Hz. Zeyneb'in (a.s)Yezid'in Sarayındaki Konuşması

Cevapla
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Hz. Zeyneb'in (a.s)Yezid'in Sarayındaki Konuşması

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Hz. Zeyneb'in Yezid'in Sarayındaki Konuşması

"Her şeyi bilen, her şeyi yaratan Allah'ın adıyla... Allah'ın selamı Resullerin güvencesi olan dedemin üzerinden eksik olmasın.

Allah aynen şöyle diyor: "Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı kötü bir azapla cezalandıracağız." (E'nam: 157)

Ey Yezid! (Lanet olsun !)

Bizi aç ve sefil bıraktığına, bizim varlığımızı tehlikeye soktuğuna mı inanıyorsun gerçekten? Bağlanmış ve zincire vurulmuş halimizle huzurunda bizi el pençe divan durdurmakla bizi zavallı tutsaklar durumuna düşürdüğüne ya da bu yolla bizim üstümüzde egemenlik kurduğuna mı inanıyorsun?

Allah katında bizim itibarımızı yitirdiğimizi, gözden düştüğümüzü, buna karşılık sizin de yüceldiğinizi, şereflendirildiğinizi mi düşünüyorsun? Sizin dış görünüşteki başarınızın yüce şerefinizden ya da üstün konumunuzdan ileri geldiğini mi sanıyorsun?

Kibirli ve basiretsiz kılığına bakmadan buna mı dikmişsin gözünü? Dünya âlemi elde ettiğine, bütün cihan üstünde nüfuz sahibi olduğuna mı inanmaya başladın yoksa? Dalavere işlerinizin düzlüğe çıktığını ve kendini ülkenin efendisi, devletin de yöneticisi olduğunu mu sanıyorsun?

Bekle, bekle... Cahilin cühelanın aklını çeliyorsun. Allah'ın 'inkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz sürenin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye süre veriyoruz Küçültücü azab onlaradır' (Âl-i İmran: 178) diyen buyruğunu nasıl da unutursun?


Ey Âzâd edilmiş kölelerin zürriyetinden olan!.


Sizin kadınlarınız perdelerin arkasında saklanacak da, Resûlullah'ın kızları, onlar hep tutsak edilecek ve pazar pazar, kapı kapı dolaştırılıp halka teşhir edilecek öyle mi?

Bu mu sizin adaletiniz? Bizim hicaplarımızı açtırmakla Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inin masumiyetini gerçekten ayaklar altına düşürdün. Senin kaprislerin yüzünden kent kent dolaştırıldık.

Dağlarda yaşayanların, yol kıyılarında, Pınar başlarında çadır açanlarıyla varlıklısıyla, yoksuluyla, şereflisiyle, şerefsiziyle, yaşlısıyla genciyle herkes, binbir çeşit insan, uzak demeden, yakın demeden bizi seyretti.

Eli iş tutan bir erkeğimiz yok ki yardıma gelsin, bir yakınımız yok ki imdada yetişsin.


Yezid!.


Bu yaptıklarında Allah'a karşı kibirlilik davası güttüğünü en kesin biçimde kanıtladın. O'nun Rasulü'nü tanımamak. Kutsal Kitab'ın ilkelerini ve Allah'ın Resul’üne indirdiği öğretiyi reddetmek...

Ama bunlar ne diye garip karşılanacakmış ve ne diye şaşırtacakmış? Kutlu bir soydan gelen ve Resûlullah'ın mübarek kurultayında terbiye gören ilk İslâm şehidlerinin (Örneğin Hz. Hamza'nın) ciğerlerini dişleriyle yiyenlerin soyundan gelen birisi değil misin sen? Senin ataların değil midir ordular hazırlayıp da bizzat Resûlullah'ın kendisine kılıç çekenler?

Böylesi adamların torunlarının zulümde, hilede ihanette, fitneye ve fesada yol açmakta, Allah'a ve O'nun Resûlü'ne karşı girişilen her hareketin başını çekmekte Araplar içerisinde şöhret bulmaları oldukça doğaldır.

Şunu bil ki senin bu âdi, bu iğrenç, bu pis hareketlerin, sizin ruhunuza işlemiş olan inançsızlığınızın tâ Bedir Savaşı'ndan beridir kalbinizde alev alev yanan intikam hırsının dışa vurmasından başka bir şey değildir.

Bize karşı kin, garez ve intikam beslersin, Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'ine karşı olan düşmanlığını açıkça ilan etmekten de çekinmezsin.

Sen Resulullah'ı hiçe sayarsın ve damlara çıkıp göğsünü gere gere, övünerek haykırırsın, dersin ki, "Bana Yezid derler, Resûlullah'ın oğlunun katili ve kasabı benim. Aile bireylerini tutsak eden benim." Sen yaparsın bunu; sence bunun kötü bir yanı yoktur asla...

Senin bu şeytanî başarını ataların görebilseydiler, atılırlardı hemen ve 'Aferin sana Yezid. Bileğine kuvvet, intikamımızı iyi aldın' diyerek sana cesaret verirlerdi.


Yezid!


Şu meclisin huzurunda zevkten dört köşe olarak ve ağzın kulaklarına değerek, elinde asayla Ebu Abdullah el-Hüseyiri'in dişlerine vuruyorsun. O dişlerin, o dudakların Resülullah'ın öpüp sevdiği dişler ve dudaklar olduğunu biliyor musun bari?

Yemin ederim ki güzellikte Gençliğin Efendisi'ni, Resülullah'ın ve Ali'nin oğlunu, Abdulmuttalib sülalesinin nur saçan tek ışığını söndürmekle bizi derin bir eleme boğdun.


Yezid!


Otur da kendini dinle bir an. Son derece menfur ve dehşet verici olan şu işlerini şöyle bir gözlerinin önünden geçirmen bile kollarının bileklerinden kesilmesini candan istemene ya da anandan doğduğuna pişman olmana yetecektir, çünkü düşünürsen bir an, Allah'ın sana karşı gazaplandığını ve Resülullah'ın sana düşman kesildiğini kavrarsın.


Ey yüce Allah'ım!.


Hakkımızı bize geri ver. Bize zulmedenlerden intikamımızı al ve kanımıza girenlerin, yeminlerini bozanların, bütün erkeklerimizi kılıçtan geçirenlerin başlarına gazap yağdır !

Ey Yezid!


Sen ancak sizin o sulanmış kuş beyinlerinizin düşünebileceği bir şey işledin. Ama unutma ki, bu suçu işlemekle kendi derinizi dilmiş, kendi etinizi parça parça etmiş oldun. Gerçekten çok kısa bir zaman sonra bu büyük günahınla birlikte, varisinin kanları henüz ellerinden silinmemiş olarak Resülullah'ın huzurunda bulacaksın kendini.

Onların şereflerine ve manevî makamlarına karşı işlediğin suçlar da cabası. Bütün Peygamber sülalesinin bir araya toplanacağı ve onların düşmanlarına hüküm biçileceği bir zamandır bu zaman.


Yezid!


Bu vahşi azgınlığın günahı üstüne, bu katliam üstüne cümbüş yapma. Canlarım hak yolda sebil edenlerin, Allah'ın şanı uğrunda kurban olanların öldüğünü sanmayasın sakın. Hayır, onlar diridirler. Allah'tan gıdalarını aktadırlar. Onlar, yaratıcıları tarafından kendilerine bağışlanan yüce şehadetin kutsallığıyla mest olmuşlardır.

Senin defterini dürmek için yalnızca Allah yeterlidir; davacınsa Resülullah olacaktır; ve sana karşı bizim yardımcımız, koruyucumuz da Cebrail olacaktır.

Seni devlete başkan yapanlar ve Müslümanların sırtına zorba saltanatını yükletenler çok geçmeden görecekler başlarına nelerin geldiğini. Mezalimin meyvesi ancak nefrettir ve her taşkınlığın ardında bir acı yatar, içinizden hanginiz fark edebilirsiniz, kimin azıttığını, kimin sapıttığını?
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Re: Hz. Zeyneb'in (a.s)Yezid'in Sarayındaki Konuşması

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Hz Zeyneb'in (a.s)Ardından


Hüseyin'in şehadetinin ardından çok yaşamadı Zeyneb. Bir buçuk sene sonra gözlerini yumdu dünyaya. Fakat bu kısa süre içinde bile, yorgun ve hasta vücuduna rağmen yoğun bir mücadele için değerlendirmeyi bildi hayatını.

Elbette ki Hz. Hüseyin'in ve yakınlarının ölümü, mevcut hükümetin dilediğince hüküm sürmesi için yetmedi. Sadece kadınların kaldığı görünen muhalif gurubun verdiği ferahlık da çabuk tükenecekti.

Sorun neydi aslında? Yezid ne istiyor, İslâmî hükümet kisvesi altında nasıl bir yönetimle hükmetmeyi amaçlıyordu. Bu soruda tartışmasız ortak cevap, Yezid'in geleneksel, kavmiyat taassubunun (asabiyet) ağır bastığı cahiliye yönetimlerine özendiğidir.

Hz. Hüseyin ise, cahiliye geleneklerinin geri gelmesi, İslâm'ın mesajının canlılığını ve berraklığım koruması için kıyam verirken, kendi başı; yakınlarının, en sevdiklerinin başı gitse bile, İslâm’ın mesajının bir noktada kesinlikle kaybolmayacağını, kıyamete kadar akıp gideceğini ve unutulmaz bir ders vereceğini biliyordu.

Zeyneb, O'nun mücadelesinin amacını biliyordu Ve kadınca bir sezgiyle, duyarlılıkla olacakları da kestiriyordu aşağı yukarı. Ama olacakları değiştiremeyeceğini de, ne gerekiyorsa onun sonuna kadar yapılmasının kesinliğim de biliyordu.

Kardeşinin ölümünün ardından her şeyin bitmediğini bir köşeye çekilip susmamanın gerektiğini de biliyordu Zeyneb. Ne ki yorgundu vücudu ve az çekmemişti..

Ancak yine de sürdü direnişi. Hiçbir zaman yanlışla uzlaşmadı ve taviz vermedi inancından. Yezid ve efradının neşesi, Zeyneb ve efradının sessiz-sesli direnci ile çok geçmeden zillete çevrildi.

Bu arada Yezid kendisini kurtarmak, aklanmak için gayret bile sarf etti. O'nun gözünde ve tüm olanlardan önce Allah'ın iradesini, sonra da Mercane'nin oğlu Ziyad'ı sorumlu tuttu. Ömrünün geri kalan günlerinde şurası muhakkak ki saltanatının mutluluğunu dört dörtlük tadamadı Yezid.

Zeyneb'in kıyam çağrısı, Hüseyin'in kıyamının devamıydı bir bakıma. "Hüseyin'in hesabını soran yok mu?" sesi uzun süre yankılandı İslam coğrafyasında. Bu sese üç sene sonra Küfe halkı cevap verecekti.

Bundan sonra olaylar birbirini izleyecekti. Hükümetin tavrı, baskı yöntemlerini genişleterek olayların genişlemesini önleme yönünde kendisini gösterecekti. Ancak işkence, dayak, öldürme ve hapis olayları ne denli önleyebilirdi ki olacakları? Nitekim Kerbelâ olayının baş sorunlularından Ubeydullah îbn-i Ziyad, bu olayda öldürülecek, yanı sıra Ömer Sa'd ve oğlu Hafes de vurulacaktı.

Bu sefer kesilen başlar Şam'a değil Medine'ye gönderilir. Ömer îbn-i Ebulneş, Ali Muhammed adlı kitabında bu kesilen başların Ali îbn-i Hüseyin'e gönderildiğini yazarken Taberî ise başların Muhammed Hanefî'ye gönderildiğini kaydeder.

Korkunç olaylar birbirini izler. Ekilen kin tohumları yeşermiş ve İslâm Ümmeti için hiç de iç açıcı olmayan günlerin yaşandığı bu dönem, kendisinden önceki İslâmî olmayan yönetimin hazırladığı dönemin ürünü olarak ortaca çıkmıştır.

Hüseyin'in ve yakınlarının öldürülüşünde payı olan hemen herkesin bu olaylar sırasında cezalandırıldığı söylenir. Hele Küfe halkı..? Sanki kardeşinin ölümünün ardından Küfe halkına yaptığı bir konuşma sırasında ağlayanlara Zeyneb'in yaptığı dua yerine getirilmiştir:

"Ağlıyor musunuz?" demişti Zeyneb "Ağlayın ve gözyaşlarınız hiç dinmesin." Kufelilerin gözyaşları dinmiyor ve senelerce şiddetli çatışmaların odak noktası durumunda kalarak kanlı yaşlar dökmeyi sürdürüyordu.


Şöyle demişti Zeyneb onlara:

Evet, yemin olsun ki Allah'a, çok ağlayın ve az gülün. Çünkü utanç kaynağı oldunuz. Ve bu lekeyi hiçbir zaman temizleyemezsiniz. Çünkü siz Hz. Peygamber'in torunu ve cennet gençlerinin baş tacını öldürdünüz."

Ve Küfe halkı, Zeyneb'in duasına yürekten katılarak "amin" diye hep bir ağızdan haykırmıştı o zaman. Sanki dua kendileri için yapılmıyordu ve sanki Hüseyin'in ölümü onların hatasının, dönekliğinin ürünü değildi. Bir Kufe'li kalkıp:

"Hz. Peygamber'in kızının oğlunu davet ettik ama canımızı O'nun yolunda vermeyi göze alamadık. Ne elimizle ne de dilimizle yardımımız olmadı O'na" diye söyleniyor, başkaları da onu destekliyordu bu sırada. Oysa daha yeni şehit edilmişti Hüseyin ve köprülerin üstünden çok sular akmamıştı daha.

Bu suçlamalar hep sürüp gitti. Küfe halkı birbirini suçluyor ve herkes Hz. Hüseyin'in kanlı ölümünün sorumluluğunu karşısındakine yıkmaya çalışıyordu. Ordular oluşturuluyor, silahlar toplanıyordu bunun için.

Tarihte o dönemde kurulan ordular "Tevbe Orduları" diye adlandırılır. Artık açıktan açığa kendini gösteriyordu bu hareketler. Bu ordunun mensupları Hz. Hüseyin'e karşı işledikleri ihanet suçu için Allah'a şöyle ya-karıyorlar-dı:

"Allah'ım, şehid oğlu şehide rahmetlerini yağdır. Biz O'nun dini üzerinde olduğumuzu ve bağlılığımızı itiraf ediyoruz. Onları öldürenlerin düşmanı ve dostlarının da dostuyuz artık" diyorlardı.

Bir kısmı da:


"Hz. Peygamber'in kızının oğlunu yalnız bıraktık, suçlarımızı affet Allah'ım ve kabul et tevbemizi... Eğer affetmezsen suçlarımızı ve bize rahmetini esirgersen zarar edenlerden olacağız mutlaka" diye yalvarıyorlardı.

O dönemde, ihanet suçunun ağırlığını üzerinden atmak isteyenlerin en büyük dileği ölmek, Allah yolunda ölmekti. Böylece şehit olarak bu büyük günahın ezici ağırlığından kurtulmayı umuyorlardı.


Karmaşa ortamının, çeşitli grupların türemesinde ve birlik beraberlik bilincinin olmamasında etkisi olmuştur muhakkak. Ancak kesin olarak söylenecek olan, Hz. Hüseyin'e karşı ihanetlerinin sırtlarına bir yük gibi bindiğini duyan Kufe'lilerin bir kaos dönemi yaşadığıydı.

Zeyneb, Kerbelâ olayından sonra çok yaşamadı. Ancak bu acı olayın ilk yıldönümünde ağlayıp ağıt yakarak o günü andığı, şehitler için dualar okuduğu söylenmektedir.

Daha sonraları bu anma oldukça yaygınlaştırılmış, Kerbelâ olayının hatırlarda kalması için ayrıntılı bir tören haline getirilmiştir.
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Hz Zeyneb'in (a.s)Mesajı

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Hz Zeyneb'in (a.s)Mesajı

Her büyük devrimin iki cephesi vardır ve her büyük oluş iki yönüyle kendisini tamamlar. Geleceği değiştirme ve bugünü düzeltme iddiası, yanı sıra kan ve haber olmadıkça kalıcı ve geçerli olamaz.

İlk haberi Hz. Hüseyin (a.s)verdi. O ve dostları Kerbelâ'da akıtılacak kanları pahasına bir büyük oluşun kıvılcımını tutuşturdular. Zeyneb. ise bu kıvılcımın söndürülmemesi görevini üstlendi. Akıtılan kanların ne anlam taşıdığını haber vermek O'nun sorumluluğundaydı artık.

Neydi bu haber, düşünelim... Ölüler arasında dirinin, kanlar içinde heyecanın verdiği bu haber, Zeyneb'in ince ve hassas omuzlarına yüklenmiş bir emanetti. Kardeşi ölümü seçmişti, Zeyneb kalmıştı geride..

Ama kolay mıydı yaşamak ve her şeye rağmen katlanmak olacaklara? Ardında esir kervanı, önündeyse düşman safları giderken, kardeşinin mesajı da sırtında ağırlaşan bir yük gibi duruyordu Kufe'de, pazarda, halkın arasında; sarayda, İbn-i Ziyad'ın huzurunda... Derken asıl amaçlanmış hedef, Şam'a varacaklardır.

Onları bekleyen, yıkılmışlığı, pişmanlığı, beyat olmasa da en azından yenik düşmüşlüğü ve sessizliği bekleyen Yezid'dir. Kudretin, donukluk ve acımasızlığın, zulüm ve ihanetin merkezinde, cinayet planlarının saltanatı korumak amacıyla tezgâhlandığı otağa gitmektedir bu yolun sonu... Develerin adımları bile isteksizce, yavaştır.

Zeyneb ise isteksizliğin ne olduğunu düşünememekte, akıp giden saatlerin sayısını hesap edememekte, sadece sorumluluğunu düşünmekte, taşıdığı emanetin sorumluluğunu ve haberin korkunç ağırlığını duymaktadır.


Öylece varır Şam'a ve haykırır Yezid'e, sarayda:


"Hamd-ü Sena Allah'a ki bize bunca yüceliği ihsan etti... Peygamberliği, şehadeti nasip etti..,"

Şehidler ne demek isterlerdi o sırada... Rabb'leri katında rızıklandırılan, ölü değil diri olan şehidlerin dilidir, yüreğidir Zeyneb... içinde çarpan bir tek yürek değildir, onlarca yürektir sanki.

Bu kanın neden döküldüğünü haber vermezse hem şehitler mahzun olacaktır hem de gelecek zaman... Bu kanın neden döküldüğünü nesillerin bilmesini istiyordu. Hüseyin ve dostları ve anlatacaktı, anlattı Zeyneb. (a.s)

Güç bir haberdi vereceği... Tüm insanlara ulaştırılması gereken bir borçtu ve Hüseyin'in şehadetine ağlayanların işitmesi gerekiyordu bunu. "Yaşam ancak bir cihaddır; başka bir şey değil demişti" Hüseyin (a.s)

Buna nasıl inandığına, hayata nasıl sırtını döndüğüne tanık olmalıydı insanlar; inananlar ve inanmayanlar. Ve Zeyneb bu haberi verirken diyordu ki: "Ey duyanlar. Peygamber (s.a.s.)'in risaletine inananlar; her asırda, her zamanda, nerede olursanız olun Kerbelâ şehidlerinin haberini dinleyin, duyun" diyordu Zeyneb.

Hüseyin'in habercisiydi Zeyneb. Her büyük oluşta da sorumluluk sahipleri iki görevden birini yüklenmek zorundadırlar. Ya kanlı ölümle karşı karşıya kalarak buna rağmen yıkılmaksızın ölüme koşmak; ya da haberciliğin ağır sorumluluğuna gönülden sahip çıkmak...

Ya Hüseyin gibi can vermek, dosttan gibi sakınmadan gitmek ölüme, ya da diri kalmışken Zeyneb gibi, her türlü zor şartlarda ne pahasına olursa olsun haberciliğini sürdürmek...

Bunlardan birisini yapmak, kirli tarihi aklayacak ve ışıklandıracaktır geleceğe uzalı yollardan birini. Her ikisinden dışlanmak ise, günü gelince yaşamdan dışlanmakla noktalayacaktır ömürleri.

Zeyneb'in yaşam öyküsü, bir noktayla son bulmayacaktır ama. Zeyneb gibi yaşamak, soluk almadan, susmadan yaşamaktır çünkü... Hala konuşuyorsa Zeyneb, hala anlatıyorsa haberi ve övülüyorsa haberciliği, yaşam öyküsü de son bulmamış anlamına gelmektedir bu.

Onun yaşam öyküsünden alınacak ders, yaşamın kaçınılmaz ve tartışılmaz mücadelesinde en doğru yörüngeyi tespit etmenin ve bu yörünge etrafında söz konusu edilebilecek tüm görevleri katıksız bir ödev bilinciyle üstlenmenin gerekliliği olmalı. Ölmek elbette ki çok zaman yaşamaya yeğlenebilir.

Ancak bu ölümün niteliğine bağlıdır çök zaman. Zeyneb'in yaşaması, zilletle geçmesi istenen bir ömrün çilelerine katlanmasını getirebilirdi.

Kendisinden istenen uzlaşmaya uymak, ölümden de beter bir acıyı tattırabilirdi O'na. Ne var ki Zeyneb'in uzlaşmaya yanaşması, bunun için sonuna kadar direnmesinde toplanır tüm sorun ve bu odaklanışa dikkat çekilmesi gün gelir zorunluluk haline gelir tüm insanlar için.

Gereğince ve yeterince öğrenilmesi için bu dersin, gereğinden ve yeterinden az olmayan bir çaba, mücadele, özveri istenir. Kimi zaman sayfalara sığdırılması mümkün olmayan kavram ve tanımlamaları anlamak ve açmak için bir insan, bir soluk ve bir saatlik ders yeterli olabilir.

Bu kavrayışın ve sahiplenişin yaygınlık kazanması için verilen bir mücadele destanının kadın kahramanıdır Zeyneb. O'nun gibi kadınların az olmadığını göstermiştir tarih ve gösterecektir de...

Dualarımız ve onlarla bütünleşen eylemlerimiz buna koşmaktadır.

Rabbimin binlerce salat ve selamı Peygamber efendimize Tertemiz ehl-i beytine Kerbela Şehitlerimize, Zeynebimizin üzerine olsun . Allahım şefaatlerine nail eylesin inşallah . Amin
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Hz. Zeyneb'in (a.s)Yezid'in Sarayındaki Konuşması

Mesaj gönderen ali muhsin »

Yüregine Saglik kardesim Allah Razi olsun

Ne Mutlu bizeki Hz. Fatima (as) Hz. Zeyneb (as) gibi Sanli Serefli Analarimiz var , Allah Bizleri onlarin Hakli Davalari icin Ehli Beyt davasini kanimizin son damlasina kadar Savunmamizi nasip eylesin ! Tüm Ehli Beyt Asiklari Yeni dogan kizlarinin isimlerini Ehli Beyt Hanimlarinin, kizlarinin isimlerini koymalarini ve O Mubarek isimlerin yok olmamasi icin Mücadele etmelerini diliyorum....Ayrica Kizimin adida Zeyneb Kubradir.
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön