Hz. Peygamber'in İmam Hüseyin'in Şahadetinden Haber Vermesi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Hz. Peygamber'in İmam Hüseyin'in Şahadetinden Haber Vermesi

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Peygamber'in (s.a.a) İmam Hüseyin'in (a.s) Şahadetinden Haber Vermesi Ve Ona Ağlaması

Hz. Peygamber (s.a.a), sevgili torunu ve gülü olan İmam Hüseyin'in şehit edileceğini bütün Müslümanlara bildirdi, onlar da onun şehit edileceğine yakin etmiş oldular. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Biz, Hüseyin b. Ali'nin Taff (Kerbela)'da öldürüleceği hususunda şüphe etmiyorduk; Peygamber'in Ehl-i Beyt'i de bu konuda ittifak içerisinde idiler."[1]
Şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.a), aziz torununun yakında, şiddetinden dağların eriyeceği çok büyük musibet ve kederlerle karşılaşacağını gökten haber alınca, çok acıklı bir şekilde ona ağlamaya başladı. Şimdi bu konuya değinen bir takım hadis ve rivayetleri sizlere aktarmaya çalışacağız. Onlardan bazıları şunlardır:
1- Haris kızı Ümm'ül- Fazl şöyle diyor: "Hüseyin (a.s) kucağımda olduğu halde Resulullah'ın (s.a.a) yanına vardım. Daha sonra yüzünü benden çevirerek gözlerinden yaşlar aktı. Arzettim ki: "Ey Allah'ın nebisi! Babam ve annem sana feda olsun, ne olmuş, neden ağlıyorsun?" Buyurdular ki: "Cebrail yanıma gelerek, ümmetimin, (Hüseyin'e işaret ederek) bu oğlumu öldüreceğini bana haber verdi."
Derken Ümm'ül- Fazl, bağırıp çağırarak imdat diledi ve giderek şöyle diyordu: "Bu öldürülecek! Yani Hüseyin!"
Peygamber (s.a.a) sözünün devamında şöyle buyurdular: "Evet, Cebrail, onun kızıl renkli türbetinden (toprağından) bana bir miktar getirdi." [2]
Ümm'ül- Fazl, şiddetle ağlamaya başladı, Peygamber (s.a.a) de onun hüzün ve kederine ortak oldu.
2- Müminlerin annesi Ümmü Seleme şöyle diyor:
Bir gece Resulullah (s.a.a) uyumak için yan üzere yattı. Derken ıstıraplı bir halde uykudan uyandı. Daha sonra yine yan üzere yattı. Sonra elinde kırmızı bir toprak olduğu halde uyandığını ve onu öptüğünü gördüm.[3] "Ya Resulellah! Bu türbet nedir?" diye sordum. Buyurdular ki: "Cebrail bana bu öğlumun –yani Hüseyin'in- lrak'ta öldürüleceğini haber verdi. Cebrail'e; "Öldürüleceği yerin toprağını bana göster" dedim. İşte bu, o yerin toprağıdır." [4]
3- Ümmü Seleme şöyle rivayet ediyor:
"Bir gün Resulullah (s.a.a) evimde oturmuştu. Birden şöyle buyurdu: "Kimse yanıma gelmesin!" Ben de kimsenin içeri girmemesi için gözetlemeye başladım. Derken Hüseyin (a.s) içeri girdi. Bu esnada Resulullah'ın içini çekerek tıkına tıkına ağlamasını duydum. Hüseyin Resulullah'ın kucağında –veya yanında- idi. Hazret öylece ağlıyordu. Arzettim ki: "Allah'a and olsun ki, haberim olmaksızın içeri girdi…"
Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdular ki: "Cebrail bizimle evdeydi. Bana; Hüseyn'i seviyor musun?" diye sordu. Ben de; "Evet" dedim. Sonra dedi ki: "Bil ki, şüphesiz senin ümmetin onu, Kerbela denilen yerde öldürecektir." Derken Cebrail, Kerbela toprağından (bir avuç) alıp Hz. Peygamber'e gösterdi." [5]
4- Aişe şöyle diyor: "Hüseyin b. Ali, Resulullah'ın, vahiy nazil olduğu bir sırada içeri girdi. Derken Resulullah'ın yüzü yere kapanmış olduğu halde O'nun üzerine atladı. Cebrail; "Ya Muhammed, onu seviyor musun?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Oğlumu nasıl sevmem?" buyurdu. Cebrail; "Şüphesiz ümmetin, senden sonra onu öldürecektir" dedi. Sonra Cebrâil, elini uzatarak beyaz bir toprak getirip Hz. Peygamber'e vererek şöyle dedi: "Bu oğlun, bu yerde katledilecek, o yerin ismiyse Taff (Kerbela)'dır."
Cebrail, Resulullah'ın yanından ayrıldığında, hazret, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Aişe, Cebrail bana oğlum Hüseyin'in Taff denilen yerde öldürüleceğini haber verdi. Şüphesiz ümmetim benden sonra fitneye düşecektir."
Daha sonra Resulullah (s.a.a), ağladığı halde, içerisinde Ali, Ebubekir, Ömer, Huzeyfe, Ammar ve Ebuzer'in de bulunduğu ashabının yanına döndü. Onlar; "Ya Resulellah, seni ağlatan şey nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular: "Cebrail bana, oğlum Hüseyin'in benden sonra Taff denilen yerde öldürüleceğini haber verdi ve bu toprağı bana getirdi ve mezarının orada olacağını da bana bildirdi." [6]
5- Hz. Peygamber'in eşlerinden biri olan Cehş kızı Zeynep şöyle diyor: "Hz. Peygamber (s.a.a) benim yanımda uyumuştu, Hüseyin de evde elleri ve karnı üzerinde yürüyordu. Ben ondan gaflet edince gelerek Peygamber'in karnının üzerine çıktı. Daha sonra Resulullah (s.a.a) onu kucağına alarak namaza durdu. Rükû ve secdeye vardığında onu yere bırakıyordu, kalktığında ise yine onu kucağına alıyordu. Oturduğunda onu çağırıyor ve ellerini kaldırıyordu. Peygamber (s.a.a) namazı tamamlayınca; "Ya Resulellah! Diğer zamanlarda yapmanı görmediğim bir işi bugün yaptığını gördüm" dedim. Buyurdular ki: "Cebrail yanıma gelerek oğlumun katledileceğini bana haber verdi. Ben de; "O halde bana göster" dedim. Derken o da bir (avuç) kırmızı toprak bana getirdi." [7]
6- İbn-i Abbas şöyle rivayet ediyor: "Hüseyin (a.s), Hz. Peygamber'in (s.a.a) kucağında idi. Derken Cebrail; "Onu seviyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber; "Nasıl onu sevmem, oysa o kalbimin meyvesidir" buyurdu. Cebrail; "Şüphesiz ümmetin onu yakında öldürecektir. Onun kabrinin toprağından sana göstereyim mi?" dedi. Sonra onun kabrinin toprağından bir avuç getirdi. O toprak, kımızı bir topraktı.[8]
7- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor: "Resulullah (s.a.a) zevcelerine; "Bu çocuğu (Hüseyin'i) ağlatmayın" diye buyurdu. Sonra şöyle ekliyor: Ümmü Seleme'nin günü (sırası) olduğu bir zamanda Cebrail Hz. Peygamber'e nazil oldu. Resulullah (s.a.a) içeri girerek Ümmü Seleme'ye; "Hiç kimsenin yanıma gelmesine izin verme" diye emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi. Resulullah'ı odada görünce içeri girmek istedi. Ama Ümmü Seleme onu tutarak kucağına aldı ve bir şeyler söyleyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Fakat ağlaması şiddetlenince onu bıraktı. Hüseyin de içeri girerek (gidip) Resulullah'ın kucağında oturdu. Bu sırada Cebrail Hz. Peygamber'e; "Şüphesiz ümmetin bu oğlunu öldürecektir" dedi.
— Peygamber (s.a.a): "Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?"
— Cebrail: "Evet, onu öldürecekler."
Sonra Cebrail, Hz. Peygamber'e (bir avuç) toprak vererek; "Böyle bir yerde ve bu şekilde öldürülecektir" dedi. Derken Resulullah (s.a.a), Hüseyin'i bağrına basarak perişan ve üzgün bir halde (evde) dışarı çıktı.
Ümmü Seleme, Resulullah'ın çocuğu içeriye bıraktığından dolayı sinirlendiğini zannederek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Peygamberi, fedan olayım! Şüphesiz siz bize; "Bu çocuğu ağlatmayınız" diye buyurdunuz ve bana da; "Kimseyi içeriye bırakmayın" diye emr etiniz. Derken Hüseyin geldi ve (ağladığından dolayı) onu serbest bıraktım."
Hz. Peygamber (s.a.a) onun cevabını vermeden, çok üzüntü ve kederli bir şekilde ashabının yanına giderek onlara hitaben; "Şüphesiz ümmetim bunu (Hüseyin'i) öldürecektir" diye buyurdu.
Ebubekir ve Ömer, Resulullah'ın yanına giderek; "Ey Allah'ın Peygamberi, mümin oldukları halde mi öldürecekler?" diye sorduklarında, Hz. Peygamber; "Evet, bu da, üzerinde öldürülecek olan topraktır…"[9] buyurdular.
8- Enes b. Haris şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: "Benim bu oğlum (yani Hüseyin), Kerbela denilen yerde öldürülecektir. O halde sizlerden buna şahit (hazır) olan, ona yardımda bulunsun." Hüseyin (a.s) Kerbela'ya doğru yola çıktığında, Enes de onunla çıktı ve onun yanında şehit oldu."[10]
9- Ümmü Seleme şöyle diyor: "Hasan ve Hüseyin benim evimde Resulullah'ın önünde oynuyorlardı. Bu sırada Cebrail nazil olarak; "Ey Muhammed! Ümmetin, senden sonra, (Hüseyin'e işaret ederek) bu oğlunu öldürecektir" dedi. Derken Resulullah (s.a.a) ağladı ve Hüseyin'i bağrına bastı. Hz. Peygamber'in elinde (bir miktar) toprak vardı, onu koklayarak şöyle diyordu. "Bu toprak, kerb (gam-üzüntü) ve belâ kokuyor." Sonra onu Ümmü Seleme'ye vererek şöyle buyurdular: "Bu toprak kana dönüştüğünde, bil ki oğlum (Hüseyin) öldürülmüştür."
Ravi diyor ki: "Ümmü Seleme onu bir şişenin içerisine bıraktı ve her gün onunla ahitleşir (ona uğruyor) ve şöyle diyordu: "Şüphesiz kana dönüşeceğin gün çok büyük bir gündür."[11]
10- Resulullah (s.a.a) rüyasında, alacalı bir köpeğin, hazretin kanını yaladığını gördü. Hazret rüyasını, alacalı birisinin oğlu Hüseyin'i öldüreceğine yorumladı. Hz. Peygamber'in rüyası, abraş hastalığına yakalanmış olan habis Şimr b. Cevşen'in İmam Hüseyin'i öldürmesiyle gerçekleşmiş oldu.[12]
12- Hafız Ahmed b. Hüseyin Beyhaki, Umeyr kızı Esma'dan şöyle naklediyor:
"Hüseyin dünyaya geldiğinde Resulullah (s.a.a) yanıma gelerek; "Ey Esma! Çocuğumu bana getir" diye buyurdu. Ben Hüseyin'i beyaz bir kundağa sararak Resulullah'a götürdüm. Resulullah (s.a.a) onun sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra Hüseyin'i bana verdi ve ağlamaya başladı. Resulullah'a; "Anam babam sana feda olsun Ey Allah'ın Resulü, ağlamanızın sebebi nedir?" diye sorduğumda, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber; "Bu çocuğuma (İmam Hüseyin'e) ağlıyorum" diye cevap verdi..."[13]
13- Hakim Nişaburi, Haris'in kızı Ümm'ül- Fazl'dan şöyle rivayet ediyor:
"...Bir gün Hüseyin (a.s)'ı Hz. Resulullah (s.a.a)'in yanına götürüp onu Peygamber'in kucağına verdiğimde Hazretin yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığını gördüm. Bunun üzerine; "Ya Resulellah! Anam babam sana feda olsun, size ne oldu (niçin ağlıyorsunuz?) diye sorduğumda şöyle buyurdular:
"Cebrail şimdi yanıma gelerek ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi... Daha sonra Cebrail Hüseyin'in katligahından kan renkli olan bir avuç toprak bana getirdi." [14]
14- İbn-i Sa'd "Tabakat'ul- Kubra" adlı kitabında Aişe'den şöyle naklediyor:
"Resulullah (s.a.a)'in bir gün uyuduğu sırada Hüseyin içeriye girdi ve Resulullah'a doğru yürümeğe başladı. Ben onu Resulullah'dan uzaklaştırıp işimin başına döndükten sonra Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaştı. Bu sırada Hz. Peygamber ağlar bir şekilde uykudan uyandı. Niçin ağlıyorsunuz? dediğimde; "Cebrail Hüseyin'in şehit düşeceği yerin toprağını bana gösterdi. Allah'ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir" diye buyurdu..."[15]
15- Ahmed b. Hanbel Müsned'inde [16] Abdullah b. Neci'den, o da babasından şöyle naklediyor:
"Hz. Ali (a.s) ile Sıffîn savaşına hareket ediyorduk. "Neyneva" denen yere vardığımızda Hz. Ali şöyle seslendi: "Ey Eba Abdillah! (İmam Hüseyin'in künyesi) Fırat nehri kenarında sabırlı ol! Ey Eba Abdillah, sabırlı ol!"
Neci diyor ki: Meselenin ne olduğunu sorduğumda Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:
"Bir gün Resulullah (s.a.a)'in yanına vardığımda O'nun ağladığını gördüm ve; "Ey Allah'ın Peygamber'i sizi birisi sinirlendirdiğinden dolayı mı ağlıyorsunuz?" diye sorduğumda şöyle buyurdular:
"Hayır, Cebrail sen gelmeden biraz önce buradan gitti ve Hüseyin'in Fırat nehrinin yanında şehit olacağı haberini bana verdi. Cebrail bana; "O'nun (Hüseyin'in) türbesini görmek ister misin?" dediğinde "Evet" dedim. O da elini uzattı ve bana bir avuç toprak verdi. İşte bu yüzden ağladım." [17]
16- İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Ali b. Hüseyin (a.s), yirmi (başka bir hadise göre kırk) yıl boyunca babasına ağladı. Önüne ne zaman yemek bırakılsaydı ağlardı. Bir defasında İmam'ın hizmetçisi şöyle dedi:
"Ey Resulullah'ın oğlu, canım sana feda olsun, ben helak olmanızdan korkuyorum." İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Ben üzüntü ve kederimi Allah'a açıyorum; ben Fatıma (a.s)'ın evlatlarının katligahını hatırladığımda, üzüntü nefesimi tıkıyor."
17- Başka bir rivayette de kölenin İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s)'a şöyle dediği nakledilmiştir:
"Ey mevlam! Üzüntünüzün son bulma zamanı ulaşmamış mıdır?" İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:
"Vay senin haline! Yakub b. İshak (a.s) peygamber oğlu bir peygamber idi; onun on iki oğlu vardı, Allah Teala onlardan birini gaybete çekince ağlamaktan gözlerine ak indi, gamdan beli büküldü; oysa oğlu dünyada yaşıyordu. Ama ben babam, kardeşim, amcam ve ailemden olan on yedi kişinin etrafımda katledilmiş naaşlarını gördüm; o halde benim gam ve hüznüm nasıl son bulabilir!"[18]
Bunlar, Hz. Peygamber'in torunu ve gülü olan İmam Hüseyin'in şahadetini bildiren hadislerden örneklerdi. Bu hadislerden, Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının bu elemli faciadan ne kadar üzüldüklerini anlamak mümkündür.
_____________________

[1] - Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 201; Siyer-i A'lam'in- Nübela, c. 3, s. 191; Zehair'ul- Ukba, s. 143
[2] - a.g.e, s. 176
[3] -İşte Şia, Resulullah'ın (s. a.a) öptüğü Kerbela toprağına secde etmektedir.
[4] - Kenz'ul- Ummal, c. 7, s. 106; Siyer-i A'lam'in- Nübela, c. 3, s. 15; Zehair'ul- Ukba, s. 148
[5] - Kenz'ul- Ummal, c. 7, s. 106; el-Mucem'ul- Kebir, Tabaranî, c. 3, s. 106
[6] - Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 187
[7] - a.g.e, s. 189
[8] - a.g.e, s. 191
[9] - Tarih-i İbn-i Verdî, c. 1, s. 173-174
[10] - Tarih-i İbn-i Verdi, c. 1, s. 173-174.
[11] - Macem'ul- Kebir, Tabaranî, c. 3, s. 108; İmam Hüseyin'in Hayatı bölümü.
[12] - Tarih'ul- Hamis, c. 2, s. 334
[13] - Maktel'ul-Huseyn, c. 1, s. 87-88. Zehair'ul-Ukba, s. 119.
[14] - Müstedrek'us-Sahihayn, c. 3, s. 176. Hz. Peygamber'in Ümmü Seleme'nin evinde ağladığını anlatan diğer kaynaklar da şunlardır: Zehair'ul-Ukba, s. 147. Fusul'ul-Muhimme, s. 154. Sırat'us-Seviyy, s. 94. Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 118-119. Kenz'ul-Ummal, c. 6, s. 223. Müstedrek'us-Sahihayn, c. 4, s. 398.
[15] - Hz. Peygamber'in Aişe'nin evinde bulunduğu zamanlar Hüseyin'e ağladığı şu kaynaklarda da geçmektedir:
Mucem'ul-Kebir; Hz. Hüseyin'in hayatıyla ilgili bölüm. Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 294. Haysemi “el-Mecma", c. 9, s. 187. Sevaik'ul-Muhrika, s. 115. Mecma'uz Zevaid, c. 9, s. 187-188. Suyuti “Hasais", c. 2, s. 125-126.
[16] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 60-61'de.
[17] - Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 60-61. El- Musannef, c. 12; Tabakat-ı İbn-i Sa'd; Müsned-i Ebu Ya'li; Mucem'ul-Kebir; Zehair'ul-Ukba, s. 148; Cami'us-Sağir, c. 1, s. 13; Sevaik'ul-Muhrika, s. 115.
[18] - Bihar'ul-Envar, c. 46, s. 108.
En son f_altan tarafından 13 Oca 2008, 04:59 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

MATEM PROGRAMLARI

Ayetulah Hameneyi'nin İstiftaat Kitabından Naklen


Soru 1: Çoğu bölgelerde cami ve hüseyniyelerde, özellikle köylerde tarihî olayları canlandırmak için geleneksel olarak piyes (şebeh/temsil)[1] yapılmaktadır ve bazen bu piyesler insanlarda olumlu manevî etkiler bırakmaktadır; bu programların hükmü nedir?
Cevap: Eğer bu piyes programlarının içeriği yalan ve batıl şeyler değilse, bir fesada sebep olmazsa ve mevcut zaman şartlarında hak mektebe bir leke getir-mezse sakıncası yoktur; buna rağmen bunun yerine vaaz, irşat, Hüseynî matem ve ağıt programları düzenlemek daha iyidir.

Soru 2: Matem törenlerinde davul, zil ve boru çalmanın ve insanların, başında keskin aletler bulunan zincirlerle dövünmelerinin hükmü nedir?
Cevap: Bu gibi zincirleri kullanmak halkın gözünde mektebe leke getirirse veya bedene ciddî zarar vermesine sebep olursa caiz değildir; fakat örfte yaygın olduğu gibi boru, davul ve zil çalmanın sakıncası yoktur.

Soru 3: Bazı camilerde matem günlerinde süslü ve pahalı alemler[2] kullanılır. Bazen dindar kişiler bunların hikmetini sormaktalar ve bunlar çoğu defa tebliğ programlarına zarar vermekte ve hatta caminin kutsal hedefleriyle çelişmektedir; bu konuda şer'î hüküm nedir?
Cevap: Onların camiye sokulması örfen caminin şanıyla çelişirse veya namaz kılanlara engel olursa sakın-calıdır.

Soru 4: Bir kişi İmam Hüseyin'in (a.s) yas merasimi için "alem" adak yaparsa, hüseyniyenin sorumlularının bunu kabul etmekten kaçınması caiz midir?
Cevap: Birinin adak adamış olması, hüseyniyenin yöneticisi ve derneğine "alem"i teslim almak için yükümlülük getirmez.

Soru 5: İmam Hüseyin'in (a.s) matem merasiminde matem meclisine "alem" sokmak veya matem mera-simi boyunca onu taşımanın hükmü nedir?
Cevap: Bunun özü itibariyle bir sakıncası yoktur; fakat bu gibi şeyleri dinden saymamak gerekir.

Soru 6: Mükellef eğer matem merasimlerine katılması sebebiyle bazı farzları yerine getiremezse; örneğin, sabah namazı kaza olursa bu merasimlere katılmaması daha mı iyidir, ya da bu merasimlere katılmaması onun Ehlibeyt'ten uzaklaşmasına sebep olur mu?
Cevap: Açıktır ki farz namaz, Ehlibeyt'in matem merasimlerine katılmanın faziletinden önceliklidir. Dolayısıyla İmam Hüseyin'in (a.s) matemine katılma bahanesiyle namazın terk olunması ve kazaya bırakılması caiz değildir; fakat namaza zarar vermeyecek bir şekilde bu programlara katılmak mümkündür ve önemle vur-gulanan müstehaplardandır.

Soru 7: Bazı dinî heyetlerde muteber bir tarih kitabına dayanmayan ve bir din âlimi ve merciden duyulmayan ağıtlar söylenmektedir. Bu ağıtları söyleyenlerden bunların kaynağı sorulduğunda, "Ehlibeyt, bizim böyle anlatmamızı sağlamışlar veya bize böyle yol göstermişler, Kerbela vakıası sadece tarih kitaplarında geç-mez ve bunun kaynağı sadece ulemanın söyledikleri de-ğildir; bazen bu olaylar İmam Hüseyin (a.s) hakkında vaaz veren ve ağıt söyleyenlerin kalbine ilham olur." diye cevap veriyorlar. Acaba Kerbela vakıasını bu yolla nakletmek doğru mudur? Eğer doğru değilse bu durumda dinleyenlerin yükümlülüğü nedir?
Cevap: Olayları bir rivayete dayanmadan ve tarihte kaydedilmemesine rağmen söz konusu şekilde nakletmenin şer'î bir değeri yoktur. Ancak olayların bu şekilde nakledilmesi, nakledenin çıkardığı sonuç ve görüşe dayanan hâl dili olursa ve yalan olduğu da bilinmezse sakıncası yoktur. Bu alanda dinleyenlerin vazifesi, söylenenlerin münker olduğunu kesin olarak bilirlerse ve münkerden nehyetme şartları da mevcutsa onları mün-kerden sakındırmaktır.

Soru 8: Hüseyniyelerdeki hoparlörlerden Kur'ân, mersiye ve ağıt sesleri bazen yüksek sesle yayınlanmakta ve bu durum komşuları rahatsız etmektedir. Hüseyniye görevlileri ve hatipler de bu işi yapmakta ısrar ediyorlar; bunun hükmü nedir?
Cevap: Hüseyniyelerde merasimlerin ve dinî programların uygun zamanlarda düzenlenmesi önemle vurgulanan müstehaplardandır. Bununla birlikte hüseyni-yelerde program düzenleyenlerin ve matem tutanların mümkün oldukça, hoparlörlerin sesini kısarak ve sesi içeriye yönelterek komşuları rahatsız etmekten sakınmaları farzdır.

Soru 9: Muharrem ayında davul ve ney çalarak matem toplantılarını gece yarılarına kadar sürdürmek hakkında görüşünüz nedir?
Cevap: Seyyid'üş-Şüheda (İmam Hüseyin) ve ashabının (a.s) matem toplantılarına gitmek ve bu gibi dinî merasimlere katılmak güzel ve iyi bir şeydir; hatta bu gibi merasimler insanın Allah'a yakınlaşmasını sağlayan en önemli sebeplerdendir. Fakat başkalarının eziyet görmesine sebep olan veya şer'an haram olan her şeyden kaçınmak gerekir.

Soru 10: Matem merasiminde org ve zil gibi müzik aletleri kullanmanın hükmü nedir?
Cevap: Müzik aletleri kullanmak şehitler serveri İmam Hüseyin'in matem merasimine uygun değildir ve matem törenlerinin eskiden beri süregelen ve yaygın olan şekliyle düzenlenmesi daha uygundur.

Soru 11: Son zamanlarda yaygın olduğu gibi İmam Hüseyin'e (a.s) matem tutmak adına bedeni yaralamak, bedene kilit vurmak ve tartı taşı bağlamak caiz midir?
Cevap: Mezhebe leke getiren bu gibi ameller caiz değildir.

Soru 12: Ehlibeyt İmamlarının (a.s) mukaddes ziyaretgâhlarında yüz üstü toprağa kapanmanın ve bazılarının yaptığı gibi yüz ve göğüslerini kan gelmesi için yere sürtmenin ve o hâlde hareme girmenin hükmü nedir?
Cevap: Ehlibeyt İmamlarını (a.s) sevmek ve matem ve üzüntüyü ortaya koymaktan uzak olan bu gibi davranışların şer'î bir yanı yoktur. Hatta bedene ciddî bir zarar verir veya mezhebe leke getirirse caiz değildir.

Soru 13: Bazı bölgelerde kadınlar, Hz. Fatıma'nın (s.a) düğün merasimi adı altında törenler yapmak için "Hz. Ebulfazl sofrası" merasimi düzenlemekte, bu toplantılarda düğün şiirleri okuyup alkış çalarak dans etmektedirler; bu gibi şeylerin hükmü nedir?
Cevap: Eğer bu gibi merasim ve toplantılarda, yalan ve batıl şeyler söylenmez ve mektebe leke de getirmez-se, haddizatında sakıncası yoktur; ama dans etmeye gelince, eğer şehveti uyandıracak nitelikte olursa veya haram bir işi gerektirirse caiz değildir.

Soru 14: İmam Hüseyin'in (a.s) şehadet yıldönümü Aşura günü merasimi için gereken masrafları karşılamak amacıyla toplanan mallardan geriye kalanı nelerde harcanmalıdır?
Cevap: Geri kalan mallar, hediye edenlerden izin alınarak hayır işlerde kullanılabileceği gibi gelecek yılki Aşura merasiminde kullanmak için de saklanabilir.

Soru 15: Muharrem ayında hayırsever insanlardan para toplayıp çeşitli kısımlara bölerek bir bölümünü Kur'ân ve mersiye okuyanlara ve konuşmacılara vermek ve geri kalanını da matem merasimi masrafları için kullanmak caiz midir?
Cevap: Mal sahiplerinin muvafakat ve rızasıyla olursa bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 16: Kadınların hicaplarını koruyarak ve bedenlerini örtecek özel elbiseler giyerek sine ve zincir destelerine [3] katılmaları caiz midir?
Cevap: Kadınların zincir ve sine destelerine katılmaları uygun değildir.

Soru 17: Ehlibeyt İmamlarının (a.s) matemlerinde başa kama vurmak kişinin ölümüne sebep olursa, acaba bu iş intihar sayılır mı?
Cevap: Eğer bu iş genelde ölüme sebep olmuyorsa intihar hükmünde değildir; fakat daha işin başında canının tehlikeye girmesi korkusu varsa, buna rağmen yapar ve ölümüne sebep olursa, bu iş intihar hükmündedir.

Soru 18: İntihar ederek ölen Müslüman için düzenlenen Fatiha meclislerine katılmak caiz midir? Onlar için mezarlarının başında Fatiha okumanın hükmü nedir?
Cevap: Bunun haddizatında sakıncası yoktur.

Soru 19: Bi'set bayramında, (Resulullah'ın -s.a.a- peygamberliğe tayin edildiği gün) ve Ehlibeyt İmamlarının veladet yıl dönümü merasimlerinde dinleyenleri ağlatan methiye ve mersiye okumanın ve bu programa katılanlar üzerine para serpmenin hükmü nedir?
Cevap: Dinî bayram törenlerinde methiye ve mersiye okumanın sakıncası yoktur; bu merasimlere katılanlar üzerine para serpmenin de kendisi sakıncasızdır, hatta eğer müminleri neşelendirmek, sevinç ve neşeyi belirtmek amacıyla olursa sevabı bile vardır.

Soru 20: Kadının, namahrem erkeklerin sesini duyacaklarını bilmesine rağmen yas merasiminde mersiye okuması caiz midir?
Cevap: Eğer bir fesadın çıkması endişesi varsa bundan kaçınılması gerekir.

Soru 21: Aşura günü başa kama ile vurmak, ateş ve kor üzerinde yalın ayak yürümek gibi ruhî ve bedenî zarara neden olan ve ayrıca diğer İslâm mezhepleri uleması, izleyiciler ve yine dünya halkının gözünde Şia-ı İsna Aşeriyye mektebinin karalanmasına ve küçük düş-mesine sebep olan merasimler hakkındaki görüşünüzü açıklar mısınız?
Cevap: İnsana zarar veren veya din ve mektebe leke getiren her iş haramdır; müminlerin bunlardan kaçınması gerekir. Zikredilen davranışların bir çoğu halkın yanında Ehlibeyt (hepsine selâm olsun) mektebine hakaret edilmesine ve mektebin lekelenmesine sebep olmaktadır. Bu ise en büyük zarar ve ziyandır.

Soru 22: Başa gizli bir şekilde kama vurmak helâl midir, yoksa bu konudaki fetvanız genel midir?
Cevap: Kama vurmak, örfen hüzün ve keder belirtilerinden sayılmamanın yanında Ehlibeyt İmamları (a.s) zamanında ve onlardan sonraki dönemlerde rastlanılmış bir davranış değildir. Bu amelin Ehlibeyt İmamları (a.s) tarafından özel veya genel olarak onaylandığına dair bir rivayet de nakledilmemiştir. Günümüzde bu amel mektebimize leke getirdiği ve küçük düşürücü davranış sayıldığı için hiçbir şekilde caiz değildir.

Soru 23: Cismî ve ruhî zararın şer'î ölçüsü nedir?
Cevap: Ölçü, örfen ciddî ve önemli bir zarar olarak görülmesidir.

Soru 24: Bazı Müslümanların yaptığı gibi -yas merasimlerinde- bedene zincirle vurmanın hükmü nedir?
Cevap: Örf açısından yaslarda hüzün ve keder örneklerinden sayılacak bir davranışsa sakıncası yoktur.
__________________
[1]- Özellikle İmam Hüseyin'in (a.s) mateminde sabit yerlerde veya hareket hâlinde Kerbela vakıası ve Ehlibeyt'le ilgili diğer olayları canlandıran piyes türü.
[2]- İmam Hüseyin (a.s) için düzenlenen matem heyetleri ve deste gruplarının önünde, insanın omzuna bağlanan, bir simge olarak taşınan, üzerinde kanat, mücevherler vb. şeylerle süslenmiş eğilme özelliğine sahip metaller bulunan büyük bir ağaç veya demir parçası. Bu metal simge, Kerbela vakıasında İmam Hüseyin'in (selâm üzerine olsun) ordusunun sancağını temsil olarak kullanılır.
[3]- Şehitler serdarı İmam Hüseyin'in (a.s) matem merasimlerinde oluşturulan gruplar.
[/color]
En son f_altan tarafından 16 Oca 2008, 02:18 tarihinde düzenlendi, toplamda 4 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hüseyin'e Aşura Günü Ağlamak

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Babam (İmam Kazım) Muharrem ayı girdiğinde, güler görülmezdi¸ on gün geçene kadar gam ve hüzün ona galip olurdu; Aşura günü (Muharrem ayının onu) olduğunda, o gün onun musibet, hüzün ve ağlamak günü olurdu; işte o gün Hüseyin (a.s)'ın öldürüldüğü gündür." [1]

Aşura Gününün Musibet Günü Oluşu

Abdullah b. Fazl el-Haşimî diyor ki:
"İmam Sadık (a.s)'a dedim ki; "Ey Resulullah'ın torunu! Aşura günü, nasıl musibet, gam ve ağlama günü oldu da Resulullah (s.a.a)'in vefat günü, Fatıma (a.s)'ın ölüm günü, Emir'ul- Muminin Ali (a.s)'ın katledildiği gün ve Hasan (a.s)'ın zehirle öldürüldüğü gün musibet günü olmadı?”
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
"Hüseyin (a.s)'ın musibet günü, diğer günlerin musibetinden daha büyüktür. Çünkü Kisa ashabı, Allah katında yaratıkların en üstünleri idiler; bunlar beş kişi idi. Onların arasından Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde, Emir'ul- Muminin Ali, Fatıma Hasan ve Hüseyin hayatta idiler; halk için bir teselli ve gönül rahatlığı vardı. Fatıma (a.s) dünyadan göçtüğünde, Emir'ul- Muminin, Hasan ve Hüseyin halk için bir teselli ve gönül rahatlığıydılar. Emir'ul- Muminin de şehit olduğunda, Hasan ve Hüseyin halk için bir teselli ve gönül rahatlığıydılar. Hasan (a.s) da öldürüldüğünde, Hüseyin (a.s) halk için bir teselli ve gönül rahatlığı idi. Hüseyin (a.s) katledildiğinde artık Kisa ashabından, halka teselli ve gönül rahatlığı olacak bir kimse kalmadı. Öyleyse onun ölmesi hepsinin ölmesi demekti. Nitekim onun baki kalması hepsisinin baki kalması gibi idi. İşte bundan dolayı İmam Hüseyin (a.s)'ın musibet günü diğer musibet günlerinden daha büyüktür." [2]
Aşura gününün diğer günlere oranla daha büyük bir musibet, gam, ağlama günü olmasının diğer bir sebebi de, İmam Hüseyn (a.s)'ın kendi kardeşi, kardeş oğuları, akrabası ve yarenleriyle birlikte Kerbubela çölünde susuz bir şekilde şehit edilmeleri ve ailesinin zalim ve gaddar düşmanların eline esir düşmelerinden dolayıdır. İmam Hüseyn (a.s) Aşura bütün varlığını Allah yolunda vermiştir.
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim Aşura günü, ihtiyaçları için çalışmayı terk ederse, Allah Teala onun dünya ve ahiret ihtiyaçlarını karşılar. Aşura günü kimin musibet, hüzün ve ağlama günü olursa, Allah Teala kıyamet gününü, onun mutluluk ve sevinç günü kılar ve cennette gözü bizimle aydınlanmış olur. Kim Aşura gününü bereket günü adlandırır ve o gün evi için bir şey stok ederse, stok ettiği şey onun için mübarek olmaz ve kıyamet günü cehennemin en alt tabakasında Yezid, Ubeydullah b. Ziyad ve Ömer b. Sa'd ile haşır olur." [3]

İmam Hüseyin'in Katline Lanet Etmek

İmam Rıza (a.s) İbn-i Şebib'e şöyle buyurdular:
"Ey Şebib, eğer cennette yapılmış olan odalarda Peygamber ve Ehl-i Beyt'i ile beraber olmak istiyorsan, Hüseyin'in katillerine lanet etmelisin." [4]
Davud-u Rıkkî diyor ki:
İmam Sadık (a.s)'ın yanında durmuştum, su istedi, suyu içtiğinde gözlerinin yaşla dolduğunu ve ağladığını gürdüm. Sonra şöyle buyurdu:
"Ey Davud! Allah, Hüseyin'in katiline lanet etsin; Hüseyin'i anmak hayatı gamlı kılır (karartır). Ben her soğuk su içtiğimde Hüseyin'i anıyorum; kim su içip de Hüseyin'i anar ve onun katiline lanet ederse, Allah Teala ona yüz bin hasene (sevap) yazar, yüz bin günahı onun amel defterinden siler, yüz bin derece onun makamını yüceltir, yüz bin köle azat etmiş gibi olur ve Allah Teala onu, kıyamet günü güler yüzlü olarak haşır eder."[5]

İmam Hüseyin (a.s)'ı Anmanın Niteliği

Hasan b. Ebu Fahite şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s)'a dedim ki;”Canım sana feda olsun! Hüseyin b. Ali (a.s)'ı anıyorum, onu andığımda ne söyleyeyim?"İmam (a.s) buyurdular ki şöyle de: "Sallallahu aleyke ya Eba Abdullah"(Allah'ın selamı sana olsun ey Eba Abdullah) ve bu sözü üç defa tekrarla" [6]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Ey İbn-i Şebib, Hüseyin (a.s)'la şahadete erişen kimsenin sevabı kadar sen de sevap elde etmek istiyorsan, onu andığında şöyle de: "Ya leyteni kuntu meahum fe efuze fevzen azima"(Keşke ben de onlarla olsaydım ve büyük bir makama - şahadete- erişseydim.) [7]

İmam Hüseyin'in Musibetini Anmak

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Kim bizim musibeti anıp da ağlar veya başkalarını ağlatırsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz. Kim bizim emrimizin (velayetimizin) ihya edildiği bir mecliste oturursa, kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmez." [8]
Şair olan Ebu İmare şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) bana: "Ey Ebu İmare! Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir oku" diye buyurdu. Ben şiir okudum, o da ağladı. Sonra yine şiir okudum, yine ağladı. Allah'a andolsun ki, ben okudukça o da ağlıyordu, hatta evdekilerin de ağlama seslerini duydum.
İmam (a.s) bana buyurdular ki:
"Ey Ebu İmare! Kim Hüseyin b. Ali hakkında bir şiir okur da elli kişiyi ağlatırsa, cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kırk kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da otuz kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da yirmi kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da on kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da bir kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kendisi ağlarsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da ağlar görünmeye çalışırsa cennet ona farz olur." [9]

İmam Hüseyin (a.s)'a Ağlamak

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Ey İbn-i Şebib! Birine ağlayacak olursan, Hüseyin b. Ali'ye ağla. Çünkü o bir koçun boğazlandığı gibi boğazlandı ve onun ailesinden yeryüzünde eşleri bulunmayan on sekiz kişi öldürüldü. Onun ölümü için yedi gökle yerler ağladı." [10]
Ebu İmare Şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s)'ın yanında Hz. Hüseyin (a.s) anıldığı gün, İmam (a.s) o gün akşama kadar kesinlikle güler yüzlü görülmezdi ve; "Hüseyin her müminin göz yaşıdır."buyuruyordu.[11]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"Ağlayanlar Hüseyin gibisine ağlamalıdırlar; çünkü ona ağlamak büyük günahları döker (silip yok eder)." [12]

İmam Hüseyin (a.s)'ın Ziyareti

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hüseyin (a.s)'ın ziyareti en üstün amellerdendir." [13]
İmam Bakır (a.s) buyurmuş ki:
"Kim yerinin cennet olmasını istiyorsa, mazlumun ziyaretini terk etmemelidir."Mazlum kimdir? denildiğinde; "Kerbela sahibi Hüseyin b. Ali'dir."buyurdular.[14]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hüseyin (a.s)'ı ziyaret ediniz, ona cefa etmeyiniz (bu hususta kusur etmeyiniz). Çünkü o, yaratıklardan cennet ehli gençlerinin efendisi, şehitlerin ise serveridir." [15]
Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Allah-u Teala, kime hayır vermek isterse, İmam Hüseyin ve ziyaretinin sevgisini onun kalbine yerleştirir." [16]

İmam Hüseyin'i Uzaktan Ziyaret Etmek

İmam Sadık (a.s) Sudeyr'e şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Sudeyr! Neden Hüseyin (a.s)'ın kabrini her Cuma günü beş ve her gün bir defa ziyaret etmiyorsun?"Ben; "Sana feda olayım, bizimle onun arasında fersahlarca mesafe vardır"dediğimde şöyle buyurdular:
"Evin üzerine çık, sonra sağa ve sola bak, sonra başını göğe doğru kaldır, daha sonra Hüseyin (a.s)'ın kabrine doğru yönelerek şöyle de: "Es-Selamu aleyke ya Eba Abdillah! Es-Selamu aleyke ve rahmetullahi ve berekatuh"( Selam olsun sana ey Eba Abdullah! Allah'ın selam, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun). Böyle yaptığında bir ziyaretin sevabı sana yazılır, bu ziyaretin sevabı da bir hacla umredir."
Sudeyr diyor ki: Ben (İmam'ın sözünü duyduktan sonra) her gün yirmi defadan fazla bu ziyareti okurdum.[17]

İmam Hüseyin (a.s)'ın Suresi

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Farz ve müstahap namazlarda Fecr suresini okuyun. Çünkü o sure, Hüseyin b. Ali'nin suresidir. O sureyi okumaya rağbet edin, Allah size rahmet etsin."
Mecliste hazır olan Ebu Usame; "Bu sure nasıl sadece Hüseyin (a.s)'a mahsus olur?"dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
"Allah'ın şu ayetini: "Ey mutmain (tatmin olmuş) nefs! Dön rabbine, O'ndan razı olarak ve rızasını kazanmış bulunarak. Artık kullarımın arasına katıl ve gir cennetime"işitmedin mi? Allah Teala bu ayetten Hüseyin b. Ali (a.s)'ı kastetmiştir. Çünkü onun nefsi tatmin bulmuş, razı olmuş ve rabbinin rızasını kazanmıştır. Muhammed (s.a.a) ailesinden olan ashabı ise kıyamet günü rablerinden razıdırlar, O da onlardan razıdır.
Bu sure, Hüseyin b. Ali, onun şiaları ve Muhammed Ehl-i Beyti'nin şialarına mahsustur. Kim Fecir suresini sürekli okursa, cennette İmam Hüseyin'le birlikte ve onun derecesinde olur. Allah Teala aziz ve hekimdir." [18]
_______________
[1] - Emali-yi Saduk, s. 111.
[2] - İlel'uş- Şerayi, s. 225-227.
[3] - Emali-yi Saduk, s. 112.
[4] - a.g.e, s. 113.
[5] - a.g.e, s. 122.
[6] - Emali-yi Tusi, c. 2, s. 53.
[7] - Emali-yi Saduk, s. 113.
[8] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 294. Emali-yi Saduk, s. 68.
[9] - Sevab'ul-A'mal, s. 109 ve 110.
[10] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 299.
[11] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 108.
[12] - Emali-yi Saduk, s. 111.
[13] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 147.
[14] - a.g.e, s. 141.
[15] - a.g.e, s. 109.
[16] - a.g.e, s. 142.
[17] - a.g.e, s. 287. Men La Yahzuruh'ul-Fakih, c. 2, s. 599.
[18] - Te'vil'ul-Ayat, c. 2, s. 796.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
Hira
Mesajlar: 87
Kayıt: 21 Eki 2007, 01:28

Mesaj gönderen Hira »

Mücahit,matem programları ile ilgili soru-cevap yazınızda ki cevapların kaynağı kimdir?
Belirtirseniz daha faydalı olacağı kanaatindeyim.Teşekkürler.
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hira yazdı:Mücahit,matem programları ile ilgili soru-cevap yazınızda ki cevapların kaynağı kimdir?
Belirtirseniz daha faydalı olacağı kanaatindeyim.Teşekkürler.
Hira kardeş, Ayetullah Hamaneyi'nin İSTİFTAAT kitabından nakletmişim, hatırlattığınız için teşekkürler.
Saygılar
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
Hira
Mesajlar: 87
Kayıt: 21 Eki 2007, 01:28

Mesaj gönderen Hira »

Kaynağı Rehberimiz olan her bilgi değerlidir.belirttiğiniz için Allah razı olsun
Cevapla

“Kerbela” sayfasına dön