانوا يرفعون عن القبر، حتّى ظهر القبر، ولم يكن يُقدَر على حفظ القبر بالحراس، وغلبنا على أنفسنا فنصبنا على القبر خشباً مُشَّبكاً، لم يكن أحدٌ يقدر على الوصول إلى القبر»
«Cemaat onun kabri’nin bütün toprağını götürdüler. O vaziyyete getirdiler ki, kabrin üstü tamamı ile açık kaldı ve ceset göründü. Hatta mühafizəçilər da kabri koruyamadılar. Biz mağlup olduk, ama sonra kabrin üstüne hiç kimsenin eli uzanayacağı şekilde bir zerih basdırdık.»[75]

Görün hicri 256-cı yılda Semerkand cemaatı kafir ve müşrikmiydiler ki, Muhammed bin İsmail el-Buhari’nin kabri’nin toprağından teberrük diye götürüyorlardı? Görün ki kafirler defn-kefen işlerile meşgul idiler? Bununla birlikte onlar müslüman idiler, Ehli-sünne’nin ameli üslubu da böyle idi !
Hazret Resulullah’ın (s.a.a) kabr’indən İbn Munkedir’in şifa talep etmesi
إسماعيل بن يعقوب التيمي قال كان ابن المنكدر يجلس مع أصحابه فكان يصيبه صمات فكان يقوم كما هو حتى يضع خده على قبر النبي (ص) ثم يرجع فعوتب في ذلك فقال إنه يصيبني خطر فإذا وجدت ذلك استعنت بقبر النبي (ص) وكان يأتي موضعا من المسجد يتمرغ فيه ويضطجع فقيل له في ذلك فقال إني رأيت النبي (ص) في هذا الموضع.
İsmail bin Yakup et-Teymi dedi: İbn Munkedir kendi sahabeleri ile sessiz oturmuşdu. Birden kalkıp yanaklarını Peygamber’in (s.a.a) kabri’nin üstüne koydu, sonra geri döndü, Sonra öğrencileri onu soru yağmuruna tutdular ve o da cevabın da dedi ki: «Ben iflic olmuşam, bunu aradan qaldırmaq için Peygamber’in kabrinden yardım diledim.» Bazen de mescidin bir yerində uzanır ve diyirlənirdi. Ondan bunu sebebini sorduğumuz da şöyle cevab verirdi: «Bu yerde ben Peygamberi (s.a.a) görmüşdüm.»[76]

Şimdi bizim selefi ekspertlerine sorumuz şudur ki, yukarıda not edilenler Allah’ın izni ile şifa olabiliyorsa, bəs Allahın bu hususiyyeti İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin toprağında koymasının ne manası var?
Niye Suud kralı Melik Abdullah defalarca Avrupa’ya ve Amerika’ya tedaviye gidiyor, bu saydıklarımızdan istifade etmiyor? Cemaat Medine şeheri’nin toprağından istifade etmeye imkanları olabilmelerine rağmen ümumiyyetle bu şehirdə hastahane ve klinikler niye mevcuddur? Niye Medinə toprağını Ehli-sünnet’in diğer davamçıları üçün ortaya çıkarmıyorsunuz ki, cemaat ondan istifade etmeklə şifa arasınlar ve bu kadar masrafa ihtiyaçları olmasın?
Diğer bir tarafdan, kendilerini Ehli-sünnet hesap eden selefiler İmam Hüseyin (a.s) türbetinin şifa vermesini kabul etmemekle kalmıyor, ondan şifa gibi istifade edenleri “filankes toprak yiyor” diye maskaraya alıyorlar. Ancak bu insanlar kendilerini Ehli-sünnet hesap etseler de, Ehli-sünnet fıkhından habersizdirler. Bize de sırası ile aziz okuyuculara Ehli-sünnet alimlerinin toprak yemenin hükmü hakkında fikirləri, bu mevzu da gelen hadisler ve onların itibarlılığı hususunda kayıtları hakkında malumatlandırmaya çalışacağız.

Ehli-sünnet alimlerinin nazarında toprak yemenin hükmü


1. İbn Hazm

مسألة 1030- وأكل الطين لمن لا يستضر به حلال ، وأما كل ما يستضر به من طين أو اكثار من الماء أو الخبز فحرام لأنه ليس مما فصل تحريمه لنا فهو حلال ، وأما كل ما أضر فهو حرام لقول النبي صلى الله عليه وسلم : ( ان الله كتب الاحسان على ما كل شئ * روينا من طريق شعبة . وسفيان وهشيم . ومنصور بن المعتمر . وابن علية . وعبد الوهاب بن عبد المجيد كلهم عن خالد الحذاء عن أبي قلابة عن أبي الأشعث الصنعاني عن شداد بن أوس أنه حفظ عن رسول اله صلى الله عليه وسلم أنه قال ( ان الله كتب الاحسان على كل شئ ) وذكر باقي الحديث ، فمن أضر بنفسه أو بغيره فلم يحسن ومن لم يحسن فقد خالف كتاب الله تعالى الاحسان على كل شئ ، وقد روى في تحريم الطين آثار كاذبة*
Mesele 1030: Zararı olmadığı takdir de her hangi bir şahsın toprak yemesi heleldir. Ama eğer toprak, həmçinin çok su içmek ve çörek yemek insana zarar verirse, onun yeğilmesi haramdır. Bu (yeni toprak yemek), haramlığı bize açıklanan şeylerden olmadığı için helaldir. Zararı olan her şey ise haramdır. Çünkü hazret Peygamber (s.a.a) buyurdular ki: «Hakikaten Allah her bir şeye iyilik etmeyi vacib etmiştir..» Biz bu hadisi Şeybe, Sufyan ve Haşim, Mansur bin Mutemir, İbn Uleyye, Abd el-Vehhab bin Abd el-Macid’dən, bunların da hepsi Halid el-Heza’dan, O, Abu Kelabe’den, O, Abul-Eşas es-Senani’den, O da Şeddad bin Ausdan nakletmiştir. O, (Şeddad bin Aus) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor ki: «Hakikaten Allah her bir şeye iyilik etmeyi vacib edib.......» Kendine ve ya başkasına zarar vermek iyilik değil. İyilik etmeyen herkes Allah’ın her bir şeye karşı iyilik etme hususundaki emrine karşı çıkmıştır. Toprağın (yeğilmesinin) haram olması hususunda bir sıra yalancı hadisler nakledilmişdir.[77]

2. İbn Kudame

Böylelikle, İbn Hazm’ın beyan etdiği gibi toprak yemək zarar vermədiği takdirde helal’dir. Çünkü İbn Hazm bu hususda diyor ki: «Toprak, hatta çok su içmek ve çörek yemek insana zarar verirse, onun da yeğilmesi haram’dır .»
فصل / قال أحمد : أكره أكل الطين ولا يصح فيه حديث إلا أنه يضر بالبدن ويقال إنه ردئ وتركه خير من أكله وإنما أكرهه أحمد لأجل مضرته فإن كان منه ما يتداوى به كالطين الأرمني فلا يكره ، وإن كان مما لا مضرة فيه ولا نفع كالشئ اليسير جاز أكله لأن الأصل الإباحة والمعنى الذي لأجله كره ما يضر وهو منتف ههنا فلم يكره
Fasıl: Ahmed (bin Hanbel) diyor ki: Toprak yemek mekruhdur. Bu husuda olan hadislerin hiç biri - bedene zarar vermesi istisna olmakla – sahih değil. Bazen deniyor ki, toprak yemek pis iş’dir ve onun terk edilmesi daha iyidir. Ahmed onu ancak zararlı olduğu için mekruh biliyor. Ama eğer o, tedavi maksadı ile istifade edilen topraklardan, mesela «ermeni toprağı» olsa, mekruh değil. Ne zararı, ne de hayrı olmayan azıcık toprak yemek ise caiz’dir. Çünkü (bütün meselelere yanaşmada) temel kayde onun «mübah» (helal, caiz) olmasıdır. Burada mekruh sayılma sebebi olan mana – zarar da yokdur. Buna göre de burada mekruhluk da yokdur.[78]

İbn Kudame’nin dediği bizim evvelce dediğimizi tasdikliyor. Malum olduğu gibi, mekruğu yerine yetirmek caizdir. Çünkü mekruh haram gibi değil. Ahmed bin Hanbel’in nazarında toprak yemek caiz, ama mekruh’dur. O zaman ne için selefiler toprak yemeyi caiz bilen imamları Ahmed bin Hanbel’e gülmüyorlar mı?! Yoksa ona her şey olur mu?!

3. en-Nevevi

فرع /هل يحرم أكل الطين قال الروياني اختلف أصحابنا منهم من قال يحرم الطين قليله وكثيره وهو اختيار مشايخ طبرستان الامام أبى عبد الله الحناطي وأبى على الزجاجي والإمامين جدي ووالدي رحمهم الله واختاره القفال المروزي ومنهم من قال لا يحرم ولكن يكره وهو اختيار مشايخ خراسان وهذا إذا لم يضر لقلته فإن كان كثيرا يضر فهو حرام وبه أفتى وسمعت الشيخ الحافظ البيهقي بنيسابور يقول لم يصح نص عن رسول الله صلى الله عليه وسلم في تحريم قليله وهذا هو الصحيح عندي انتهى كلام الروياني في البحر .
Bölüm: «Topraq yemek haram’dırmı?» er-Ruyani diyor ki: Alimlerimiz arasında bu hususda fikir ayrılığı var. Onların bazısı toprak yemeyi az ve ya çokluğundan aslı olmayarak haram biliyorlar. Teberistan şeyhleri - İmam Abu Abdullah el-Henati, Ebu Ali ez-Zucaci, her ikisi imam olmuş babam ve atam bu fikire emin oluşlar. El-Kaffal el-Meruzi de aynı fikirde olumuş. Bazı alimlerimiz ise topak yemenin haram olmadığını, sadece mekruh olduğunu söylediler. Bu, Horasan şeyhlerinin nazarındadır. Bu mekruhluk onun az olduğu için zarar vermediği takdire aiddir. Lakin eğer çok olsa ve zarar verirse, o zaman haramdır. Alimler de bu tür fetva vermişler. Nişabur’da Şeyh Hafız el-Beyhak’iden böyle dediğini işitdim ki: «Peygamber’den (s.a.a) onun azının (az torpak yemenin) haram olması hususunda nakledilen hiç bir hadis sahih değil.» Benim nazarımda da bu, düzgün nazar’dir.[79]

4. Şeyh Muhammed bin Huseyin bin Ali et-Turi el-Kadiri el-Hanefi

Şeyh Muhammed bin Huseyin bin Ali et-Turi el-Kadiri el-Hanefi «Tekmilet el-bahr er-raik» kitabında yazıyor ki:
وأكل الطين مكروه . وفي فتاوي أبي الليث ذكر شمس الأئمة إذا كان يخاف على نفسه من أكل الطين بأن كان يورث علة لا يباح له أكل الطين ، وكذا كل شئ أكله يورث ذلك ، إن كان يتناول منه قليلا ويفعل أحيانا لا بأس به . وأكل الطين البحاري لا بأس به ما لم يسرف وكراهة أكله لا لحرمته بل لأنه يهيج الدم ، والمرأة إذا اعتادت أكل الطين تمنع من ذلك إذا كان يوجب النقصان في جمالها .
Torpak yemek mekruh’dur. «Fetava Ebu Leys» kitabında (şöyle kayıt edilmiştir). Şemsul-Eimme kayıt etmiş ki, eğer şahıs toprak yemek ona hastalık getireceğinden korkarsa, onun toprak yemesi caiz değil. Yeğilmesi hastalık ile neticelenen her şey böyledir. Eğer (toprağı) az yese ve bunu hərdən etse, o zaman hiç bir problem yokdur. Deniz toprağını haddi aşmadan yemək günah değil. Onun mekruh olması haramlığına görə değil, kan təzyiqini artırdığı içindir. Eğer kadın toprak yemeye adet etmiş olsa ve eğer bu, onun güzelliğinin bozulmasına neden olursa, onun bu işinin tedbiri alınmalıdır.[80]

5. el-Bahuti

el-Bahuti’nin «Keşf el-kına» kitabında diyor ki:
ويكره أكل تراب وفحم وطين لضرره (وهو) أي أكل الطين (عيب في المبيع) نقله ابن عقيل لأنه لا يطلبه إلا من به مرض وقوله : (لأنه يضر البدن به) علة لكراهة أكل الطين ونحوه (فإن كان منه) أي الطين (ما يتداوى به كالطين الأرمني لم يكره) لأنه لا ضرر فيه (وكذا يسير تراب ، وطين) بحيث لا يضر فلا يكره لانتفاء علة الكراهة.
Toprak, balçık ve kömür yemek zararlı olduğu için mekruh’dur. (O) yeni balçık yemək (satılan şeyde ayıpdır). Bunu İbn Akil nakletmişdir. Çünkü bunu ancak hastalığı olan şahıs istiğe bilir. Onun «“çünkü bedene zararlıdır» ifadesi balçık ve bu gibi şeylerin yemenin mekruh olmasının sebebini bildirir. Eğer O, (yani, o toprak) derman maksadı ile istifade edilen topraklardan, mesala «ermeni toprağı» olsa, mekruh değil. Çünkü onun hiç bir zararı yokdur. Az toprak ve balçık da öyledir. Şöyle ki, zarar olmasa mekruh da değil. Çünkü burada mekruhluğun sebebi aradan kalkıyor.[81]

Aziz okyucu, «az toprak ve balçık da öyledir» sözünə dikkat edin. Çünkü Şia hadis və alimlerinden getirdiğimiz sitatlara görə de İmam Hüseyin’in (a.s) kabri’nin toprağından az miktarda yemek olur.

6. Abd el-Kerim er-Rafii

Abd el-Kerim er-Rafii «Feth el-aziz» kitabında yazıyor ki:
قال ( فضلنا على الناس بثلاث جعلت لنا الأرض مسجدا وجعل ترابها طهورا ) عدل إلى ذكر التراب بعد ذكر الأرض ولولا اختصاص الطهورية بالتراب لقال جعلت لنا الأرض مسجدا وطهورا ثم اسم التراب لا يختص ببعض الألوان والأنواع ويدخل فيه الأصفر وهو ما لا يخلص بياضه والأصفر والأسود ومنه طين الدواة والأحمر ومنه الطين الأرمني الذي يوكل تداوياً
(Şöyle) diyor: "(Allah) üç şeye göre bizi insanlardan üstün etdi: bizim için yer secdegah, toprak ise paklayıcı tayin edildi." Yeri deyəndən sonra torpağı qeyd edib. Eğer paklayıcılık hususiyyeti toprağa mahsus olmasaydı, o zaman "bizim için yer secdegah ve paklayıcı tayin edildi" denilirdi. Hatta toprak adı onun ancak bazı renk çeşitlerinde sonlanmıyor ve sarı renk(li toprak) da oraya (toprak kategorisine) dahildir. Hatta toprak ağlığı, sarılığı ve siyahlığı halis olmayandır. Onun çeşitlerinden biri de «derman toprağı» ve kırmızı toprakdır. Hatta o topraklardan biri de derman gibi yeğilen «ermeni torpağı»dır.[82]



Ehli-sünnet kaynaklarında toprak yemeği haram olmasını diyen bütün hadisler zayıf’dir
Ehli-sünnet kaynaklarında selefilerin toprak ve balçık yemenin haram olması için delil olarak getirdikleri bazı hadisler nakledilmişdir. Onların hepsi zayıf, senedi itibarsız hadislerdir. Biz bütün kapıların onların yüzüne kağatmak için şimdi size bu hadisler hakkında bazı alimlerin fikirlerini nakledəcəğiz.


1. İbn Teymiyye

وكذلك ما يجمعه عبد الرحمن بن منده مع أنه من أكثر الناس حديثا لكن يروي شيئا كثيرا من الأحاديث الضعيفة ولا يميز بين الصحيح والضعيف . وربما جمع بابا وكل أحاديثه ضعيفة كأحاديث أكل الطين وغيرها
Abd er-Rahman bin Munde çok hadis nakletmesine bakmayarak, çok zayıf hadisler de nakletmişdir. O, zayıf ve sahih hadisi bir-birinden ayırmıyor. Bazen bir bab cem ediyor, hemen o bab’ın bütün hadisleri zayıf oluyor. Torpak yeme hakkında olan hadisler gibi...[83]

2. Hafiz Ebu Bekr bin Huseyin el-Beyhaki

el-Beyhaki «es-Sünen el-kubra» kitabında «Toprak yeme hakkında nakledilenler» babında diyor ki:
قد روى في تحريمه أحاديث لا يصح شئ منها ... ( قال الشيخ ) وهذا لو صح لم يدل على التحريم وإنما دل على كراهية الاكثار منه والاكثار منه ومن غيره حتى يضر ببدنه ممنوع والله أعلم
Toprak yemenin haram olması hakkında bir sıra hadisler nakledilmiş ki, onların hiç biri sahih değiller. .... (Şeyh diyor ki: ) Bu sahih olsa bile, haramlığa delalet etmiyor, çok toprak yemenin mekruhluğuna delalet eder. Toprakdan çok yemek, ve ya başka bir şeyden çok yemek bedene zarar verdiği haller için yerinde kullanılmıştır. Daha doğrusunu Allah bilir.[84]


3. Şeyh el-İslam Abdullah bin Mübarək

)أخبرنا) أبو عبد الله الحافظ حدثني أبو بكر محمد بن عبد الله الجراحي بمرو ثنا يحيى بن ساسويه ثنا عبد الكريم السكري ثنا وهب بن زمعة انا سفيان بن عبد الملك قال وذكر لعبد الله يعنى ابن المبارك حديث ان أكل الطين حرام فأنكره وقال لو علمت أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قاله لحملته على الرأس والعين والسمع والطاعة.
Bize Hafiz Ebu Abdullah haber verdi (ve dedi): Bana Ebu Bekr Muhammed bin Abdullah el-Cerahi Merv’ede rivayet etdi (ve dedi:), bize Yahya bin Saseveyh rivayet etdi (ve dedi): bize Abd el-Kerim es-Sukri rivayet etdi (ve dedi): bize Vehb bin Zema rivayet etdi (ve dedi): bize Süfyan bin Abd el-Melik rivayet etdi ve dedi:, Abdullah bin Mubareke «toprak yemek haramdır» hadisini nakletdiler. O, hatta hadisi inkar ederek dedi ki: «Eğer onun Peygamber kelamı olduğunu bilseydim, o zaman onu başımın, gözümün ve kulağımın üstünde gezdirir ve ona itaat ederdim.»[85]
İbn Hacer al-Askalani de bu məseleyi el-Beyhaki’den naklediyor.
قال البيهقي وقيل لعبد الله بن المبارك حديث إن أكل الطين حرام فأنكره
el-Beyhaki diyor ki: «Abdullah ibn Mubareke «toprak yemek haramdır» hadisini nakletdiler ve O, bunu inkar etdi.»[86]

4. Nasir ed-Din el-Albani

ضعيف جدا.
رواه أبو نعيم في " أخبار أصبهان " ( 2/101 ) ، والديلمي ( 1/1/131 ) عن عمر بن شبة : حدثنا إبراهيم بن بكر عن أبي عاصم العباداني عن أبان عن أنس مرفوعا .
قلت : وهذا إسناد هالك ؛ مسلسل بالعلل
Çok zayıf’dır.
Onu Ebu Naim «Ahbaru Isbahan» kitabında (2/101) ve ed-Deylemi (1/1/131) Ömer bin Şube’dən nakledyoir ki, İbrahim bin Bekr bize Ebi Asim el-İbadani’dən, O da Eban’dan, O da Enes’dən «merfu» olarak nakleddi.
Ben derim ki: «Bunun senedi zayıf’dan da aşağıdır ve raviler silislesinde noksanlar vadırr.»[87]

5. Ahmed bin Hanbel ve İbn el-Cevzi

İbn el-Cevzi «el-Mevzuat» kitabında diyor ki:
قال أحمد بن حنبل : ما أعلم في الطين شيئا يصح ، وقال مرة : ليس فيه شئ يثبت إلا أنه يضر بالبدن .وكذلك نقل عنه ابن قدامة في المغنى وقد مر.
Ahmed bin Hanbel şöyle dedi: «Toprak hakkında sahih bir şey bilmiyorum.» Hatta başka bir yerde deyip ki: «Toprak hakkında olan hadislerden ancak onun bedene zarar olması sabit olur.» İbn Kudame de «el-Muğni» kitabında ondan o tür nakletmiş ve biz evvelde ona işaret etdik.[88]

İbn el-Cevzi bu hadisi uydurma hadisler hakkındakı kitaba dahil etmekle kendi makamını bildirmiş olur.
قال العقيلي : ليس لهذا الحديث أصل ولا يحفظ من وجه يثبت
el-Ukeyli diyor ki: «Bu hadisin aslı yoktur ve O, sabit bir yolla naklonumamıştır..»[89]

6. el-Acluni

وقال في الدرر تبعا للزركشي أحاديث أكل الطين وتحريمه صنف فيه بعضهم جزءا وأحاديثه لا تصح انتهى
O, «ed-Durer» kitabında ez-Zerkeşiye tabe olarak diyor ki: «Toprak yemek ve onun haramlığı hakkında olan hadislerin bir kısmı cüzi karakterlidir ve onun hakkında olan hadisler sahih değil.»[90]

7. Şems ed-Din ez-Zehebi

قال رسول الله (ص) : ( أكل الطين يورث النفاق ) هذا الحديث ليس بصحيح يشبه أن يكون موضوعاً تداوله قوم ليسوا بثقات.
Allah Resulu (s.a.a) buyurdular ki: «Toprak yemek nifaka sebep olur.» Bu hadis sahih değil. Uydurma hadise benziyor. Bu hadisi gayri-muteber deste nakledilmiştir..[91]

8. İbn el-Cevziyye

طين : ورد في أحاديث موضوعة لا يصح منها شيء مثل حديث : (من أكل الطين ، فقد أعان على قتل نفسه) ، ومثل حديث : (يا حميراء لا تأكلي الطين فإنه يعصم البطن ، ويصفر اللون ، ويذهب بهاء الوجه) ، وكل حديث في الطين فإنه لا يصح ، ولا أصل له عن رسول الله (ص) ، إلاّ أنه رديء مؤذ ، يسد مجاري العروق ، وهو بارد يابس ، قوي التجفيف ، ويمنع إستطلاق البطن ، ويوجب نفث الدم وقروح الفم.
Toprak – Toprak hakkında bir sıra uydurma hadisler nakledilmiş ve onların hiç biri sahih değil. Onlardan biri bu hadisdir ki: “Kim toprak yese, kendi ölümüne yardım etmiş olur”. (Hatta bu hadis gibi): “Ey Humeyra, toprak yeme. Hakikaten o karnını sertleştirir.(kazbızlık yapar), rengi saraltır ve yüzün parıltısını götürür. Toprak hakkında olan hiç bir hadis sahih değil vr hatta hadislerin peygamber’e gidip dayandığının hiç bir aslı yoktur. Doğrudu toprak pis ve eziyyet veren bir şeydir, damarların tutulmasına sebep olur, tabiatca soğuk ve kurudur, güçlü kuruluk getirir, karnın boşalmasına mani olur. O hatta ağızdan kan gelmesine ve ağızda yara oluşmasına sebep olur.[92]

Aziz okuyucular! Böylece size apaçık aydın olundu ki, selefilerin nazarında toprak yemənin haramlığını diyən bütün hadislerin senedleri zayıf’dır. Onların elinde toprak ve balçık yemeyi haram eden senedi düzgün, hiç bir irad ve noksanı olmayan ve kökü gidip Hz.Peygamber’e (s.a.a) çıkan bir hadis bile yoktur.



[1]

[2]Rağib İsfehani, Müfredat’ın tercümesi, c.2, s.337
[3]Fərhənge əbcədi arabi-farsi, 400-cü metn

[4]Şeyh Muhammed Hasan en-Necefi, Cevher el-kelam fi şerh şeraih el-islam, c.36, s.358
[5]Şehidi-Evvel Muhammed bin Cemal ed-Din Mekki el-Amili - (vefat 786 h.), Kitab ed-Durus, c.2, s.25
[6]Muhakkik es-Sebzevari, Kifaye el-fıkh, c.2, s.611-612

[7]Hürr el-Amili, el-Fusul el-muhimme fi usul el-Eimme, c.3, s.34
[8]Şeyh Hadi en-Necefi, Mevsuat ehadis Ehl el-Beyt (a.s), c.2, s.152
[9]Seyyid Muhammed Sadık er-Ruhani, Fıkh es-Sadık, c.24, s.172
[10]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.478
[11]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.461
[12]Ebu Cafer el-Kuleyni, Üsul min el-Kafi, c.4, s.588
[13]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.462
[14]Ebu el-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.462
[15]Ebul-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.469
[16]Ebu əl-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.478
[17]Hürr el-Amili, el-Fusul el-muhimme fi usul el-Eimme, c.3, s.34
[18]Ebu el-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.478
[19]Ebu el-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.467
[20]Ebu el-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.466
[21]Ebu el-Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.461
[22]Ebu Cafer el-Kuleyni, Üsul min el-kafi, c.4, s.588
[23]Ebu Cafer el-Kuleyni (vefat 328 h.), Üsul min el-kafi, c.4, s.587; Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh əl-Kummi (vefat 367 h.), Kamil ez-ziyaret, s.461
[24]Şeyh es-Saduk, Uyun ahbar er-Rıza (ə.s), c.2, s.96
[25]Şeyh Ebu Cafer et-Tusi, el-Emali, s.318
[26]Şeyh Ebu Cafer et-Tusi, el-Emali, s.318
[27]Şeyh Ebu Cafer et-Tusi, el-Emali, s.318
[28]Şeyh Ebu Cafer et-Tusi, el-Emali, s.319
[29]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.470-471

[30]Ebu Cafer el-Kuleyni, Üsul min el-Kafi, c.4, s.588
[31]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.468

[32]Ebu el Kasim ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.469

[33]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.479
[34]Şeyh el-Mufid (vefat 413 h.), el-Məzar, s.150; Dar el-Mufid lil-Tiba vel-Neşr vel-Təuzi, Beyrut, 1414/1993; Hasan ibn Fazl el-Tabersi (vefat 548 h.), Mekarim el-Ahlak, s.281; Şerif Razi, Kum, 1392/1972
[35]el-Hürr el-Amili, Təfsil Vesail eş-Şia ila tahsil eş-şeria, c.4 s.265
[36]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi, Kamil ez-ziyaret, s.467
[37]Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi (vefat 367 h.), Kamil ez-ziyaret, s.461
[38]Ebu Cafer el-Kuleyni, Üsul min el-Kafi, c.2, s.567
[39]el-Hürr el-Amili, Təfsil Vesail eş-Şia ila tahsil eş-şeria, c.17 s.182
[40]Muhammed bin İsmail el-Buhari (vefat 256 h.), el-Cami es-Sahih, c.5, s.2168
[41]Fussilet suresi, 44
[42]el-İsra suresi, 82
[43]en-Nahl suresi, 69
[44]Eli b. Musa el-Beyhaki, Şuəb el-İman, s.797
[45]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2168
[46]en-Nevevi, Şerh Sahih Müslim, c. 14, s. 183
[47]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2180
[48]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.4, s.1700/c.5, s.2159
[49]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2154
[50]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2156
[51]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2155/2160; Müslim bin el-Haccac el-Neysəburi, el-Müsned es-sahih bi nəqlil ədli, c.4, s.1734
[52]Nureddin el-Heysemi, Keşf el-Əstar an Zevaid el-Bezzar ala el-Kitab es-Sittə, s.881
[53]Muhammed bin İsmail el-Buhari, el-Cami es-Sahih, c.5, s.2067

[54]Abd el-Malik bin Muhammed es-Salebi, Fıkh əl-Luğat, c.1, s.58
[55]İbn Hacer el-Askalani, el-Metalib el-aliyye bi-zevaid el-mesanid es-semaniyye, c.11, s.38
[56]Ahmed bin Hanbel, el-Musned, c.2, s.390
[57]et-Taberani, Mucem el-Evset, c.1, s.289
[58]Cemaluddin es-Suyuti, el-Feth el-Kadir fi dəmm ez-ziyade ila el-Cami es-Sağir, c.2, s.242; əl-Zaid el-Mekki el-Hanefi, Tarih Mekke el-Mukarreme ve Mescid el-Haram, c.1, s.234
[59]Müslim bin el-Haccac el-Neysəburi, es-Sahih, c.3, s.1619; Şueyb bin Ali en-Nesai, es-Sünen el-kubra, c.4, s.369; Ahmed bin Hanbel, el-Musned, c.6, s.105
[60]el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, c.4, s.229
[61]et-Tebarani, el-Mucem el-kebir, c.12, s.238
[62]Mecma el-bahreyn, c.2 s.58
[63]Ahmed bin Hanbel, el-Musned, c.6, s.93
[64]Ahmed bin Hanbel, el-Musned, c.6, s.369; el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, c.4, s.448
[65]el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, c.4, s.218; Şueyb b. Ali en-Nesai, es-Sünen el-kubra, c.4, s.371
[66]el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, c.4, s.448
[67]İbn Hacer el-Askalani, el-Metalib el-aliyye bi-zevaid el-mesanid es-səmaniyye, c.11, s.38
[68]el-Haris bin Ebi Usame/el-Hafiz Nureddin el-Heysemi, Buğyat el-bahis en zevaid Musned el-Haris, c.2, s.579
[69]Abd er-Rahman bin Muhammed bin Ahmed en-Nisaburi, Fevaid Ebi Ali bin Fəzələ, s.4
[70]Abd el-Kerim bin Muhammed el-Kazvini, et-Tedvin fi ahbar Kazvin, c.1, s.457
[71]Abd er-Rahman bin el-Əuzi, el-İləl el-mutənahiye fi el-ehadis el-vəhiye, c.1, s.352
[72]el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, c.1, s.646
[73]İbn Kesir ed-Dimeşki, el-Bidaye ven-Nihaye, c.14, s.136
[74]İbn Nasiruddin ed-Dimeşki, er-Redd el-vafir ela min zama ənne min semma İbn Teymiyye Şeyh’ul-İslam kafir, s.39
[75]Şems ed-Din ez-Zehebi, Siyer elam en-nubela, c.12, s.467
[76]Şems ed-Din ez-Zehebi, Siyer elam en-nubela, c.5, s.358-359
[77]İbn Hazm, el-Muhalla, c.7, s.430
[78]İbn Kudame, el-Muğni, c.11, s.88
[79]en-Nevevi, el-Mecmu, c.10, s.493
[80]Muhammed et-Turi el-Kadiri, Tekmilet el-bəhr er-raik, c.2, s.338
[81]el-Bahuti, Keşf el-kına, c.6, s.246
[82]Abd el-Kerim er-Rafii, Feth el-aziz, c.2, s.310
[83]İbn Teymiyye, Mecmu el-fetava, c.3, s.434
[84]el-Beyhaki «es-Sünen el-kubra», c.10, s.20
[85]el-Beyhaki es-Sünen el-kubra, c.10, s.20
[86]İbn Hacer el-Askalani, et-Təlhis, c.4, s.294, h.2472
[87]Nasir ed-Din el-Albani, Silsilet ez-zuafe ve el-mevzua, c.6, s.437
[88]İbn el-Cevzi, el-Mevzuat, c.3, s.34
[89]İbn el-Cevzi, el-Mevzuat, c.3, s.34
[90]el-Acluni, Keşf el-hifa, c.1, s.174 ve ya c.1, s.203
[91]ez-Zehebi, Tezkiret el-huffaz, c.4, s.1475
[92]İbn el-Cevziyye, Zadd el-mead fi huda hayr el-ibad,Peygamber’in (s.a.a) dilinden çıkan bazı derman ve gıdalar faslı; c.4, s.309

İSTİFADE EDİLMİŞ KAYNAKLAR


1. Rağib İsfehani, Müfredat’ın tercümesi
2. Fərhənge əbcədi ərəbi-farsi
3. Şeyh Muhammed Hasan en-Necefi, Cevhər el-kelam fi şerh şeraih el-islam, Dar el-Kutub el-İslamiyye, Tehran, 1363 ş.; tahkik, telif ve teshih: Mahmud Koçani
4. Muhakkik es-Sebzevari (vefat 1090 h.), Kifaye el-fıkh, tahkik: Şeyh Murteza el-Vaizi el-Eraki
5. Hürr el-Amili, el-Fusul el-muhimme fi usul el-Eimme, Müessise Marif İslami İmam Rza (ə.s), 1418/1998; tahkik: Muhammed bin Muhammed el-Huseyin el-Kaini
6. Şeyh Hadi en-Necefi, Mevsuat ehadis Ehl el-Beyt (a.s), Dar İhya ət-Turas el-Arabi, Beyrut, 1423/2002
7. Seyyid Muhammed Sadık er-Ruhani, Fikh es-Sadık, Muessise Dar el-Kitab, Kum, 1414/1994
8. Ebu el-Kasım ibn Kəvləveyh el-Kummi (vəfat 367 h.), Kamil ez-ziyaret, tahkik: Şeyh Cavad el-Kəyyumi, 1417/1997
9. Ebu Cafer el-Kuleyni, Üsul min el-Kafi, İslamiyye, Tehran; 1404/1984
10. Şeyh əs-Saduk (vefat 381 h.), Uyun ahbar er-Rıza (a.s), Müessise el-İslami el-Mətbuat, Beyrut, 1404/1984; tahkik: Şeyh Hüseyn el-Alemi
11. Şeyh Ebu Cafer et-Tusi (h. 460), el-Emali, Dar es-Sakife, Kum, 1414/1994
12. Şeyh el-Mufid (vefat 413 h.), el-Məzar, Dar el-Mufid lil-Tiba vəl-Nəşr vəl-Təuzi, Beyrut, 1414/1993
13. Hasen ibn Fazl el-Tabersi (vefat 548 h.), Mekarim el-Ahlak, Şerif Razi, Kum, 1392/1972
14. el-Hürr el-Amili, Tefsil Vesail eş-Şia ila təhsil eş-şeria, Muessise Al el-Beyt (a.s) İhya et-Turas, 1414/1994
15. Muhammed bin İsmail el-Buhari (vefat 256 h.), el-Cami es-Sahih, Dar İbn Kesir, Beyrut; tahkik: Mustafa Dib el-Buğa; 1407/1987
16. Ali b. Musa el-Beyhaki (vefat 458 h.), Şueb el-İman, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1410; tahkik: Muhammed b. es-Said Bəsyuni Zəğlul
17. en-Nevevi, Şerh Sahih Müslim, Dar İhya et-Turas el-Arabi, Beyrut, 1392
18. Müslim bin el-Haccac al-Neysəburi (vefat 261 h.), el-Müsned es-sahih bi neklil adli, Dar İhya et-Turas el-Arabi, Beyrut; tahkik: Muhammed Fuad Abdul-Baki
19. Nureddin el-Heysemi, Keşf el-Estar an Zevaid əl-Bezzar ala el-Kitab es-Sitte, Müessise er-Risale, Beyrut; 1399/1979; tahkik: Habib er-Rahman el-Azami
20. Abd el-Malik bin Muhammed es-Salebi (vefat 429 h.), Fikh el-Luğat
21. İbn Hacer el-Askalani, el-Metalib el-aliyye bi-zevaid el-mesanid es-semaniyye, Dar el-Asime/Dar el-Ğəys, el-Əulə, es-Səudiyye, 1419/1999
22. Ahmed bin Hanbel, el-Musned, Muessise Kurtubə, Misir
23. et-Taberani, Mucem el-Evsat, Dar el-Haremeyn, Kahire, 1415; tahkik: Tarık b. Əvəzullah b. Muhammed ve Abdul-Muhsin b. İbrahim el-Huseyni
24. et-Taberani, el-Mucem el-Kebir, Mektebe ez-Zehra, Musul, 1404/1983; tahkik: Hamdi b. Abdul-Mecid es-Selefi
25. Cemaluddin es-Suyuti (vefat 911 h.), el-Fəth el-kadir fi demm ez-ziyade ila el-Cami es-Sağir, Dar el-Fikr, Beyrut, 1423/2003; tahkik: Yusuf en-Nebhani
26. el-Zaid el-Mekki el-Hanefi, Tarih Mekke el-Mukarreme ve Mescid el-Harem, Dar el-Naşir, Beyrut, 1424/2004
27. Şueyb bin Ali en-Nesai (vefat 303 h.), es-Sünen el-kubra, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1411/1991; tahkik: Abdül-Ğeffar Süleyman el-Bendari, Seyyid Kəsrevi Hasen
28. el-Hakim en-Nisaburi, Müstedrek ela es-Sahiheyn, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1411/1990; tahkik: Mustafa Abdul-Kadir Ata
29. el-Haris bin Ebi Usame / el-Hafiz Nureddin el-Heysemi, Buğyat el-bahis en zevaid Musned el-Haris, c.2, s.579; Merkez Xidmet es-Sunnə vel-Siyer en-Nebeviyye, Medine, 1413/1992; tahkik: Huseyin Ahmed Salih el-Bakiri
30. Abd er-Rahman bin Muhammed bin Ahmed en-Nisaburi (vefat 420 h.), Fevaid Ebi Ali bin Fəzələ
31. Abd el-Kerim bin Muhammed el-Kazvini (vefat 623 h.), et-Tedvin fi Ahbar Kazvin, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1987; tahkik: Azizullah el-Utaridi
32. Abd er-Rahman bin el-Əuzi, el-İlel el-mutenahiye fi el-ehadis el-vəhiye, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1403; tahkik: Halil el-Meys
33. İbn Kesir ed-Dimeşki (vefat 774 h.), el-Bidaye ven-Nihaye, Mektebe el-Marif, Beyrut
34. İbn Nasir ed-Din ed-Dimeşki, er-Redd el-vafir ela min zama ənnə min semma İbn Teymiyye Şeyh’ul-İslam kafir, Matbaa Kurdustan el-İlmiyye, Misir, 1329/1909
35. Şems ed-Din ez-Zehebi (vefat 748 h.), Siyer elam en-nubela, Muessise er-Risale, Beyrut, 1413; tahkik: Şueyb el-Ərnaut
36. İbn Hazm, el-Muhalla, el-Matbaa el-Muniriyye, el-Kahire, 1352/1932; tahkik: Ahmed Muhammed Şakir
37. İbn Kudame, el-Muğni, Matbaa el-Menar, el-Kahire
38. en-Nevevi, el-Mecmu, el-Mektebe el-İrşad, Cidde; tahkik: Muhammed Necib el-Mutii
39. Muhammed et-Turi el-Kadiri, Tekmilet el-bəhr er-raik
40. el-Bahuti, Keşf el-kina, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut
41. Abd el-Kerim er-Rafii, Feth el-aziz, Dar el-Fikr, Beyrut
42. İbn Teymiyye, Mecmu el-fetava, Kral Fehd adına Kuran Neşriyyatı Kompleksi, Medine, 1425/2004; tahkik: Abd er-Rahman bin Muhammed bin Kasım
43. el-Beyhaki, es-Sünen el-kubra, Dar el-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1424/2003; tahkik: Muhammed Abd el-Kadir Ata
44. İbn Hacer el-Askalani, et-Telhis, Muessise Kurtuba, Kahire, 1416/1995; tahkik: Hasan bin Abbas bin Kutb
45. Nasir ed-Din el-Albani, Silsilet ez-zuafe ve el-mevzua, Mektebe el-Mearif, er-Riyad, 1421/2000
46. İbn el-Cevzi, el-Mevzuat, Mektebe es-Selefiyye, Medine, 1388/1968; tahkik: Abd er-Rahman Muhammed Usman
47. el-Acluni, Keşf el-hifa, Mektebe el-Kudsi, Kahire, 1351/1930 ve Mektebe el-İlm el-Hadis, Dimeşk; tahkik: Yusuf bin Mahmud el-Hacc
48. ez-Zehebi, Tezkiret el-huffaz, Dairə el-Mearif el-Usmaniyye, Hindistan, 1374/1953; tahkik: Abd er-Rahman bin Yahya el-Mualimi
49. İbn el-Cevziyye, Zadd el-mead fi huda hayr el-ibad,Müessise er-Risale, Beyrut, 1417/1996; tahkik: Şueyb el-Arnaut ve Abd El-Kadir el-Arnaut




Allah'ın hidayeti ile olun....
Ahlulbayt
Mesajlar: 11
Kayıt: 03 Eyl 2013, 14:46

Re: KERBELA TOPRAĞININ ŞİFASI

Mesaj gönderen Ahlulbayt »

Pek iyi olmadı imkanlar dahilinde ama buradan doc olrak inderebilirsiniz orjinal olarak...
Buradan yükleyebilirsiniz....

http://www.velayet.com/Forum/kerbela_topraginin_sifasi-t25199.0.html;msg170749;topicseen#msg170749
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön