Seyyid eş-Şüheda İmam Hz. Hüseyin (a.s) ve Kerbela

Cevapla
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Seyyid eş-Şüheda İmam Hz. Hüseyin (a.s) ve Kerbela

Mesaj gönderen Mekzun »

KERBELA
Seyyid eş-Şüheda İmam Hz. Hüseyin (a.s)’in Kıyamı

İmam Hz. Hüseyin (a.s), galip olmak için hiçbir maddi imkanının olmadığını biliyordu. Seksen dört kadın ve çocukla yaptığı hareket, kesin bir sonuç almak içindi. İmam (a.s) bir taraftan, dedesi Hatem’ul- Enbiya (s.a.a.v)’nın büyük zahmetler çekerek diktiği, Bedir, Uhud ve Huneyn şehitlerinin kanıyla suladığı ve imam Hz. Ali bin Ebi Talip (a.s) gibi bir bahçıvanın da bakıcılığını yaptığı şecere-i tayyibe olan “ La ilahe illâllah'ı ” korumak istediklerini biliyor; diğer taraftan ise zulüm, tehdit ve yıkıp yakmakla, bilgin bahçıvanın çıkarılması ve şecere-i tayyibeyi sulayanın onu sulamaktan alıkoyulmasıyla, tevhid ve nübüvvet bahçesinin esas ve temelinin yok olmaya yöneldiğini görüyordu. Gerçi bazen asıl bahçıvan tarafından şecere-i tayyibe güçleniyordu; ama bu tam manasıyla yeterli olmuyordu.

O zamanlar, tevhid ve risalet bahçesinin bahçıvanlığı İmam Hz. Hüseyin (a.s)’e verilmişti. Beni Ümeyye’nin inat ve ilhadı işi öyle bir yere vardırmıştı ki, neredeyse tevhid ağacını kurutacak, hatta “La ilahe illallah” ağacının kökünü kazıyacaklardı. İmam Hz. Hüseyin (a.s) bu durumu görünce, yalnız ve yalnız risalet bağını sulamak ve şecere-i tayyibeyi (La ilahe illallah) güçlendirmek için Kerbela’ya doğru hareket etti. Ama susuzluğun ağacın köklerine kadar işlediğini, normal suların artık etki etmediğini ve daha güçlü bir takviyeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ziraatçılar iyi bilirler, bir ağaç güçsüz düştüğünde, onu kurbanla güçlendirmeye çalışırlar. Yani koyun vb. gibi bir canlı varlığı, o ağacın canlanıp güçlenmesi için onun dibinde keser, derisi, eti ve kanıyla birlikte ağacın altına defin ederler.

Resulullah (s.a.a.v)’ın reyhanı olan Seyyid eş- Şüheda (a.s), alim bir bahçıvan olduğu için, şecere-i tayyibenin özellikle son yıllarda Beni Ümeyye (emevi)’nin zamanında susuz bırakıldığını görmüştü. Onun normal sularla düzelmeyeceği belliydi, fedakarlık etmek gerekiyordu.

Şecere-i tayyibe ve şeriat ağacını sulamak, onu güçlendirmek ancak kan vermekle mümkün olurdu. Bu yüzden La ilahe illallah şeceresini sulamak için en iyi gençlerini, ashabını ve küçük çocuklarını alarak Kerbela’ya götürdü. Çünkü onları orada şecere-i tayyibeye kurban edecekti. Bazı dar düşünceliler diyorlar ki, İmam Hüseyin neden Medine’den çıktı? Orada kalmalı, kıyam etmeli ve kurbanlarını orada vermeliydi! Ama onlar şunun farkında değillerdir; Eğer İmam Hüseyin (a.s) Medine’de kalarak kıyam etmiş olsaydı, düşünür insanların bu kıyamdan haberleri olmayacak ve O Hazretin neden baş kaldırdığını iyice anlayamayacaklardı.

Nitekim birçok din taraftarları, kendi şehirlerinde hak için kıyam ettiler, ama kimsenin onların hedef ve amaçlarından haberi olmadı. Niçin öldürüldüklerinin sebebi bile bilinmedi; hatta düşmanlar, onların kıyamdan amaçlarının ne olduğunun tam tersini halka söyleyip durmuşlardır.

Ama İmam Hz. Hüseyin (a.s) hak ve hakikati ortaya çıkarmak için, Recep ayında, Mekke’ye gitti. Çünkü bu ayda insanlar Umre için Mekke’ye geliyorlardı. Arefe gününe kadar orada yüz binlerce insana konuşma yapıp gerçekleri herkese anlatıyordu. Yezid’in, şecere-i tayyibe olan La ilahe illallah’ın kökünü kazımak istediğini, hilafet iddiasında olan bu çirkef insanın, dinin temelini yok etmeye çalıştığını, şarap içip kumar oynadığını, köpek ve maymunlarla oynadığını, dinin hükümlerini ayaklar altına aldığını, ceddi Peygamberin zahmetlerini boşa çıkarmak istediğini, kendisinin ise ceddinin dinini korumak için kıyam ettiğini ve her şeyi göz önüne alarak bütün varlığını feda etmeğe hazır olduğunu halka bildiriyordu.

Seyid eş-Şüheda İmam Hz. Hüseyin (a.s)’in kıyamı, Medine’den Mekke’ye ve Mekke’den de Kufe’ye gidişi, dini nişaneleri korumak ve bütün insan toplumuna, Yezid’in dinsiz, bozuk bir ahlak ve inanca sahip olduğunu ve onun, telafi edilmeyecek bir takım zararlı amellerini ilan etmek içindi.

İmam (a.s)’ın kardeşleri, amca oğulları ve O’nu seven dostları, Hazretin Kufe’ye hareketine mani olmak için şöyle diyorlardı: “Size onca mektup yazıp davet eden Kufeliler, vefasızlıklarıyla meşhurdurlar. Yıllardır bu memlekete kök salmış Beni Ümeyye’nin kudreti ve çirkef Yezid’in saltanatıyla baş edemezsiniz. Çünkü hak ehli çok azdır. İnsanlar dünyanın kölesi olmuşlardır. Onların dünyası Beni Ümeyye ile uyuştuğu için Beni Ümeyye’nin etrafında toplanmışlardır. Galip gelmeyeceksiniz. Bu yolculuktan vazgeçin. Eğer Hicaz’da kalmak istemiyorsanız, o zaman Yemen’e gidin. Çünkü orada sizi seven çoktur. Oranın halkı gayretlidir. Sizi yalnız bırakmazlar. Ömrünün sonuna kadar da rahatça orada kalabilirsiniz.”

İmam Hüseyin (a.s) gerçeklerin hepsini herkese anlatamıyordu; bu yüzden O’nun bu hareketine mani olmak isteyenlere kısa cevaplar verip geçiyordu. Ama kardeşi Muhammed bin Hanefiyye’ye, amcası oğlu Abdullah bin Abbas gibi yakınlarına ve sırdaşlarına şöyle buyurdular:
“Zahirde galip olmayacağımı ben de biliyorum. Zafer ve fetih için de gitmiyorum. Ben ölmeye gidiyorum. Mazlumiyetin gücüyle zulüm ve fesadın kökünü kazımak istiyorum.”

Bazılarının kalplerini güçlendirmek için gerçeklerden (sırlardan) bazısını onlara söylemek zorunda kalıyordu. Bir cevabında şöyle buyuruyor:

“Ceddim Resulullah (s.a.a.v)’ı rüyada gördüm. Bana şöyle buyurdular: “Irak’a git; şüphesiz Allah-u Teala seni öldürülmüş olarak görmek istiyor.”

Muhammed bin Hanefiyye ve İbn-i Abbas; “Öyleyse kadınları neden götürüyorsun?” dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Ceddim buyurdu ki; ‘Şüphesiz ki Allah onları esir olarak görmek istiyor.’ Resulullah (s.a.a.v)’ın emriyle onları esaret için götürüyorum.”

Yani benim şahadetimle, Ehl-i Beytimin esaretinde bir sır vardır. Onların esareti benim şahadetimin tamamlayıcısıdır. Mazlumiyetin bayraktarlığını yaparak, Şam’a gidecekler; Yezid’in hilafet ve kudretinin kökünü kazıyacak, küfür ve zulmün bayrağını yıkacaklar.

Öyle de oldu. Nitekim Hz. Zeyneb-i Kubra’nın (selamullah aleyha), Yezid’in kudret ve eğlence meclisinde, Yüzlerce Beni Ümeyye’nin ileri gelenleri, yabancı elçiler ve birçok Yahudi ve Hıristiyanların önünde yaptığı konuşmasıyla ve İmam Seyyid eş- Sacidin Zeyn’el- Abidin (a.s)’ın da Şam’da Mescid-i Emevi’de, Yezid’in karşısında yaptığı minberdeki hitabesiyle, Beni Ümeyye’nin haşmet ve azameti yok olup halk gaflet uykusundan uyanmıştır.

Arz ettiğim sözlerin neticesi şudur ki; insaflı dost ve düşman herkes, Hz. Seyyid eş-Şüheda’nın (ruhlarımız ona feda olsun) kıyam ve savaşını, din için yapılan bir kıyam ve savaş olarak kabul etmektedirler.

-------------------------------------
NOT: Peşaver Geceleri'nden alıntıdır.
En son Mekzun tarafından 17 Kas 2012, 19:20 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Seyyid eş-Şüheda İmam Hz. Hüseyin (a.s) ve Kerbela

Mesaj gönderen Mekzun »

İmam Hüseyin (a.s)’in Mazlumiyeti Hakkında İngiliz Kadının Makalesi

19. y.y’da yazılan Fransızca bir ansiklopedi de bir İngiliz bilgin kadının “Üç Şehit” adlı uzun makalesi yayınlanmıştır. O makalenin özeti şöyledir: “İnsanlık tarihinde üç kişi, hakkın yücelmesi için her fedakarlıktan daha üstün bir fedakarlık yapmıştır: Birincisi; Yunanlı hekim Sokrat’tır. İkincisi; Hz. İsa bin Meryem (a.s)’dır. (Bu kadın Hıristiyan olduğu için Hz. İsa (a.s)’nın öldürüldüğüne inanıyor, ama biz Müslümanlar onun öldürüldüğüne ve asıldığına inanmıyoruz. Çünkü Kur’ân’ı Kerim Nisa suresi 157. ayetinde açıkça şöyle buyuruyor:

“Oysa O’nu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.”)
...
Üçüncüsü; Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a.v)’in torunu Hz. Hüseyin (a.s)’dir.”


Daha sonra şöyle devam ediyor: “Bu üç kişinin şahadet şekline ve durumlarına bakıldığı zaman, Hz. Hüseyin’in öteki ikisinden (Sokrat ve Hz. İsa) daha önemli ve daha güçlü olduğunu herkes onaylamaktadır. Bu yüzden O’na Seyyid eş-Şüheda denmektedir. Çünkü Sokrat ve Hz. İsa (a.s) hak yolunda sadece kendi canlarını feda ettiler. Ama Hz. Hüseyin (a.s) vatanından uzak bir çölün ortasında, kimsenin elinin ulaşamayacağı bir yerde düşmanlar tarafından kuşatıldı ve en azizlerini hak yolunda feda etti. Onların her birini feda etmek, O’nun için kendi başını vermekten daha zordu. Kendi eliyle onları düşmanın önüne göndererek bu yolda kurban etti. İmam Hz. Hüseyin (a.s)’in mazlumiyetine en büyük delil, kundakta daha süt emen çocuğunu kurban etmesidir. Süt emen çocuğa su istemek için getirdiklerinde, o aşağılık kavim (Beni Ümeyye) su vermek yerine onu okladılar. Dünya tarihinde böyle bir şey görülmemiştir.

Düşmanın bu hareketi, Hz. Hüseyin’in mazlumiyetini ispat etti. İşte bu mazlumiyet gücüyle, güçlü Beni Ümeyye ailesinin izzetini yok ederek onları bütün alem önünde rezil etti. O’nun ve ailesinin fedakarlıkları sonucu, Muhammed (s.a.a.v)’in dini yeniden hayat kazandı.”

Alman doktor Martin, Fransız doktor Joseph v.b. gibi Avrupalı tarihçilerin hepsi, yazdıkları tarih kitaplarında Seyyid eş-Şüheda imam Hz. Hüseyin (a.s)’in kıyam ve fedakarlıklarının İslâm dinini canlandırdığını ve Beni Ümeyye’nin zulüm ve küfrüne engel olduğunu onaylamaktadırlar. Eğer O’nun bu kıyamı olmasaydı, Beni Ümeyye tevhid dininin esasını tamamıyla ortadan kaldıracak ve alemde Allah, Peygamber, din ve şeriat adına hiçbir şey bırakmayacaklardı.
-----------------------------------------------------

NOT: "Peşaver geceleri" adlı kitaptan alıntıdır.
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön