ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

EHL-İ BEYT'İN KERBELA'YA GİRİŞİ


İmam Hüseyin'in ehl-i beyt'i Şam'dan Irak'a geldiler. Kafile'nin kılavuzuna "Bizi Kerbela yolundan götür" dediler. Kerbela'ya geldiklerinde İmam Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyarete gelen Cabir b. Abdullah-i Ensari'yi, Beni Haşim'den bir grubu ve risalet hanedanına mensup bazı kişileri gördüler. Herkes ağlamaya ve naleye başladı. Ciğerleri pareleyen ve yürekleri yakan bir yasa büründüler, matem tuttular. Kerbela'nın yakınlarında bulunan Arap kadınları bir araya gelerek birkaç gün yas tuttular. Ebu Habbab-i Kelbi'nin bazı alçı ustalarından şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: "Biz geceleri Hibabe denen yere gittiğimizde cinlerin Hüseyin'e ağladıklarını, yas tuttuklarını duyuyorduk."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

EHL-İ BEYT MEDİNE YAKINLARINDA


Hüseyinî kafile Kerbela'dan çıkıp Medine'ye taraf yol almaya başladı. Beşir b. Cazlem diyor "Medine'ye yaklaştığımızda Ali b. Hüseyin (a.s) inip çadırları kurdu. Kadınları da indirdikten sonra bana dedi: "Ey Beşir, Allah babana rahmet etsin, sen de baban gibi şair misin?" Dedim: "Evet, ey Peygamberin evladı, ben de şairim." Buyurdu: "Medine'ye git ve Eba Abdillah'ın (a.s) şehid olduğunu halka duyur."

Atı binip hızla Medine'ye gittim. Resulullah'ın (s.a.a) mescidine vardığımda yüksek sesle ağlayarak şu beytleri okudum: "Ey Medine ehli, artık burda duramazsınız. İmam Hüseyin (a.s) öldürüldü, bu yüzden gözlerimden yağmur gibi yaş akmadadır. Hüseyin'in bedeni Kerbela'da kanlar içinde kaldı, mukaddes başı da mızraklar ucunda şehir şehir dolaştırılmadadır."
Sonra da şöyle dedim: "Medine halkı, Ali b. Hüseyin (a.s), halaları ve bacılarıyla birlikte sizin yakınınızda ve şehrinizin duvarının arkasındadır. Onun yerini size göstermek için onun tarafından gönderilmişim."

Bu sözlerimi duyan Medine kadınları birden yasa büründüler, ağlamaya ve nale etmeye başladılar. O kadar insan ağlıyordu ve o kadar acı bir durum ortaya çıkmıştı ki o güne kadar böylesini görmemiştim. Bir kadın, İmam Hüseyin (a.s) için ağlıyor ve diyordu: "Bir haberci gelip efendimin şehid edildiğini söyledi, bununla yüreğimi dağladı, hasta ve perişan etti beni. O halde ey gözlerim, yaş dökmede cömert olun. Müsibetiyle arşı etkileyen, arşı sarsan Hüseyin'e durmadan ağlayın. Onun şehid olmasıyla diyanet ve yüceliğin azaları kopmuştur. Şehirden uzak kalan Resulullah'ın (s.a.a) evladına, Ali b. Ebi Talib'in (a.s) oğlu ve vasiyyine ağlayın."

Sonra da şöyle dedi: "Ey haberci, Ebi Abdillah'ın (a.s) şehadetini bildirmekle acımızı tazeledin, henüz iyileşmeyen yaralarımızı deştin. Sen kimsin?"
-Dedim: "Ben Beşir b. Cazlem'im, İmam'ım Ali b. Hüseyin (a.s) göndermiştir beni. O hazret Ebi Abdillah'ın (a.s) ehl-i beyt'iyle filan yerde çadır kurmuştur."
Bunu söyledikten sonra Medine halkı beni bırakıp hızla şehirden çıktı. Atımı koşturup oraya varınca halkın yolları kapadığını gördüm. Atımdan inerek ayağımı halkın sırtına koyarak çadırlara yaklaştım. Ali b. Hüseyin (a.s) çadırın içindeydi. Kısa bir süre sonra elindeki mendille gözyaşlarını silerek dışarı çıktı. İmam'ın ardısıra bir hizmetçi sandelye getirip yere bıraktı. Zeyn'ül Abidin (a.s) onun üzerine oturdu, gözyaşlarına engel olamıyordu. Her yerden ağlama sesi geliyordu. Kadınların nalesi duyuluyordu. Halk her taraftan gelip İmam'a tesliyette bulunuyorlardı. Bu esnada İmam eliyle işaret ederek insanları susturdu ve hutbesine başladı:

"Hamd, her iki cihanın Rabbi, ceza gününün sahibi ve bütün mahlukların yaratıcısı Allah'a muhsustur. O ki akıllar O'nu idrak edemez, gizli sırlar O'nun nezdinde aşikardır. Büyük müsibetler, zamanın faciaları, belaların acısı, üzücü hadiseler ve şiddetli gamlara karşılık hamdederiz Allah'a.
Ey insanlar, bizi büyük müsibetlerle ve İslam'da açılan bir yarayla imtihana tabi tutan Allah'adır hamd-ü sena. Bilmiş olun ki Ebu Abdillah (a.s) ve ıtretini katlettiler, kadınlarını esir tuttular ve mukaddes başını da mızrak ucunda şehirlerde gezdirdiler. Bu, eşsiz ve benzersiz bir müsibettir. Ey insanlar, bu müsibetten sonra erkeklerinizin hangisi sevinecek? Hanginizin kalbi bu acı ve elemi taşımayacak? Hangi göz ağlamayacak? Oysa ki yedi gökler ona ağladı, denizler dalgalarıyla ağladı, gökler ve yeryüzü ağladı, ağaçların yaprakları, balıklar, denizlerin dalgaları, mukarreb melekler ve göklerin ehli bu müsibete ağladılar ve mateme büründüler.
Ey insanlar, hangi kalp ona yönelmedi? İslam'a inen bu darbeyi hangi kulak duyup da sağır olmadı? Ey insanlar, hiçbir suç ve günah işlemeksizin, İslam dininde bir değişiklik yapmaksızın Türkistan ve Kâbul ehli gibi bizi dağıttılar ve şehirlerimizden uzaklaştırdılar. Andolsun Allah'a, Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bizim hakkımızdaki tavsiyeleri yerine bize karşı savaş emri vermiş olsaydı bu yaptıklarının dışında bir şey yapamayacaklardı. Şüphe yok ki Allah'tanız ve dönüşümüz de O'nadır. Müsibetimiz ne de büyük, ne de acı, ne de yakıcı ve çetindir.
Allah'u Teala'dan istiyoruz ki bu müsibet ve acılara karşılık bize mükafat ve rahmette bulunsun. Çünkü O Aziz ve intikam alıcıdır."


Hz. Seccad'ın (a.s) hutbesi buraya vardığında felç biri olan Suhan b. Sa'saat b. Suhan yerinden kalkıp şöyle özür diledi: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) evladı, ben felç ve sakat biri olduğum için size yardımda bulunamadım."
İmam (a.s) onun mazeretini kabul edip ona teşekkür etikten sonra babasına da rahmet gönderdi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

MEDİNE EVLERİ


Sonra İmam Seccad (a.s) ehli ve ailesiyle birlikte Medine'ye girdi. Akrabalarının, yakınlarının ve tayfasının evlerine baktı. Sanki evler kendi hamilerini kaybettikleri için matemli kadınlar gibi ağlıyor, sızlıyorlardı. Sanki İmam'dan (a.s) kendi sahiplerini soruyor ve böylelikle de İmam'ın (a.s) içindeki ateşi alevlendiriyor, hüznünü artırıyorlardı. İmam Hüseyin’in (a.s) sahipsiz evi (hal diliyle) feryad ederek ey insanlar, böyle ağladığım için beni mazur görün ve bu büyük müsibette bana yardımcı olun diyordu. Çünkü benim, ayrılıklarından yakındığım insanlar üstün ahlak sahipleriydi. Gecemle, gündüzümle benimleydiler. Karanlıklarımın ve seherlerimin nuruydu, şeref çadırının ipleri, benim iftiharım, güç ve kuvvetimin sebebiydi onlar. Benim ay ve güneşimdi onlar.

Nice geceler kendi yücelikleriyle üstümdeki korkumu attılar, ihsanda bulunarak hürmetimi artırdılar. Seher vakitlerindeki münacatlarını bana duyurdular, değerli sırlarıyla beni kıymetli kıldılar. Nice günler meclisleriyle beni süsledi ve faziletleriyle muaattar kıldılar. Benim kuru tahtalarımı mülakatlarıyla sulayıp yeşerttiler. Kendi uğurlarıyla benim uğursuzluğumu ortadan kaldırdılar.
Nice menkıbe dalları etkiler benim arzu tarlama ve beni müsibetlerden mahfuz tuttular. Nice sabahlar onların varlığıyla kendimi saraylardan üstün gördüm. Onlarla iftihar ediyordum, onlarla mutluydum. Nice ümitsizlikleri ihya edip ümide dönüştürdüler. Çürümüş bir kemik gibi varlığımın eşiğine saklanmış nice korkuları çıkarıp dışarı attılar. Fakat zaman beni kıskanıp onları ölüm oklarına hedef etti, düşmanlar arasında yalnız ve kimsesiz bıraktı.

Onların parmak işaretleriyle işleyen yücelik dairesi parçalanmış, erdemler abidesi onları kaybetmekle şikayete başlamış, iyilikler mücessemesi o yüce insanların bedeninin parçalanmasıyla darmadağın olmuştur bugün. Allah'ın hükümleri onların yüzünü göremedikleri için bugün nalandır.

Bu savaşta kanı dökülen o Rabbani insan hani, bu müsibetler arasında bayrağı yere düşen kemal ordusu nerde? Ağlamada insanoğlu bana eşlik etmez ve bu müsibette cahil insanlar beni yalnız bıraksa şayet, eski toprak yığınlarının, viran olmuş evlerin duvarlarının bana eşlik etmesi de yeter. Çünkü onlar da benimle birlikte ağlıyor, benimle birlikte matemdedir. Şayet duyacak olursanız, namazlar da o hak yolu şehidlerine ağlamakta ve yas tutmaktalar. Yücelik ve keramet onları görmek için can atmakta, ihsan ve kerem onları görmekle sürur ve neşata kavuşmayı istemektedir.

Mescidlerin mihrabları onların firakında giryandır, dilek sahiplerinin dilekleri onların ihsanı için feryad etmektedir. Eğer bunları duyacak olsaydınız elbette hüzün ve elem dolu olur ve bu büyük müsibette ihmalkar olduğunuzu anlardınız. Hatta sadece benim yalnızlığımı ve ezikliğimi görseniz, bendeki meclislerde onların yokluğunu hissetseniz sabırlı kalpleri inciten ve göğüslerdeki hüznü coşturan bir görüntü canlanacak gözleriniz önünde. Beni kıskanan evler şimdi beni kınamakta ve benimle alay etmekte. Zamanın tehlikeleri bana galebe etti. Onların yerleşip uyudukları ev olmayı ne kadar da özlemişim.

Keşke insan olsaydım. Kendimi kılıçlara siper ederek, onların yaşaması için kendimi feda etseydim. Onlara kılıç çeken, mızrak yönelten düşmanlardan intikam alabilseydim ve onlara taraf gelen okları defedebilseydim keşke. Madem bu iftihardan yoksun kaldım, en azından o bedenleri ihtiva eden yer olsaydım ve onların tertemiz bedenlerini korusaydım keşke.
Ah, ah! Eğer o yüce ve fedakâr insanların makberi ben olsaydım, var gücümle onları muhafaza eder, eski borçlarımı ödemeye çalışırdım. O bedenlerin üstüne taş düşmesine engel olurdum, itaatkâr köleler gibi onların huzurunda dururdum. O nurani yüzlerin ve parelenmiş bedenlerin altına ihsan ve ikram halısı sererdim. Onlarla beraber olma arzusuna kavuşmuş olur ve karanlıklarda onların nurundan faydalanırdım.

Ne kadar da bu arzulara kavuşmak istiyorum ve onların ayrılığında ne kadar da yanıp tutuşuyorum. Dünyadaki hiçbir nale benimki kadar olamaz ve bu yarama onların vücudundan başka hiçbir ilaç şifa veremez. Fakat ben onları kaybetmekle matem tuttum, yasa büründüm, sabır ve tahammülden naümid oldum ve dedim: "Ey feleğin huzuruna neden olanlar, görüşmemiz kıyamete kaldı."

İkn-i Kutaybe o sahibsiz evlere bakıp ağlarken ne de güzel demiştir:
"Al-i Muhammed'in (s.a.a) evlerinden geçerken, onların bulunduğu günkü evler olmadığını gördüm. Allah bu evleri de sahiplerini de rahmetinden uzak salmasın. Bu evlerin sahiplerinden boş ve yoksun olduğunu düşünüyorum bugün. Bilmiş olun ki onların Kerbela'da şehid düşmesiyle, Müslümanlar zillet yükünün altına girmiş oldu. Bu zilletin izleri şimdiden görülmektedir. Peygamberin evlatları her zaman halkın sığınağı olmuştur. Şimdi ise kalpler için büyük bir müsibet olmuşlardır. İmam Hüseyin’in (a.s) şehid olmasıyla hastalar gibi güneşin yüzünün sarardığını ve yeryüzünün sarsıldığını görmedin mi?"

Ey Ebu Abdillah'ın (a.s) musibetini duyan insan, bu acı ve matemde Resulullah'ın (s.a.a) evlatları gibi olmalısın.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN'ÜL-ABİDİN'İN (A.S) AĞLAMASI


Rivayet edilmiştir ki:
İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) vasfedilmez o hilm ve sabr makamına sahip olmasına rağmen bu müsibet karşısında çok ağlıyordu, acısı sonsuzdu. İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:
"İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) babasının müsibetinde kırk yıl ağladı. Gündüzleri oruç tuttu ve geceler de ibadet ederek uyanık kaldı. İftar vakti geldiğinde hizmetçisi su ve yemek getirirdi önüne ve "Buyurun yeyin efendim" derdi. O hazret de "Resulullah'ın (s.a.a) oğlu aç öldürüldü, Resulullah'ın (s.a.a) oğlu susuz öldürüldü" buyururdu. Hep bunu der ve ağlardı. Önüne gelen su ve yemek gözyaşlarıyla karışırdı. Ölünceye kadar da böyle devam etti."

İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) hizmetçisi nakleder:
Bir gün İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) sahraya gitti ve ben de ardısıra gittim. Saf olmayan bir taşın üzerine alnını koyduğunu görünce durdum. Ağladığını ve nale ettiğini duyuyordum. "La ilahe illellahu haqqen haqqen, la ilahe illellahu teabbuden ve riqqen, la ilahe illellahu imanen ve tasdiqen ve sidqen" zikrini edince saymaya başladım. Tam bin kez bu zikri tekrarladı. Alnını secdeden kaldırınca yüz ve sakalının gözyaşlarıyla ıslandığını gördüm.
-Dedim: "Efendim, hüznünüzün sonu yok mu, ağlamanız son bulmayacak mı?"
-Buyurdu: "Ne diyorsun sen? Yakub b. İshak b. İbrahim, peygamber ve peygamberzâdeydi ve oniki oğlu vardı. Allah, oğullarından birini gözünden uzaklaştırınca, hüznünden, başının saçları ağardı, beli büküldü, ağlamaktan gözleri görmez oldu. Halbuki oğlu yaşıyordu, ancak ben babamın, kardeşimin ve ehl-i beytimden on yedi kişinin öldürüldüğünü, topraklar üzerinde kaldığını gözlerimle gördüm. Nasıl ağlamıyayım, hüznüm nasıl son bulsun?"

Müellif şöyle der:
"Bu sözlerimi kim götürecek Kerbela şehidlerine:
Siz ayrılığınızla, asla eskimeyecek ve hatta bizi eskitecek hüzün libası giydirdiniz bizlere.
Onların vuslatıyla bizi güldüren felek şimdi firakıyla ağlatmaktadır.
Onları kaybetmekle dünyamız karardı, oysaki karanlık gecelerimiz onların nuruyla aydınlanmıştı."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

Resim
ResimResim

İmam Hüseyin Aleyhisselamın Erbain Ziyareti


Bu ziyaret Sefer ayının yirminci gününde okunur. Şeyh Tusî, "et-Tehzib" ve "Misbah-ul Müteheccid" kitaplarında İmam Hasan Askeri aleyhisselamdan şöyle nakleder: "Müminin alameti beştir:
1- Her gün (on yedisi farz ve otuz dördü sünnet olmak üzere) elli bir rekat namaz kılmak.
2- Erbain ziyareti yapmak.
3- Sağ ele yüzük takmak.
4- Secdede alnı toprağa bırakmak.
5- "Bismillahirrahmanirrahim"i yüksek sesle söylemek.

"Tehzib" ve "Misbah" kitaplarında kaydedilen Sefvan-ı Cemmal'ın İmam Cafer Sadık aleyhisselamdan rivayet ettiği ziyaret şöyledir: Güneş yükselince İmam Hüseyin aleyhisselamı şöyle ziyaret et:


اَلسَّلامُ عَلى وَلِيِّ اللهِ وَحَبيبِهِ، اَلسَّلامُ عَلى خَليلِ اللهِ وَنَجيبِهِ، اَلسَّلامُ عَلى صَفِيِّ اللهِ وَابْنِ صَفِيِّهِ، اَلسَّلامُ عَلى الْحُسَيْنِ الْمَظْلُومِ الشَّهيدِ، اَلسَّلامُ على اَسيرِ الْكُرُباتِ وَقَتيلِ الْعَبَراتِ.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَشْهَدُ اَنَّهُ وَلِيُّكَ وَابْنُ وَلِيِّكَ وَصَفِيُّكَ وَابْنُ صَفِيِّكَ الْفائِزُ بِكَرامَتِكَ، اَكْرَمْتَهُ بِالشَّهادَةِ وَحَبَوْتَهُ بِالسَّعادَةِ، وَاَجْتَبَيْتَهُ بِطيبِ الْوِلادَةِ، وَجَعَلْتَهُ سَيِّداً مِنَ السادَةِ، وَقائِداً مِنَ الْقادَةِ، وَذائِداً مِنْ الْذادَةِ، وَاَعْطَيْتَهُ مَواريثَ الاَْنْبِياءِ، وَجَعَلْتَهُ حُجَّةً عَلى خَلْقِكَ مِنَ الاَْوْصِياءِ، فَاَعْذَرَ فىِ الدُّعاءِ وَمَنَحَ النُّصْحَ، وَبَذَلَ مُهْجَتَهُ فيكَ لِيَسْتَنْقِذَ عِبادَكَ مِنَ الْجَهالَةِ وَحَيْرَةِ الضَّلالَةِ، وَقَدْ تَوازَرَ عَلَيْهِ مَنْ غَرَّتْهُ الدُّنْيا، وَباعَ حَظَّهُ بِالاَْرْذَلِ الاَْدْنى، وَشَرى آخِرَتَهُ بِالَّثمَنِ الاَْوْكَسِ، وَتَغَطْرَسَ وَتَرَدّى فِي هَواهُ، وَاَسْخَطَكَ وَاَسْخَطَ نَبِيَّكَ، وَاَطاعَ مِنْ* عِبادِكَ اَهْلَ الشِّقاقِ وَالنِّفاقِ وَحَمَلَةَ الاَْوْزارِ الْمُسْتَوْجِبينَ النّارَ، فَجاهَدَهُمْ فيكَ صابِراً مُحْتَسِباً حَتّى سُفِكَ فِي طاعَتِكَ دَمُهُ وَاسْتُبيحَ حَريمُهُ.
اَللّـهُمَّ فَالْعَنْهُمْ لَعْناً وَبيلاً وَعَذِّبْهُمْ عَذاباً اَليماً، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ سَيِّدِ الاَْوْصِياءِ، اَشْهَدُ اَنَّكَ اَمينُ اللهِ وَابْنُ اَمينِهِ، عِشْتَ سَعيداً وَمَضَيْتَ حَميداً وَمُتَّ فَقيداً مَظْلُوماً شَهيداً.
وَاَشْهَدُ اَنَّ اللهَ مُنْجِزٌ ما وَعَدَكَ، وَمُهْلِكٌ مَنْ خَذَلَكَ، وَمُعَذِّبٌ مَنْ قَتَلَكَ، وَاَشْهَدُ اَنَّكَ وَفَيْتَ بِعَهْدِ اللهِ وَجاهَدْتَ فِي سَبيلِهِ حَتّى اَتياكَ الْيَقينُ، فَلَعَنَ اللهُ مَنْ قَتَلَكَ، وَلَعَنَ اللهُ مَنْ ظَلَمَكَ، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً سَمِعَتْ بِذلِكَ فَرَضِيَتْ بِهِ.
اَللّـهُمَّ اِنّي اُشْهِدُكَ اَنّي وَلِيٌّ لِمَنْ والاهُ وَعَدُوٌّ لِمَنْ عاداهُ بِاَبي اَنْتَ وَاُمّي يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ، اَشْهَدُ اَنَّكَ كُنْتَ نُوراً فىِ الاَْصْلابِ الشّامِخَةِ وَالاَْرْحامِ الْمُطَهَّرَةِ، لَمْ تُنَجِّسْكَ الْجاهِلِيَّةُ بِاَنْجاسِها وَلَمْ تُلْبِسْكَ الْمُدْلَهِمّاتُ مِنْ ثِيابِها، وَاَشْهَدُ* اَنَّكَ مِنْ دَعائِمِ الدّينِ وَاَرْكانِ الْمُسْلِمينَ وَمَعْقِلِ الْمُؤْمِنينَ، وَاَشْهَدُ اَنَّكَ الاِْمامُ الْبَرُّ التَّقِيُّ الرَّضِيُّ الزَّكِيُّ الْهادِي الْمَهْدِيُّ، وَاَشْهَدُ اَنَّ الاَْئِمَّةَ مِنْ وُلْدِكَ كَلِمَةُ التَّقْوى وَاَعْلامُ الْهُدى وَالْعُرْوَةُ الْوُثْقى، وَالْحُجَّةُ على اَهْلِ الدُّنْيا، وَاَشْهَدُ اَنّي بِكُمْ مُؤْمِنٌ وَبِاِيابِكُمْ، مُوقِنٌ بِشَرايِعِ ديني وَخَواتيمِ عَمَلي، وَقَلْبي لِقَلْبِكُمْ سِلْمٌ وَاَمْري لاَِمْرِكُمْ مُتَّبِعٌ وَنُصْرَتي لَكُمْ مُعَدَّةٌ حَتّى يَأذَنَ اللهُ لَكُمْ، فَمَعَكُمْ مَعَكُمْ لا مَعَ عَدُوِّكُمْ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَعلى اَرْواحِكُمْ وَاَجْسادِكُمْ وَشاهِدِكُمْ وَغائِبِكُمْ وَظاهِرِكُمْ وَباطِنِكُمْ آمينَ رَبَّ الْعالِمينَ.


"Selam olsun Allah'ın velisine ve habibine. Selam olsun Allah'ın dostuna ve seçtiğine. Selam olsun Allah'ın halis kuluna ve halis kulunun oğluna. Selam olsun mazlum ve şehid Hüseyn'e. Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve göz yaşlarıyla katledilene.

Allah'ım! Şahadet ederim ki o (Hüseyin) senin lütfün ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şahadetle lütufta bulundun; saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve -İslam'ı- savunanlardan bir savunucu kıldın, kendisine bütün peygamberlerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin; o da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve dalalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı. Dünyanın aldattığı ve payını (ahiretini) dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, hava ve hevesine dalan ve alçalan kimseler onun aleyhine birleştiler ve ona sitem ettiler.

Onlar öyle kişilerdir ki seni ve peygamberini öfkelendirdiler ve kullarından ateşi (cehennemi) hakkeden omuzlarında ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O (Hüseyin) da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti; nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğne-mek mubah bilindi.

Allah'ım! Onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır. Selam olsun sana ey Resulullah'ın oğlu. Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu. Şahadet ederim ki sen Allah'ın emini ve emininin oğlusun. Saadetli yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip-gittin, adsız, sansız, mazlum ve şehid olarak dünyadan göçtün.

Şahadet ederim ki Allah sana vaadettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandı-racaktır. Şahadet ederim ki sen Allah'ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin; seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.

Allah'ım! Seni şahit tutuyorum ki ben onun dostuyla dost ve onun düşmanıyla düşmanım. Anam-babam sana feda olsun ey Resulullah'ın oğlu! Şahadet ederim ki sen yüce sülblerde ve tertemiz rahimlerde bir nurdun. Cahiliyet devri tüm necasetleriyle seni kirletemedi ve cahileyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi.

Şahadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların -dininin- rükünlerinden ve müminlerin sığınaklarındansın. Şahadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şahadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp (tutacak) ve dünya ehline Allah'ın hüccetidirler.

Şahadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze (ric'at edeceğinize) inanıyorum, dinimin ahkamına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır. O halde ben sizinleyim, sizinle; düşmanlarınızla değil. Allah'ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, cesetlerinize, hazırınıza, gizlinize, zahirinize ve batınınıza olsun; duamı icabet et ey alemlerin Rabb'i!"



Sonra iki rekat namaz kıl ve istediğin duayı ederek geri dön.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

Ve diğeri Cabir b. Abdullah-i Ensari'den rivayet edilen ziyarettir. Ata der ki:

Sefer ayının yirmisinde Cabir b. Abdullah-i Ensari'yle bir-likteydim. Ğaziriye'ye ulaştığımızda Cabir Fırat suyuyla gusletti ve yanında getirdiği temiz bir gömleği giydi ve bana, "yanında güzel koku var mı?" diye sordu. Ben, "üzerimde kulunç otu var" dedim. Cabir ondan biraz alarak üzerine serpti. Sonra yalın ayak İmam Hüseyin aleyhisselamın mezarına doğru hareket etti. İmam'ın mezarına ulaşınca üç defa "Allah-u Ekber" dedi ve bayılarak yere düştü. Ayıldığında şu ziyareti okuduğunu duydum:

«اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا آلَ اللهِ ..»


"Selam olsun size ey Allah'ın ailesi..."


Cabir'in bu ziyareti, daha önce zikrettiğimiz Recep ayının on beşinci gününün ziyaretinin aynısıdır; ancak birkaç cümle farklıdır ki bu da nüsha ihtilafından kaynaklanmış olabilir; nitekim Şeyh de bu ihtimali vermiştir. Bu ziyareti de okumak isteyen Recep ayının on beşinci gününün ziyaretine müracaat etsin.

Zikrettiğimiz bu zamanlar dışındaki mübarek gün ve gecelerde ve özellikle Mübahele günü, İnsan suresinin indiği gün, o hazretin doğum günü, Perşembeyi Cumaya bağlayan geceler gibi o hazrete nispet verilen zamanlarda da İmam Hüseyin aleyhisselamı ziyaret etmenin fazileti vardır. Bir rivayette şöyle geçer:
"Allah Teala her Cuma akşamı o hazrete lütuf gözüyle bakar, bütün peygamberleri ve peygamber-lerin vasilerini o hazretin ziyaretine gönderir."

İbn Kuluveyh, İmam Cafer Sadık aleyhisselamdan şöyle rivayet etmiştir: "Kim her Cuma günü İmam Hüseyin aleyhisselamın mezarını ziyaret ederse bağışlanır, ölürken dünyadan hasretle gitmez ve cen-nette İmam Hüseyin aleyhisselamın yanında yer alır."

A'meş'in rivayetinde de komşusunun ona şöyle dediği geçmektedir: "Rüya aleminde gök yüzünden üzerine, Cuma gecesi İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret eden kimsenin amanda olduğu yazılan kağıtlar döküldüğünü gördüm. İleride, Kazimeyn amellerinde Hacı Ali Bağdadî'nın kıssasında buna değineceğiz. Diğer zamanlarda da durum böyledir.

Yine İmam Cafer Sadık aleyhisselama, "İmam Hüseyin aleyhisselamı ziyaret etmenin diğer vakitlerden daha faziletli olduğu özel bir vakti var mıdır?" diye sorulduğunda İmam aleyhisselam buyurdu ki: "İmam Hüseyin aleyhisselamı her zaman ziyaret edin; çünkü onu ziyaret etmek sabit kılınmış ve belirlenmiş bir hayırdır; kim o hazreti daha fazla ziyaret ederse daha fazla hayır kazanır; kim de az ziyaret ederse az hayır elde eder. O hazreti, salih amellerin kaç kat fazla hesaplandığı ve meleklerin o hazreti ziyaret etmek için gökten indikleri özel vakitlerde ziyaret etmeye çalışın..."

Bu özel vakitler için rivayet edilen bir ziyaret bulamadık. Evet, İmam Hüseyin aleyhisselamın doğum günü olan Şaban ayının üçüncü gününde İmam Mehdi aleyhisselam tarafından okunan özel dua vardır; bugünde o duanın okunması gerekir; bu dua Şaban ayının amelleri bölümünde zikredilmiştir.

İmam Hüseyin aleyhisselamı Kerbela dışında ondan uzak olan diğer şehirlerden ziyaret etmenin de çok fazileti vardır. Biz bu konuda "Kâfi", "Tehzib" ve "Fakih" kitaplarında nakledilen iki rivayeti zikretmekle yetiniyoruz:

1- İbn-i Ebi Umeyr, Hişam kanalıyla İmam Cafer Sadık aleyhis-selamın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Sizden yolu uzak olan ve evinin mesafesi bizim mezarlarımıza uzak olanınız evinin damının yüksek olan bölümüne çıkarak iki rekat namaz kılsın ve bizim mezarlarımıza işaret ederek selam versin; bilin ki bu selam bize ulaşır."

2- Hannan b. Sudeyr'den, babasından şöyle rivayet edilmiştir: İmam Cafer Sadık (a.s) bana, "Ey Sudeyr! Her gün İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret ediyor musun?" diye sordu. Ben, "Hayır, fedanız olayım" diye arzettim. İmam Cafer Sadık (a.s), "Siz ne kadar da cefakarsınız!" buyurdu, "Acaba her Cuma günü onu ziyaret ediyor musunuz?" buyurdu. Ben, "Hayır" dedim. İmam (a.s), "Her ayda ziyaret ediyor musunuz peki?" buyurdu. Ben yine, "Hayır" cevabını verdim. İmam (a.s), "Her yılda ziyaret ediyor musunuz?" buyurdu. Ben, "Ziyaret ettiğim bazı yıllar olmuştur" dedim. Bunun üzerine İmam Cafer Sadık (a.s), "Ey Sudeyr!" buyurdu; "Siz İmam Hüseyin'e karşı ne kadar da cefa ediyorsunuz! Allah Teala'nın iki bin bin (iki milyon) meleğinin ("Tehzib ve Men La Yehzuruhu'l-Fakih" kitabındaki rivayete göre bin bin -yani bir milyon- meleğinin) saçları dağınık ve toz-toprak içerisinde İmam Hüseyin'e (a.s) ağlayarak onu ziyaret ettiğini ve bu konuda asla yorulup gevşeklik göstermediklerini bilmiyor musunuz? Ey Sudeyr her Cuma günü beş defa ve her gün bir defa neden Hüse-yin'in (a.s) kabrini ziyaret etmiyorsun?" Ben, "Fedanız olayım; onunla arasında çok uzun bir mesafe var" dedim. İmam (a.s) bunun üzerine, "Evinin damına çıkarak sağ ve sol tarafına bak. Sonra başını gökyüzüne kaldırarak İmam Hüseyin'in (a.s) kabrine taraf yönelerek şöyle de: اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا عَبْدِاللهِ السَّلامُ عَلَيكَ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ
"Selam olsun sana ya Eba Abdillah, Alklah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun."
Böyle yapacak olursan senin hakkında hac ve umre ziyareti yazılır."


Sudeyr diyor ki, "Ben çoğu zaman bu ameli bir ayda yirmiden fazla yaptım."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Erbein

Mesaj gönderen f_altan »

ERBEİN

1

Kırk gün oldu Hüseyn'im
Veda edeli sana
Geçirdiğim her günüm
Sanki bin yıldı bana


2

Hicranından Hüseyn'im
Bin dirildim, bin öldüm
Şimdi na'şın yerine
Kabrin öpmeye geldim


3

Geldim Kerbubela'ya
Sorsan ki bacı neden?
Geldim tazelemeye
Ahdimi ben yeniden


4

Duydum kefensiz kalmış
Lale süslü bedenin
Peki ne oldu gardaş
Giydirdiğim kefenin


5

Seferden dönen kimse
Armağanlarla gelir
Sormaz mısın "Zeyneb'im
Senin armağan nedir?"


6

Bu sorunun cevabı
Ne de çetindir ya Reb
Ne desin, ne anlatsın
Şimdi Hüseyn'e Zeyneb


7

Yeriydi desin gardaş
N'olursun ayağa kalk
Bilmek istersen nedir
Armağanım, bana bak


8

Sana armağan için
Bükülmüş bir belim var
Morarmış bir bedenim
Ağıt dolu dilim var


9

Takdim için güllerin
Yok mu deme n'olursun
Var, var olmasına da
Ama renkleri solgun


10

Hüseyn'im, bu doğaldır
Gül okşanıp sevilsin
Ama kim görmüş ki gül
Kırbaçlarla dövülsün


11

Kim görmüş deste gülü
Zincirle bağlasınlar
Bahçıvanın bağrını
Vahşice dağlasınlar


12

Anam oğlu, gam yeme
Her ne olursa olsun
Getirdim güllerini
Gerçi yorgun ve solgun


13

Peki Rugayye nerde
Diye sorma azizim
Bu konuda mahcubum
Yoktur diyecek sözüm


14

Senden sonra kuzumun
Gül yüzü hiç gülmedi
Göz yaşları sel oldu
Neşe nedir bilmedi


15

Sabah akşam yavrucak
Baba dedi ağladı
Ağladıkça Zeyneb'in
Yüreğini dağladı


16

Harab olmuş o Şam'ın
Harabesinde bir gün
Seni hatırlamıştı
Kalbi dolmuştu hüzün


17

Baba, baba feryadı
Sarsmıştı yeri göğü
Yezidilerden başka
Ağlatmıştı her şeyi


18

Baba deyip inlerken
Bir de ne görsün Allah
Önünde bir tepside
Kanlı başın var eyvah


19

Kucağına Hüseyn'im
Hep sen alırdın onu
Bu kez sıra ondaydı
Bastı bağrına seni


20

Dağ taş bile dayanmaz
Bu manzaraya ya Rab!
Eğer iznin olsaydı
Yer gök olurdu harab


21

Rukayyenin mınnacık
Kalbi de dayanmadı
Başın koydu başına
Bir daha uyanmadı!


22

Sorsan bana Hüseyn'im
Nasıl geçti seferim?
Çoktur mazlum qardaşım
Anlatacak haberim


23

Kerbela'dan çıkarken
Bağladılar kolları
Çıplak develer üste
Kat ettik o yolları


24

Mızrakların başında
Önümde nurlu başın
Kim görmüştü mızrakta
Doğuşunu güneşin?!


25

Mızrak başına Kur'an
Takan yüzleri kara
Bu kez canlı Kur'an'ı
Takmıştı mızraklara


26

Âşık bülbüller gibi
Gül dalında şakıyan
Mızrak başında bir tek
Sendin Kur'an okuyan


27

Acep Ashab-ı Kehf'in
Hali değildi gardaş
Acep buydu Kur'an'ı
Okusun kesik bir baş


28

Kurban oldun Kur'an'a
Zeyneb'in sana kurban
Baban gibi konuşan
Kur'an'dın sen Hüseyn can


29

Bulutların ardında
Güneşi gören çoktu
Kan bulutu ardında
Güneşi gören yoktu


30

Kufe ve Şam günlerim
Kerbela'dan beterdi
Dağ dağ olmuş dertlerim
Dağ yıkmaya yeterdi


31

Gittiğim o Kufe'de
Azizeydim bir zaman
Artık o günlerimden
Kalmamıştı bir nişan


32

Gerçi bağladı zalim
Kollarını bacının
Gerçi yoktu sınırı
Kalbimdeki acının


33

Gerçi esir ettiler
Resul evlatlarını
Gerçi duymadı kimse
Çığlıkferyatlarını


34

Ama yılmadı bacın
Zalimlere kükredi
Hutbelerimle qardaş
Yezidiler titredi


35

Parmağıyla Hayber'i
Açtı Haydar-ı Kerrar
Zülfikar'la dünyayı
Etti Merheplere dar


36

Bense bağlı kolumla
Büktüm küfrün belini
Hutbelerimle kestim
Zalimlerin dilini


37

Baş tacım sözlerini
Unutmadım ben asla
Mesajını her yerde
Haykırdım en gür sesle


38

Hele Zeyn-ül Abidin
Yiğit oğlun Seccad'ın
Yıktı ihtişamını
Yezit ve bin Ziyad'ın


39

İspat etti aleme
Ben Hüseynin oğluyum
İzzetliyim onurlu
Gerçi yürek dağlıyım


40

Hüseyn'im sen rahat ol
Yaşayacak mektebin
Âleme ab-ı hayat
Verecek teşne lebin


Musa Aydın
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön