İslam Mezhepleri İçinde Yalnızca Şiaların İnandığı 'RİCAT'Ne

Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

İslam Mezhepleri İçinde Yalnızca Şiaların İnandığı 'RİCAT'Ne

Mesaj gönderen 3nokta »

İmamiyye inancında ricatten maksat, Allah Teala’nın, ölülerden bir grubunu önceki şekilleriyle dünyaya döndüreceğidir. Allah’ın dünyaya döndüreceği kişiler iki gruptur: Biri, dünya hayatında halis imana sahip olanlar, diğer ise küfürlerinde aşırı olanlar. Sonra Allah Teala hak üzere olanları batıl üzere olanlara ve mazlumları zalimlere galip kılacaktır. Bu olay Hz. Mehdi (a.f) zuhur edince gerçekleşecek ve sonra öleceklerdir.
Bazıları da ricati, hakkın Hz. Mehdi’nin (a.f) eliyle yerleştirilmesi ve egemen kılınması yorumlamışlardır. Bu tanım, ölülerin diriltilip onların tekrar dünyaya dönüşünü kapsamına almaz...


1- Ricatin Anlamı

İmamiyyenin cumhuru arasında yaygın olan görüş, birinci görüştür. İmamiyye bu görüşü Ehlibeyt İmamlarından gelen rivayetlerden almıştır. Özellikle Şeyh Saduk, Şeyh Mufid, Seyyid Murtaza, Şeyh Tusî, Allame Meclisî ve Hürr-i Amilî’nin döneminde bu görüş kuvvet bulmuştur. O zamandan günümüze kadar Şia fakih ve uleması arasında bu görüş kabul edilmiştir.



2- Ricata İnanmanın Derecesi


Şüphesiz İslam inancında bütün Müslümanların ittifak ettiği usul ve temeller vardır; yine onun usülden olmayan teferruat ve uzantısı da vardır. Bazen bazı sebeplerden dolayı İslam inançlarında bir takım ihtilaflar meydana gelmiştir. Ricat inancı, üzerinde ihtilaf edilmeyen bu temel ilkelerden değildir. Bu konuda Şeyh Muhammed Hüseyin Âl-i Kaşifu’l-Gita şöyle yazmıştır: “Şiilikte ricate inanmak gerekli ve zarurî bir konu olmadığı gibi ricatı kabul etmemenin de bir zararı yoktur; her ne kadar bu inanç Şiilerce zarurî bir konu ise de, ancak Şii olup olmamak bu inanca bağlı değildir; ricat inancı da Müslümanlar arasında yaygın olan Hz. İsa’nın (a.s) gökten inişi, Deccal’in ortaya çıkışı, Süfyanî’nin ayaklanması gibi kıyamet belirtilerindendir.”[1]


Bu anlamda bir ricat inancı İslam dinindeki Mehdilik inancını tamamlayıcı bir mevzu sayılır; dolayısıyla bu ikisi tek bir anlamda birleşmektedir; o da hakla batıl arasındaki en son tarihî savaşta hak ve adaletin zaferi ve batılın yenilgiye uğrayarak yeryüzünden silinmesidir; dünya sistemi hakkın hakimiyetine doğru seyrettiği için ilahî dinler bazı peygamberlerin tekrar dünyaya döneceğine inanmaktadır. Sünnisiyle, Şiisiyle bütün Müslümanlar mehdilik inancını kabul etmektedir; bu durumda bunun devamında bu inancı güçlendirici ve açıklayıcı bir mevzu olarak ricata inanmanın da hiçbir sakıncası olmayacaktır.


Dolayısıyla, ricat inancı bütün Müslümanların inandığı Mehdilik inancının tamamlayıcısı, açıklayıcısı, ona genişlik ve derinlik kazandıran bir konudur. Eğer bir konuda bütün Müslümanlar ittifak etmişlerse, onun Kitab ve sünnet ışığında vurgulanması ve daha fazla derinleştirilmesi takdir edilmesi gereken bir mevzudur. Buna rağmen Seyyid Muhsin Emin el-Amulî’nin de dediği gibi, “Bize rivayet edilen bir mevzunun rivayeti doğru ve sahih ise, ona inanıp kabul etmemiz gerekir; aksi durumda kabul edilmez…”[2]


İşte bu nedenle bazı alimler ricata delalet eden delilleri insanlar arasında meşhur olan anlamda ricata kesinlik kazandıracak seviyede bulamadıkları için onları, ölümden sonra insanlardan bir grubunun dirilmesi gerekmediği şeklinde yorumlayıp hak ve adil hükümetin hakim olması, zulüm, haksızlık ve tuğyanın mağlup olması haddinde kabul etmişlerdir.[3]


3- Ricat inancını İspatlayan Deliller


Ricat inancını ispatı ve bunun için getirilen deliller üç merhalede ele alınmıştır:


a- Ricatın mümkün oluşu ve imkansız olmayışının ispatı.


Ricatın gerçekte mümkün olduğunu ispatlayan en güzel delil onun bir nevi mead oluşu ve ondan hiçbir farkının olmayışıdır. Ne var ki, ricat ahir zamanda müminlerin imamları ve kâfirlerin elebaşları gibi bazı insanlar için gerçekleşecek dünyevî meaddır; ahirette vuku bulacak mead ise bütün insanları kapsayan bir dönüştür. Meadın mümkün olduğu ve gerçekleşeceğini ispatlayan bütün deliller ricatın de mümkün olduğunu ve gerçekleşeceğini ispatlamaktadır. Araştırmanın bu merhalesi (aklî merhale) mead delillerine dayanmaktadır ve aklî delillerin zengin olduğu için o da zengindir.


b- Ricat inancının İslam inançlarının hiçbir boyutuyla çelişmediğinin ispatı.
Çünkü bazen bir düşünce kendiliğinden mümkün olmasına rağmen ona inanmak İslam inancına ters düşmekte veya onun bir boyutunu taz’if etmektedir. Acaba ricat inancının İslam dinine ters düşmediğini veya İslam inancının herhangi bir boyutunu taz’if etmediğini ispatlayabilir misiniz?


Cevap: Ricat inancında bu konu iki açıdan ispatlanabilir:


1- Ricat inancı, İslam inancının hiçbir boyutuna ters düşmemekle birlikte usul-i dinin beş temel maddesini çok büyük orandan derinleştiriyor da. Ricat, Allah Teala’nın mutlak ve kapsamlı gücünün, peygamberlerin yolunun doğruluğunun, imametin hak oluşunun ve kıyametin bir gerçek olduğunun tezahürüdür.


2- Ricat inancı İslam dininden önce geçmiş ümmet ve peygamberlerin döneminde vuku bulmuştur. Kur'an-ı Kerim bunların bazı örneklerini vurgulayarak açıklamıştır. Ricat inancının sadece diğer İslam inançlarıyla çelişmediği, aksine, onun İslam inançlarının gereklerinden biri oluşunun delillerinden biri de şudur: Kur'an-ı Kerim’in tevhid inancına ters düşen veya ona yarar veya zararı olmayan bir şey hakkında bahsetmeyeceği gibi sadece tevhidi güçlendirecek şeylerden bahseder. Kur'an-ı Kerim’e baktığımızda, onun sadece ricatın geçmiş ümmetlerde vuku bulduğuna işaret etmekle yetinmediğini, onu defalarca vurgulayarak beyan ettiğini, ricat inancının vurguyla tevhid inancına döndüğünü görmekteyiz. Dolayısıyla Bakara Suresinde şöyle geçiyor:


“Şu, binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allâh onlara, "Ölün!" demişti de sonra kendilerini diriltmişti. Şüphesiz Allâh, insanlara karşı ikram sâhibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.”[4]


Ararlında İbn Cerir Taberî de bulunan müfessirler İbn Abbas, Veheb b. Münebbih, Mcahid, Suddî ve Ata’dan, bu ayetin beldelerinde yayılan veba hastalığından kaçan ve Allah Teala’nın öldürdüğü İsrailoğullarından bir grup hakkında olduğuna dair birkaç rivayet nakletmiştir; “Hizgil” isminde bir peygamber onların yanından geçerken onların çürüyen cesetlerine bakıp düşünceye dalmıştı. Allah Teala ona, “Onları nasıl dirilteceğimi görmek istiyor musun?” diye vahyetmiş, sonra onları diriltmiştir. Suyutî de böyle rivayet etmiştir.[5]


Yine Kur'an-ı Kerim’de şöyle geçmektedir: “Bir zaman da: “Ey Mûsâ, biz Allâh'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız," demiştiniz de derhal sizi yıldırım gürültüsü yakalamıştı; siz de bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar diriltmiştik.”[6]


Başta Taberî olmak üzere Müfessirler onların tümünün bu sözlerinden sonra öldüğünü ve Hz. Musa’nın (a.s) Allah Teala’dan ısrarla onları diriltmesini istediğin ve bunun üzerine Allah Teala’nın ruhlarını geri çevirerek onları dirilttiğini nakletmişlerdir.[7]


Kur'an-ı Kerim’in başka bir ayetinde şöyle geçiyor: “Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı; "Allâh, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allâh da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün, ya da bir günün birâzı kadar kaldım" dedi. (Allâh) "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Allâh'ın her şeye kâdir olduğunu biliyorum." dedi.”[8]


Aralarında Taberî de olan müfessirler bir çok rivayet naklederek şöyle derler: Uzeyr veya Urmiya, Bahtu’n-Nasr tarafından tahrip edilen Beytulmukaddes’in yanından geçerken, Allah ölüleri nasıl diriltecek diye aklından geçirdi. Bunun üzerine Allah Teala, ayette geçtiği gibi Uzeyr’e, ölüleri nasıl dirilttiği konusunda kendi gücünü gösterdi.[9]


Kur'an-ı Kerim’de, ölümden sonra Allah’ın iradesiyle insan ve hayvanların ricat ettiklerini gösteren ayetler vardır. Örneğin:


“Onun için "(ineğin) bir parçasıyla o (öldürülene) vurun." demiştik. İşte Allâh böylece ölüleri diriltir, size âyetlerini gösterir ki düşünesiniz.”[10]


“İbrâhim de bir zaman: "Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. (Allâh); "İnanmadın mı?" dedi, (İbrâhim): "Hayır (inandım), fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek istiyorum) dedi. "O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek (kendine alıştır), sonra her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra onları kendine çağır; koşarak sana gelecekler. Bil ki, Allâh dâimâ üstün, hüküm ve hikmet sâhibidir" dedi.”[11]


Bütün bu ayetlerden ve Kur'an-ı Kerim’in geçmiş ümmetlerde ricatın vuku bulduğunu defalarca beyan etmesinden anlaşılan şudur: Ricat kaçınılmazdır. Ricattan güdülen bir hedef vardır ve Kur'an-ı Kerim’in bu hedeflerin gerçekleşeceğine işaret etmektedir. Bu hedef tevhid ve inanç meselesinin derinleşmesi ve adaletin gerçekleşmesidir.


c- Gelecekte Müslümanlar arasında ricatın vuku bulacağının ispatı; çünkü bir şeyin mümkün oluşu ile vuku buluşu farklı şeylerdir.


Acaba Kur'an-ı Kerim ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinde Müslümanların gelecekte ricata şahit olacaklarına delalet eden herhangi bir belirti var mıdır?


Ricata inananlar Kur'an-ı Kerim’in birkaç ayetine ve Peygamber efendimizden (s.a.a) rivayet edilen birkaç hadise dayanarak bu soruya şu şekilde kesin bir cevap vermektedirler. Bu ayet ve hadisler şöyledir:


1- Allah Teala Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “O gün her ümmet içinde âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemâat mahşur edeceğiz ve onlar hep bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzûra) sevk edilirler.”[12]


Bu ayet ileride insanlardan bir grubunun dirileceğini bildirmektedir; böyle bir diriliş kıyamet gününde vuku bulacak dirilişin olması mümkün değildir; çünkü kıyamet günündeki diriliş herkesi kapsayan genel bir diriliştir ve bunun belli bir gruba has kılınması anlamsızdır. Özellikle, Kur'an-ı Kerim bu ayetten üç ayet sonra kıyamet gününden şöyle bahsediyor: “Sûr'a üfleneceği gün, Allâh'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi, korku içinde kalır (bayılır). Hepsi boyun bükerek O'na gelirler.”[13]


Bu ayette kıyametin alametleri apaçık bir şekilde beyan edilmiştir. Eğer önceki ayet de kıyamet hakkında olursa bu ayet gereksiz olarak tekrarlanmış olacaktır.


2- Allah Teala buyuruyor ki: “Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, siz ölüler idiniz, O sizi diriltti; yine öldürecek, yine diriltecek; sonra O'na döndürüleceksiniz.”[14]


Allah Teala bu ayette iki diriliş ve iki ölümden söz ediyor. Birinci diriliş dünya hayatıdır; ikinci diriliş ise birinci dirilişle Allah’a dönüş arasındadır; bu diriliş sadece ricatla bağdaşmaktadır.


3- Allah Teala yine şöyle buyuruyor: “Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günâhlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için (bize) bir yol var mı (acaba)?”[15]


Bu ayetin ricata delaleti şöyledir. Ölüm ancak hayatı olan bir şey için söz konusudur ve “bizi iki kez öldürdün” buyruğu, iki hayattan sonra vuku bulan iki ölümü bildiriyor. Birinci ölümün, birinci hayattan sonra gelecek vaat edilen ölüm olduğu bellidir. Buradan ikinci ölüm ancak ikinci bir hayatın olması durumunda anlam kazanıyor; bu ikinci hayatı ikinci ölüm izleyecektir. Ayetteki iki hayat ve iki ölüm böyle gerçekleşiyor.


Ricatı kabul etmeyenler bu ayete iddialarını ispatlamayan iki tevil yapmışlardır:


Bazıları demişlerdir ki: Bu, onların yaşamadan önce öldüklerini anlamına geliyor! Bu da yanlıştır ve Arapçada böyle bir kullanım yoktur. Allah’ın ölü olarak yarattığı şeye, “Allah onu öldürdü” denmez.


Diğerleri ise şöyle demişlerdir: İkinci ölüm, kabirde sorgu-sual için diriltilmelerinden sonra gerçekleşecektir! Bu da yanlıştır; çünkü o hayat teklif için değildir tâ ki insan o hayatta kaybettiği şeylerden dolayı pişmanlık duysun. Ayet ise onların her iki hayatta kaybettikleri şeyden dolayı pişmanlık duyacaklarını beyan etmektedir; dolayısıyla bu hayat, sorgu-sual için verilecek hayat değildir.[16]


Bunlar ricata delalet eden bir takım ayetlerdir. Burada Peygamber efendimiz (s.a.a) ve Masum Ehlibeyt İmamlarından ricata delalet eden birçok rivayetler de vardır. Bu hadisleri Şia muhaddisleri ve müfessirleri bununla ilgili yazmış oldukları hadis ve tefsir kaynaklarında kaydetmişlerdir.[17]


Bunlar sadece ricatın ahir zamanda vuku bulacağını ispatlayan bazı örneklerdir; o halde bu istidlal karşısında saygılı olmak gerekiyor; çünkü en azından ricat inancını kabul edilir bir inanç olarak söz konusu ediyor; ricatı kabul etmeyen bir kimse onu delil getirerek reddetmeli ya da ona delilsiz olarak muhalefet etmemelidir; hiç kimsenin diğerlerinin delil ve istidlalle kabul ettiği inançlarıyla alay etme hakkı yoktur.


Kaynaklarında Geçen Ricata Muhalefet


Ehlibeyt Mektebinin ricat konusundaki inancına muhalefet edenlerin sözlerini inceleyen bir kimse onların kendi kitap ve inançlarından habersiz olduklarını görecektir. Bu kaynakları mütalaa edip üzerinde düşünen bir kimse onların da ricat özüne ve mazmununa inandıklarını bildiren birçok rivayetlerin bulunduğunu müşahede edecektir.


Tarih kitaplarında geçen kesin şeylerden biri de Allah Resulü’nün (s.a.a) vefat haberi Müslümanların arasında yayılınca Ömer b. Hattab (Rum şehirlerinden olan falan ve filan şehirlere işaret ederek) şöyle dedi: Allah Resulü bu şehirleri fethetmediğimiz müddetçe ölmez; eğer öldüyse İsrail oğulları Musa’yı bekledikleri gibi biz de onun dönmesini bekleyeceğiz!


Yine şöyle dedi: “Allah Resulü (s.a.a) ölmemiştir; o sadece Rabbi’ne gitmiştir. Nitekim Musa b. İmran da Rabbi’ne gidip kırk gece kavminden saklı kalmış, insanlar onun hakkında “öldü” dedikten sonra geri dönmüştür. Allah’a andolsun ki Allah Resulü (s.a.a) geri dönecek ve onun öldüğünü söyleyenlerin ellerini ve ayaklarını kesecektir.”[18]


Dolayısıyla Ömer b. Hattab İslam dininde ricat inancını dile getiren ilk kişidir; yoksa bunu dile getiren ilk kişi İslam tarihindeki bütün olumsuz şeyler kendisine isnat edilen Abdullah b. Sebe adındaki uydurma bir kişi değildir.


İbn Ebi Dünya (ö: 281 hicri) “Öldükten Sonra Yaşayanlar” adında bir kitap yazmıştır. Bu kitap yeniden incelenerek 1987 yılında Beyrut’ta Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye yayın evi tarafından basılmıştır.


Ebu Naim İsfahanî “Delailu’n-Nubuvve” adlı kitabında ve Suyutî de “Hasaisu’l-Kubra” adlı kitabında Peygamber efendimizin (s.a.a) ölüleri diritlmesi ile ilgili mucizelerine ait bir bab ayırmıştır.


Suyutî de Peygamber (s.a.a) dışındaki kişilerin ölüleri diriltmesiyle ilgili kerametler zikretmiştir.[19]


Zeyd b. Harise ve Rabi’ b. Harraş ve ensardan olan bir kişi öldükten sonra konuştuklarını rivayet etmişlerdir.[20]


Ricatla İlgili Şüpheler


Ricat inancına bir takım eleştiriler yöneltilmiştir; bu eleştirilerin cevaplandırılması gerekiyor. Bu eleştiriler şöyledir:


1- Ricat inancı, ricat ettikten sonra tövbe edeceği düşüncesiyle insanı günah işlemeye teşvik ediyor.


Cevap: Bu eleştiri ancak, ricatın bütün insanları kapsaması veya ricat edecek kişilerin isimleriyle belli olması durumunda yerinde bir eleştiri olur. Halbuki durum böyle değildir. Ricat küfrün elebaşları ve müminlerin önde gelenleri hakkında geçerlidir. Hiç kimse onların kimler olduğunu tam olarak belirtemez. Onların isimleriyle ancak Allah Teala bilir. İnsanın günaha teşvik olmaması için de bu yeterlidir.


2- Ricat inancı, Müslümanlara göre kesinlikle batıl olan tenasühe inanmaya neden oluyor.


Cevap: Tenasühle ricat birbirinden tamamen farklı şeylerdir. Tenasüh ölmüş kişilerin ruhunun dünyevî hayatı olan diğerlerinin bedenlerine intikal etmesidir; halbuki ricat, kıyamette olacağı gibi bazı insanların ruhlarının öldükten sonra tekrar kendi bedenlerine dönmesidir. Ricat inancı tenasühü gerektirecek olursa, Hz. İsa (a.s) tarafından ölülerin diriltilmesinde, geçmiş ümmetlerde vuku bulan ricat örneklerinde ve kiyametteki dirilişte de tanasüh lazım gelecektir.


Ehlibeyt İmamlarından mütevatir olarak nakledilen rivayetlerde tenasühün batıl olduğu apaçık bir şekilde beyan edilmiş, gelip geçmiş ve günümüz uleması da bunu önemle vurgulamış, bunun insanın küfre düşmesine neden olduğunu bildirmişlerdir. Ebu Hasan Eş’arî “Mekalatu’l-İslamiyye” adlı kitabında Şia’nın recat inancıyla gulat ve kıyameti inkar eden zındıkların iddia ettiği tenasüh arasında fark gözetmiştir.[21]


3- Ricat inancı, Ahmed Emin’in de “Fecru’l-İslam” adlı kitabında dediği gibi Yahudilik düşüncelerinin Şiilerin arasında yayılmasına neden olmuştur.


Cevap: Geçmiş dinlerin öğretilerinin bir bölümünün İslam dininde de olması İslam dininde geçerli olan bir kuraldır; çünkü İslam dini geçmiş dinlere amel etmeyi kaldırmıştır. Ancak inanç ilkelerinde bütün ilahi dinlerin arasında ortak ve sabit unsurlar vardır; İslam dini ise onların en mükemmelidir. Dolayısıyla geçmiş dinlerde olan inançların bir kısmının İslam dininde de olması İslam dini için bir kusur ve eksiklik sayılmaz.


Ayrıca; ricatın Ahmet Emin’in iddia ettiği gibi Yahudilik düşüncelerinden olduğunu kabul etsek bile, yapılan eleştiri yine yersizdir; çünkü tevhid, nübüvvet, kıyamet, ölümden sonra diriliş, kıyamet günü insanların hesaba çekilmesi, cennet ve cehennem inançları da bütün ilahi dinlerin müşterekler inançları olmasına rağmen -Müslümanlar için kusur sayılmamaktadır.- Kusur olan, Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğerlerinin kendi yanlarından dine soktukları batıl şeylere inanmaktır.


Ricat bu gibi şeylerden değildir; çünkü Kur'an-ı Kerim örneklerini daha önce gördüğümüz birçok ayette ondan bahsetmektedir.


4- Ricat düşüncesi Kur'an-ı Kerim’in, “(Günah sonucu) helâk ettiğimiz bir ülkeye artık (yaşamak) harâmdır: Onlar bir daha geri dönemezler”[22] şeklindeki ayeti ile bağdaşmıyor. Dolayısıyla, bu ayet zalimlerin bir daha dünyaya geri dönmeyeceklerini bildiriyor. Zalimlerden bazılarının dünyaya döneceklerini söylemek de ayet-i kerimeye ters düşmektedir.


Cevap: Ricat düşüncesi bu ayetle çelişmemektedir; çünkü bu ayet, bu dünyada azaba uğrayarak helak olan zalimlerin özel bir grubundan bahsediyor. Ancak ayet azaba uğrayıp cezalandırılmadan dünyadan göçenler hakkında sessiz kalmıştır. Belki de ayetin bu konuda sessiz kalması onların ricat düşüncesini veya Allah’ın seçtiği bir grubun ricatını bir nevi onaylamaktır.


Konunun Özeti


Birincisi; ricat kendiliğinden imkansız ve muhal olmadığı gibi tevhid inancına da ters düşmemektedir. Aksine, ricat Allah’ın güç ve kuvvetinin mazharıdır.


İkincisi; ricatın vuku buluşunun birçok örneği vardır ve Kur'an-ı Kerim bu örneklerden bahsetmiştir… İslam dininin önderleri de bazı kişilerin öldükten sonra dünyaya döndüklerini dile getirmişlerdir.


Üçüncüsü; bu konu, Kur'an-ı Kerim’in dengi olan Ehlibeyt İmamlarından gelen birçok rivayetle birlikte Kur'an-ı Kerim bir takım ayetleriyle de ispatlanabilir. Dolayısıyla ricat, kıyametin alametlerinden olup kafirlerin kabul etmediği bir nevi meaddır. Bütün bunlarla birlikte; ricat, din ve mezhebin kendisine dayandığı temel ilkelerden değildir.


Dünya Ehlibeyt (a.s) Kurultayı


ABNA.İR




--------------------------------------------------------------------------------


[1]– Aslu’ş–Şia ve Usuliha, s.35, Beyrut–A’lemî müessesesi.



[2]– Nakzu’l–Veşia, s.376, Beyrut–A’lemî müessesesi baskısı.



[3]– Bk. Mecmau’l–Beyan, c.7, s.366, Neml Suresi, 83. ayetin tefsiri.



[4]– Bakara, 243.



[5]– Tefsir–i Siyutî, c.2, s.586–588, Daru’l–Fikir basımı; ed–Durru’l–Mensur, c.2, s.741, Daru’l–Fikir basımı.



[6]– Bakara, 55–56.



[7]– Tefsir–i Taberî, c.1, s.290–293.



[8]– Bakara, 259.



[9]– Tefsir–i Taberî, c.3, s.28–47.



[10]– Bakara, 73.



[11]– Bakara, 260.



[12]– Neml, 83.



[13]– Neml, 87.



[14]– Bakara, 28.



[15]– Mümin, 11.



[16]– Bk. el–Mesailu’s–Serviyye, Şeyh Mufid, s.33.



[17]– Bazı alimler bu konuda yazılmış olan kırk kitabın ismini kaydetmişlerdir. Onlardan bazıları şöyledir:


1– Kitabu’r–Ricat, Ebu Hamza Betainî, (bunu Neccaşi zikretmiştir), 2– İsbatu’r–Ricat, İbn Şazan, 3– Kitabu’r–Ricat, Şeyh Saduk, 4– Kitabu’r–Ricat, tefsir yazarı Ayyaşî’nin eseri, 5– İsbatu’r–Ricat, Allame Hillî, 6– el–İykaz, Hürr–i Amilî; bu kitap, ricat konusunda yazılmış kitapların en genişidir. Bu kitapta konuyla ilgili 64 ayet ve 600 hadis kaydedilmiştir. Bu konuda bk. Merkezu’r–Risale’nin hazırladığı Ricat kitabı.



[18]– es–Siretu’n–Nebeviyye, İbn Hişam, c.4, s.305; et–Tabakatu’l–Kubra, İbn Sad, c.2, s.266.



[19]– Şeyh Abdulhüseyn, el–Eminî el–Gadir kitabının 11. cildinin 103–195. sayfasında bu konuda uzun uzadıya bahsederek Ehlisünnet dünyasındaki guluvu (aşırıcılık) gösteren bazı örneklere değinmiş ve onlarda ricat anlamını taşıyan bir çok rivayeti nakletmiştir.



[20]– Tehzibu’t–Tehzib, c.3, s.410 vs…



[21]– Bk. Mekalatu’l–İslamiyye, c.1, s.1141.



[22]– Enbiya, 95.
http://www.abna.ir/data.asp?lang=10&id=430213
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Çeri
Mesajlar: 815
Kayıt: 28 May 2009, 10:06

Re: İslam Mezhepleri İçinde Yalnızca Şiaların İnandığı 'RİCA

Mesaj gönderen Çeri »

Şiilikte Ricat`a inanmak mecbur değildir.Yani imanın şartı değildir.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: İslam Mezhepleri İçinde Yalnızca Şiaların İnandığı 'RİCA

Mesaj gönderen 3nokta »

Usulden değildir!
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön