"Ğadir-î Hum"

Cevapla
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

"Ğadir-î Hum"

Mesaj gönderen AlevîGenç »

"Ben kimin Mevlâ'sı isem, Ali de onun Mevlâ'sıdır." Hz. Muhammed (s.a.v)
Ğadir-i Hum


[M.Asım Köksal'ın İslam Tarihinde Ğadir-i Hum]

Peygamberimiz ve Müslümanlar Veda Tavafını yaptıktan sonra Medine yolunu tuttular.

Peygamberimiz (sav) Cuhfe mevkiinde, Gadir-i Hum vadisinde konakladı. Burada Müslümanlar namaza çağrıldı. Oradaki iki ağacın altları süpürülüp temizlendi. Semüre ağacının altına bir elbise gerilerek Güneş'in sıcağından korunmak üzere Peygamberimize bir gölgelik yapıldı. Peygamberimiz orada öğle namazını kıldı-kıldırdı. Müslümanlara hitap etmek üzere ayağa kalktı.
Allâh'a hamdü senadan sonra, o gün kıyamet gününe kadar olup bitecek şeylerin hiç birini bırakmaksızın haber verdi. Vaaz ve nasihatte bulundu. Sonra da:
"Ey insanlar! Haberiniz olsun ki ben de ancak bir insanımdır. Çok sürmez yüce Rabb'imin elçisi bana gelecek ve ben de O'nun davetine icâbet edeceğim. Size iki ağır emanet bırakıyorum.
Onlardan birincisi; Yüce 'Allâh'ın Kitâbı' dır ki O'nda Hidâyet ve Nûr vardır.
İkincisi de: Ehli Beyt'imdir.

Ehli Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım.
Ehli Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım.
Ehli Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım.buyurdu.

"Ey insanlar! Siz ne üzerine şehadet edersiniz?" diye sordu.
"Allah'tan başka ilah bulunmadığına şehadet ederiz" dediler.
Peygamberimiz; "sonra?" diye sordu.
"Muhammed'in de(as) Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederiz" dediler.

Peygamberimiz; "Sizin Velîniz kimdir?" diye sordu."
"Bizim Velîmiz Allah ve Allâh'ın Resûlüdür" dediler.
Peygamberimiz; "Benim müminlere öz nefislerinden önce geldiğimi biliyorsunuz değil mi" diye tekrar sordu.
"Evet Yâ Resûlallâh" dediler.

Bunun üzerine Peygamberimiz, Hz. Ali'nin elinden tutup; "Ben kimin Mevlâsı (Velîsi) isem, Ali de onun Mevlâsı (Velisi) dır. Allâh'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol. O'na yardım edene yardım et." diyerek Allah'a yalvardı.

Hattab oğlu Ömer Hz. Ali ile karşılaşınca;

"Ey Ebû Tâlib'in oğlu! Ne mutlu sana! Sen sabahladığında da, akşamladığında da erkek-kadın tüm Müminlerin Mevlâsı'sındır" diyerek O'nu kutladı.

[Kaynak: M.Asım Köksal, İslam Tarihi-Medine devri, c: 10, sh: 312-314]

Daha sonra kitapta Mevla kelimesinin 22 farklı anlamı verilmektedir ki;

Mâlik, köle, köle azad eden, azad edilmiş köle, sâhip, amcazade ve benzeri akraba, komşu, müttefik ve andlaşmalı, oğul, amca, konuk, ortak, kızkardeş oğlu-yeğen, Vekil-i Umur, mürebbi, yardımcı, inâm ve ihsân edici, inâm ve ihsân olunmuş, dost ve ahbâb, tâbi, damat, ulu kişi...

Nübüvvet Güneşi'nin vasiyyetleri gereği Kurân ve Ehli Beyt'e gönülden bağlı canlar bu olayın anısını yaşatmak üzere 18 Zilhicce'yi Ğadir-i Hum bayramı bilmiş ve böyle kutlamışlardır. Ve de Hz. Ali'yi Allah ve Resulden sonra Velî-Mevlâ bilerek Resûle bağlılıklarını ve bîatlarını tazelemişlerdir. Bu mübârek günün tüm İslam camiasına kutlu olmasını dileriz. Ehli Sünnet kardeşlerimizin de konuyu bir bütünlük içinde ele alarak Resûlün teblîğ ettiği hakîkatı her türlü önyargıdan uzak bir şekilde anlamaya çalışmalarını temenni ederiz. Mevlâ kelimesinin anlamını konunun bütünlüğü içinde değerlendiren her tarafsız bakış inanıyoruz ki doğru mesajı alacaktır.

Konu alevî-şîa-sünnî davası değildir. Peygamberimizin öğüt, tavsiye ve buyrukları tüm inanan gönüller için bir ışıktır.
Ne mutlu Hakka taraf olanlara.
Ne mutlu Hak yolda kalanlara...

[Konu hakkında geniş, doyurucu ve kaynaklı bilgi almak isteyenler; Allâme Emînî: El-Ğadîr, Allâme Murtazâ Askerî: Ehli Sünnet ve Ehli Beyt Ekolleri, Seyyid Şerâfeddin Mûsâvî: El-Mürâcâat, Abdulkadir Çuhacıoğlu: Peygamberimizin Dilinden Hz. Ali isimli eserlere başvurabilirler...]

“Son veda haccı idi peygamberin.
Onsekizinci günü Zilhicce’nin.
Çıktı yüksek bir yere ol Mustafâ,
Yanına aldı Ali’yi, bâsafâ.
Dinleyiniz ey garib ümmetlerim,
Anlatayım size vasiyetlerim.
Aranızdan ayrılığım çok yakın,
Hak yoldan çıkmayın, aman, sakın.
Bana îmânı olanlar, dinleyin,
Allâh’ın fermânını siz belleyin.
İki muhkem şey bırakırım size,
Haşr’e dek rehber olur bunlar size.
Birisi, Allâh’ın Kur’ân’ıdır,
Diğeri, Ehli Beyt’in irfânıdır.
İşte aldım ben Ali’yi yanıma,
Son sözü tekrarlarım ihvânıma.
Canla, başla siz Ali’ye sarılın,
Böylelikle Hak yoluna doğrulun.
Ben, kimin mevlâsı olduysam heman,
Ali’de mevlâsıdır, onun her zaman.
Kim beni severse, sever Ali’yi,
Ayrı bilmez, Peygamberle, velîyi.
Kim, Ali’ye düşman olursa heman,
O, benim de düşmanımdır her zaman.
Sonra dedi, ol Muhammed Mustafâ,
Ey ashâbım eyleyin ahde vefâ.
Sonra kaldırdı elini Fahr-ı Cihân,
Dedi: Yâ Rab! Şâhit ol sen de hemân.
Allâh’ım sen de sev Ali’yi seveni,
Sen de sevme Ali’yi sevmeyeni.
Düşman ol! sen de Ali’nin düşmanına,
Yardım eyle! Ali’nin yârânına.
Her kim Ali’den kaçarsa ey Hüdâ!,
O’nu benden dâima eyle cüdâ.
Kim hakâret eylese bu Ali’ye,
Ya, husûmet eylese ol velîye.
Sen iki cihânda onu kıl hakir,
Bu duâmı müstecâb et yâ Kadîr!
İşitince hep sahâbe bu sözü,
Vecde geldi, güldü hepsinin yüzü.”


www.ehlibeytyolu.tr.cx
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Cevapla

“Gadiri Hum” sayfasına dön