“Ilımlı Şiilik“ ardından “Ilımlı Aşura”

Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

“Ilımlı Şiilik“ ardından “Ilımlı Aşura”

Mesaj gönderen 3nokta »

Bismillahirrahmanirrahim

Emeviler 1000 ay süren zulüm, işkence, sindirme, baskı saltanatları boyunca hidayet önderlerinin siyaset ve diyanet sahnesinde etkin olmalarını engelleyerek sürdürmüş ve ayakta kalabilmiştir.

Hz.Ali’nin (a.s), adaletine tahammül edemeyenler tarafından camide şehadetiyle başlayan terör eylemi, İmam Hasan’ın (a.s) feraset ve basireti karşısında aciz kalanlar tarafından evindeki casusularıyla zehirlenmesiyle devam eder. Terör ve kan üzerine kurdukları saltanatlarının yıkılma sürecini başlatan Hüseynî kıyam,şehamet,yiğitlik ve şehadet, tağuutun kalbine en büyük darbeyi indiriyordu. İmam Zeynelabidin’in (a.s) ibadet, irfan ve duası; ve Hz. Zeyneb’in mersiye/ağıt ve kahramanca duruşu zulüm saltanatının Kufe,Şam, ve Medine sütunlarını yıkmaya başladı.

Saltanatlarını ayakta tutmayı, masum imamları şehid etmek, Şiileri sindirmek, haklarını elinden almak, baskı altında tutmak ile başarırlar. Ama zulüm son buluyor, 80 küsür yıllık saltanat yerle bir oluyordu.

Derken çehre ve strateji değiştiren tağuut, sözde intikam, hilafeti ehline vermek, rahatlık, huzur, hakların verileceğini vaad eden “Abbasiler” adıyla geçer iktidara. Küçük şeylerle razı olan ve kendisini büyük sanan küçükler, çok çabuk aldanır değersiz vaadlere. Abbasiler, herkese hakkının verileceği yalanı ve hakları ellerinden alınan Şiilere haklarını iade edeceğiz, sloganıyla zafer kazanır.

Yılanın ağzından kurtulmuş kurbağa misali, kendisini kurtaranın hedef ve maksadına bakmadan ona hizmete yeltenir basiretsiz Şiiler, hem de ilahi hüccet masum imamların siyaset ve stratejisine bakmaya gerek dahi duymadan. Bu zavallı cahiller, imamlarının maarifinden gafil olduklarından, hidayet önderlerinin muhalefetine aldırış etmezler, imamet ve velayetin kırmızı çizgilerini görmezlikten gelirler.

Tağutun yeni stratejisi, masum imamları siyaset sahnesinden silmek değil artık, tam aksine onları hükümetin içine çekip kendi meşruiyetlerini kabullendirmekti. Bazen Kerbela katliamı için merasimler düzenler veya merasim, konferans yapılmasına izin verir, destekler, bazen masum imamları saraylarına çağırttırıp kendilerine destek vermelerini talep ederler, bazen onlara zahirde saygı ve ihtiramda kusur etmez, bazen ise imamların ilmi,ahlaki faliyetlerine ses çıkarmazlardı. Bütün bu hilelerin, İmamlar açısından bir anlamı vardı, halk tarafından ise başka bir algılanışı.

Kerbela kahramanlığının ardından, Yezidîlere karşı savaş açan ve onların zulümlerine son vermek isteyen Zübeyrcilerin ayaklanması ve Medine’de, Yezidilerle aralarında çıkan savaş başlayınca hidayet önderi İmam Zeynelabidin (a.s) “bu bizim savaşımız değil, iki zalimin savaşıdır, Şiilerimize söyleyin şehrin dışına çıksınlar, bu savaşa katılmasınlar, hiçbirinin yanında yer almasınlar” buyurur.

Emevilerin saltanatına yukarıda zikredilen bahanelerle son vermek isteyen Abbasiler ile Âl-i Sufyan, Âl-i Mervan arasındaki savaşta İmam Bakır (a.s) aynı temel prensibi uygular; hiçbir tağuti sistemin yanında yer almadığı gibi Şiilerine de de izin verez. İmamların adını kullanarak siyaset yapıp tağuuti saltanatlarını ayakta tutmaya çalışan Abbasiler, bunu başaramayınca 450 yıl süren zulüm saltanatları müddetince yedi hidayet önderini acımasızca şehit etmekten çekinmemişlerdir.

İmam Rıza’ya (a.s) halifeliği teklif eden Abdullah Me’mun’un gerçek şeytani düşüncesini bilen İmam, “Eğer halifelik Allah tarafından sana verilmişse, bunu başkasına verme hakkına sahip değilsin, eğer Allah tarafından sana verilmemişse, senin olmayan birşeyi başkasına veremezsin”, diye buyurur. Şeytani planlarını devam ettiren Me’mun “o zaman veliahtliği kabul et”. İmam, aynı temel prensibe dayanarak -tağuti sistemin içinde yer almanın haramlığına binaen- “ kendi isteğimle kabul etmem” deyince, Me’mun “ihtiyarınız yok, mecbursunuz” der. İmam Rıza ( a.s), “kimseyi göreve atamamak, kimseyi görevden azl etmemek, devlet işlerine karışmamak” şartlarıyla kabul eder. Bu şartların ne manaya geldiğini siyasiler çok iyi anlarlar, Me’mun da anlamıştı zaten.

Bu siyaset/basiret ve feraset karşısında tağuut saltanatının temellerinin çok kısa bir zamanda sarsılmaya başladığını gören Abdullah Me’mun, İmam Rıza’yı (a.s) şehid etmekten çekinmedi. İmam Rıza (a.s) şehadetinden önce şöyle buyuruyordu : “Sen benim arkama saklanıp hükümet edebileceğini mi sandın?”

Bütün bu gerçekleri göremeyen basiretsiz ve gafiller İmam’ın veliahtlığı gerçekten kabul ettiğini sanıp Abbasi saltanatının yanında yer almanın, onlarla işbirliği yapmanın sakıncasız olduğunu yanılgısına düştüler. İmamın siyaset/strateji ve ferasetini anlayamayanların bazıları ilahi hücceti suçlama cesaretinde dahi bulunmuş ve bazıları kendi günahlarına kılıf bulmak için imamın veliahdliği kabulünü örnek göstermişlerdir .

Günümüze bir göz atalım......

Evrensel söylemleri küreselleştirme yolunda en sağlam ve güçlü plan ve projeye Şia mektebinin sahip olduğunu emperyalistlerin çok iyi anladıkları görülmektedir. Bunun karşısında her türlü şeytani planlarını piyasaya sürmektedirler. Küresel hedeflerine ulaşmak için küresel fitne planları yapan epmeryalizmin sinsice yaptığı planların ardı arkası kesilmiyor.

İşte yeni bir hile yeni bir oyun, “Aşurayı liberalleştirmek”, “kültürel etkinlikler kalıbına sokmak”.

Acaba günümüz hükümetleri Abbasileri andırmıyor mu? Açılımlarla herkesin hakkını vereceğiz; mezhebi/dini azınlıklar, etnik gruplar vatandaşlık haklarını kavuşacaklar; herkesin ibadet özgürlüğü var, camiler, cem evleri açma hakkı var, okullarda din dersinde kendi öğretilerini öğrenme ve öğretme hakkı var gibi vaadler Şiilerın kulaklarına pek yabancı değil, 1400 senedir bütün devlet ve sistemler darda kaldıkları zaman aynı teraneleri tekrarlayıp durmuşlardır.

Kerbela kıyamı siyasi, evrensel, bütün zamanları kapsayan bir kıyam mıdır, yoksa sadece o zamanın zalimine karşı bir baş kaldırı mıdır?

Gün geçtikce gerçek çehresi/hakikatı ortaya çıkan Kerbela ve Aşura, siyasi, dini, toplumsal ve irfani bir kıyam olup tağutlara karşı cihat mıdır, yoksa kültürel bir etkinlik mi?

Siyasilerin ve bürokratların, İmam Hüseyn’nin (a.s) imamet ve velayetini ilahi ve evrensel görmeyenlerin Kerbela mektebini ve Aşura yiğitliğini dünyaya tanıtan merasim ve konferanslara katılmaları sizce Abbasi hilelerini andırmıyor mu?

Aşura merasimlerimiz, tağutun sarayını sallayan hz. Zeyneb’in (s.a) merasimine benziyor mu?

Konferans ve etkinliklerimize siyasilerin katılımı acaba bize, mektebe neler kazandırabilir?

Düşünüyorum da hz. Mehdi (a.f) zuhur etmiş olsa bu şahıslarla beraber bu merasimlerimize katılır mıydı?

Eskiden beri hep düşünürüm zamanın Yezidleri kimlerdir diye? Kimse kendisini Yezid görmüyor, Muaviye sofrasında oturup, Alinin arkasında namaz kılan zavallılar gibi herkes kendisini Hüseynî sanıyor.

Ve yine sormak isterim, zamanın imamı hz.Mehdi’nin (a.f ) temel prensiplerini ayaklarına altına aldığımız şu asırda zamanın İmamı hz.Hüseyin’le (a.s) biatlarını bozup zalimlerle işbirliğine giren Kufe halkını kınamak, onlara lanet okumak ne kadar doğrudur?

“Gadir Hum mektebini” idrak edip “Kerbela kıyamından” ders alarak “Mehdeviyet mektebine” ulaşma ümidiyle.

Abdullah Özgür

a.ozgour@hotmail.com

rasthaber
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön