Alevi birisi yazmış ki:
Yine uzun ama okunmaya değer bir makale olduğunu düşünüyorum. Farklı bakış açılarını göreceksiniz bu yazıda. Yorumu size kalmış. Hakikat güneş gibi ortaya çıktıktan sonra ne yapılsa kâr etmez. Hakikât asla değişmez!
Aşura Günü mü?, Aşure Çorbası mı?
Doğruları halka açık ve net olarak söylemeyi temel hedef yapmış olan sitemiz her yıl Muharrem ayında yapılan bir yanlışlığı da düzeltmek amacıyla bu yazıyı kaleme almıştır.
Dikkat edilirse her yıl Muharrem ayında ve özellikle de Muharrem ayının 10. Gününde halkın birbirlerine adına Aşure çorbası yada tatlısı denilen bir yiyeceği ikram ettiği hatta bazen birbirlerini kutladıkları görülür.
Sebebi sorulduğunda da çoğunlukla “Bugün öyle mübarek bir gündür ki! Adem bu gün yaratılmış,yerler,gökler,melekler bu gün yaratılmış,Hz.Nuh gemiden tufandan bugün kurtulmuş,Hz.Yusuf zindandan bu gün çıkmış,Hz.Yakup’un gözleri bugün açılmış,Hz.Yunus bugün balık karnından kurtulmuş,Hz.Musa bugün firavundan kurtulmuş vs vs vs “cevabını alıp;temelsiz,uydurma yada saçmalıkları sürekli olarak duyar yada dinlersiniz.Yine ‘Güya Hz.Nuh’un kurtulunca gemideki hububatı karıştırıp dağıtmış ve insanları kutlamış!’olduğu anlatılır durur.Ve yine dikkat edilirse kendisini alevi yada sünni kabul eden herkesin olayı bu şekilde izah edip sanki güzel bir iş yapıyorlarmış gibi birbirlerine aşure tatlısı dağıttıklarını da gözlemleriz.
Ne yazıkki sadece anadoluda değil anadolu dışında da bu sözlere inananlar bulunmaktadır.Nitekim konuyu araştıran Aliyy’ul Kaarı bu uydurmaların bir kısmını ‘Mevzuatu Kebir’isimli kitabında toplamıştır.
Muharrem ayı hicri yılın ilk ayının adıdır.
Bilindiği gibi Aşura kelimesi arapça 10.gün anlamına gelmektedir.Ve yine bilindiği gibi Hz.Hüseyin hicri 61.yılda Muharrem ayında Kerbela çölüne ulaşmış ve 10. günde de şehit olmuştur.Peki nasıl oluyor da İmam Hüseyin gibi Allah ve Resulü katında övülmüş mübarek ,masum bir kişi katlediliyor da insanlar hele de müslümanlar! O günü bayram ilan ediyor ve kutluyorlar ?
Ve dahası o gün insanlık tarihinin en vahşet görüntüleri sergilenmişken ,tüm güzel şeylerin o güne denk geldiği !söylenebiliyor?Burada bir tuhaflık yok mu?
Hayır çünkü Aşura günü yezidin başını çektiği küfür ve münafık grubu birçok sahte hadis! Uydurarak kendi yaptıkları musibeti bayrama ,kutlamaya çevirmek istediler ve tüm insanlara bu sahte kurtuluş masallarını anlatarak musibetlerini örtmek,kafa karıştırmak istediler.Ve ne acıdır ki kısmen de olsa başarılı oldular.
Hatta Ehli Beyt dostlarından bir kısmını dahi bu oyuna alet ettiler.Dikkat ettiniz mi Muharrem ayının 10.günü geldiğinde artık sadece tatlı dağıtılmıyor ve sözüm ona bazı dernekler yada kuruluşlarca özel törenler yapılıyor sazlar çalınıp,semahlar dönülüyor .Ve yine dikkat edilirse bu törenlere üst yetkililer,ilahiyatçılarda memnuniyetle !katılıyorlar.Ne acıdır ki İmam Hüseynin şehit edildiği gün kutlamalarla!,yeme içme ve halaylarla anılıyor.
Oysa Bir Ehli Beyt dostu yada Alevi o gün ne yapmalıdır ? sorusunun cevabı birçok tarihi nakilde açık açık veriliyor.Ama cahil bırakılmış halk’ın ve duyarsızlaştırılmış Alevi aydınının bunlardan haberi olmuyor.
Ehlibeyt Mektebinin büyük alimlerinden olan Merhum Şeyh Mufid şöyle diyor: “Muharrem ayının onuncu gününde Hz. Hüseyin (a.s) şehit edilmiştir. İmam Cafer-i Sadık’tan gelen rivayetler gereğince bu günde neşeden uzak durmak, yas merasimleri düzenlemek ve öğle oluncaya kadar bir şey yiyip içmemek ve öğleden sonra, sadece yaslı insanların yediği içtiği miktarda bir şeyler yemek gerekir.”(1)
Ehlibeyt Mektebinin en büyük hadisçilerinden olan Şeyh Saduk İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakleder:
“Aşura gününü kendisine hüzün ve musibet ve ağlama günü yapan kimseye, Allah kıyamet gününü sevinç ve neşe günü kılar.”(2)
Şeyh Saduk kendi senediyle İlelu’ş-Şerayi ve Emali kitaplarında Cibille-i Mekkiye’den şöyle nakleder:
“Hz. Ali (a.s)’ın sır dostlarından olan Meysem Temmar’dan şöyle nakleder: Allah’a yemin olsun ki bu ümmet kendi peygamberlerinin torununu Muharrem ayının onuncu günü öldürecekler ve Allah’ın düşmanları o günü bereket günü yapacaklar. Bu iş Allah’ın ilminde geçmiş kesin kazalardandır. Hz. Ali’nin bana öğrettiği ilim üzere ben bundan haberdar oldum.
Hz. Ali bana bildirdi ki tüm yaratıklar hatta çölün yırtıcı hayvanları, denizdeki balıklar ve gökte uçan kuşlar bile Peygamber’in torununa ağlayacaktır.
Güneş, ay, yıldızlar, gök, yer, insan ve cinlerin mü’min olanları göklerdeki tüm melekler Rıdvan meleği (cennetin koruyucusu melek) ve cehennemle görevli olan Malik, tüm koruyucu melekler, gök ve arşı koruyan meleklerin hepsi Hüseyin'e ağlayacaklar.
Sonra Meysem şöyle dedi: Allah’a ortak koşanlara, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilere Allah’ın laneti gerekli olduğu gibi Hz. Hüseyin’i öldürenlere de bu lanet gerekli olmuştur.
Cibille diyor ki Meysem’e “Nasıl halk Hz. Hüseyin’in şahadet gününü bereket günü bileceklerdir?” diye sordum.
Meysem bu soruya karşılık ağlayarak şöyle dedi:
Kendileri uydurdukları bir hadis gereğince Aşura gününün Hz. Adem’in tövbesinin kabul olduğu gün olduğunu söyleyecekler; oysa Hz. Adem’in tövbesi Zilhicce ayında kabul olunmuştur. Yine onlar Aşura gününde Yüce Allah’ın Hz. Davud’un tövbesini kabul ettiğini söyleyecekler; oysa Davud’un tövbesi de Zilhicce ayında kabul olmuştur. Onlar bu günde Allah’ın Hz. Yunus’u balığın karnından kurtardığını söyleyecekler; oysa Allah-u Teala Hz. Yunus’u Zilkaade ayında balığın karnından çıkarmıştır. Onlar Aşura gününde Hz. Nuh’un gemisinin sahile yanaştığını söyleyecekler; oysa bu Zilhicce ayının 18. günü vuku bulmuştur. Onlar bu günde Beni İsrail’in kurtulması için denizin Allah tarafından Hz. Musa (a.s) için yarıldığını söyleyecekler; oysa bu Rebiulevvel ayında gerçekleşmiştir....”
Ehlibeyt mektebinin kaynaklarında çeşitli senetlerle İmam Muhammed Bakır (a.s)'dan nakledilen ve Ehlibeyt dostlarınca sürekli okunan Aşura Ziyareti duasında şu cümleler yer almaktadır:
“Allah’ım bu Aşura günü Ümeyye oğulları ve ciğer yiyen kadının oğlu tarafından kutlu ve mübarek bir gün olarak bilinir.... Bugün Ziyad oğullarının ve Mervan oğullarının Hz. Hüseyin’i (Allah’ın selamı ona olsun) öldürdükleri için sevindiği bir gündür. Allah’ım onlara olan lanet ve azabını iki kat eyle....”
OLAYIN SÜNNİ KAYNAKLAR AÇISINDAN İNCELENİŞİ:
Ehl-i Sünnet kaynaklarında bu konuda değişik nakiller ve rivayetler nakledilmiştir. Mesela bazısında diyor ki: “Allah Resulü (s.a.a) Medine’ye geldiğinde ve henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı bir sırada, Yahudilerin Muharrem’in onu olan Aşura gününü oruç tuttuklarını gördü. Bunun sebebini sorunca, şöyle dediler: “Bu yüce bir gündür; bu günde Allah Musa ve kavmini kurtarmış ve Fıravun ve kavmini suda boğarak (helak etmiştir).” Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) “Ben Musa’ya siz (Yahudilerden) daha evla ve onun orucunu tutmaya sizden daha layığım.” diyerek hem kendisi o günün orucunu tutmaya başladı, hem de (Müslümanlara) o günü oruç tutmalarını emretti.”(3)
Yine Aişe’ye dayandırılarak şöyle nakledilmiştir: “Cahiliyet zamanında Kureyşliler Aşura gününü oruç tutuyorlardı. Resulullah da onlar gibi o günü oruç tutuyordu. Medine’ye hicret ettikten sonra da hem kendisi tutmaya devam etti hem de başkalarına bunu emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılındığında buyurdu ki “Artık isteyen bu günün orucunu tutar, istemeyen terk eder.”(4)
Sahih-i Müslim ve diğer bazı kaynaklarda Resulullah’ın Aşura gününü vefatından bir sene önce oruç tuttuğu da nakledilmiştir. (5)
Bize göre bu rivayetler muteber ve güvenilir rivayetler değildir. Buna bir çok delil zikredebiliriz. Ancak söz uzamasın diye bazılarına, hem de kısaca değinmekle yetiniyoruz (Akıllıya işaret yeterlidir):
1- Her şeyden önce bu rivayetlerin senetlerinde problem var; çünkü rical kitaplarına müracaat edip bu senetlerdeki ravileri araştıran herkes onların çoğunun şaibeli ve türlü türlü ithamlara maruz kalan kimseler olduklarını açıkça görür. Kaldı ki ravilerden bazısı hicretten yıllar sonra Medine’ye gelmiştir. Ebu Musa Eş’ari gibi, bazısı hicret zamanında daha küçücük bir tıfıldı, İbn-i Zübeyr gibi; bazısı da hicretten yıllar sonra Müslüman olmuştur, Muaviye gibi. Böyle ki bir durumda bu ravilerin Resulullah’la ilgili hicret öncesi, hatta İslam öncesi olayları bizzat görüp nakletmeleri nasıl düşünülebilir?!
2- Bu rivayetler arasında bir sürü çelişki söz konusudur. Örneğin birisinde Allah Resulü’nün Medine’de Yahudilere uyarak Aşura gününü oruç tutmaya başladığı söyleniyor; bir diğerinde, Resulullah’ın da müşrikler gibi ta cahiliyet zamanından beri Aşura gününü oruç tuttuğunu iddia ediyor. Yine birisinde Aşura orucunu Ramazan orucu farz kılındıktan sonra terk ettiğini söylüyor; diğer birisinde ise şöyle deniyor: “Resulullah (s.a.a) Aşura gününü oruç tuttuğunda, O’na dendi ki “Bu Yahudilerin değer verdiği bir gündür.” Bunu duyan Allah Resulü de artık gelecek yıldan itibaren (Muharrem’in) dokuzuncu gününü oruç tutma sözü verdi; ama gelecek yıl gelip çatmadan Resulullah vefat etti.”(6) Görüldüğü gibi bir rivayete göre Yahudilere uyarak oruç tutmaya başlıyor; diğerine göre ise tam tersine onlara muhalefet olsun diye, artık onuncu günü değil dokuzuncu günü oruç tutmaya karar veriyor, ama ecel mühlet vermiyor!
Bu rivayetleri araştırıp karşılaştıran her kes, bunlar gibi daha nice tenakuz ve çelişkileri tespit edebilir ki biz bu kadarıyla yetiniyoruz.
3- Yukarıda naklettiğimiz birinci rivayete bakarsak, bu rivayete göre Resulullah kardeşi Hz. Musa’nın sünnetini bilmiyordu ve bunu Yahudilerden öğrenmiş ve onlara taklit etmişti!! Oysa Allah Resulü Geçmiş peygamberlerin öğreti ve Sünnetlerini herkesten daha iyi biliyordu. Öyle olmasaydı son Peygamber olmasının, en üstün peygamber olmasının ne anlamı olurdu?! Bunu maalesef sadece burada söylemiyor ve “Resulullah kendisine emredilmeyen konularda Kitap Ehli’ne uymayı seviyordu.” diyerek işi daha ileri boyutlara taşıyorlar. Halbuki aynı kaynaklar, Allah Resulü’nün özellikle Yahudiler ve onlara taklit etme hususunda son derece hassas olduğunu da nakletmektedirler. Örneğin ezandan önce (güya) Yahudilerin borusu gibi boru çalınmasını veya Hıristiyanların çanından çalınmasını önerenlere muhalefet ederek kabul etmediğini, Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet etmek için Müslümanlara saç sakallarını boyamalarını emrettiğini, haiz kadınla muamele konusunda Yahudilerin tam tersini uyguladığını ve Kısacası İslam’da onlara taklit etmekten Müslümanları sakındırdığını nakleden yine onlardır(7)
Doğru olan da zaten budur. Zira kaynakların nakline göre Allah Resulü Yahudilere karşı bu sert tavrını öyle bir boyuta vardırmıştı ki Onlar “Bu adam bize ait muhalefet etmediği hiçbir şey bırakmadı kalsın!”(
İbn-ül Hac da kitabında şöyle yazıyor: “Allah Resulü (s.a.a) hiçbir konuda Kitap Ehli’yle mutabık kalmayı sevmezdi; öyle ki Yahudiler dediler ki “Muhammed bizim muhalefet etmediği hiçbir şeyimizi bırakmadı.”(9)
Ehl sünnet kaynaklarında şu hadis de nakledilmiştir: “Kim bir kavime kendini benzetirse, onlardan sayılır.”(10)
4- Aşura kelimesinin Muharrem’in onuncu gününe denilmesi, Hz. Hüseyin, Ehlibeyt’i ve ashabı Kerbela’da şehit düşüp, Ehlibeyt İmamları ve taraftarları tarafından yas ve anma merasimleri düzenlenmeğe başlandıktan sonra meşhur olmuş ve ondan önce tanınan ve yaygın olan bir isim değildi. Lügat alimleri de bunu açıkça zikretmişlerdir. Örneğin meşhur lügatçi İbn-i Esir şöyle yazıyor: “Aşura İslami bir isimdir.”(Yani İslam’dan sonra kullanılmıştır.)(11)
Bir başka lügatçi olan İbn-i Düreyd ise şöyle kaydetmektedir: “Aşura İslami bir isimdir ve cahiliyet zamanında tanınmıyordu.”(12)
5- Aslında Yahudi kaynaklardan haberdar olan her münsif insan Yahudi şeraitinde Aşura orucu diye bir şeyin esastan olmadığını ve Yahudilerin ne eskiden ve ne de şimdi bu günü oruç tutmadığını görür. Yani bu konuda hiçbir belge elde bulunmamaktadır.
Bu konuda üzerinde durulması gereken bir diğer husus, Aşura gününde vuku bulduğu söylenen önemli tarihi olaylardır. Bazı Sünni kaynaklar bu konuda o kadar ileri gitmişlerdir ki tarihte vuku bulan en önemli ve meşhur olayların hemen hepsinin Aşura gününde vuku bulduğunu söylemektedirler. Hatta Resulullah’ın hicret ve doğum günlerinin dahi bu günde vuku bulduğunu kaydeden kaynaklar var!!(13) Oysa bunların Rebiülevvel ayında vuku bulduğunu, tarihten az buçuk haberi olan her münsif insan teslim etmektedir.
Halbu ki bu olayda da yine Aşura cinayetini ört bas etmek isteyen Emevilerin parmağı vardır. Bunu, yukarıda Meysem-i Tammar’dan naklettiğimiz hadis açıkça teyid etmektedir. Yine Aşura kavramının İslami bir terim olduğunu ve İslam öncesi bu kelimenin tanınmadığını meşhur lügat alimlerinden size nakletmiştik. Ayrıca bu rivayetlerin çoğunun uydurma olduğunu bizzat Ehl-i Sünnet’in bir kısım rical alimleri de kabul etmektedir. Bu konuda örneğin şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz: El-Lial-il Masnua Fil-Ehadis-il Mevdua, C.1, S.108 ila 116, Tezkiret-ül Mevduat, S.118, Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.134.
Son olarak Ümeyyeoğulları’nın Aşura günüyle ilgili tutumları ve uygulamalarıyla ilgili iki tarihi belgeyi de aktararak noktalamak istiyoruz.
Meşhur filozof ve tarihçi Ebu Reyhan Beyruni “El-Asar-ül Bakiye” isimli kitabında şöyle yazıyor: “Ümeyyeoğulları (Hz. Hüseyn’i öldürdükten sonra) Aşura günlerinde yeni elbiseler giyiyor, süsleniyor, sürmeleniyor ve bayram yapıyorlardı. Bu günde ziyafetler verip güzel yemekler ve tatlılar yapıp dağıtıyorlardı. Bu onların saltanatları boyunca devam edip bir gelenek haline dönüştü ve böylece onlardan sonra da Ehl-i Sünnet içerisinde devam etti… Ama Şiiler bu günde Hz. Hüseyn’in şehadeti münasebetiyle ağıtlar yakıp ağlıyorlar…”(14)
Meşhur Sünni tarihçi Makrizi “El-Hutat” isimli eserinde şöyle yazıyor: “Mısırdaki Ali taraftarları (Fatımiler), Aşura günlerini yas ve hüzün günü olarak bilip o günde pazarları tatil ediyorlardı. Onların devleti yıkılıp yerine Eyyübi sultanları iş başına geldiklerinde, onların tam aksine Aşura günlerini sevinç ve neşe gününe dönüştürerek, bu günde aile ve dostlarına ziyafetler vermeğe, hamama gitmeğe ve süslenmeğe başladılar. Bu vesileyle esasında Şamlıların Haccac-ı Zalim zamanından itibaren başlayan adetlerini, Şia’ya inat devam ettirmeği amaçladılar…
Sonra şöyle devam ediyor Makrizi: “Biz kendimiz bizzat Eyyubilerin, Aşura günlerinde yaptıkları sevinç gösterilerinin kalıntılarını gözlerimizle gördük.”(15)
Yani hem akıl ve hem de tarihi rivayetler şunu kanıtlıyor ki:Aşure çorbası yada tatlısı denilen olay cinayetlerini örtbas etmek isteyen ve de o günü kurtuluş günü ! ilan etmek isteyen ümeyye oğullarının uydurmasıdır.
Şimdi biz Alevilere ve özelliklede Alevi aydınlarına düşen görevde halkımıza hatta sadece Alevilere değil tüm müslümanlara bu gerçeği aktarmak ve hakkın açıkça ortaya çıkmasını sağlamak olmalıdır.
Unutmayalım ki hakkın açığa çıkması konusunda sessiz kalırsak bu masallar kuşaktan kuşağa geçecek ve Allah korusun mahşerde bizde bu yalanın sorumlularından birisi olarak hesap vereceğiz.
Bundan sonraki ilk muharrem ayında ve özelliklede 10.günde yani Aşura gününde halkımızı her türlü yolla bu konuda uyarmak ve Aşura gününde o musibet gününü matem yapılan yerlerde anmak bizim öncelikli görevimiz olmalıdır.
[1]-Vesail-üş Şia c.10, s. 394.
[2]-İlelu’ş-Şerayi, S.227.
[3]- Sahih-i Buhari, C.1, S.244, Sahih-i Müslim, C.3, S.150, Es-Siret-ül Halebiyye, C2, S.132-133, Tarih-ül Hamis, C.1, S.360…
[4]- Aynı kaynaklar…
[5]- Sahih-i Müslim, C.3, S.151
[6]- Sahih-i Müslim, C.3, S.151
[7]- Buhari, 60. kitap, 50.bab, 77. kitap, 67. bab, Sahih-i Müslim, 3. kitap, 16. hadis, Tirmizi, 44. kitap, 24. hadis, Nesai, 3. kitap, 48.bab, 83. hadis.
[8]- Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.115.
[9]- El-Medhal (İbn-ül Hac), C.2, S.48.
[10]- Nihayet-u İbn-il Esir, C.3, S.240.
[11]- Nihayet-u İbn-il Esir, C.3, S.240.
[12]- El-Cemheret-u Fi Lugat-il Arap, C.4, S.212.
[13]- Tarih-ül Hamis, C.1, S.360-361, Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.133-134
[14] El-Kuna Vel-Elkab, C.1, S.431 (Asar-ül Bakiye’den naklen).
[15]- El-Hutat (Makrizi), C.1, S.490.
2. kişi
Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.
Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharrem'in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.
Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.1
Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
Bugüne "Âşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mûcize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.2
Hz. Âişe'nin belirttiğine göre, Kâbe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânâlı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlanagelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır.
Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu.
Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselâm da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyâya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.3
Âşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslâm öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicrnet edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.4 Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
Âşura orucunun fazileti hakkında da şu meâlde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, "Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.5
Yine Tirmizî'de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."6
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur"7 hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazalî, "Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir"8 demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivâyet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, âşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isâbetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bir hadiste şöyle buyurular: "Her kim Âşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."9 Bu âile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun için fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hünharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Kûfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber veridiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır, Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kaderî hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehl-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.
1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116
2. kişi
YAS TUTMA
Ölenin arkasından yakınlarının duyduğu üzüntüyü dile getirmeleri.
Ölüm, insanın başına gelen en acılı bir durum olduğu için, yakınları bundan büyük üzüntü duyarlar. Beşerî tabiatın gereği olarak bu üzüntülerini dışa vurmaları da gayet normaldir. İslâm öncesi Cahiliye Araplarında yas tutma aşırı bir haldeydi. Ölenin yakınları, avazları çıktığı kadar bağırarak ağlar, üstlerini başlarını yırtarlar, para ile profesyonel ağlayıcılar tutarlar, ölenin karısı bir yıl süreyle evden dışarı çıkmaz, koku sürünmez, yıkanmaz, bir yıl sonra üzerine hayvan pislikleri atılarak bu durumdan kurtulurdu. Yakınlarının ölüye karşı olan saygıları, gösterdikleri bu yasın şiddetiyle ölçülürdü.
Pek çok muharref din ve milletlerde aşırılığa kaçan yas tutma adeti İslâm'da makul bir hale getirilmiş, aşırılıklar yasaklanmıştır. Hz. Peygamber; "Yüzüne vurarak, üstünü başını yolarak ağlayan ve cahiliye adetini sürdüren bizden değildir" (Buharî; Cenâiz, 36) buyurmuş, oğlu İbrahim ve torunu öldüğünde ağlayıp gözünden yaşlar akınca, bu durumu soran sahabîlere; "Bu, Allah'ın kullarının kalbine yerleştirdiği bir acıma duygusudur. Allah, kulları arasında müşfik olanlara merhamet eder" (Buharî, Cenâiz, 33); "Göz yaşarır, kalb üzülür, fakat biz Rabbimizin razı olamayacağı birşey söylemeyiz" (Buharî, Cenâiz, 44) demek suretiyle bu hüznün makul bir şekilde dışa vurulmasının caiz olduğunu belirtmiştir.
İslâm'a göre yasın süresi üç gündür. Ancak, kocası ölen kadın 4 ay 10 gün yas tutar, bu süreyi kocasının evinde geçirir. Bu süre esnasında süslenmemesi, yeni ve gösterişli elbiseler giymemesi, kendisine evlenme teklifi yapılmaması (dünür gidilmemesi), yapılsa dahi kabul etmemesi gerekir.
3. kişi
Alevi birisi demişki:
Aşura Günü mü?, Aşure Çorbası mı?
Sebebi sorulduğunda da çoğunlukla “Bugün öyle mübarek bir gündür ki! Adem bu gün yaratılmış,yerler,gökler,melekler bu gün yaratılmış,Hz.Nuh gemiden tufandan bugün kurtulmuş,Hz.Yusuf zindandan bu gün çıkmış,Hz.Yakup’un gözleri bugün açılmış,Hz.Yunus bugün balık karnından kurtulmuş,Hz.Musa bugün firavundan kurtulmuş vs vs vs “cevabını alıp;temelsiz,uydurma yada saçmalıkları sürekli olarak duyar yada dinlersiniz.Yine ‘Güya Hz.Nuh’un kurtulunca gemideki hububatı karıştırıp dağıtmış ve insanları kutlamış!’olduğu anlatılır durur.Ve yine dikkat edilirse kendisini alevi yada sünni kabul eden herkesin olayı bu şekilde izah edip sanki güzel bir iş yapıyorlarmış gibi birbirlerine aşure tatlısı dağıttıklarını da gözlemleriz.
Bu paragrafa katılmıyorum; makaleyi yazan insan; bence bu noktada kendisi de günün kutsiyetine saygıda kusur ediyor. Bu konuda nasıl böylesine kesin hükümler verebiliyor; bu olayların asılsızlığına emin konuşabiliyor?..Aşure gününde insanlar sadece "tatlı yiyelim tatlı konuşalım" gibi bir mantığa bürünmüyorlar. O aşure de birşeylerin simgesi aslında... Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu.
Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3
Saygılar...
4. kişi (muhtemelen alevi)
ARKADAŞLAR O KADAR GÜZEL AÇIKLAMALAR YAPMIŞSINIZ Kİ GERÇEKTEN BANA DİYECEK BİŞEY KALMAMIŞ.SADECE BENİM DE DEMEK İSTEDİĞİM KONU ŞU Kİ ;GENEL İTİBARİ İLE BAKILDIĞIN DA AŞURA OLAYI İLE AŞURE İSMİ ÇOK KARIŞTIRILAN BİR KONU.BUNUN SEBEBİ İSE ÇOK BASİT "BİLMEMİŞLİK".BU KONU HAKKINDA YORUM YAPILMADAN ÖNCE DAHA DUYARLI OLUNMALI.EN AZINDAN KELİMELER ARASIN DA Kİ FARKLAR BİLİNMELİ.YORUM YAPAN ARKADAŞLAR GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL YORUMLAMIŞLAR
Alevi birisi 1. kişi
Arkadaşlar makale konusunda yorum yapmak ve tezleri antitezle çürütmek yerine makalenin eleştirdiği noktaları dile getirmişler. Açıkçası şimdi ben size yanıt olarak tekrar aynı şeyleri yazmam mantık dışı olacaktır.
Aşura günü matem günüdür. Aşura gününde varolduğu öne sürülen sevinçli olaylar asla o günde vuku bulmamıştır. Bunlar, Emeviler'in yaptıkları zulmün ve Kerbelâ Kıyamı'nın mesajının üstünü örtmek için uydurdukları yalanlardan başka bir şey değildir. Aşurâ gününde İmam Hüseyin as'dan sonraki Ehl-i Beyt imamlarının tutumu bize her eşyi özetliyor. Peygamber dahil olmak üzere tüm Ehl-i Beyt Aşura günüde yas tutmuşlardır. Ehl-i Sünnet kaynakları dahil bunlara sahih delil bulmak hiç de zor değildir.
Matemin boyutları meselesine gelince: İslam dini ölenin arkasından ağlamayı yas tutmayı asla ve asla yasaklamamıştır. Zira İslam Peygamberi dahi torunun şehadetine Cebrail as'ın Hz Hüseyin as'ın Kerbela'da şehadete ereceğinin haberini getirmesi üzerine gözyaşlarına hakim olamayıp, yas tutmuştur.
Hz Zeynep as İmam Hüseyin as'ın oğlu İmam Zeynel Abidin as Kerbela'da olanlardan sonra yas tuttukları tarihi verilerle elimize ulaşmıştır. Ehli Beyt imamlarından gelen hadislere bize şunu öğretiyor: Her kim ki Ehl-i Beyt as'ın acısını kederini üzüntüsünü kendi acısı kederi üzüntüsü gibi bilirse işte onlara cehennem ateşi haram olacaktır ve asla cehenneme gitmeyeceklerdir.
Şimdi tekrar yazıyorum tüm bu sevinç dolu haberlerin aslıında bu matem ayında gerçekleşmediği delilleriyle başlıktaki makalede alatılmış ve bunların Emevi uydurması olduğu sabit olmuşken hâlâ hakikate boyun eğmemek zulme boyun eğmek olmaz mı?
Bütün bu ilmî aklî ve naklî delilleri bir kenara bırakalım: Ve bazılarının iddia ettiği gibi tüm sevinçli olayların bu günde meydana geldiğini var sayalım. (Ki böyle olmadığına şüphe yok!)
Evet akıl mantık bize şunu gösteriyor: Şayet böyle olsa bile bu günde yas tutmak gerekir, kutlama yapmamak gerekir. Bir adam felan tarihte doğsa, aynı tarihte evlense, aynı tarihte çocuğu dünyaya gelse aynı tarihte onu mutlu edebilecek bir çok olay gerçekleşmiş olsa, ama hepsinden sonra da aynı tarihte anasını babasını kaybetse bu adam o günde artık sevincek midir yoksa anasının babasının yasını mı tutacaktır?
Saygılar...
Alevi birisi 1. kişi
Resulullah'ın İmam Hüseyin Hakkındaki Buyrukları
1-Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim; Hüseyin’i seveni Allah sevsin.”
2-Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Hüseyin’in elinden tutarak şöyle buyurdular:
“Ey cemaat! Bu Hüseyin bin Ali’dir; O’nu tanıyın; canım elinde olan Allah’a ant olsun ki Hüseyin cennettedir, O’nu sevenler de cennettedir, O’nu sevenleri sevenler de cennettedir.”
3-“Kim cennet gençlerinin efendisine bakmak istiyorsa, Hüseyin bin Ali’ye baksın.”
4-“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Hüseyin’i seveni Allah sever.”
5-Kim, gök ehli yanında yeryüzü ehlinin en sevilenine bakmak istiyorsa, Hüseyine baksın.”
6-“Hüseyin bendendir; o benim oğlum ve evladımdır, kardeşinden sonra insanların en üstünüdür; o müslümanların İmamı, müminlerin mevlası, alemlerin Rabb’inin halifesidir; yardım dileyenlerin yardımına koşan, sığınak arayanların sığınağı ve Allah’ın yaratıklarına olan hüccetidir; o, cennet gençlerinin efendisi ve ümmetin babıdır (kapısıdır); onun emri benim emrimdir; ona itaat bana itaattir; ona uyan bendendir; ona isyan eden benden değildir.”
7-“Bir gün Peygamber (s.a.a), Hüseyin (a.s)’ı kucağına alarak şöyle buyurdu: “Hüseyin’in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.”
Sonra buyurdular ki: “Babam, her gözyaşının maktülü olana (Hüseyin’e) feda olsun.”
Ey Resulullah’ın torunu, her gözyaşın maktülü nedir? dediklerinde; “Onu anan her mümin, mutlaka ağlar” buyurdular.
8-Resulullah (s.a.a) bir gün İmam Hüseyin’in elinden tutarak şöyle buyurdular:
“Ey cemaat! Bu Hüseyin bin Ali’dir; O’nu tanıyın; canım elinde olan Allah’a ant olsun ki Hüseyin cennettedir, O’nu sevenler de cennettedir, O’nu sevenleri sevenler de cennettedir.”
9- Bera Bin Azib diyor: Resulullah'ı (s) Hüseyin'i (sırtında) taşırken gördüm, şöyle buyurmaktaydı: Allahım! ben onu seviyorum sen de sev.
10- Ben Hasan'a (a) sabır ve ilim hediye ediyorum Hüseyin'e (a) de bağışta bulunma ve şefkat.
11- Hasan ve Hüseyin Cennet Gençlerinin efendileridirler. Babaları ise onlardan daha üstündür.
12- Hasan ve Hüseyin Cennet Gençlerinin efendileridirler.
Sırasına Göre Hadislerin Kaynağı:
1- Sünen-i Tirmizi, c.5, s.324. ve Kenzül Ummal No: 037684
2- Bihar’ul-Envar, c.43, s.262
3- A.K. c.43, s.298.
4- A.K. s.52 ve 53.
5- Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.4, s.73.
6- Emali-yi Saduk, s.101.
7- Müstedrek’ul- Vesail, c.10,s.318.
8- Bihar’ul-Envar, c.43, s.262
9- Bihar'ul Envar c.43 s.264
10- Bihar'ul Envar c.43 s.263
11- Kenzül Ummal No: 037694, Biharul Envar: c.43 s.263 ve 264
12- Kenzül Ummal No: 037693, 37682
2. kişi
sen belgelerin ile konuştum ben belgelerim ile konuştum.kaynaklar makalelerin altında var.ben senin tezini çürütme veya başka bişey peşinde değilim.inanç meselesidir yorum yapmanın yersiz olduğunu düşünüyorum bırakalım isteyen istediği gerçeğe inansın.
Bütün bu ilmî aklî ve naklî delilleri bir kenara bırakalım: Ve bazılarının iddia ettiği gibi tüm sevinçli olayların bu günde meydana geldiğini var sayalım. (Ki böyle olmadığına şüphe yok!)
ben yazdıklarımı kendim uydurmadım hepsinin altında kaynağı var.bazılarının iddia ettiği dediğin olay da fecr suresinin 2. ayetinde dahi var..tefsirine bakabilirsin.
dediğim gibi farklı görüşler farklı belgeler...artık gerisi bu yazıyı okuyup yorumlayanlara kalmış.
saygı ile
Alevi birisi 1. kişi
İkimizde belgelerle konuştuk ama şu farkla ki ikimizde senin belgelerinle konuştuk sen benim belgelerimle konuşmuş falan değilsin. neyse...
Bu mesele, şüphesiz inanç meselesidir. Ama emri bil mağruf nehyi enil münker bize farzdır. Söz konusu makalenin altına kendi görüşlerini yazsan tamam saygı duyarım yazarım, ama zaen karşı çıktığım bir zihniyetin kalema aldığı Emevî mantıklı Aşurâ yaklaşımını asla hoşgöremem, zira bu, bir ihanettir Allah Resulü'ne...
"On geceye " ayetinin Aşura ile ne ilgisi var inanaki anlamış değilim. Keşke ayetin tefsirini yazsan da biz de öğrensek. :Anladığım kadarıyla onuncu günden bahstmiyor. On geceye yemin ediyor. Bunlar farklı şeyler değil mi?
Yine de şahsına saygılarımı sunarım kardeşim... Allah cümlemize basiret nasip etsin...
2. kişi
emri bil mağruf nehyi anil münker iyiliği emretmek kötülüğü nehyetmek,engellemek...
evet ben de bu makaleyi eklememdeki sebep madem iki zıt görüş var bunların ikisini de sunmak ve kişilerin vereceği son karara" benimki asli gerçektir" demeden yorumlamalarını ve inanmak istediği şeye inanmalarına olanak vermek.
dediğin gibi Hakikat güneş gibi ortaya çıktıktan sonra ne yapılsa kâr etmez. Hakikât asla değişmez! .
son yorumumdur.bu güzel başlık için ayrıca teşekkür ederim.
saygı ile
Alevi birisi 1. kişi
"Zaten sözkonusu makale muhalif görüşü de içeriyordu" Bu ayrıntıyla beraber tekrarlıyorum: Hakikat güneş gibi ortaya çıktıktan sonra ne yapılsa kâr etmez. Hakikât asla değişmez!
Katkın için teşekkürler...
Ha bu arada kaynakçanı yazmamızsın ben yazayım musadenle:
http://balina35.blogcu.com/5361791
3. kişi
Aşure Günü ve Gecesi
"Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhurdur."Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinir. Muharrem ayının onuncu gecesi, Aşure gecesidir. Ertesi günü de Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duâları Aşure günü kabul etmiştir. Bugünde Cenab-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuştur
Aşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Suresinin ikinci ayeti olan
"On geceye yemin olsun" ifadelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
Aşure Günü Olan ve Olacak Olan Önemli Olaylar
· Yerlerin ve göklerin yaratılması,
· Hz. Âdem'in tövbesinin kabûl edilmiştir.
· Hz. Nuh'un gemisi Cudi Dağının üzerine demirlemiştir.
· Hz. Yûnus'un balığın karnından çıkması,
· Hz. İbrahim (a.s.)'in dünyaya gelmesi ve ateşten kurtulması
· Hz. İdris'in göğe çıkarılması,
· Hz. Süleyman (a.s.)'a saltanat verilmesi,
· Hz. Yakub'un oğlu Hz. Yusuf'a kavuşması, gözlerinin görmeye başlaması, Hz. Yusuf'un kuyudan çıkması
· Hz. Eyyûb'un hastalıktan kurtulması,
· Hz. Musa'nın Kızıldeniz'i geçmesi ve Firavun ordusu ile birlikte helak olması,
· Hz. İsâ'nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu.
· Hz. Musa (a.s.)'nın Firavun'un şerrinden kurtulması
· Hz. Hüseyin (r.a.)'in şehid edilmesi
· Kıyâmetin kopması da Aşûre günü olacaktır.
· Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Aşura gününde değiştirilirdi.
Aşûre Günü Ne Yapılır ?
Böylesine manalı ve kudsı olayların gerçekleştiği bu mübarek gün ve geceda, Asr-ı saadette beri müslümanlar başka günleredaha fazla ibadet etmişler ve daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.
1) Aşure günü oruç tutmak sünnettir
Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur. (Hadis-i Şerif )
Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibâdetleri kadar sevaba kavuşur. (Hadis-i Şerif )
Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalıdır!
2- Akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini alınmalıdır
Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa'nın sevabı kadar ecre kavuşur. (Hadis-i Şerif )
3- İlim öğrenmeli
Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahı zikredilen bir yerde, biraz oturan, cennete girer. (Hadis-i Şerif )
4- Sadaka vermek sünnettir, ibâdettir.
Aşure günü, zerre kadar sadaka veren kimse, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur.(Hadis-i Şerif )
5- Çok selam vermeli
Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur. (Hadis-i Şerif )
6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli
Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur. (Hadis-i Şerif )
7- Gusletmeli
Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir. (Hadis-i Şerif )
8 - O gün, eve ufak-tefek erzak alınmalı, alınırsa bir sene boyunca evde bereket olur.
9- Dua Okunmalı,
10 defa şu duâ okunur: "Sübhânallâhi mil'el mîzân. Ve müntehel-ılmi ve mebleğar-rızâ ve zinetel-arş'
10- Namaz Kılınmalı
· Aşûre gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rek'at namaz kılınır.
· Her rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.
· Namazdan sonra 100 defa: "Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ ve mâ beynehüm minen-nebiyyîne vel-mürselîn. Salevâtullâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn"
· Öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz kılınır. Beher rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.
· Namazdan sonra: 70 İstiğfâr-ı şerîf, 70 Salevât-ı şerîfe ve 70 defa: "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym" okunur.
· Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)'in hidâyeti ve kurtuluşu için duâ edilir
sen savunduklarının, sunduğun kaynaklara dayanarak kesin olduğunu söylüyorsun ve asılsız olduğunu iddia ettiğin o güne ait bazı hâdiseler de Kur'an-ı Kerim'de geçtikleri halde doğru olmadıklarının kesinliğini iddia ediyorsun. Ben onların gerçekliğine inanıyorum. Bu da inanç meselesi bence. Ayrıca hiçkimse Peygamber efendimizin torunu hakkında ileri geri bir konuşma yapmadı ki bu başlıkta; neden böyle tepki verdin anlamadım. Yas İslam dininde ölçüsü aşıldığı takdirde isyana giren bir durumdur. Biz yukarıda alıntı yaptığım ibadetlerin kaçını yapıyoruz o günde acaba... Saygılar...
http://www.zehirli.org/itikadi-konular/ ... ecesi.html