ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hüseyin'in Musibetini Anmak

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Kim bizim musibeti anıp da ağlar veya başkalarını ağlatırsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz. Kim bizim emrimizin (velayetimizin) ihya edildiği bir mecliste oturursa, kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmez." [1]
Şair olan Ebu İmare şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) bana, "Ey Ebu İmare! Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir oku" diye buyurdu. Ben şiir okudum, o da ağladı. Sonra yine şiir okudum, yine ağladı. Allah'a andolsun ki, ben okudukça o da ağlıyordu, hatta evdekilerin de ağlama seslerini duydum.
İmam (a.s) buyurdular ki:
"Ey Ebu İmare! Kim Hüseyin b. Ali hakkında bir şiir okur da elli kişiyi ağlatırsa, cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kırk kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da otuz kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da yirmi kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da on kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da bir kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kendisi ağlarsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da ağlar görünmeye çalışırsa cennet ona farz olur." [2]

İmam Hüseyin (a.s)'a Ağlamak

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Ey İbn-i Şebib! Birine ağlayacak olursan, Hüseyin b. Ali'ye ağla. Çünkü o bir koçun boğazlandığı gibi boğazlandı ve onun ailesinden yeryüzünde eşleri bulunmayan on sekiz kişi öldürüldü. Onun ölümü için yedi gökle yerler ağladı." [3]
Ebu İmare Şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s)'ın yanında Hz. Hüseyin (a.s) anıldığı gün, İmam (a.s) o gün akşama kadar kesinlikle güler yüzlü görülmezdi ve "Hüseyin her müminin göz yaşıdır." buyuruyordu.[4]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Ağlayanlar Hüseyin gibisine ağlamalıdırlar; çünkü ona ağlamak büyük günahları döker (silip yok eder)." [5]


İmam Hüseyin (a.s)'ın Ziyareti


İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hüseyin (a.s)'ın ziyareti en üstün amellerdendir." [6]

İmam Bakır (a.s) buyurmuş ki:
"Kim yerinin cennet olmasını istiyorsa, mazlumun ziyaretini terk etmemelidir."Mazlum kimdir? denildiğinde; "Kerbela sahibi Hüseyin b. Ali'dir."buyurdular.[7]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hüseyin (a.s)'ı ziyaret ediniz, ona cefa etmeyiniz (bu hususta kusur etmeyiniz). Çünkü o, yaratıklardan cennet ehli gençlerinin efendisi, şehitlerin ise serveridir." [8]
Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Allah-u Teala, kime hayır vermek isterse, İmam Hüseyin ve ziyaretinin sevgisini onun kalbine yerleştirir." [9]

İmam Hüseyin'i Uzaktan Ziyaret Etmek


İmam Sadık (a.s) Sudeyr'e şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Sudeyr! Neden Hüseyin (a.s)'ın kabrini her Cuma günü beş ve her gün bir defa ziyaret etmiyorsun?"
Ben, "Sana feda olayım, bizimle onun arasında fersahlarca mesafe vardır" dediğimde şöyle buyurdular:
"Evin üzerine çık, sonra sağa ve sola bak, sonra başını göğe doğru kaldır, daha sonra Hüseyin (a.s)'ın kabrine doğru yönelerek şöyle de: "Es-Selamu aleyke ya Eba Abdillah! Es-Selamu aleyke ve rahmetullahi ve berekatuh" (Selam olsun sana ey Eba Abdullah! Allah'ın selam, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun). Böyle yaptığında bir ziyaretin sevabı sana yazılır, bu ziyaretin sevabı da bir hacla umredir."
Sudeyr diyor ki: Ben (İmam'ın sözünü duyduktan sonra) her gün yirmi defadan fazla bu ziyareti okurdum.[10]
____________
[1] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 294. Emali-yi Saduk, s. 68.
[2] - Sevab'ul-A'mal, s. 109 ve 110.
[3] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 299.
[4] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 108.
[5] - Emali-yi Saduk, s. 111.
[6] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 147.
[7] - a.g.e, s. 141.
[8] - a.g.e, s. 109.
[9] - a.g.e, s. 142.
[10] - a.g.e, s. 287. Men La Yahzuruh'ul-Fakih, c. 2, s. 599.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HÜSEYİN'İN (A.S) ŞAHADETİ


Aşura günü musibet, gam, üzüntü ve sıkıntılar ard arda Resulullah’ın (s.a.a) gülünün üzerine çöküyordu. Bir musibet sona ermeden daha korkunç ve daha şiddetli musibet ve belalar İmam’a yöneliyordu. İmam’ın (a.s) bu dehşetli anlarda karşılaştığı bu çeşit şiddetli mihnet ve musibetlerle hiçbir muslih ve reformcu karşılaşmamıştır. Onlardan bazıları şunlardır:

1- İmam (a.s), korku ve dehşet içerinde olan Peygamber ailesine bakıp duruyordu. Onların nasıl bir durumda olduğunu Allah’tan başka kimse bilemiyordu. Her an temiz kanına boyanan Ehl-i Beyt yıldızlarından olan bir azizi karşılıyorlardı. Çok geçmeksizin İmam (a.s) da onların gözleri önünde şahadete erişecekti. Onların korkularını daha çok artıran şey, nefislerinde merhamet olmayan katı düşmanların onları kuşatması idi. Aile ve yardımcılarını kaybettikten sonra ne gibi bela ve sıkıntılarla karşılaşacaklarını da bilemiyorlardı. İmam (a.s) onların bu elemli haline bakıp üzüntü ve kederden kalbi eriyordu. İmam (a.s) onları, sabra ve sabırsızlıktan değerlerini düşürecek herhangi bir harekette bulunmamaya davet ediyordu. Allah Teala’nın onları koruyacağını ve onları düşmanların şerrinden kurtaracağını da onlara bildirdi.

2- Çocukların, öldürücü susuzluktan bağırtıları yükselmişti. İmam (a.s) da onların yardım dilemelerine koşacak bir fırsat bulamıyordu. İmam’ın (a.s) şefkat ve merhamet dolu kalbi, karşılaştıkları musibet ve belâya takatleri olmayan çocuklara ve ailesine yanıp yakılıyordu.

3- Kan dökücü düşmanların, İmam’ın yaren ve ehl-i beytini katlettikten sonra O’nun kardeşi ve amcaoğullarından olan suçsuz ve masum çocukların kanlarını dökmeye yeltenmeleri.

4- İmam’ın elemli susuzluğu tahammül etmesi. Bir rivayette şöyle geçer: İmam (a.s) o kadar şiddetli susamıştı ki, gökyüzünü bir duman gibi görüyordu. Mübarek ciğeri susuzluk ateşinden parçalanmıştı.
Şeyh Tusterî şöyle diyor: “İmam Hüseyin’in (a.s) susuzluk ateşi, onun dört uzvunu etkilemişti: Susuzluktan dudakları kupkuru olmuştu, ciğeri parçalanmıştı. Nitekim İmam (a.s), susuzluktan hayatından ümidini kestiği ve onların da İmam’ın bundan sonra artık yaşamayacağını fark ettikleri bir sırada onlara hitaben, “Bana bir damla su verin. Susuzluktan ciğerim parçalandı” dedi. İmam’ın dili, hadiste de geçtiği üzere, ağzında fazla döndüğünden yaralanmıştı. İmam’ın gözleri susuzluktan artık kararmıştı.” [1]

5- İmam (a.s)'ın Ehl-i Beyt ve ashabından olan dostlarını kaybetmesi. İmam (a.s) onların çadırlarına baktığında onları boş olarak görünce derinden ah çeker ve onlara dertli bir şekilde seslenirdi.
İnsanın ruhu, Resulullah’ın oğlunun çekmiş olduğu bu gam ve kederden dolayı sıkışmakta ve parçalanmaktadır. Seyfuddin şöyle der: “İmam Hüseyin (a.s), Müslüman birinin duyup da kalbinin erimesi elinde olmayacağı bir gam ve belâyla karşılaştı.” [2]
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

İmam’ın Yardım Dilemesi

İmtihana tabi tutulan İmam Hüseyin (a.s), üzüntü ve hasretle Ehl-i Beyt ve ashabına bir göz attı. Onların Kerbela kumları üzerinde kurbanlıklar gibi boğazlandıklarını, güneşin onları erittiğini ve diğer taraftan da ailesinin çığlıklar atarak yüksek sesle ağladıklarını görünce, Resulullah’ın ehl-i beytinin himayesi için şu sözlerle yardım dilemeye başladı: “Resulullah’ın haremini (ehl-i beytini) savunacak, hakkımızda Allah’tan korkacak ve bize yardımda bulunarak Allah’ın mükâfatını umacak bir muvahhit ve bir yardımcı yok mu?”[3]

İmam’ın (a.s) bu yardım dileme feryadı, kalpleri batıl üzere damgalanan ve günah bataklığına dalan kalpleri etkilemedi. İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) babasının yardım dilemesini duyunca, hemen yerinden kalkıp, şiddetli hastalığından kolayı asasına dayanarak İmam’a doğru hareket etmeye başladı. İmam (a.s) onu görünce, kız kardeşi Ümm-ü Gülüsüm’e, “Yeryüzünün Âl-i Muhammed neslinden boş kalmaması için onu tut” diye seslendi. Ümm-ü Gülüsüm de ona doğru koşarak onu yakalayıp kendi yerine geri döndürdü.[4]

Süt Emen Bebeğin Şehit Edilmesi


İmam Hüseyin’in sabrı nasıl bir sabırdı? Bu musibet ve gamlara nasıl tahammül edebildi? Şüphesiz bu sabır, bütün kâinatın kendisinden aciz olduğu bir sabırdır. Dağlar onun dehşetine dayanamaz dağılırdı. Başına gelen musibetlerin en acı ve en şiddetlisinden biri de süt emen oğlu Abdullah’ın musibetidir. Abdullah dolunay (ve nur topu) gibi bir çocuktu. İmam (a.s) susuzluktan onun bayıldığını gördü. Onun susuzluktan gözleri çöküp çukurlaşmıştı, susuzluğun şiddetinden dudakları kupkuru olmuştu.

İmam (a.s), düşmanın vicdan duygusunu harekete geçirmek ve böylece onlardan bu bebeğe biri yudum su alabilmek için onu götürüp düşmanlara gösterdi. Abasıyla, -güneşin sıcağını önlemek için- ona gölgelik yapıyordu. Onlardan, bir miktar suyla onu ölüm tehlikesinden kurtarmalarını istedi. Ama mesh olmuş bu hayvanların kalpleri yumuşamadı.

Hermele b. Kahil adındaki alçak ve zalim birisi, okunu ona taraf doğrultarak, alçak arkadaşlarının yanında alçakça güldüğü halde, “Al bunu onu suya kandır” dedi. Ok bebeğin boğazını parçaladı. Ok bu bebeğe isabet eder etmez, ellerini kondaktan çıkararak, boğazlanmış bir kuş gibi babasının kucağında çırpınmaya başladı. Bebek, başını göğe doğru tutarak iki kat oldu ve böylece babasının kolları üzerinde can verdi…

Bu öyle bir manzara ki, onun dehşetinden kalpler parçalanır ve diller düğümlenir… İmam (a.s) kanla dolu olan ellerini göğe doğru kaldırdı ve o kanları göğe doğru serpti. O kandan bir damla dahi yeryüzüne düşmedi.

İmam Bakır’ın (a.s) buyurduğuna göre, İmam Hüseyin (a.s) o anda şöyle münacatta bulundu: “Bunun, Allah’ın gözleri karşısında olması başıma gelen musibeti hafifletti. Allah’ım, bu (kurbanlık) senin katında, Salih’in devesinin yavrusundan daha düşük olmasın. Allah’ım, yardımı (zaferi) bizden esirgemişsen, o halde ondan daha hayırlısını nasip eyle, zalimlerden intikamımızı al ve dünyada başımıza gelen musibeti ahirette azık kıl. Allah’ım, sen bunlara şahit ol; onlar, Resulün Muhammed’e en çok benzeyeni katlettiler.”

Sonra İmam (a.s) bineğinden inerek kılıcının kınıyla çocuğu için bir çukur kazdı. Kanına boyanmış oğlunu orada defnetti.
Bir nakle göre; İmam (a.s) onun cenazesini, Ehl-i Beyt’ten olan diğer şehitlerin cenazesinin yanına bıraktı.[5]
Ya Eba Abdullah! Hiçbir peygamberin bunların bazısıyla bile imtihan edilmediği ve yeryüzünde hiçbir muslihin başına gelmediği bu musibet ve belâlardan dolayı Allah sana mükafat versin.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

İmam’ın (a.s) Sebat ve Direnişi

İmam (a.s) meydanda tek başına düşmanın karşısında durdu. İnsanı şaşkınlığa uğratan bu musibet ve felâketler, İmam’ın yakin ve imanını ve firdevs’ul-a’la menzillerine gidecek güvenini artırdı. İmam’ın evlat, ehl-i beyt ve ashabının şehit düşmesi, susuzluk ve kanının akmasından çektiği elem ve acılar, onun azmini gevşetmedi, Allah’ın seçtiği peygamber ve ulu’l-azimlerin direnişi gibi direnip sebat gösterdi.

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s, akılları şaşkınlığa uğratan babasının sabır ve sebatını şöyle anlatır: “Durum şiddetlendiğinde, İmam’ın rengi nur saçar, organları ise sakin ve sabit olurdu. Bazıları şöyle derdi: “Baksana nasıl da ölüme itina etmiyor.”[6]

Abdullah b. Ammar şöyle der: “Düşmanın toplu bir şekilde İmam’ın üzerine çullandığını gördüm. İmam da sağ tarafındakilere saldırdı, derken onlar korku ve dehşetle İmam’ın önünden kaçtılar. Allah’a andolsun ki, evlat ve ashabı öldürülen ezilmiş birisinin İmam’dan daha dayanıklı ve kalbi daha güçlü olan birisini görmedim. Allah’a andolsun ki, ne ondan önce ve ne de ondan sonra onun gibi birisini görmedim.[7]

İmam (a.s) amansızca düşmana saldırıp şiddetle onlarla savaşıyordu. Sonra sol kola saldırarak şu recezi okudu:

Ben Ali öğlu Hüseyin’im,
İki kat olmayacağıma yemin etmişim.
Babamın ailesini himaye ediyorum,
Peygamber’in dini üzere hareket ediyorum.[8]


Evet, sen Hüseyin’sin, senin şeref ve makamın bütün insanların dilinde dolaşıyor, senin şeref ve makamın dünyayı doldurmuştur. Sen bu dünyada, azim ve iradesinden dönmeyen yegâne birisisin. Sen boyun eğmedin, zelil olmadın, savaş yolunda zalim ve serkeşlerin kalelerini darmadağın ettin. Şüphesiz ceddin Resulullah’ın dini üzere hareket ettin. Sen bu dini yenileyensin. Sen olmasaydın din, hayat sahnesinde gölgesi olmayan mübhem bir şebeh (hayal, karartı) olurdu…

İbn-i Hacer diyor ki, İmam Hüseyin (a.s) savaştığı halde şu beyitleri okuyordu:

Ben, Âl-i Haşim’den hür olan Ali’nin oğluyum,
Övündüğüm zaman iftihar açısından bu bana yeter.
Ceddim, gelip geçenlerin en değerlisi olan Resulullah’tır,
Biz insanların arasında Allah’ın ışık saçan kandiliyiz.
Anam Fatıma Ahmed’in sülâlesidir,
Amcam Cafer Zül-Cenah olarak çağrılmaktadır.
Allah’ın kitabı sadık olarak bizim aramızda nazil olmuştur,
Hidayet, vahiy ve hayır bizim aramızda anılmaktadır.[9]
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

Ailesiyle Vedalaşması

İmam Hüseyin (a.s), ailesiyle son kez vedalaşmak için, kanları aldığı yaralardan aktığı halde onların yanına gitti. Vahiy ve risalet ailesine şu sözleriyle, örtünme ve belaya hazırlanmalarını, sabır ve tahammül etmelerini ve Allah’ın kaza-kaderine teslim olmalarını emretti: “Belaya hazırlanın. Bilin ki şüphesiz Allah Teala sizin himayecinizdir, sizin koruyucunuzdur, yakında sizi düşmanın şerrinden kurtaracaktır, sizin akıbetinizi hayır kılacaktır, düşmanlarınızı çeşitli azaplarla azaplandıracaktır, bu bela ve musibetin karşılığında çeşitli nimet ve kerametler size bahşedecektir. O halde değerinizi eksilten sözleri ağzınıza almayın.”[10]

Devletler yok olur, köle edinmeler ortadan kalkır, medeniyetler fani olur, ama tarife sığmayan bu iman, bu hayatta kalmaya her varlıktan daha lâyık ve daha uygundur. Hangi bir nefis bu çeşit musibet ve belâlara dayanabilir ve dayanaklık, hoşnutluk ve işleri Allah’a bırakarak ondan istikbal edebilir? Resulullah’ın (s.a.a) ümidi, reyhanesi ve kâmil şekli olan İmam Hüseyin’den başka kimse böyle olamaz.

Resulullah’ın kızları İmam’ı bu durumda görünce, vedalaşmak için İmam’a sarıldılar. Şüphesiz dehşete kapılmışlardı ve korku onların renklerini kaçırmıştı. İmam (a.s), korkunun onların organlarını etkilediğini görünce kalbi yanıp tutuştu.

İmam Kaşif’ul-Ğita şöyle der: “İmam Hüseyin’i kim sana tasvir edebilir! Şüphesiz belâ dalgaları O’nu sarmıştı ve her taftan musibetler O’nun üzerine çökmüştü. İşte böyle bir durumda, ailesi ve çocuklarından kalanlarla vedalaşmaya karar verdi. Derken Peygamber kadınları, Ali ve Zehra kızları için kurulan çadıra yaklaştı. Bu esnada perde arkasındaki kadınlar, korkuya kapılmış bağırtlak kuşlar gibi dışarı dökülerek kanında yüzen İmam’ın çevresini sardılar. Acaba o kadınların ve İmam’ın o korkunç halde nasıl bir durumda olduklarını düşünebilir misin? Onu düşünebildiğinde kalbin parçalanmaz, aklın sarsılmaz ve göz yaşların akmaz mı?”[11]

İmam’ın (a.s) ailesiyle vedalaşma anındaki gam, üzüntü ve mihneti, İmam’ın duçar olduğu bütün mihnet ve üzüntülerden daha şiddetli ve daha çetindi. Resulullah’ın (s.a.a) kızları yüzlerini tırmalıyor ve dizlerini dövüyorlardı. Ağlama feryatları göklere yükselmişti. Cedleri Resulullah’ı çağırıyorlardı. İmamla vedalaşmak için kendilerini O’nun üzerine atmışlardı. Şüphesiz bu korkunç manzara İmam’ın nefsinde Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir etki yarattı.

Alçak Ömer b. Sa’d, silahlı güçlerine, İmam’a saldırmaya tahrik etmek için şöyle seslendi: “O, kendisi ve haremi (ailesi)yle meşgulken O’na saldırın. Andolsun ki o size saldırırsa, sağ cenahınız sol cenahınızdan ayırt edilmez (hepsini birbirine katar)."

Derken habis insanlar İmam’a saldırdılar, İmam’ı ok yağmuruna tuttular, oklar çadırların üzerine yağmaya başladı. Bazı oklar kadınların çarşaflarına bile isabet etti. Onlar da korkudan çadırlara sığındılar. Allah’ın hücceti olan İmam (a.s), öfkeli aslan gibi bu mesh olmuş (insanlıktan çıkan) bu alçaklara saldırarak onların başlarını kılıçtan geçiriyordu. Oklar da sağ ve soldan İmam’a isabet ediyordu. İmam’a pek çok ok isabet etti. Onlardan öldürücüleri şunlardı:

1- Bir ok, İmam’ın mübarek ağzına isabet ederek İmamın ağzını parçaladı. İmam (a.s) elini akan kanın altına tutarak o kanı göğe doğru serpti ve Allah’a hitaben şöyle dedi: “Allah’ım, kuşkusuz bu (musibet) senin yolunda pek azdır.”[12]

2- Bir ok da, nübüvvet ve imamet nuruyla parlayan alnına isabet etti. Bu oku, Ebu’l-Hutuf’il- Cu’fî İmam’a doğru attı. İmam (a.s), o oku çekip çıkardı. Derken alnından da kan akmaya başladı. İmam (a.s) ellerini göğe kaldırarak onlara şöyle beddua etti: “Allah’ım, şüphesiz sen, bu asi kullarından taraf ne durumda olduğumu görüyorsun. Allah’ım, onları bir bir say (hepsini cezalandır), onları dağıtarak öldür, yeryüzünde onlardan kimseyi baki bırakma, onları ebedi olarak affetme.”

Orduya da şöyle seslendi: “Ey kötü ümmet! Hz. Muhammed’e Ehl-i Beyt’i hakkında ne de kötü halef oldunuz. Bilin ki şüphesiz siz benden sonra bir kişiyi öldüremeyeceksiniz, onu öldürmekten korkacaksınız, ama beni öldürdüğünüzde onu öldürmek size kolay olacaktır. Allah’a and olsun ki şüphesiz ben, Allah’ın şahadetle bana ikramda bulunmasını umuyorum. Daha sonra benim sizden, bilincinde olmadığınız yerden intikamımı alacaktır…”[13]

Onları meşakkatli ve sıkıntılı bir hayattan kurtaran Hz. Peygamber’in mükafatı, onun nesline sardırmaları ve onların kanlarını dökmeleri idi! Onlara karşı işledikleri cinayetler tüyleri diken diken etmekte ve gözlerden yaş akıtmaktadır. Allah Teala İmam’ın duasını kabul etti, O’nun düşmanlarından intikam aldı. Çok geçmeksizin fitne ve kasırgalar onları helâk etti. Büyük inkılâpçı Muhtar İmam’ın kanını talep etmek iöin kıyam etti. Onları takip ederek cezalandırıyordu. İmam’ın ölümünde katkısı olanlar korkudan çöllere kaçtılar. Muhtar’ın askerleri de onları takip ediyor ve tuttuklarını öldürüyorlardı.

Zohrî şöyle diyor: “İmam Hüseyin’in katillerinden cezalanmamış kimse baki kalmadı. İmam’ın katilleri ya katledilme, ya kör olma, ya yüzü siyahlaşma ve çok kısa süre içerisinde ölüm meleğinin nazil olmasıyla cezalandılar.”[14]

3- İmam’a atılan okların en tehlikeli ve en büyüğü olan bir ok da İmam’ın kalbine isabet etti. Tarihçiler şöyle diyorlar:
İmam (a.s), akan kanlardan kaynaklanan halsizlikten dolayı biraz dinlenmek için durdu. Bu sırada alçak birisi bir taş fırlatarak İmam’ın mübarek alnına vurdu. Kanlar İmam’ın yüzüne akmaya başladı. İmam (a.s), elbisesiyle gözlerine akan kanı temizlemek istediğinde, alçağın biri üç şubeli olan bir oku İmam’a attı. Bu ok, bütün insanlara şefkat ve merhamet duyan İmam’ın mübarek kalbine isabet etti. İmam (a.s) bu okun isabet etmesiyle kesin ecelin yaklaşmasına yakin etti. Bundan dolayı gözlerini göğe doğru dikerek şöyle dedi: “Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla ve Resulullah’ın dini üzere… İhahî, şüphesiz sen biliyorsun ki onlar, yeryüzünde, ondan başka Hz. Peygamber’in kızının oğlu olmayan birisini öldürüyorlar.”

İmam (a.s) bu oku kalbinden çıkardığında kan oluk gibi akmaya başladı. İmam (a.s) o kanı avucuna toplayarak göğe doğru serpip şöyle dedi: “Bu, Allah’ın gözü önünde (huzurunda) olduğundan dolayı, bana nazil olan musibeti kolaylaştırdı.”

Sonra İmam (a.s) o mübarek kandan yüzüne ve sakalına sürdü. İmam (a.s), peygamberlerin heybetini andıran bu heybetiyle şöyle demeye başladı: “Allah Teala’yı ve ceddim Resulullah’ı mülakat edene dek bu halde –yani kanıma boyanmış bir vaziyette- olacağım…”[15]

4- Hüsayn b. Numeyr İmam’a doğru bir ok attı, bu ok İmam’ın mübarek ağzına isabet etti. Derken kan fışkırmaya başladı. İmam (a.s), o kanı avucunda alarak göğe doğru serpti. İmam (a.s) bu cinayetkarlara şöyle beddua etti: “Allah’ım, onları, (cezalandırmak için) birbir say, dağınıklığa uğratarak onları öldür ve yeryüzünde onlardan hiçbirini baki (sağ) bırakma.”[16]

İmam’ın mübarek bedenine o kadar ok isabet etti ki, O da onların bir parçası haline geldi. Kanların akması ve susuzluğun şiddeti, İmam’ı aciz bir duruma düşürdü. Derken yere oturdu. Ağrıların şiddetinden boynunu aşağı eğdiği bir sırada, habis ve pislik olan Malik b. Nesir İmam’a saldırdı, hazrete hakaret etti ve kılıcıyla İmam’ı kaldırırken hazretin üzerindeki bornos kanla doldu. İmam (a.s) öfkeyle ona bakarak şöyle beddua etti: “Sağ elinle yeyip içmeyesin ve Allah seni zalimlerle haşretsin.”

İmam (a.s) bornosu çıkarıp attığında bu azgın ona doğru koşup onu eline aldı. Eline alır almaz da elleri çolak oldu.[17]
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: ŞAHADET KERVANIYLA ADIM ADIM

Mesaj gönderen f_altan »

Allah’la Münacatı

İmam Hüseyin (a.s) bu son onlarda artık Allah’a yöneldi. Kırık bir kalple Allah’a yalvarıp yakarıyor ve karşılaştıkları üzüntü ve musibetlerden O’na şikâyet ederek şöyle diyordu:

“Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı! Benim senden başka bir Rabbim ve bir mabudum yoktur. Senin hükmüne sabrediyorum. Ey yardımcısı olmayanın yardımcısı! Ey daimi olup faniliği olmayan! Ey ölüleri dirilten! Ey her nefse kaim (sütün) olan! Benimle bunların arasında hükmet. Şüphesiz sen hükmedenlerin en üstünüsün.”[18]

Bütün organlarına işleyen iman, İmam’ın en önemli unsurlarından idi. İmam (a.s) Allah’a sarıldı, O’nun hükmüne sabretti, karşılaştığı bütün musibet ve üzüntüleri O’na bıraktı ve sahip olduğu bu derin iman, başına gelen bütün musibetleri İmam’a unutturdu.

İmam’a Saldırı


Yeryüzünün pislik ve alçakların habisliğini taşıyan bu azgın ve cinayetkar grup, her taraftan Resulullah’ın gülüne saldırdı. Kılıç ve mızraklarla İmam’ı dürtüyorlardı. Zer’at b. Şerik et-Temimî İmam’ın sol koluna bir darbe vurdu. Diğer bir alçak da İmam’ın boynuna vurdu. İmam’ın düşmanlarından en kinlisi, habis Sinan b. Enes’ti. Sinan bazen İmam’ı kılıcıyla vuruyor, bazen de mızrağıyla dürtüyordu ve yaptığı hareketleri övünerek Haccac’a anlatarak şöyle diyordu: “Mızrağımla ona destek oluyor ve kılıçla da onu kesiyordum.”

Haccac onun bu katılığından rahatsız olarak yüksek bir sesle şöyle dedi: “Bil ki şüphesiz siz, kesinlikle bir odada bir araya gelmeyeceksiniz.”[19]

Allah’ın düşmanları her taraftan İmam’a sardılar. İmam’ın temiz kanı onların kılıçlarından damlıyordu. Bazı tarihçiler şöyle diyorlar: İslam’da hiçbir kimse İmam Hüseyin (a.s) gibi vurulmadı. Kılıç, mızrak ve okla 120 yara İmam’a vurulduğu görülmüştür.[20]

İmam (a.s) bir müddet öylece topraklar üzerinde kaldı. Herkes İmam’ı öldürmekten sakınıyordu. İmam’ın heybeti kalpleri sarıyordu. Hatta İmam’ın düşmanlarından bazıları O’nun hakkında şöyle demiştir: “O’nun simasını nuru ve güzelliği bizi onu öldürmeyi düşünmekten alı koymuştu.”

Bir adam İmam’a yaklaştığında, O’nu öldürmekten kerahet ederek geri dönüyordu.[21]

Resulullah’ın torunu Zeynep (a.s), kardeşi ve ailesinin geriye kalanına ağladığı halde çok perişan bir vaziyette çadırdan dışarı çıktı ve ruhu bedeninden çıkarcasına şöyle derdi: “Keşke gök yeryüzüne düşseydi.”

Ömer b. Sa’d’a doğru giderek şöyle seslendi: “Ey Ömer! Sen kendisine baktığın halde Ebu Abdullah’ın (İmam Hüseyin’in) öldürülmesine razı mı oldun?”

Habis Ömer b. Sa’d, gözyaşları uğursuz sakalına aktığı halde yavaşça yüzünü ondan çevirdi.[22]

Zeynep (s.a), böyle bir halde, sabır örneği olan kardeşine bakmaya gitmedi. Derken korku ve dehşete kapılan çocuk ve kadınları gözetmek için çadırına geri döndü.

İmam (a.s) uzun bir müddet öylece topraklar üzerinde kaldı. Yaralar ve kanın akması İmamı aciz ve çok zor bir durumda bırakmıştı. İmam (a.s) bu halde cani katillere şöyle seslendi: “Beni öldürmek için mi toplanıyorsunuz? Bilin ki, Allah’a and olsun ki, benden sonra Allah’ın kullarından birini öldüremeyeceksiniz. Allah’a yemin ederim ki, şüphesiz ben, Allah’ın, sizi hakir kılmakla bana ikramda bulunacağını ve daha sonra farkında olmadığınız bir yerden sizden intikamımı alacağını ümit ediyorum…”

Günahkâr ve şaki Sinan b. Enes, kılıcını çekerek kimsenin İmam’a yaklaşmasına izin vermiyordu. Zira o, başka birisinin İmam’ın başını keserek İbn-i Mercane’ye götürmesinden ve neticede efendisinin mükâfatından mahrum kalacağından korktuğu için bu şekilde davranıyordu.

Sonuçta İmam’ın dudaklarında rıza (hoşnutluk), itminan ve kendisini ebedileştiren zafer tebessümü olduğu halde başı bedeninden ayrıldı.

Şüphesiz İmam (a.s) ruhunu, Kur’an’a ve insanlığı yücelten her şeref, izzet ve onurluğa değer ve bedel olmak için feda etti… İşte İmam (a.s), oğul, aile ve ashabının musibetine duçar olduktan sonra çok mazlum ve garip bir şekilde katledildi ve ailesi karşısında susuz bir halde boğazlandı. Hangi değer ve bedel, İmam’ın Allah’ın rızası için takdim ettiği bu değer ve bedelden daha üstün ve değerli olabilir?

Şüphesiz İmam (a.s) büyük kurban takdim etmekle Allah’la ticaret yaptı. Gerçekten İmam’ın ticareti kârlı bir ticaretti. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, öldürülürler. (Bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.”[23]

Gerçek şu ki İmam (a.s) ticaretiyle kazanç elde etti, kimsenin erişemeyeceği bir iftihara nail oldu. Hakk yolunun şehitlerinden hiç kimse, İmam’ın eriştiği makam, şeref ve ebedilileşmeye erişememiştir. İşte dünya O’nu haykırarak anmaktadır ve O’nun kutsal haremi yeryüzünün en izzetli haremi olmuştur.

Şüphesiz İmam (a.s) İslam bayrağını, canının feda etmesiyle yüceltti. O bayrak İmam’ın, ehl-i beytinin ve ashabından olan şehitlerin kanıyla boyandı. Bu bayrak, sürekli ışık saçmakta ve yeryüzü insanlarının yüzüne, izzet, hürriyet ve keramet ufukları açmaktadır.
_______________
[1] - El-Hasais’ul- Hüseyniyye, s. 60
[2] - Hayat’ul- İmam’il- Hüseyin, c. 3, s. 374
[3] - Dürr’ül- Efkar, fî Vasf’is-Sıfvet’il-Ehyar, Ebu’l- Fütuh b. Sadaka, s. 38
[4] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 222
[5] - Maktel’ul- Hüseyin, Mukarrem, s. 333
[6] - Hasais’ul- Huseyniyye, Tusteri, s. 39
[7] - Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 188
[8] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 223
[9] - Savaik’ul- Muhrika, s. 117-118; Cevheret’ul- Kelam fî Medh’is- Sadet’il-A’lam, s. 119
[10] - Maktel’ul- Hüseyin, el-Mukarrem, s. 337
[11] - Cennet’ul- Muva, s. 115
[12] - Dürr’ün-Neziym, s. 168
[13] - Maktel’ul- Huseyin, el-Mukarrem, s. 339
[14] - Uyun’ul- Ahbar, İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 103-104
[15] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 34
[16] - Ensab’ul- Eşraf, c. 1, s. 240
[17] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 34; Ensab’ul- Eşraf, c. 3, s. 203
[18] - Maktel’ul- Hüseyin, el-Mukarrem, s. 345
[19] - Mecma’uz- Zevaid, c. 9, s. 194
[20] - El-Hadaik’ul- Verdiyye, c. 1, s. 126
[21] - Ensab’ul- Eşraf, c. 3, s. 203
[22] - Cevahir’ul- Metalib, fî Menakıb’il- İmam Ali b. Ebi Talib, s. 139
[23] - Tevbe/111
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

Resim
ResimResim


KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN



HÜSEYİN'İN (A.S) SON GECESİ



Akşam gelip çattı. İmam Hüseyin (a.s) ashabını topladı, Allah'a hamdü sena ettikten sonra onlara hitaben buyurdu: "Ben kendi ashabım kadar salih bir ashab ve kendi ehl-i beyt'im kadar iyi ve üstün bir ehl-i beyt tanımıyorum. Allah hepinize hayırlı mükafat versin. Şimdi gecedir ve karanlığı sizi çevrelemiştir. Siz de onu yürüyen bir deve edinip (gecenin karanlığından yararlanıp) her biriniz ehl-i beytimden birinin elini tutup gecenin bu karanlığında dağılın ve beni bu orduyla yalnız bırakın. Çünkü bunlar benden başkasını istemiyorlar."

İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşleri, oğulları, Abdullah ve Cafer'in oğulları, "Neden seni yalnız bırakıp gidelim dediler, yoksa senden sonra yaşamak için mi? Allah o günü bize nasib etmesin asla." Bu sözü önce Abbas b. Ali (a.s) dedi ve diğerleri de onu izlediler. İmam Hüseyin (a.s) , Akil'in oğullarına bakıp buyurdu: "Müslim'in şehid olması sizin için yeterlidir; ben size izin verdim, gidin."

Başka bir tarikle gelen rivayette de şöyle belirtilmiştir: Bu arada İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşleri ve ehl-i beyti söze başlayıp dediler. "Ey Peygamber'in evladı, o zaman halk bize ne der ve bizim cevabımız ne olur? Efendimizi, büyüğümüzü ve kendi Peygamberiimizin evladını yalnız bıraktık, düşmana bir ok dahi atmadık, ele mızrak alıp savaşmadık ve bir kılıç bile savurmadık mı diyelim? Hayır, andolsun Allah'a, senden ayrılmayacak, senin yolunda öldürülünceye kadar bu canlarımızla seni koruyacak ve senin gibi şehid olacağız. Allah senden sonra yaşamayı haram etsin bize!"

Müslim b. Avsece kalkıp dedi: "Ey Peygamber'in evladı, etrafını saran bunca düşman arasında seni bırakıp gidelim mi? Hayır, andolsun Allah'a bunun imkanı yok, senden sonra yaşamayı Allah nasip eylemesin bize! Ben savaşacağım; mızrağımı düşmanın göğsünde kırıncaya ve elimdeki kılıcımı onlara indirinceye kadar. Savaşmak için hiç bir silahım olmasa dahi taş alıp savaşacağım ve seninle birlikte ölmedikçe senden ayrılmayacağım."

Said b. Abdullah-i Hanefi konuşmaya başladı: "Ey Peygamber'in evladı, biz seni asla yalnız bırakmayız. Hz. Muhammed (s.a.a) peygamberin senin hakkındaki vasiyetine uyduğumuzu Allah'a da göstermeliyiz. Eğer bilsem senin yolunda öldürülecek ve yeniden dirileceğim ve bu defa da diri diri yakılacağım, yetmiş kere de bu tekrarlanacak olsa, kendi ölümümü senden önce görmedikçe senden ayrılmam. Nasıl senin yolunda can vermem, oysa ki ölüm birden fazla değildir ve ondan sonra ise ebedi izzet ve saadete kavuşmuş olacağım."

Ondan sonra Züheyr b. Kayn yerinden kalkıp dedi: "Ey Peygamber'in evladı, andolsun Allah'a ki senin, kardeşlerinin, evlatlarının ve ehl-i beytinin sağ kalabilmesi için bin kez öldürülmeye razıyım!" Ondan sonra da İmam Hüseyin’in (a.s) ashabından bir grubu aynı mazmunda sözler söyledi ve eklediler: "Bizim canlarımız sana feda olsun, biz seni kendi el ve yüzlerimizle koruyacağız. Eğer bu yolda öldürülürsek, Allah'ın bize vermiş olduğu vazifeyi yerine getirmiş olacağız."

Aynı gece Muhammed b. Beşir-i Hazremi'ye "Oğlun Rey sınırında esir düşmüştür" haberi verilince "Onu Allah'a bırakıyorum. Andolsun canıma, ben yaşadıkça oğlumun esir düşmesine razı olmazdım." dedi. İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözünü duyunca "Allah seni bağışlasın. Senden biatımı kaldırdım ben, (git) oğlunu kurtarmaya çalış" buyurdu. Muhammed b. Beşir "Yırtıcı hayvanlar diri diri yesinler beni, eğer senden ayrılırsam!" dedi. İmam Hüseyin (a.s) de "O halde bu Yemen keteninden olan elbiseleri al ve oğluna ver ki kardeşini kurtarsın." buyurdu ve bin dinar değerinde beş elbise verdi.

Ravi şöyle diyor: İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı o geceyi yalvarıp yakararak, dua zemzemesiyle geçirdiler. Bazıları rüku, bazıları secde ve diğer bazıları da ayakta ibadet ettiler. O gece Ömer b.Sa'd'ın ordusundan otuz iki kişi İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı. İmam Hüseyin’in (a.s) namazı ve kemal sıfatlarıyla ilgili seciyesi her zaman öyleydi.

İbn-i Abd-i Rabbih "İkd'ül-Ferid" kitabının dördüncü bölümünde şöyle nakleder: Ali b. Hüseyin'e (a.s) "Babanızın evlatları ne kadar da azdır!" dediler. Ali b. Hüseyin (a.s) buyurdu: "Bu birkaç evlat sahibi olması bile şaşırtıcıdır. Çünkü hergün bin rekat namaz kılardı ve artık zevceleriyle birlikte olacak zamanı olmazdı."

Aşura sabahı İmam Hüseyin’in (a.s) emriyle çadırlar kuruldu, ıtır dolu bir tabak hazırlandı ve İmam Hüseyin (a.s) şahsi temizliğini yapmak için çadıra geldi. Rivayete göre Büreyr b. Hüzeyr-i Hamedani ve Abdurrahman b. Abd-i Rabbih-i Nesari, İmam Hüseyin'den (a.s) sonra temizliklerini yapmak için çadırın arkasında beklediler. Bu arada Bereyr Abdurrahman ile şakalaşmaya başladı. Abdurrahman dedi: "Ey Büreyr, şimdi gülmek ve komik laflar etmenin zamanı mı?" Büreyr: "Benim tayfam da biliyor ki ben ne gençlikte ve ne de yaşlılıkta beyhude konuşmaktan hoşlanmamışımdır. Fakat şehid olacağımın sevinciyle şimdi böyleyim. Andolsun Allah'a, çok az bir zamanımız kaldı, kılıcımızı alıp bunlarla bir süre savaştıktan sonra hur-il ayn'in boynuna sarılacağız."


[right](Rehberin vaizlere ve mersiyehanlara tavsiye ettiği "el-Lühuf" kitabının müellifi Seyyid b. Tavus’un kaleminden)[/right]
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

ÖMER B. SA'D SAVAŞI BAŞLATIYOR


Ömer b. Sa'd ileri çıkıp İmam Hüseyin’in (a.s) ashabına doğru bir ok fırlattı ve "Emir'in yanında, ilk ok atan kişinin ben olduğuma tanıklık edin" dedi. Daha sonra Ömer b. Sa'd'ın ordusu ok yağmurunu başlattı. İmam Hüseyin (a.s) ashabına buyurdu: "Allah'ın rahmeti üzerinize olsun, kaçınılmaz ölüme doğru kalkın. Şüphesiz, bu oklar, bu cemaatin size (savaş) elçileridir."

İmamın ashabından bazıları şehid düştüler. Bu arada İmam Hüseyin (a.s) elini yüzüne vurup buyurdu: "Yahudiler Allah'ın bir oğlu olduğuna inandıkları için Allah'ın gazabı çetin oldu onlara. Nesara da O'nu üçün üçüncüsü kabul ettikleri için Allah'ın gazabı çetin oldu onlara. Allah'ın gazabı Mecusilere çetin oldu, çünkü onlar Allah'ı bırakıp güneş ve aya ibadet ettiler. Allah'ın gazabı, Peygamberlerinin kızının oğlunu öldürmek için sözbirliği eden kavme de çetin olacaktır. Ancak andolsun Allah'a, onların istediklerini kabul etmeyecek ve kendi kanımla boyanmış bir halde Allah'u Teala'yı mülakat edeceğim."

Ebu Tahir Muhammed b. Hüseyin-i Taresi "Mealim'ud Din" kitabından İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "Babamdan duydum, şöyle buyurdu: "Ömer b. Sa'd savaşı başlatmak için İmamın (a.s) karşısına dikildiğinde Allah ona yardım etmeleri için gökyüzünden bir grup melek gönderdi. İmam (a.s) başı üzerinde uçuştular. Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) iki şey arasında muhayyer bırakıldı: Ya Hüseyin'e (a.s) yardım ederek düşmanlarını nabud etsinler, ya da İmam Hüseyin (a.s) şehid olup Allah'ın huzuruna varsın. İmam Hüseyin (a.s) de Allah'ı mülakat etmeği kabul etti."

Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) feryad etti:
"Allah rızası için bize yardım edecek biri yok mu? Düşmanları, Resulullah'ın (s.a.a) hareminden, Ehl-i Beyt'inden uzaklaştıracak biri yok mu?"

Hürr İbn-i Yezit-i Riyahi bunları duyunca Ömer b. Sa'd'ın yanına gelip "Onunla savaşacak mısın?" dedi. Ömer b. Sa'd: "Andolsun Allah'a, hem de öyle savaşacağım ki başlar uçacak ve kollar bedenlerden ayrılacak."
Hürr bunu duyunca dostlarından ayrılıp bir köşeye çekildi. Bedeni titriyordu. Muhacir İbn-i Avs dedi: "Ey Hürr, senin bu durumun beni şüpheye düşürdü. Eğer bana Küfe'nin en cesur adamı kimdir? diye sorulacak olsaydı senin dışında birinin adını ağzıma almazdım. Niye titriyorsun?"
Hürr dedi: "Andolsun Allah'a, kendimi cennet ile cehennem arasında görüyorum. Fakat Allah'a andolsun ki, eğer bedenim parça parça olup yakılsa dahi hiçbir şeyi cennete tercih etmem" dedi ve atına binerek İmam Hüseyin’in (a.s) huzuruna varmak amacıyla hareket etti. İki elini başına koyarak "Allah'ım, Sana dönüyorum, tevbemi kabul et. Çünkü ben Senin dostlarını ve Peygamberinin kızının evlatlarını korkuttum" diyordu.

-İmam Hüseyin'e (a.s) arzetti: "Canım feda olsun sana! Seni inciten ve Medine'ye dönmene engel olan adamım ben. Onların işi buraya vardıracağını bilmiyordum. Şimdi Allah'a tevbe ediyorum. Tevbem kabul edilir mi?"
-İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, Allah senin tevbeni kabul buyuracaktır. İn atından."
-Hürr dedi: "Senin yolunda at üzerinde savaşmam, piyade savaşmamdan daha iyi olur. Çünkü nasıl olsa attan düşürüleceğim. Senin yolunu kesen ilk kişi ben olduğumdan ötürü, izin buyurursan, senin yolunda ilk ölen de ben olmak ve böylece de kıyamet günü ceddin Resulullah (s.a.a) ile musafaha edenlerden olmak istiyorum."

Müellif şöyle diyor: Hürr'ün amacı o andan itibaren ilk şehid olmaktı. Çünkü ondan önce bir grup öldürülmüştü. Bu hususta rivayetler de mevcuttur. İmam Hüseyin (a.s) Hürr'ün bu isteğini kabul edince, Hürr bir kahraman gibi savaşarak düşmanın yiğitlerinden bir kaçını öldürdü ve bir süre sonra da şehid edildi. Hürr'ün bedenini İmam Hüseyin’in (a.s) yanına götürdüklerinde İmam Hüseyin (a.s) bir yandan onun yüzündeki toprakları siliyor ve bir yandan da "Ananın bu adı sana verdiği gibi sen hem dünyada hem de ahirette âzadesin" buyurdu.

Ravi diyor: Bu arada zahid ve abid bir insan olan Büreyr b. Hüzeyr savaş alanına girdi. Yezit b. Ma'kil onunla savaşmak için meydana koştu. Birbirleriyle mübahalede bulunarak her kimin, batıldaysa diğerinin eliyle öldürülmesine karar verdiler. Bu anlaşmayla savaşa başladılar. Büreyr onu öldürdü ve şehid edilinceye kadar savaşı sürdürdü. Ondan sonra Vahab b. Cenah-i Kelbi meydana gitti, yiğitçe savaştı ve cihadında bir hayli faaliyet gösterdi, sonra kendisiyle birlikte Kerbela'da bulunan anne ve ailesinin yanına dönüp dedi: "Canım anam benden razı oldun mu?"
Anası "İmam Hüseyin’in (a.s) yolunda öldürülmedikçe senden razı olmayacağım" dedi.
Zevcesi ise "Seni Allah'a ant veriyorum, beni kendi müsibetine mübtela etme ve kalbimi incitme" dedi.
Anası dedi: "Canım oğlum, onun sözüne kulak asma, dön ve Peygamberinin kızının oğlu yolunda savaş ki kıyamet günü ceddinin şefaatinden faydalanasın."

Vahab meydana dönüp savaştı ve nitekim iki eli de bedeninden koparıldı. Vahab'ın eşi eline bir çadır direği alarak onun yanına geldi ve "Babam, anam sana feda olsun, Athar Ehl-i Beyt ve Resulullah'ın (s.a.a) muhterem haremi uğrunda savaş" dedi.
Vahab onu kadınların çadırına geri götürmek için geldiğinde eşi, Vahab'ın eteğine sarılarak "Ölmedikçe geri dönmem" dedi. İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Ehl-i Beyt'ime yardım ettiğiniz için Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Kadınların yanına dön." Vahab'ın eşi geri döndü, ama Vahab şehadete kavuşuncaya dek savaştı.

Vahab'dan sonra Müslim b. Avsece meydana çıktı. Büyük bir fedakarlıkla savaştı, zorluklara katlandı ve belalar karşısında sabretti ve nitekim attan düşürüldü. Henüz ölmemişti. İmam Hüseyin (a.s) Habib b. Mezahir ile birlikte onun yanına geldi. İmam (a.s) buyurdu: "Müslim, Allah seni bağışlasın" ve şu ayeti okudu: "İnananlardan öyle erler var ki Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterirler; onlardan kimisi, adağını ödedi, kimisi de beklemede ve onlar sözlerini, özlerini hiçbir surette değiştirmediler." (Ahzap -23)

Habib Müslim'in yanına sokulup "Senin öldürülmen benim için çok çetindir, ancak cennetle sana müjdeler olsun" dedi. Müslim zayıf bir sesle, "Allah seni hoşnut etsin dedi ve hayırla müjdelesin." dedi. Habib "Eğer senden sonra öldürüleceğime yakinim olmasaydı, her vasiyetini baha etmeni isterdim" dedi. Müslim de İmam Hüseyin'i (a.s) işaretle "Ona yardım etmeye vasiyet ediyorum. Onun uğrunda ölünceye kadar savaş" dedi. Habib "Senin vasiyetine uyacak ve gözlerini aydınlatacağım" dedi. Bundan sonra da Müslim dünyadan göçtü.

Amr b. Kırta-i Ensari öne gelip Hüseyin'den (a.s) savaş izni istedi. Eba Abdillah (a.s) izin verdi. Amr, mükafat arzusu çekenler gibi savaştı. İbn-i Ziyad'ın ordusundan bazıları öldürdü, söz ve cihad dürüstlüğünü bir arada toplayarak o zalim insanlara karşı savaştı. İmam Hüseyin'e (a.s) atılan her oka kendi elini siper etti ve savrulan her kılıcı kendi bedenine aldı. Son nefesine kadar İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes bedenine bir zarar gelmesine engel oldu. Bilahare aldığı yaralarla zayıf düştü. İmam Hüseyin'e (a.s) taraf dönüp dedi: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) evladı, vefa ettim mi (ahdime)?"

İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, sen benden önce cennete gidiyorsun, ceddim Resulullah'a (s.a.a) selamımı ilet ve de ki Hüseyin de birazdan gelecek."
Amr yeniden savaşa başladı ve sonunda şehid düştü. Ondan sonra da Ebu Zer'in zenci kölesi Cevn öne çıktı. İmam Hüseyin (a.s) "Ben sana izin verdim, git buradan ve kendini kurtar. Sen bizimle buralara kadar geldin ki rahat içinde olasın, şimdi kendini ölüme atma" buyurdu.

Cevn "Ey Peygamber evladı, rahatlıkta sizin sofranızdan yemek ve zorluklarda da sizi yalnız bırakmak olmaz. Bedenim kötü kokar, soyum değersiz insanlara dayanır ve rengim de siyah. Ebedi cennetin huzururuna kavuşturun beni ki güzel kokayım, soyum şeref kazansın ve yüzüm ak olsun. Size minnettar olurum. Andolsun Allah'a, bu siyah kanımı o temiz kanlarınıza katmadıkça sizden ayrılmam" dedikten sonra savaştı ve şahadete ulaştı.

Ondan sonra Amr b. Halid-i Saydavi İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelerek dedi: "Ya Eba Abdillah (a.s) , canım feda olsun sana, ben senin dostlarına katılmaya kararlıyım, onlardan geri kalmak ve ehl-i beytinin arasında yar-u yaversiz öldürüldüğünü görmek istemiyorum."
İmam Hüseyin (a.s) "Haydi davran, birazdan biz de size katılacağız" buyurdu.
Amr saldırdı ve bir süre savaştıktan sonra şehid edildi.

Hanzelet b. Sa'd-i Şami İmam Hüseyin’in (a.s) karşısına gelip yüzünü ve göğsünü kılıç, ok ve mızraklara siper ederek dedi: "Ey kavmim, ben bir bölük ümmetin uğradıkları azaba uğrayacaksınız diye korkuyorum; Nuh, Ad ve Semud kavimlerine ve onlardan sonrakilere olduğu gibi ve Allah kullarına zulmetmeyi istemez. Ve ey kavmim, ben, o feryadü figan, o boşuna bağırıp söylenme gönündeki halinizden korkuyorum; o gün, bir gündür ki arkanızı döndürüp kaçacaksınız amma doğru cehenneme gideceksiniz ve Allah'ın azabından sizi bir kurtaran olmayacak." (Mümin-31 ile 34)

Bu azap ayetlerini okuduktan sonra şunları ekledi: "Ey kavmim, Hüseyin'i öldürmeyin; çünkü Allah bir azap göndererek helak eder sizi. Şüphe yok ki Allah'a iftira eden hüsrandadır." Bundan sonra da İmam Hüseyin’in (a.s) yüzünden öptü ve dedi: "Rabbimize koşmayalım mı, kardeşlerimize katılmayalım mı?"
İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olana koş. Ezeli ve ebedi sultana git."
Hanzele meydana çıktı yiğitçe, mertçe vuruştu, zorlukları sineye çekti ve nitekim o da şehid edildi.

Öğle namazı vakti geldi. İmam Hüseyin’in (a.s) emriyle Züheyr b. Kayn ve Said b. Abdullah kalan adamların yarısını alarak İmam Hüseyin’in (a.s) önünde bir saf oluşturdular. İmam Hüseyin’in (a.s) de diğer ashabıyla birlikte havf namazı (korku halinde namaz) kıldı. Bu arada düşman tarafından Hüseyin'e (a.s) doğru bir ok fırlatıldı, Said b. Abdullah İmam Hüseyin (a.s) önünde durarak gelen oklara kendini siper etti. Aldığı ok yaraları sonucu yere düşerken şunları diyordu: "Allah'ım, bu cemaate lanet et, Ad ve Semud kavmini azaplandırdığın gibi bunları da azaplandır. Selamımı Peygamber'e ilet ve bedenime isabet eden yaralardan haberdar et. Senin Peygamberinin zürriyetine yardım etmekle senin sevap ve mükafatını kazanmak istedim."

Bunları dedikten sonra dünyadan göçtü. Bedenine dikkatle baktıklarında kılıç ve mızrak yaralarından başka, bedenine isabet eden onüç ok gördüler. Ondan sonra, çok namaz kılan ve faziletli bir insan olan Süveyd b. Amr b. Ebi Muta' meydana çıkıp cesur bir arslan gibi savaştı, zorluklara göğüs gerdi, acılara katlandı ve nitekim aldığı yaralar sonucu ölülerin arasına düşüp öylece hareketsiz kaldı. İbn-i Ziyad ordusundan "Hüseyin öldürüldü" sözünü duyunca bütün gücünü toplayarak ayakkabısından çıkardığı bir bıçakla yeniden savaşa başladı ve şehid edildi.

Bunu rivayet eden şöyle diyor: İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı, İmama yardım ederek şehid düşmek için birbirleriyle yarışıyorlardı adeta. Bir şair de onların bu halini şöyle dile getirmiştir:
"İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı o kimselerdir ki, belaları defetmek için çağrıldıklarında, mızraklı ve sırt sırta veren silahlı düşmanlara aldırmaksızın böyle tehlikeli bir anda cesur kalplerini zırhlarının üstüne giyerek ölümün ağzına atılırlar."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

ALİ EKBER'İN MEYDANA GİDİŞİ


İmam Hüseyin’in (a.s) vefalı ashabı pare pare olmuş bedenlerle topraklar üstündeydi ve ehl-i beytinden başka kimse kalmamıştı.
Bu arada herkesten cemal ve ahlak olarak daha güzel olan oğlu Ali, babası İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelip savaş izni istedi. İmam Hüseyin’in (a.s), hiç gecikmeden izin verdikten sonra ümitsizce baktı ona, istemeksizin gözyaşları damla damla aktı ve dedi: "Allah'ım! Şahid ol, bu orduya karşı öyle bir genç gidiyor ki boy, ahlak ve konuşma tarzıyla Resulullah'a (s.a.a) çok benziyor. Biz Peygamberi arzuladığımızda ona bakardık."
Sonra da Ömer İbn-i Sa'd'a dönerek yüksek sesle, "Ey Sa'd'ın oğlu, benim rahimimi kestiğin gibi Allah da senin rahimini kessin" dedi.

Bu arada Ali b. Hüseyin (a.s) düşmana yaklaşıp kanlı bir savaşa girişti. Düşman ordusundan bir grubu öldürdükten sonra babasının yanına gelerek, "Babacığım, susuzluk beni öldükmek üzere; bu demirlerin ağırlığı da bir yandan beni zorlamakta, bir içimlik su verebilir misin?" İmam Hüseyin (a.s) ağlayarak buyurdu: "Aziz oğlum, dön ve kısa bir süre savaş. Çünkü artık ceddin Muhammed'i (s.a.a) mülakat etmene ve onun elinden tas dolusu su içmene çok az bir zaman kalmıştır. Artık ondan sonra asla susamazsın."

Ali Ekber savaş meydanına döndü. Canından el çekip şehadete hazırlandı. Çok ağır bir saldırıya geçti. Ansızın Münkiz b. Mirra-i Abdi (lanetulahi aleyh) onu nişan alarak bir ok fırlattı. Aldığı ok yarasıyla savunma gücünü kaybederek yere düştü ve yüksek sesle şöyle dedi: "Canım babam, benden selam olsun sana. Bu ceddim Muhammed'dir (s.a.a), sana selam yolluyor ve 'Bize çabuk gel' diyor".
Daha sonra bir kez daha feryad etti ve can verdi.

İmam Hüseyin (a.s) oğlunun cansız bedeninin yanına geldi, yüzünü yüzüne koyup buyurdu: "Seni öldürenleri Allah öldürsün, ne kadar da Allah'a karşı küstahlık ve Resulüne de saygısızlık ettiler. Senden sonra dünyanın başına kül olsun."

Rivayet edenin dediğine göre Zeyneb (a.s) kadınların çadırından çıkıp "Ey habibim, ey kardeşimin oğlu" diyerek meydana doğru ilerledi. Ali Ekber'in yanına gelip o pare pare olan bedeninin üstüne attı kendini. İmam Hüseyin (a.s) Zeyneb'i geri gönderdi. Bundan sonra ehl-i beyt gençleri birbiri ardınca meydana çıkıp
savaştılar. Onlardan bir grubu şehid olunca İmam Hüseyin (a.s) yüksek sesle dedi: "Amca oğullarım ve ehl-i beytim, sabırlı olun. Andolsun Allah'a, bugünden sonra artık asla horlanmayacaksınız."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Kerbela ŞEHİDLERİ'nin Ardından

Mesaj gönderen f_altan »

KASIM B. HASAN'IN (a.s) MEYDANA GİDİŞİ


Ravi diyor ki:
Yüzü ay parçası olan bir genç meydana çıkıp savaşmaya başladı. İbn-i Fuzeyl-i Azdi bir kılıç darbesile onun başını yardı. O genç yüz üstü yere düşerek "Amcacığım!" diye bağırdı. İmam Hüseyin (a.s) bir şahin gibi meydana atıldı, öfkeli bir arslan gibi orduya saldırdı. İbn-i Füzeyl'e bir kılıç savurdu. İbn-i Füzeyl elini siper edince kolu dirsekten koptu. Öyle bir bağırdı ki İbn-i Ziyad'ın ordusu onun sesini duydu. Küfe ordusu onu kurtarmak için saldırıya geçti, ancak o atların ayakları altında kalıp helak oldu. Etrafındaki toz-duman yatışınca İmam Hüseyin’in (a.s), can vermekte ve ayağını yere sürmekte olan o gencin başı üstünde durduğunu gördüm.

İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Allah'ın rahmetinde uzak olsun seni katledenler! Kıyamet günü onlarla husumet edecek olan, ceddin ve babandır. Andolsun Allah'a, amcanı seslediğinde cevap verememesi veya cevap vermesinin sana faydalı olmaması amcana çok çetin gelir. Andolsun, bugün öyle bir gün ki, amcanın düşmanı çok ve dostu ise azdır."
Sonra da o genci bağrına bastı ve alıp ehl-i beyt şehidlerinin yanına bıraktı.

İmam Hüseyin (a.s) gençlerinin ve dostlarının öldürülüp yerde yattığını görünce Allah yolunda şehid olmak ve fedakarlık göstermek için hazırlandı ve yüksek sesle buyurdu: "Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'inden düşmanları uzaklaştıracak biri yok mu? Bizim hakkımızda Allah korkusu taşıyan bir muvahhid yok mu? Allah rızası için bize yardım edecek kimse yok mu?"

Çadırlarda bulunan kadınlar bunları duydu; bir kıyametti, koptu. Ağlamalar, sızlamalar başladı. İmam Hüseyin (a.s) çadırın önüne gelip Zeyneb'e (a.s) buyurdu: "Küçük oğlumu getir de vedalaşayım." Çocuğunu ellerinin üstüne alıp öpmek istedi, ansızın Harmelet b. Kahil-i Esedi (lanetullahi aleyh) bir ok fırlattı. Harmele'nin oku çocuğun boğazına saplandı ve ölmesine sebep oldu. İmam Hüseyin (a.s) "Çocuğu tut" buyurdu, kendisi de çocuğun boğazından akan kanın altında ellerini tutarak dolduruyor, gökyüzüne serpiyor ve buyuruyordu: "Bu müsibetler benim için âsandır; çünkü Allah yolundadır ve Allah görmektedir."

İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur: "İmam Hüseyin’in (a.s) gökyüzüne serptiği kanın bir damlası dahi yere düşmedi."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön