Kuran Tahrif Edilmemiştir

ammar alevi
Mesajlar: 153
Kayıt: 31 Oca 2007, 15:21

Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen ammar alevi »

Allah-u Teala nazil buyurduğu Kur'an hakkında şöyle buyur­maktadır: "Zikri (Kur'an'ı) biz indirdik, biz de onu koruyoruz."
Bu ayetin de açıkça belirttiği gibi Kur'an-ı. Keriıri'i bizzat Al­lah-u Teala korumaktadır. Kaldı ki biz Kur'an'ın bizzat Resulul-lah zamanında bugünkü şekliyle cem' edildiğine inanıyoruz. Da­ha sonraları ise sadece Kur'an'ın alfabesinin irabı yanı harekeleri koyulmuştur ki Arap olmayan Müslümanlar da bu ilahi kitabı doğru bir şekilde okuyabilsinler. Kur'an'a ne önünden ne de arka­sından yani hiç bir yoldan batılın sızmasına imkan yoktur. 1320 yılında ölen Muhammed Taki Nuri yazdığı "Fasl'ul-Hitab" adlı kitapta Kur'an'ın tahrif edildiğini iddia etmişse de bu görüş sadece kendisini bağlar. Bu insan sırf Şiidir diye bu görüşünü tüm Şiile­re isnad etmek insafsızlıktır. Veya Kafi'deki bir takım zayıf riva­yetlere istinad ederek Şiilerin Kur'an'ın tahrif edildiğine inandık­larını söylemek asla doğru değildir. Şia alimleri kendi kaynak kitaplarındaki tüm hadislerin sahih olduğunu kabul etmiyor ki. Bir insanın görüşünü bir cemaate mal etmek doğru bir tutum değil­dir. Örneğin Ali Şeriatı peygamber'in tek mucizesinin Kur'an ol­duğuna inanıyor. Şimdi bunu tüm Şia alimlerine isnad etmek doğru olur mu? İkbal da hakeza Ali Şeriati gibi inanıyor. Abduh fil vakıasını doğal etkenlerle izah etmeye çalışıyor. Şimdi bunları Ehl-i Sünnet'e maletmek doğru olur mu? Hakeza Dr. Taha Hüse­yin'in de "Kur'an ve cahiliye şiiri" adlı kitabında izhar ettiği yan­lış düşüncelerini Ehl-i Sünnet'e mal edebilir miyiz? Bir Şii alimi olan Ayetullah Hasanzade Amuli "kim Kur'an tahrif edilmiştir gelsin mübahele edelim (lanetleşelim)" diyordu. İşin sadece bir yönünü ele almak hiç de doğru bir şey değildir.
Ehl-i Sünnetten olan Taberani ve Beyhaki Kur'an'ın iki suresi­nin daha olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel Übeyy b. Ka'b'dan naklettiği bir rivayette "Recm ayeti de vardı" cümlesi yeralmıştır. Bugünkü Kur'an'da ise Taberani ve Beyhaki'nin nak­lettiği iki sure yoktur. Şimdi bu görüşleri tüm Ehl-i sünnet'e mal edebilir miyiz? Dolayısıyla bir insanın ferdi düşünceleri sırf Şiidir veya sünnidir diye Şia veya Ehl-i Sünnet'e mal edilemez. Bu tu­tum insaf ve aklın da gerektirdiği bir tutumdur.
Velhasıl Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin çoğu Kur'an'ın hiçbir şekilde tahrif edilmediğine inanmaktadırlar. Her kim Kur'an'ın bir harf olsun eksildiğini veya artış kaydettiğini iddia ediyorsa o büyük bir yalancıdır. Böyle bir şahıs, Allah'ın ayetini inkar etmiş sayılır. Zira Allah-u Teala Kur'an'ı tahriften koruyacağını va'detmiştir bizlere. Bu hususta Prof. Dr. Muhammed Ticani semavi şöyle diyor:
"Kur'an'ın tahrif oluşu görüşü ister Şia ve ister Ehl-i Sünnet hiç bir Müslüman'ın kabul edemeyeceği bir görüştür. Çünkü izzet ve azamet sahibi olan Allah-u Teala'nın kendisi Kur'an'ı korudu­ğunu belirtmiştir.
"Zikr'i (Kur'an'ı) biz indirdik, biz de onu koruyoruz."
O halde hiç kimsenin ondan bir harf eksiltip veya ona bir harf eklemesi mümkün değildir. Kur'an Hz. Resulullah (s.a.a) in ebedi olan mucizesidir, O Hakim ve Hamid olan Allah'tan inen Kitap'tır; ona ne önünden ve ne de arkasından batıl yaklaşamaz. Bundan başka, İslam tarihi ve Müslümanların asırlar boyunca süregelen yaşayış tarzı da Kur'an'ın tahrif olduğunu reddeder. Zi­ra ashabın bir Çoğu Kur'an'ı hıfzederek korumakta ve kendi çocuklarına hıfzettirmekte adeta birbirleriyle yanşıyorlardı. O hal­de hiç bir şahıs, grup ve devletin onu tahrif edip değiştirmesi mümkün değildir. Eğer doğudan batıya, güneyden kuzeye bütün İslam ülkelerini gezersek yine bütün yeryüzünde Kur'an'ın aynı olduğunu ve hiç bir artırma veya eksiltmenin söz konusu olmadığını görürüz. Her ne kadar Müslümanlar çeşitli grup ve mezhep­lere bölünmüşlerse de Kur'an-ı Kerim onların hepsini bir araya toplaya sağlam bir esasdır. Kur'an-ı Kerim hususunda İslam üm­meti arasında herhangi bir ihtilaf yoktur; ihtilaflar ancak Kur'an'ın tefsiri ve manası üzerindedir.
Şia'nın Kur'an'ın tahrif edildiğine inandığını söylemek asılsız bir suçlamadan ibarettir. Şia itikatları arasında böyle bir şey yok­tur. Şia'nın Kur'an-ı Kerini'le ilgili inançlarını okuduğumuzda Kur'an-ı Kerim'in her türlü tahriften uzak olduğuna dair, Şia ule­masının takriben icma etmiş oldukların! görürüz. Akaid'ul İmamiyye kitabının yazan şeyh Muzaffer, bu konuda şöyle diyor:
"Biz Kur'an-ı Kerim'in Allah-u Teâlâ'nın Hz. Resulullah (s.a.a)'in diline indirdiği vahyi olduğuna, onda her şeyin açıkla­masının bulunduğuna inanıyoruz. O belagat, fesahat ve içerdiği yüce marifet ve hakikatleriyle Resulullah (s.a.a)'in bütün insanla­rı aciz bırakan ebedi mucizesidir. Onda değiştirme ve tahrif sözkonusu edilemez. Bugün elimizde bulunup tilavet ettiğimiz Kur'an Resulullah (s.a.a)'e inen Kur-an'ın bizzat kendisidir. Bu­nun aksini iddia eden kimse aklını yitirmiştir veya hile ve oyun peşinde olan bir kimsedir. Çünkü bu iddia, hakikat ve hidayetten uzaktır. Kur'an, ne önünden ve ne de arkasından batılın sızma imkanının olmadığı Allah'ın Kitab'ıdır."
Ayrıca Şia'ların yaşadığı bütün bölgeler de herkesçe bilinmekte ve fıkhi hükümleri de gözler önünde bulunmaktadır. Eğer onların bu elimizde olan Kur'ah'dan gayri Kur'an'lan olsaydı, bundan halkın haberi olurdu. Hiç unutmam, ben ilk olarak Şia bölgelerini ziyaret ettiğimde bu gibi söylentilerin etkisinde kaldığımdan do­layı bu hayali Kur'an'ı bulmak amacıyla nerede büyük bir ciltli kitap görsem alıp bakıyordum.
Fakat bu hayal çok geçmeden eriyip gitti ve bunun halkı Şia'dan nefret ettirmek için yapılan bir iftiradan başka bir şey ol­madığını anladım. Fakat yine de Şia'yı suçlama vesilesi olarak 1320 yılında vefat eden Muhammed Taki Nuri'nin yazdığı, ve Kur'an'da tahrifin olduğunu iddia eden "Fasl'ul Hitab Fi İsbat-i Tahrif-i Kitab-i Rabb'il Erbab" kitabı söz konusu ediliyor. Çünkü mezkur şahıs Şii'dir. Bir takım insanlar ise bu kitabın sorumlulu­ğunu Şia'nın boynuna yüklemek istiyorlar. Oysa bu insafa aykırı­dır. Çünkü hak ve batıl, doğru ve yanlışın birlikte yer aldığı nice kitaplar yazılmıştır ki, sadece yazarının kendi şahsi görüşünü açıklamaktadır. Bu gibi kitaplar yalnızca Şia arasında değil, bü­tün İslami fırkaların arasında bulunmaktadır. Acaba Mısır kül­tür bakanı ve Arap edebiyatı müdürü doktor Tâhâ Hüseyin'in yazdığı "Kur'an ve cahiliyet şiiri" adlı kitabının sorumluluğunu Ehl-i Sünnet'in boynuna atabilir miyiz? Veya Ehl-i Sünnet'in nezdinde sahih, olan Sahih-i Buhari'nin veya Sahih-i müslim ve di­ğerlerinin naklettikleri, Kur'an'da tahrifin olduğuna dair olan ha­dislerin Ehl-i Sünnet'in inancı olduğunu söylemek mümkün müdür?"(l)
Fakat yine de biz kötülüğe iyilikle karşılık vererek bu gibi suç­lamalardan es geçiyoruz. Gerçekten de bu konuda El Ezher Üni­versitesinde İslami fıkıh bölümünün müdürü Üstad Muhammed el Medini ne de güzel konuşmuştur:
"Şia'nın Kur'an'ın eksiltildiğine inandığı görüşüne gelince, ha­şa böyle bir şey yoktur. Bu iddia bizim kitaplarda bir nakil olarak geçtiği gibi onların da kitaplarında nakledilmiştir. Her iki fırka­nın da muhakkik alimleri bu rivayetleri zayıf bilip batıl oldukla­rını açıklamışlar. Buna göre, ne Ehl-i Sünnet'in ve ne İmamiyye Şia'sının ve ne de Zeydiye'nin arasında Kur'an'ın tahrif olduğu inancı yoktur. Bizim nakletmesinden vazgeçtiğimiz bu hadisler­den bazı örnekler görmek isteyen kimse Suyuti'nin yazdığı "El İt-kan Fi Ulum'il Kur'an" gibi kitaplara başvurması yeterlidir. Mı­sırlı birisi 1498 milâdi yılında bu gibi uydurma ve reddedilen ya­lan hadisleri Ehl-i Sünnet kaynaklanndan toplayarak "El Fur-kan" adlı bir kitap yazıp yayınlayınca El Ezher Üniversitesi onda olan fesat yönlerini ilmi delillerle açıklayarak devletten o kitabın toplatılmasını istedi. Devlet de bunu kabul ederek mezkur kitabı toplattı. Kitabın yazan meseleyi bazı makamlara şikayet etmesi­ne rağmen bir netice alamadı. Acaba burada, filanın yazdığı bir kitap veya naklettiği bir hadisten dolayı Ehl-i Sünnet'in Kur'an'ın kutsallığını inkar ettiğini veya onun tahrif edildiğine inandıkları söylenebilir mi? Şia için de aynı şey sözkonusudur. Yani onlarda da bizde olduğu gibi Kur'an'ın tahrif edildiğine dair bazı rivayet­ler nakledilmiştir. Bu konuda altıncı asırda yaşayan büyük Şia alimlerinden birisi olan Allame Ebulfazl ibn-i Hasan et Taberi-si'nin yazdığı "Mecmau'l Beyan Fi Ulum'ul Kur'an" adlı tefsirinde şöyle diyor:
"Kur'an'da artırma iddiasına gelince, bunun batıl bir iddia ol­duğunda, İslam ümmeti icma etmiştir. Eksiltme konusuna gelin­ce, gerçi bunu bizim ashaptan bazısı ve Ehl-i Sünnet'ten de bilgi­siz bir grup nakletmişlerse de, mezhebimizin doğru görüşü Kur'an'da eksiltmenin olmadığıdır. Bu görüşü Şia'nın 4. asır ule­masından olan Seyyit Murtaza'da (r.a) bir çok yerde Kur'an-ı Kerim'in sıhhati hususundaki bilgimizin aynen şehirlere, tarihte vu­ku bulan büyük olaylara, ünlü kitap ve Arap şiirlerine olan bilgi­miz gibi olduğunu söylemektedir. Yani doğruluğunda hiçbir şüp­he sözkonusu değildir. Özellikle de, Kur'an'ın muhafaza edilip okunması hususundaki ilgi ve teveccüh bu zikrettiğimiz şeylerin korunmasına olan ilgiyle kıyas edilmeyecek kadar fazladır. Çün­kü Kur'an Peygamberimizin mucizesi ve dini ilim ve hükümlerin kaynağını teşkil etmektedir. İslam bilginleri onun hıfz ve korun­masına son derece ehemmiyet göstermişlerdir. Hatta i'rab, kıra'at, harf ve ayetler hususundaki görüşlerin hepsini kaydetmiş­lerdir. Buna göre bütün bu gerçek ilgi neticesindeki korumadan sonra kim onda herhangi bir değiştirme veya eksiltmenin olduğu­nu iddia edebilir." (2)
Aziz okuyucular için Kur'an'ın eksiltilip artırılmasına dair suç­lamanın Şia'ya nisbetle Ehl-i Sünnet'e daha yakın olduğunu açık­lığa kavuşması için bu konuda Ehl-i Sünnet kaynaklarında yeralan rivayetlerden bir kaçına işaret ediyorum: Zaten bu konu beni, bütün inançlarımı incelemeğe iten sebeplerden biri idi. Çünkü ben Şia'ya itiraz edip tenkit etmeğe çalıştığım bu gibi suçlamalar­da onlar kendilerinin bundan beri olduğunu ve mezkur itiraz ve tenkitin benim hakkımda daha çok geçerli olduğunu söylüyorlar­dı.
Ehl-i Sünnet ulemasından olan Taberani ve Beyhaki'nin tahriç ettikleri bir rivayette şöyle kaydedilmiştir: "Kur'an'ın iki sûresi daha vardı ki Onlardan biri şöyle idi:
"Bismillahirrahmanirrahim.
Gerçekten biz senden yardım diliyoruz. Sana istiğfar ediyoruz. Bütün hayırlarda seni hamdediyoruz. Seni inkar etmiyoruz. Sana isyan eden kimseden kopup ayrılıyoruz."
İkinci sûre ise şöyledir:
"Bismîllahirrahmanirrahim.
Ey Allahımız, yalnızca sana ibadet ediyoruz. Sana namaz kılı­yoruz. Sana secde ediyoruz. Sana ulaşmak için çaba harcıyor, sa­na itaat ediyor, Senin rahmetine ümit ediyor, senin hakiki azabından korkuyoruz. Gerçekten de senin azabın kafirlere erişecek­tir."
Bu iki sûreyi Râğib "El Muhazarat" adlı kitabında "İki kunut sûresi" adını vermiştir. Ömer ibn-i Hattab kunutta bu iki sûreyi okurdu. Bu sûreler İbn-i Abbas ve Zeyd ibn-i Sabit'in mushaflarında mevcud idi." (3)
Ahmed ibn-i Hanbel'in übeyy ibn-i Ka'b'dan naklettiği bir ha­dis de şöyledir:
"Übeyy ibn-i Ka'b, "Siz Ahzap sûrsini ne kadar okuyorsunuz?" diye sordu. (Sorulan kişi) yetmiş civarında" diye cevap verdi. Übeyy ibn-i Ka'b dedi ki: "Ben onu Resulullah (s.a.a) ile birlikte Bakara sûresi kadar veya daha fazla okurdum. Recm ayeti de on­da var idi." (4)
Görüldüğü gibi Suyuti'nin El İktan ve Durr'ul Mensur kitapla­rında yeralıp Taberani ve Beyhaki'nin naklettiği kunut sûreleri diye adlandırılan mezkur iki sûre Kur'an-ı Kerim'de mevcut de­ğildir. Bu ise şimdi elimizde bulunan Kur'an-ı Kerim'den İbn-i Abbas ile Zeyd ibn-i Sabit'in mushaflarında yer alan mezkur sûrenin eksiltildiği anlamına geldiği gibi elimizdeki Mushaf tan gayri mushafların olduğunu da gösteriyor. Mezkur iki sûreyi Sünniler bazı namazların kunutunda okuyorlar. Şahsen ben de bun­ları hıfzetmiştim bazı namazlarda kunutda okuyordum. Ama Ahmed'in naklettiği ikinci hadise gelince Ahzap süresinin dörtte üçünün eksiltildiğini söylemektedir. Çünkü Bakara sûresi 286 ayettir, oysa Ahzap sûresi 73 ayettir ve eğer Kur'an'ı hiziblere bö­lersek Bakara sûresinin beşden fazla hizbe bölündüğünü görüyo­ruz, oysa Ahzap sûresi Sadece bir hizip sayılıyor. Öte taraftan da Übeyy İbn-i Ka'b'ın "Ahzap sûresini Hz. Resulullah ile birlikte Bakara sûresi kadar veya daha fazla okuyordum" dediğini görü­yoruz. Onun ise Hz. Resulullah'ın (s.a.a) zamanında Kur'an'ı hıf­zeden hafızların en meşhurlarından birisi olduğu ve Ömer'in onu halka teravih namazını kıldırmak için seçtiği(5) dikkate alınırsa, bu sözü şüphe ve hayret uyandırmaktadır.
Yine Ahmed ibn-i Hanbel'in Müsnedi'nde Übeyy ibn-i Ka'b'dan(6) naklettiği ayn bir rivayette de şöyle yer almıştır:
"Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Allah-u Teâlâ senin için Kur'an okumamı emretmiştir." Daha sonra da şöyle okudu:
(Ehl-i Kitap'tan kafir olanlar...) ve bu surenin içerisinde şunla­rı söyledi: "Eğer insan oğlu bir ova dolusu mal ister ve ona verilir­se, ikincisini de ister ve eğer kendisine ikincisini de verilirse üçüncüsünü de ister. İnsanoğlunun karnını topraktan başka bir şey doyurmaz. Allah tövbe edip, dönenlerin tövbesini kabul eder. Allah'ın nezdinde sağlam ye doğru din hanif (İslam) dinidir, müşriklik, Yahudilik ve Hristiyanlık değil. Her kim hayırlı bir amel yaparsa o mükafatsız bırakılmaz."
Yine Hafız İbn-i Asâkir Tarih'inde Übeyy ibn-i Ka'b ile ilgili bö­lümde şöyle yazıyor:
"Ebu Derdâ, Şam halkından oluşan bir grupla birlikte Medi­ne'ye giderek Ömer'in huzurunda şu ayeti okudular: "Kafirler kalplerinden cahiliyyet taassubunu yerleştirdiklerinde, siz de eğer onlar gibi taassuba kapılsanız Mescid'ul Haram fesada duçar olur." O zaman Ömer "Size bu ayeti kim böyle okudu?" dedi. On­lar "Übeyy ibn-i Ka'b" diye cevap verdi. Onlar da yine "Eğer siz de onlar gibi taassuba kapılsanız Mescid'ul Haram fesada duçar olur" şeklinde okudular. O zaman Übeyy ibn-i Ka'b Ömer'e "Evet ben onlara böyle okumuşum" dedi. Bunun üzerine Ömer Zeyd ibn-i Sâbit'e "sen oku" dedi. Zeyd aynen halkın okuduğu gibi oku­du, (yâni onların okuduğunun Kur'an'da olmadığını açıkladı.) O zaman Ömer "Allah'ım, ben bu kıraattan (Zeyd'in kıtaatından) gayrisini tanımıyorum" dedi. Übeyy ibn-i Ka'b ise şöyle cevap ver­di: "Andolsun Allah'a ki ey Ömer, sen biliyorsun ki, ben Resulullah'ın huzurunda bulunuyordum, fakat onlar bulunmazlardı. Ben Resulullah'ı görürken onlar görmezlerdi. Andolsun Allah'a, eğer sen istersen ben kendi evime saklanırım ve ölünceye kadar bunu kimseye söylemez ve kimseye de böyle okutmam." O zaman Ömer "Allah'ım, bizi affet. Bildiğin gibi Allah sana ilim vermiştir. O halde bildiğini halka da öğret" dedi."
Yine şöyle "Bir gün Ömer, bir gencin "Peygamber mu'minlere, onların kendi nefislerinden daha evladır. Hanımları ise onların anneleridir. O da onların babasıdır" şeklinde okuduğunu görünce ona itiraz etti. Mezkur genç "Übeyy ibn-i Ka'b'ın Mushafında böy­le yazılmıştır" dedi. Ömer gidip Übeyy ibn-i Ka'b'dan konuyu sor­du. Übeyy ibn-i Ka'b ona "Ben kur'an'la meşgul olurken sen çarşılarda alış-verişle meşgul oluyordun." cevabını verdi." (7) Bunun benzerini İbn-i Esir Camiu'1-Usul" adlı kitabında, Ebu Davud Sünen'inde ve Hakim Müstedrek'inde nakletmiştir.
Aziz okuyucu, görüldüğü üzere bu gibi rivayetler Ehl-i Sünnet'in kitaplarını doldurduğu halde ondan gaflet edip, Şia'ya iti­razda bulunuyorlar. Oysa Şia kitaplarındaki benzeri rivayetler bu rivayetlerin onda biri kadar bile değildir. Bazı inatçı kimseler bu rivayetleri reddederken onların senetlerinin zayıf olduğunu ileri sürerek Ahmed ibN-i Hanbel'e bu gibi b u rafı ve zayıf hadis­leri tahriç ettiğinden dolayı itirazda bulunup, Ahmed'in Müsned'i ile Ebu Davud'un Sünen'inin Ehl-i Sünnet'in nezdinde Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi değer taşımadığını söyleyebilir. Fakat bu gibi rivayetler Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de de mevcuttur.
Yine Buhari Sahih'inde kendi senediyle İbn-i Abbas'tan naklet­tiği bir rivayette şöyle yer almıştır. Ömer ibn-i Hattab şöyle di­yordu:
"Allah hakk olarak Muhammed'i (s.a.a) Peygamber olarak gön­dermiş ve O'nâ kitap indirmiştir. İndirdiği ayetler arasında recm ayeti de vardı. Biz onu okuduk anlayıp hıfzettik ve bu ayete daya­narak Resulullah da recmi uyguladı. Biz de ondan sonra recmettik. Fakat ben uzun bir zaman geçtikten sonra halkın "Biz recm ayetini Allah'ın Kitab'ında görmüyoruz" diyerek, Allah'ın indirdi­ği bir farizeyi terkedip dalalete düşmesinden korkuyoruz. Oysa recm, Allah'ın Kitab'ında beyyine veya itiraf ile zina ettiği sabit olan evli kadın veya erkek için farz kıldığı bir hükümdür. Bir de biz Allah'ın kitabında şu ayeti de okuyorduk: "Babalarınızı bırak­mayın (başka bir baba edinmeyin), zira babanızdan dönmeniz si­zin için küfür sayılmaktadır." (8)
Yine Müslim Sahih'inde "İnsan oğlunun eğer iki ovası bile olsa üçüncü bir ovayı ister" bölümünde naklettiği bir rivayette şöyle yer almıştır:
"Ebu Musa Es'ari Basra Kârilerini davet etti. Onun yanında üç yüz Kur'an karisi toplandı. Ebu Musa onlara hitab ederek şunları dedi:
"Siz Basra halkının önde gelenleri ve kârilerisiniz. Kur'an'ı ti­lavet edin, fakat dünya hayatı size çok gelmesin ki sizden önceki­lerin kalbi katılaştığı gibi sizin de kalbiniz katılaşır. Biz önceleri uzunluk ve şiddet bakımından Berâet sûresini, benzettiğimiz bir sûreye okuyorduk, fakat ben ondan bir miktarını hatırlıyorum ki, şöyledir: "Eğer insan oğlunun iki ova dolusu malı olsa bile üçüncü bir ovayı da ister, insan oğlunun karnını topraktan başka birşey doyurmaz" Ve yine Müsebbihat sûresine benzettiğimiz bir sûreyi de okuyorduk ki şu anda unutmuş durumdayım. Ama ondan şu­nu hatırlıyorum: "Ey iman edenler, neden yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz ki aleyhinize şehadet edilir ve kıyamet günü on­dan dolayı sorguya çekilirsiniz."(9)
Ebu Musa Eş'ari'nin biri 129 ayet ve Berâet sûresine, diğerini ise yaklaşık 20 ayetten oluşan Müsebbihat sûrelerine benzettiği bu iki sûre elimizdeki Kur'an-ı Kerim'de mevcut değildir. Evet bunları şaşkınlıkla okumaktan başka insanın elinden ne gelir siz­ce?
Ehl-i Sûnnet'in kitap, Müsned ve Sihah'lan Kur'an-ı Kerim'in azaltılıp çoğaltıldığını gösteren bu gibi rivayetlerle dolu olduğuna göre bu iddia'nın batıl olduğu hususunda icma eden Şia'ya neden bu kadar suçlama ve saldırıda bulunmaktadırlar? Şia içerisinde Kur'an'ın tahrif oluşunu iddia eden "Fasl'ul Hitab fi Isbat-ı Tarif-i Kitab-i Rabb'il Erbab" kitabının yazan 1320 hicri yılında vefat et­miştir ve o bu kitabı takriben bundan yüz yıl önce yazmıştır. Oy­sa El Ezher Üniversitesinde İslami fikıh müdürü olan Şeyh Mu-hammed el Medini'nin söylediği gibi Ehl-i Sünnet'ten olan "El Furkan" kitabının yazan ondan dört yüz yıla yakın bir sûre önce bu iddiayı öne sürmüştür.(10) Mühim olan şudur ki, hem Ehl-i Sûnnet'in ve hem de Şia'nın muhakkik ve araştırmacı alimleri bu gibi rivayetlerin batıl ve nadir olduğunu açıklayarak elimizde bu­lunan şu Kur'an'ın Hz. Muhammed'e (s.a.a) inen Kur'an'ın aynısı olduğunu ve onda hiç bir artırma, eksiltme ve tahrifin söz konusu olmadığını isbatlamışlardır. O halde Ehl-i Sünnet Şia'ya Şia nez-dinde itibarı olmayan bazı rivayetlerden dolayı nasıl itiraz edebi­lirler? Oysa kendi Sihah'lan bu gibi rivayetlerin zahiren sahih ol­duğunu bile isbatlıyor.
Biz bu gibi hadislere büyük bir acı ve üzüntüyle işaret etmek zorunda kaldık. Eğer arkalarında bilinen komploların yer aldığı, özellikle de İran İslam İnkılabı'nın başarıya ulaşmasından sonra yoğunlaşan Şia'ya karşı suçlama ve tekfir meselesi ortada olma­saydı ve bütün bunlar bazı Sünnet-i Nebeviye'ye uyuduklarını id­dia edenler vasıtasıyla gerçekleşmeseydi, biz bu gün Ehl-i Sünnet kaynaklarında mevcut olan bu gibi hadisleri bir kenara bırakıp, onları nakletmez ve görmezlikten gelirdik. Ben, hangi fırkadan olursa olsun bütün Müslüman kardeşlerime hitabederek diyorum ki: Kardeşleriniz hususunda Allah'tan korkun. "Hep birlikte Al­lah'ın ipine sarılın, bölünmeyin. Hatırlayın Allah'ın size olan ni­metini ki, birbirinize düşmandınız o sizin kalplerinizin arasını yaklaştırdı ve siz onun nimeti sayesinde birbirinizle kardeş oldu­nuz."



1. Halbuki "Fasl'ul Hitab" kitabı Şia'nın nezdinde herhangi bir değer ta­şımıyor. Oysa Kur'an'ın eksiltilip artılması Ehl-i Sünnet'in sahih ka­bul ettiği Sahih-i Buhari, Müslim ve Müsned-i Ahmed'de yeralmıştar.
2. El-Ezher Üniversitesinin İslami fıkıh müdürü Üstad Muhammed el-Medini'nin "Rİsalet'ul İslam dergisinin 11. yılın 4. sayısının 382 ve 383. sayfasında yeralan makalesi.
3. Suyuti'nin yazdığı "El-İtkan" ve "Ed-Durr'ul Mensur."
4. Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c. 5, s. 132.
5. Sahih-i Bühari, c. 2, s. 252.
6. Musned-i Ahmed, c. 5, s. 131.
7. İbn-i Asâkir'in yazdığı Tarih-i Dimeşk, c. 2, s. 228.
8. Sahih-i Buhari, c. 4, s. 215.
9. Sahih-i Müslim, c. 3, s. 100, "İnsanın iki kova dolusu malı olsa üçün­cüsünü ister" bölümü.
10. Risalet'ul İslam dergisi, 11. yıl. 4. savfa 382-383


Kaynak: Bir Devrimin Anatomisi
Kullanıcı avatarı
ruhullah
Mesajlar: 32
Kayıt: 31 Tem 2007, 22:01
Konum: üye

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen ruhullah »

İlk Kur'an Tefsiri Olarak Hz.Ali(a.s)'ın Mushafı





Ne yazık ki, Kur'an'ın toplanma tarihi üzerinde araştırma yapanlar bazı inceliklere dikkat etmediklerinden bu konuda gelen rivayetlerin uyumsuzluklarına bakarak rivayetlerin yalan oldukları iddiasıyla birçoğu reddedilmiştir.

Halbuki bütün yönleriyle tahlil ve incelemeye tabi tutulmak suretiyle bunları bir arada tutabilecek şekilde yorumlamak gerekiyordu. Yoksa her rivayeti ilk karşılaştığında diğeriyle biraz uyumsuz görür görmez onu rivayet edenin cahilliğine veya kasıtlı biri olduğuna atfetmek doğru bir hareket değildir.

Şunu belirtmek gerekir ki, böylesi alanlarda araştırma yapmak, birçok alanda kapsamlı ve bütün yönleriyle bir araştırmaya ihtiyacı vardır. Buna ek olarak bazı alanlardan habersiz olmak veya yüzeysel bakışlar doğru inceleme yapmayı imkânsız kılmaktadır.

İncelenmesi gereken ilgili konuları şöyle sıralayabiliriz: Peygamber (s.a.a) siretinin (yaşam tarzı) incelenmesi, Hz. Ali’(a.s)ın kendi zamanında Kur'an'ın toplatılma işlemi, Sadr-ı İslam'da kâtipler ve yazı aletleri,

Kur'an'ın toplanma ve yazılma tarihi, ayet ve surelerin derlenmesi, kıraatlerdeki çeşitliliğin tarihi, Kur'an'ın resm'il-hattı, Kur'an'ın noktalama işaretleri ile iraplandırılması işlemi,

Kur'an'ın tevil, tefsir ve tahrifi; halifeler tarihi, Hz. Ali (a.s)'ın yaşam tarzı (sireti) vs. Hiç şüphesiz bu gibi odaklık arz eden noktalarda az veya çok müdahale edildiği zaman tahlil ve araştırmanın yönünü değiştirmekte, olması gerekenin dışında sonuçlara varılmaktadır.



Zaman Akışı İçinde Ali(a.s)'ın Mushafı


Zamanın halife ve halk Hz. Ali (a.s) tarafından toplatılmış Kur'an'ı kabul etmedikleri için İmam Ali (a.s) toplamış olduğu Kur'an'ı evine götürdü. Artık bu mushafın ne olduğu hakkında bazı rivayetlerin dışında elde doğru düzgün bir bilgi yoktur.

Bazı rivayetle göre, İmam Ali (a.s) yazmış olduğu Kur'an'ı kabul etmediklerinde; "Allah'a ant olsun bundan sonra onu bir daha görmeyeceksiniz! Benim görevim Kur'an'ı toplamak ve sizi bundan haberdar etmek idi."[50] buyurdukları nakledilmektedir.

İbn-i Nedim şöyle diyor: "Ali (a.s)'ın mushafını Hz. Hasan (a.s)'ın çocukları birbirlerine miras bırakıyorlar."[51] Şunu belirtmekte yarar var; ravi ya yanlışlıkla Hz. Hüseyin (a.s) yerine Hz. Hasan (a.s)'ı zikretmiş veya ayrı bir kitabı kastetmektedir.

Zira Şii rivayetlerde Hz. Ali (a.s)'ın mushafını o hazretten sonra vasilik ve imamlık görevine haiz kimselerin -on iki imamın- birbirlerine miras bıraktıklarını belirtmiştir ve onu hiç kimseye göstermiyorlardı.

Yine açıktır ki, Ehl-i Beyt imamları İmam Hasan (a.s)'ın değil, İmam Hüseyin (a.s)'ın soyundandır. Bundan önce İbn-i Sirin'in de şöyle yazdığını okumuştuk: "Medine'ye mektup yazdım, ancak cevap alamadım" diyor ve devamında o kitabı görmeye çok iştiyaklı olduğunu da her haliyle belli ettirmeye çalışıyor.

İbn-i Ebu Nasir Bezenti'den şöyle dediği rivayet ediliyor: "İmam Rıza (a.s)'ı Kûfe'ye doğru götürdüklerinde benim yanıma bir mushaf (kitap) gönderdi. Onu açtığımda "Beyyine" suresini onda gördüm.

Çok geniş yazılmıştı. Kureyş'ten yetmiş kişinin adının, babalarının adlarıyla yazılı olduklarını gördüm. Bir müddet sonra İmam'ın kitabı geri istediği haberini aldım..."[52] Bazıları bu kitabın Hz. Ali (a.s)'ın mushafı olabileceği kanısındadırlar.

Çünkü imamların ellerinde korunmaktaydı. Özellikle de Bezenti, İmam'ın sır yoldaşlarındandı ve İmam (a.s)'ın yanında özel bir makama sahipti. Fakat bu konuyu kesin delil ve senetlere dayalı olarak ispat etmek mümkün değildir.

Feyz-i Kaşani de bu rivayetin haşiye ve dipnotunda şöyle yazıyor: "Şayet o kitapta olan, vahiy yoluyla elde edilmiş tefsirlerden ibaret idi."

Dünyanın bazı kütüphanelerinde ve müzelerinde görüldüğü gibi, bazı Kur'an'ların Hz. Ali (a.s)'ın hattıyla yazılmış olduğu iddia edilmektedir. Ama, bu nispetlerin hiçbirisi ispatlanabilmiş değildirler.

Bazıları bu Kur'an'ların özellikleri hakkında tafsilatlı söz ve beyanlarda bulunmuşlardır.[53] Sonuçta rivayetlerden elde edilen, Mâsum İmamlar tarafından bu mushafın birbirlerine miras bırakıldığı ve şimdi de İmam Mehdi (a.f)'in yanında olduğu ve zuhur ettiği zaman onu halka sunacağı konusudur.[54] Şimdiye dek getirdiğimiz birçok rivayetlerde İmam (a.s)'ın üzerinden halka ders verdiği Kur'an ile bu mushafa işaret etmektedir.


Bazı rivayetlerde Ömer'in Hz. Ali (a.s)'dan mushafını kendi ihtiyarında bırakmasını istemiş ise de İmam kabul etmemiştir.[55]

Ebuzer-i Gaffari'den şöyle rivayet ediliyor: "Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra "Peygamber (s.a.a)'in isteği ve emri üzerine Hz. Ali (a.s) Kur'an'ı muhacir ve ensar topluluğuna getirip sundu.

Ebu Bekir bu kitabı açınca kavmin ayıplarını da onda gördü. Ömer kalkıp dedi: "Ey Ali, onu geri götür, bizim ona ihtiyacımız yoktur!" Ali (a.s) da onu alıp gitti.

Sonra kari ve Kur'an kâtiplerinden olan Zeyd b. Sabit'i getirdiler. Ömer, "Ali (a.s) Kur'an'ı bize getirdi. Ensar ve muhacirin suç ve ayıpları da o kitapta yazılı idi.

Biz ise Kur'an'ı kendi bildiğimiz şekilde toplamak ve böylesi şeyleri ondan atmak istiyoruz." dedi. Zeyd, bu teklifi kabul etti ve "Eğer ben sizin istediğiniz gibi Kur'an'ı yazsam, sonra da Ali (a.s) koymuş olduğu Kur'an'ı ortaya koysa acaba bu kuruntunuz suya düşmeyecek mi?" dedi. Ömer "Çaresi nedir?" deyince Zeyd, "Siz daha iyi bilirsiniz." diye cevap verdi.

Ömer, "Onun elinden rahat olabilmek için onu öldürmekten başka çare yoktur." dedi. Daha sonra Halid b. Velid'in eliyle o hazreti öldürtme planları yapıldı fakat, o böyle bir şeye cesaret edemedi.

Ömer hilafete geldiğinde Ali (a.s)'dan yazmış olduğu Kur'an'ı -onda değişiklikler yapmak için- istedi. Ali (a.s) buyurdu: "Kesinlikle, onu elde etmeniz mümkün değil artık.

Ben onu Ebu Bekir'in yanına yalnızca delil üzerinize tamamlansın ve mazeret yolu sizlere kapansın diye getirdim, ta ki kıyamet günü biz görmedik veya bilmiyorduk, demeyesiniz diye.

Bu Kur'an'a benim temiz halifelerim ve evlatlarımdan başkası el süremeyeceklerdir." Ömer, "Acaba belli bir zaman sonra açığa çıkacak mı?" diye sorduğunda, Ali (a.s), "Evet, benim Ehl-i Beyt'imden Kaim -Mehdi (a.f)- kıyam ettiği zaman onu açığa çıkaracak, halkı ona uymaya mecbur edecek ve sünnet, bu temel üzerinden icra edilecektir."[56] buyurmuştur.

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir: "Mushafların çeşitliliği Osman döneminde bir hayli arttığı için Talha o hazretten -Ali (a.s)'dan- önceleri halka sunmuş olduğu Kur'an'ı niçin tekrar halka sunmadığını soruyor.

İmam bu soruyu cevapsız bırakıyor. Talha soruyu tekrar edip "Benim cevabımı vermedin" diye üsteleyince İmam buyurdular: "Ey Talha, kasıtlı olarak cevap vermedim. Acaba halkın bu okuduklarının hepsi Kur'an mıdır, yoksa onda Kur'an'dan olmayan bir şey de var mı?

" Talha diyor: "Hepsi Kur'an'dandır." İmam buyuruyor: "Eğer bu kitabı alıp ona amel edecek olursanız ateşten kurtulmuş ve cennettekilere karışmış olacaksınız." Talha dedi: "Eğer o Kur'an ise bana yeterlidir."[57]

Burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Doğrusu İmam, halk kendisine biat edip hilafet makamına getirdikleri zaman niçin kendi yazmış olduğu Kur'an'ı halka sunarak onları bu kitabı okumaya davet etmedi?!

Denilebilir ki İmam (a.s), Osman tarafından çoğaltılan Kur'an'ı onaylatmıştı. Hatta bazı rivayetlerde İmam şöyle buyuruyor: "Eğer kudret bulsaydım -mushafları bitirme işinde- Osman'ın yaptığını yapardım.

" Bunun nedeni halkın arasında bölücülük ve gruplaşmaya neden olacak şeylerden onları uzak tutup Müslümanlar arasında birlik sağlamak amacıydı. Bu yüzden İmam, Talha'nın isteğine cevap vermemişlerdi. Bu nedenledir ki, diğer imamlar da Kur'an'ın iniş sırasına göre okunmasını yasaklamışlardır.

Süfyan b. Semt, İmam Sadık (a.s)'dan Kur'an'ın iniş sırası hakkında sormuş, İmam buyurmuş: "Öğrendiğiniz gibi okuyun."[58] Salim b. Seleme diyor: "Bir kişi İmam Sadık (a.s)'ın yanında Kur'an okudu.

Ondan birtakım şeyler duydum ki, halkın okuduğu Kur'an'da yoktu. Bunun üzerine İmam buyurdular: "Böyle okumaktan sakın ve Kaim'in kıyamına dek halkın okuduğu gibi oku. O gün geldiğinde Kur'an gerektiği gibi -Hz. Ali (a.s)'ın mushafında olduğu üzere- okunacak."[59]

Allame Tabatabai bu konuda şöyle yazıyor: "Ali (a.s) gerçi daha önceleri Kur'an'ı nüzul sırasına göre toplamış ve topluma sunmuş; lakin, kabul görmemiş,

hatta bundan sonraki Kur'an'ın toplatılma işinde her iki defasında da davet edilmemiş olmasına rağmen hiçbir muhalefette bulunmamış, revaçta olan mushafları kabul etmiş ve hayatı boyunca hatta hilafeti döneminde dahi ihtilaflı bir söz zikretmemiştir.

Ehl-i Beyt (a.s) de, Hz. Ali (a.s)'ın evlatları ve halifeleri unvanıyla aynı davranış biçimini sergilemiş, Kur'an'ın itibarını sarsacak hiçbir şey söylememişlerdir.

Hatta sırdaşları olan sahabelerine Şia'nın büyükleri sayılan kişilere özel olarak dahi böyle bir şey söylenmemiştir. Konuşmalarında daima eldeki kitabı göstererek sözlerini ona dayandırarak söylemişlerdir.

Şiaya halkın okuyuş ve kıraatini takip etmelerini emretmişlerdir. Burada cüretle diyebiliriz ki, Ali (a.s) kendi mushafıyla tertip yönüyle muhalif olmasına rağmen bu mushaf karşısında susmasının nedeni şu idi ki,

Ehl-i Beyt'in prensibine uygun ve onlar nezdinde muteber olan Kur'an'ın, Kur'an ile tefsiri yöntemiydi. Bu yöntemde surelerin tertibinin, Mekki ve Medeni ayetlerin sıralanış şeklinin Kur'an'ın yüce hedeflerine ulaşması yönünden hiçbir tesiri yoktur (yani engel teşkil etmemektedirler). Dolayısıyla her bir ayetin tefsiri için Kur'an'daki diğer bütün ayetlerin nazarda tutulması gerekmektedir."[60]



Hz.Ali(a.s)'ın Mushaf'ı ve Tahrif Efsanesi


Tarih ve rivayetlerin şehadeti ile Ali (a.s)'ın mushafı yöntem ve tertip-düzen açısından Kur'an'ın bugünkü şeklinden farklıydı. Hatta geçen konularda zikredildiği gibi, günümüzdeki Kur'an'a nispeten tefsir ve açıklamalar yönünden fazlalıkları vardı. Bununla ilgili birçok rivayetler de nakledilmiştir.

Bu tarihi gerçek, bazı kötü düşünceleri ve kısa görüşlü kimselerde Kur’an’ın tahrif edildiğine dair bir fikir uyandırmış ve Kur'an'ın eksildiği veya tahrif edildiği üzerinde saplantıya düşmelerine neden olmuştur.

Şii muhaddislerinden birisi tahrif konusunda bir şüphe icat etmiş ve bu konuyla ilgilenmiş ve yukarıda zikredilen bu noktayı Kur'an'ın tahrif edildiği yolunda bir delil sayabileceğini de vurgulamıştır. Bu konuyu uzun uzun irdeleyip üzerinde durmuştur.[61]

Bu şüphe üzerine büyük bilim adamları tarafından geniş ve açıklamalı cevaplar verilmiştir. Bu konuyla ilgili şahit getirilebilecek rivayetler üzerinde derin incelemelerde bulunmuşlardır.

Şeyh Müfid elde bulunan Kur'an ile Ali (a.s)'ın mushafını şöyle karşılaştırıyor: "Ali (a.s)'ın mushafında olan ayetlerin manalarının yorum (tevil) ve tefsiri Kur'an'ın nüzul sırasına göre düzenlenmiş olup,

bugünkü Kur'an'dan atılmıştır ve bu tefsir ve açıklamaların Kur'an'ın bir cüzü olmadığı, ancak vahiy kanalıyla geldiği ve semavî olduğu bir gerçekti."[62]

Bu tahlilin bir benzeri de Feyz-i Kaşani'nin sözünde Bezenti'nin rivayetinden getirmiştik. Allame Fani, bu konuyla ilgili tafsilatlı bir konuşma yapmıştı. O, bu konuşmasında şöyle diyordu:

"Hz. Ali (a.s)'ın yazdığı Kur'an'da Vahy-i İlahi olarak nazil olan ayetlerle yetinilmemiş idi. Rivayetlerin şahitliği ile çok tevil, tefsir ve ahkâm o kitapta mevcut idi. Şimdi bu rivayetleri nasıl Kur'an'ın tahrif olunduğuna veya eksiltildiğine atfedebilirsiniz?!"[63]

Ayetullah Hoyi de şöyle yazıyor: "Hz. Ali (a.s)'ın, bugünkü Kur'an'dan farklı bir düzene sahip başka bir mushafının olduğu şüphesizdir. İlim sahiplerince bu konunun kabul edilmiş olması da bu konuda delil getirmekten bizleri alıkoymaktadır.

Zira bazı fazlalıkların o mushafta varlığı doğrudur. Yalnız, bunlar kesinlikle Kur'an'ın aslından bir tahrif veya eksiltmeye delalet etmemektedir. Sözün doğrusu şudur ki, bu zikredilen fazlalıklar tevil ve tefsir unvanıyla hak kelamın yorumlanmasıydı veya bazı ayetlerin açıklanması maksadıyla vahiy olunmuş sözlerdi...

Buna binaen Allah (c.c) tarafından vahiy unvanıyla gelen her şey Kur'an'dan bir cüz olacak diye bir kural yoktur. Rivayetlerden elde edilen de şudur, Ali (a.s)'ın fazlalıktan yazdıkları ayetlerin tevil veya tefsiri konumundaydılar.

Ama hiçbir rivayet bu fazlalıkların da ayet olduğuna delalet etmemektedir. Bazı rivayetlerde münafıkların, Hz. Ali (a.s)'ın mushafında isimleriyle zikredildiği nakledilmiş ise,

bundan maksat, bu grubun isimlerinin ayetlerde değil, tefsir bölümünde zikredilmiş olduğudur."[64] Seyyid Hoyi, bu sözün devamında bu konuyla ilgili şahitler de zikretmektedir.

Şeyh Saduk şöyle yazıyor: "Kur'an'dan başka birtakım konular da vahyedilmiştir ki, eğer Kur'an'ın yanına konulsaydı on yedi bin ayeti geçerdi." O bu sözden sonra bir numune ve örnek de getirmek suretiyle bu açıklamaların vahiy olduğunu ama, Kur'an'dan bir ayet olmadığını ispat ediyor.[65]



Son Söz


Hz. Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra halkın yoldan çıkması, onun hak halifesinden yüz çevirmeleri, İslam'ın gidişatını asıl hedefinden saptırdı ve ümmetin rehberliği işini ehil olmayanların eline teslim ettiler.

İşte İslam ümmetinin başına ne geldiyse bu yüzden geldi. Aynı şekilde Ali (a.s)'ın mushafını kabul etmemeleri de hak kelamının tefsirinin saptırılmasına, saf ve berrak vahyin gelecek kuşaklar nazarında karanlık görünmesine, anlaşılmazlığına sebep oldu. Öyle ki, bugün her bir ayetin tefsirine baktığımızda bir yığın yorumlar ve ihtimaller zikredilmiştir.

Peygamber (s.a.a)'in Sakaleyn konusunda siparişlerini görmezlikten gelenler ve "Kur'an bize yeter!" diye sesini yükseltenler, Peygamber'den sonra Kur'an'ı da görmezlikten gelmiş ve göz ardı ederek onu ucuz bir değere (dünya makamı karşılığında) satmışlardır.

Ayette buyurduğu gibi: "Onu arkalarına attılar ve az bir fiyata sattılar." Onun içindeki bilgileri, ona aşinalığı olmayanların yanında elde etmek yoluna gittiler ve gönüllerini vahiyden habersiz kimselere verdiler.

Bu yüzden de vahye gerçek imanı olmayanlar Kur'an'ı yalan yanlış görüşleriyle karıştırıp nice saf gönülleri, bu vahyin ruhuyla yabancı tefsirler ve israiliyyat ile doldurdular.

Böylece İslam ümmetine telafi edilemeyecek büyük zararlar verilmiş, ayrıca bütün sapıklıkların, yanlışlıkların, Kur'an'ı yalan yanlış anlamaya neden olan şeylerin hepsinin temeli atılmış ve doğru olmayan tefsirlere,

yakışmayan tevillere kapılar açılmış oluyordu. İslam ümmeti o günden beridir perakende ve dağınık bir halde yetmiş iki millete bölünmüş ve efsaneler kurbanı olarak yaşamaktadırlar.

Bu yüzden de, Kur'an çeşitli fırkaların elinde kendi görüşlerini ispatlamak için bir haline gelmiş, ehliyetsiz kimseler onun ehli oldukları iddiasıyla öne çıkarak ve bu ilahi vahiyden binlerce görüş ve yol türetmişlerdir.

Böylece insanlık namına büyük bir zulüm ve cinayet işlenmiş oluyordu ve bu mukaddes kitabın içler yakan hali vadedilmiş güne kadar, onu arayanların gönüllerinde kalacaktır.

Bu arada az bir grup yolu tanımış ve bu yola can koymuşlardır. Böylece onun ehlinden canları pahasına ve bütün zorlukları göğüslemek uğruna gerçek tefsirini elde etmişler ve yolun kendilerinden sonra gelecek yolcularına miras bırakmışlardır. Her ne kadar bu değerli mirası yığınlar arasından bulup teşhis etmek o kadar kolay olmasa bile, yine de zahmetine değer.

Evet, Kur'an'ın korunması yolunda ilk günden beri çalışmalar yapılmıştır. Böylece, Yüce Allah’ın iradesi doğrultusunda gerçekleşen büyük çabalar sonucunda ancak değiştirilme, azaltılıp-çoğaltılmalardan korunabilmiştir.

Ama ne fayda ki, bu arada gerçekten ifade edilmek istenen manalar gizli kalmıştır. İmam Bâkır (a.s) "Kur'an'ı arkalarına attılar..." ayetinden sonra buyuruyor: "Kur'an'ı arkalarına atmaları şöyle olmuştur: Onun harflerini korumuş, ama sınırları bırakmışlardır.

Demek ki onlar, Kur'an'ın rivayet edicileridirler, riayet edicileri değil. Cahiller rivayetleri ezberlemekle hoşturlar ve bilginler o vahy-i ilahi'nin emrine gerçekten riayet edemediklerinin üzüntüsü içindedirler."[66]




Dipnotlar

--------------------------------------------------------------------------------

[1] - Haskani, Abdullah, Şevahid'ut-Tenzil, Vizaret-i İrşad-ı İslami, Tahran, c.1, s.400; Kunduzi, Yenabi'ul-Meveddet, Beyrut basımı, Alemi müessesesi, c.1, s.307; Servi Mazenderani, İbn-i Şehrâşub, Menakib-i Âl-i Ebi Talib, Tahran basımı, Mustefevi Müessesesi, c.2, s.255.

[2] - Hakim Nişaburi, el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, Beyrut basımı, Dar'ul-Marifet, c.3, s.124 ve 134; Taberani, el-Mucem'us-Sağir, Kahire basımı, Dar'un-Nasr littibae, c.1, s.255.

[3] - İbn-i Asakir, Tarih-i Medine-i Demeşk, c.3, s.45-46.

[4] - Aynı eser, c.3, s.25-26.

[5] - Suyuti, Celaludddin, el-İtkan fi Ulum'il-Kur'an, Beyrut basımı, el-Mektebet'us-Sakafiye, c.4, s.233; Zehebi, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut basımı, Dar-u İhya'ut-Teras'ul-Arabi, c.1, s.90.

[6] - Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, Mefatih'ul-Esrar ve Mesabih'ul-Ebrar, hat nüshasından fotoğraf olarak alınmıştır.

[7] - Haskani, Abdullah, Şevahid'ut-Tenzil, c.1, s.34-50.

[8] - Hilali Kûfi, Süleyman b. Kays, s.313; Saduk Kummi, Muhammed b. Ali b. Babeveyh, Kemal'ud-Din, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, s.284.

[9] - İbn-i Asakir, Tarih-i Medine-i Dimeşk, c.3, s.22-25.

[10] - İbn-i Nedim, el-Fihrist, Beyrut basımı, Dar'ul-Marifet, s.41-42

[11] - Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; İbn-i Sâd, et-Tabakat'ul-Kubra, Liden basımı, c.2, s.101 ve Beyrut basımı, Dar'us-Sadır, c.2, s.338; Endülüsi,

İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifet'il-Ashab (Haşiyet'ul-İsabe), c.2, s.253; Zerkani, Abdulazim, Menabi'ul-İrfan, Beyrut, Dar'ul-İhya'il-Kutub'il-Arabiye, c.1, s.247; Sadr, Hasan,

Tesis'uş-Şiy'e li Ulum'il-İslam, Tahran basımı, Elemi, s.317; Heytemi, İbn-i Hacer, es-Sevaik'ul-Mahrika, Kahire basımı, Dar'ut-Tibaet'ul-Muhammediye, s.126; Zencani, Ebu Abdullah, Tarih'ul-Kur'an, Beyrut basımı, Elemi Müessesesi, s.48; Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi Ulum'il-Kur'an, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, c.1, s.289

[12] - Kelbi, İbn-i Cezzi, et-Teshil li Ulum'it-Tenzil, c.1, s.4

[13] - Şeyh Müfid, Muhammed b. Muhammed b. Numan, el-Mesail'us-Serviye, Kum basımı, Kongre-i Şeyh Müfid, s.79; Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar'ul-Envar, Beyrut basımı, el-Vefa Müessesesi, c.92, s.88, Hadis: 27

[14] - Servi Mazenderani, İbn-i Şehraşub, Menakıb-ı Âl-i Ebi Talib, c.2, s.40; Meclisi, Muhammed Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.95, s.51

[15] - Aynı kaynak.

[16] - Meclisi, Muhammed Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.48; Tefsir-i Kummi, s.2451; Mukaddeme-i Tefsir-i Burhan, s.36; Feyz-i Kaşani, Muhammed b. Murtaza, el-Meheccet'ül-Beyza, c.2, s.264; Suyuti, el-İtkan, c.1, s.57; es-Sırat'ul-Mustakim, s.366; Feyz-i Kaşani, Vafi, c.2, s.273-274; Zencani, Tarih'ul-Kur'an, s.44-64; Askalani, İbn-i Hacer, Feth'ul-Bari, c.9, s.10; Ayni, Umdet'ul-Kari, c.20, s.16 vs...

[17] - Mutezili Hanefi, İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, Kahire baskısı, c.1, s.27

[18] - Meclisi, M. Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.88

[19] - Servi Mazenderani, İbn-i Şehraşub, Menakıb-ı Âl-i Ebi Talib, c.2, s.40-41

[20] - Saduk, Kummi, Muhammed b. Ali b. Babeveyh, el-İtikadat, el-İtikad fi Mebleğ'il-Kur'an, s.93

[21] - Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, c.1, s.227; Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, Kum baskısı, Mektebet-i Ayetullah Meraşi Necefi, s.196; Meclisi, M. Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42-43

* Bu konuyu işleyen bazı Ehl-i Sünnet müfessir, tarihçi ve yazarlarını zikredelim:

Belazuri, Ensab'ul-Eşraf, c.1, s.586; İbn-i Ebu Davud, el-Mesahif, s.10; İbn-i Nedim, el-Fihrist, s.30; Abdurrezzak, el-Müsennif, c.5, s.45; Ebu Naim İsfahani, Hilyet'ül-Evliya, c.1, s.67;

İbn-i Sâd, Tabakat, c.2, s.38; İbn-i Ebi Şeybe, el-Müsennif, c.1, s.545; İbn-i Cezzi, et-Teshil-u Ulum'ut-Tenzil, c.1, s.4; Hakim Nişaburi, el-Müstedrek, c.2, s.611; Teyalisi, Müsned, s.270;

İbn-i Abdulbirr, el-İstiab, (el-İsabe kitabının Haşiyesi), c.2, s.253; Sahih-i Buhari, İlim Kitabı, s.39, Cihad Kitabı, s.171 ve Cizye Kitabı, s.10; Tarih-i Yakubi, c.2, s.154; İbn-i Eşte el-Mesahif'de İtkan Kitabı'ndan naklediyor; Hakim Haskani, Şevahid'ut-Tenzil, c.1, s.26-28; Askari, el-Evail, c.1, s.214; Harezmi, el-Menakıb, s.49; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret'ul-Mevas, s.148;

Muhibuddin, Taberi, er-Riyaz'un-Nezret, c.1, s.242; Kunduzi, Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.149; İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi, c.1, s.27; İbn-i Haym, el-Fasl, s.3;

İbn-i Kesir Tefsiri, c.4, s.28-29; Muttaki Hindi, Kenz'ul-Ummal, c.2, s.373; İbn-i Hacer Heytemi, es-Sevaik'ul-Muhrika, s.126; Kandehlevi, Hayat'us-Sahabe, c.3, s.355; Suyuti,

İtkan, c.1, s.57 ve 72 ve Tarih-i Hulefa'da, s.185; Nuveyri, Nihayet'ul-İrb, c.5, s.104; Tarih-i Şam, c.7, s.210; Kastalani, İrşad'us-Sari, c.7, s.459; İbn-i Hacer-i Askalani, Feth'ul-Bari, c.9, s.10; Ayni, Umdet'ul-Kari, c.20, s.16; İbn-i Nizamuddin Ensari, Fevatih'ur-Rahamat (el-Mustesfa'nın şerhi), c.2, s.12; Abyari, Tarih-i Kuran, s.84 ve 106; Zerkani, Menabi'ul-İrfan, c.1, s.247; Abdussebur Şahin, Tarih'ul-Kuran, s.71.

Şii alimlerinden de büyük bir grup Ali (a.s)'ın mushafından bahsetmişlerdir. Örnek olarak:

Şeyh Müfid, el-İrşad, s.365 ve el-Mesail'us-Sereviye, s.79; Şeyh Saduk, el-İtikadat, s.93 ve Kemal'ud-Din, c.1, s.284; Saffar Kummi, Besair'ud-Derecat, s.193, 198; Kuleyni, Kafi, c.1, s.178;

Tabersi, el-İhticac, c.1, s.223, 228; İbn-i Şehraşub, Menakıb, s.41, 402 ve Mealim'ul-Ulema, s.2; Seyyid b. Tavus, Sâd'us-Suud'da; Feyz-i Kaşani, el-Vafi, c.2, s.130, 273-274 ve el-Meheccef'ul-Beyza, c.2, s.264;

Bihar'ul-Envar, c.92, s.40, 74; Behrani, Tefsir-i Burhan, c.1, s.16; Muhaddis-i Kummi, Sefinet'ul-Bihar'da; Seyyid Şerefuddin Amuli, el-Müracaat, s.411 ve Müellif'uş-Şia fi Sadr'ıl-İslam, s.13;

Seyyid Muhsin Emin, Eyan'uş-Şia, c.1, s.89; Seyyid Hasan Sadr, Tesis'uş-Şia, s.316-317; Allame Tabatabai, Kur'an der İslam, s.165; Allame Fani İsfahani, Âra-u Havle'l-Kur'an, s.97, 100;

Zencani, Tarih'ul-Kur'an, s.26, 44, 48, 64; Allame Belaği, Ala'ur-Rahman, s.19; Ayetullah Hui, el-Beyan, s.242-243; Muhammed Hadi, Marifet'ut-Temhid, c.1, s.288-296 ve Siyanet'ul-Kur'an an'it-Tahrif, s.211; Seyyid Cafer Murtaza Amuli, Hakaik-u Hamme Havl'el-Kur'an'il-Kerim, s.153-172; Tefsir-i Kummi, c.2, s.451; Süleym b. Kays'ın kitabı, s.99.

[22] - Şerefuddin Amuli, Abd'ul-Hüseyin, el-Müracaat, Beyrut baskısı, Hüseyin Razi Tahkiki, s.411; Müellif'uş-Şia fi Sadr'ıl-İslam, Necef baskısı, Matbaat'un-Numan, s.14

[23] - Kummi, Tefsir'ul-Kummi, c.2, s.451; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.48

[24] - Ayyaşi, Muhammed b. Mesud, Tahran baskısı, Dar'ul-Kutub, c.1, s.47; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.55

[25] - Numan'ul-Gaybet, Tahran baskısı, Mektebet'us-Saduk, s.318-319; Şeyh Müfid, el-Mesail'us-Serviye, s.79, 81 ve el-İrşad, s.356

[26] - Tahriften anlaşılanlar hakkında bu gibi rivayetlerden nakiller getireceğiz.

[27] - Celali Hüseyni, Muhammed Cevad, Tevhid'us-Sünnet'iş-Şerife, Kum baskısı, Mektebet'ul-Âlam'ul-İslam, s.52-61

[28] - Aynı kaynak, s.62-76; Bu kitapta Ali (a.s)'ın bu iki kitabı hakkında geniş ve tafsilatlı bir şekilde araştırmaya tabi tutulmuştur.

[29] - Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, s.155; Meclisi, M. Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.44, s.100

[30] - Şerefuddin Amuli, Abd'ul-Hüseyin, el-Müracaat, s.411

[31] - Zerkeşi, Bedruddin, el-Burhan fi Ulum'il-Kuran, Beyrut baskısı, Dar'ul-Marife, c.1, s.242-243

[32] - Allame Seyyid Cafer Murtaza Amuli, bu rivayet Ahmed'in Müsned'inden, c.2, s.173 ve Kenz'ul-Ummal, c.1, s.477 ve el-İtkan, c.1, s.108 ve el-Burhan, c.1,

s.462 ve Mucem-i Taberani ve Beyhaki'nin Şuab'ul-İman'ından ve Heysemi'nin Mecma'uz-Zevaid'inden ve Ebu Naim İsfahani'nin Hilyet'ul-Evliya'sından ve Hakim'in Nevadir'ul-Usul ve Müstedrek'inden ve Sahih-i Müslim, c.6, s.30 ve Sahih-i Buhari,

c.2, s.109 ve Malik'in Muvatta'sı, c.2, s.5 ve diğer kaynaklardan bir araya toplamıştır. Bu konuyla ilgili olarak yine bkz: Hakaik-i Hammetu Havl'el-Kuran'il-Kerim, Kum baskısı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, s.82, 86

[33] - Zerkeşi, Muhammed Bedruddin, el-Burhan, c.1, s.281; Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; Secistani, el-Mesahif, c.11, s.14

[34] - Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid, c.1, s.288

[35] - Bu zikredilen özelliklerin bazıları şu kaynaklarda görülmektedir:

Şeyh Müfid, Evail'ul-Makalat, s.55 ve el-Mesail'us-Serviye, s.79; Aştiyani, Muhammed Hasan, Behr'ul-Fevaid, Kum baskısı, Mektebet-u Ayetullah Necefi Meraşi, s.99; Hoyi, Ebul Kasım, el-Beyan, s.244; Şerefuddin Amuli, Abd'ul-Hüseyin, el-Müracaat, s.411; Marifet, M. Hadi, et-Temhid, c.1, s.292; Amuli, Cafer Murtaza, Hakaik-u Amme Havle'l-Kur'an'il-Kerim, s.160-161

[36] - Ahmed Emin, Fecr'ul-İslam, Beyrut baskısı, Dar'ul-Kitab'il-Arabi, s.202

[37] - Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakub, Tarih-i Yakubi, Almanya baskısı, Bril baskısı; Beyrut baskısı, Âlemi Müessesesi, c.2, s.22-23

[38] - Marifet, M. Hadi, et-Temhid, c.1, s.294-295

[39] - Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, Mefatih'ul-Esrar, Hat nüshalarından fotoğraf.

[40] - Sağir, Muhammed Hüseyin Ali, Tarih'ul-Kur'an (Mecmua-i Diraset-i Kur'aniye) Kum baskısı, Mektebet'ül-Âlam'il-İslami, s.69

[41] - Hoyi, Ebul Kasım, el-Beyan, Beyrut baskısı, Dar'uz-Zehra, c.1, s.239-253; Belaği, Muhammed Cevad, Ala'ur-Rahman fi Tefsir'il-Kur'an, s.19

[42] - Hoyi, el-Beyan, s.249-251

[43] - Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, Beyrut, Dar'ul-Kutub, c.1, s.135

[44] - Tefsir-i Kummi, c.2, s.451; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.485; Feyz-i Kaşani, el-Vafi, c.5, s.274; Behrani, Haşim, el-Burhan fi Tefsir'il-Kur'an, c.1, s.15; Muttaki Hindi, Kenz'ul-Ummal, c.2, s.373; Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, s.193; Kuleyni, Muhammed b. Yakub, el-Kafi, c.1, s.78.

[45] - Hakim Nişaburi, el-Müstedrek, c.2, s.228; Suyuti, el-İtkan, s.126-130.

[46] - Zerkeşi, el-Burhan, Kahire baskısı, c.1, s.273; Beyrut baskısı, Dar'ul-Marife, c.1, s.331.

[47] - Zerkani, Muhammed Abdulazim, Menahil'ul-İrfan, Beyrut baskısı, Dar'ul-Kutub'il-İlmiye, c.1, s.240.

[48] - Molla Huveyş Âl-i Gazi, Abdulkadir, Beyan'ul-Maani, Beyrut baskısı, Dar-u İhyat'it-Terasuh-i Arabi, c.1, s.31; Ulum'ul-Kur'an İnd'el-Müfessirin, Kum baskısı, Mekteb'ul-Alam'il-İslami, c.1, s.360 adlı kitaptan nakledilmiştir.

[49] - Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Kur'an der İslam, Tahran baskısı, Bonyad-ı Kur'an, s.173-174; Asif-i Âl-i Muhammed, Dirasat fil-Kur'an'il-Kerim, Necef baskısı, Matbaat'un-Numan, s.246-249; Ramyar, Mahmud, Tarih-i Kur'an, Tahran baskısı, Emir-i Kebir İntişaratı, s.211, 212.

[50] - Feyz-i Kaşani, Muhammed b. Murtaza, Tefsir-i Safi, c.1, s.25.

[51] - İbn-i Nedim, el-Fihrist, s.42.

[52] - Kuleyni, Muhammed b. Yakub, el-Kafi, c.2, s.461; Feyz-i Kaşani, el-Meheccet'ul-Beyza, c.2, s.262; el-Vafi, c.5, s.273; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.54.

[53] - Daha fazla bilgi için bkz: Tarih'ul-Kur'an (Zencani), Ramyar'ın Tarih-i Kur'an'ı, s.373-379

[54] - Saffari Kummi, Besair'ud-Derecat, s.193; Kuleyni, el-Kafi, c.2, s.263; Tebersi, el-İhticac, c.1, s.228; Feyz-i Kaşani, el-Meheccet'ül-Beyza, c.2, s.263; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42-43; Hamedani, Rıza, Misbah'ul-Fakih, s.275; Amuli, Cafer Murtaza, Hakikat'ul-Hamme, s.160

[55] - Meclisi, Bihar'ul-Envar, s.92, s.42

[56] - Kitab-ı Selim b. Kays, s.110; Tebersi, el-İhticac, s.81; Feyz-i Kaşani, Tefsir-i Safi, c.1, s.27, 6. mukaddime; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.43

[57] - Kitab-ı Selim b. Kays, s.110; Meclisi, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42

[58] - Kuleyni, Muhammed b. Yakub, el-Kafi, c.1, s.633

[59] - Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, s.193

[60] - Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Kur'an der İslam, s.165-166.

[61] - Nuri, Mirza Hüseyin, Fasl'ul-Hitab, Taş basması, s.120-134; Marifet, M. Hadi, Siyanet'ul-Kur'an an'it-Tahrif, Kum baskısı, Neşr'ül-İslami Müessesesi, s.211.

[62] - Şeyh Müfid, Evail'ul-Makalat, s.55; Aştiyani, M. Hasan, Bahr'ul-Fevaid, s.99.

[63] - Fani İsfahani, Ali, Âra-u Havl'el-Kur'an, Beyrut baskısı, Dar'ul-Huda, s.102.

[64] - Hoyi, Ebul Kasım, el-Beyan, s.223-225; M. Hüseyin, Ali, es-Sağir, Tarih'ul-Kur'an (Mecmua-i Diraset-i Kur'an), s.172.

[65] - Şehy Saduk, Muhammed b. Ali Babeveyh, el-İtikadat, s.93.

[66] - Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Ravzat'ul-Kafi, c.8, s.53; Feyz-i Kaşani, Tefsir-i Safi, c.1, s.34.
şimdi bizim aramıza yola boyun veren gelsin,hakikatı dogruları gercekeleri bilen gelsin.
kişi halden anlayıca
dogruları dinleyince
üstüne yol ugrayınca
ayrılmayıp duran gelsin
ALIBABA
Mesajlar: 458
Kayıt: 27 Haz 2010, 22:53

Re:Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen ALIBABA »

Yaa sen simdi bunu benim actigim konulara cevabenmi yazdin anlamadim ?

Acep ne ola !

Kuran elimizdedir elbette ama birde ehli beytte olan vardir sen bundan neden rahatsiz oluyorsun bu insanlar icin o ehli beyt icin .

Kimse bu kuran yalandir demiyorki !

Yorumlari sadece saptiriliyor .

Allah Allah eyvallah
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen ali muhsin »

Oysaki zamaninda Bektasi önderleriniz Kuranin Tahrif edilgini idia ediyorlardi .Simdi Görüyoruzki Dönme dolap gibi Agiz degistiriyorsunuz !!
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
hacı
Mesajlar: 68
Kayıt: 12 Kas 2010, 13:54

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen hacı »

Selamlar.
Kuran'ın yazımı malumaliniz vahiy katiplerince yürütülmekteydi.İlk Kuran Nüshası Ebubekir,daha sonra da Osman döneminde yazılmış.

Gelelim sorulara.
1-Vahiy katiplarinin kaleme aldığı ayet-kuran parçaları nerededir?
2-Ebubekirin yazdırdığı Kuran nüshası nerededir?
3-Osman döneminde yazılan(4 adet olduğu söyleniyor) Kuran nüshaları nerededir?

Ve bu soruların cevabına dayanarak soracağım son soru şöyle.

4-Eğer bu nüshaların hiç birini yeryüzünde bulup gösteremiyorsanız, Kuranın değişmediğini nereden biliyorsunuz?Ya değiştirildiyse?
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

hacı yazdı:Selamlar.
Kuran'ın yazımı malumaliniz vahiy katiplerince yürütülmekteydi.İlk Kuran Nüshası Ebubekir,daha sonra da Osman döneminde yazılmış.

Gelelim sorulara.
1-Vahiy katiplarinin kaleme aldığı ayet-kuran parçaları nerededir?
2-Ebubekirin yazdırdığı Kuran nüshası nerededir?
3-Osman döneminde yazılan(4 adet olduğu söyleniyor) Kuran nüshaları nerededir?

Ve bu soruların cevabına dayanarak soracağım son soru şöyle.

4-Eğer bu nüshaların hiç birini yeryüzünde bulup gösteremiyorsanız, Kuranın değişmediğini nereden biliyorsunuz?Ya değiştirildiyse?
Ve Aleykümselam

Sayın Hacı Bey Kur'an-ı Kerim-i korumayı Allahım üstlenmiştir inanan insan için aşağıdaki ayetler buna delildir ve yeterlidir . Ya değiştiyse ne demek...!! ? o zaman neye inanmayı düşünüyosunuz Allah muhafaza Kuran-ı Kerimin ayetlerine inanmamak Rabbimin korunduğuna dair ayetlerini görerek hala bunda ısrar etmek Rabbimin gücünün kuvvetinin hikmetinin ilminin idrakinde olmamak dinden çıkartır insanı . Kuran-ı Kerim elinizde ne nüshası arıyosunuz anlamak zor doğrusu .

Yüce Kitabımız Kur’an’ın sahibi olan Allah O’nun korunmasını da üstlenmiştir.

“Şüphesiz Kur’an’ı biz indirdik, biz! Şüphesiz O’nu koruyacak olan da biziz!”[1]

“Batıl O’na ne önünden, ne de ardından yaklaşamaz. O Kur’an, Yaptığını hikmetle yapan, her türlü hamd’e, övgüye layık olan Allah’ın indirmesidir.”[2]

“Ey Muhammed! Sana Kur’an ayetleri vahiy edildiğinde, onları ezbelemek ve korumak için dilini hareket ettirme. Endişelenme O Kur’an'ı bir araya toplayıp kurumak ve doğru bir şekilde okunmasını sağlamak bizim görevimizdir.[3]”

Kur’an’ın sahibi olan Allah O’nun korunması için gerekli şartları hazırlamıştı. Bu sebeple kadın erkek Müslümanlar Kur’an'ı yazıyor, ezberliyor ve öğreniyorlar, sonra da başkalarına öğretmek için can atıyorlardı.

Kur’an, henüz inzal edilmeye başlamadan önce Levh-i Mahfûz’da Yüce Allah’ın(c.c.) koruması altındaydı. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerimin Korunması için ciddi tedbirler almıştı.

Vakıa suresinde: “ ( Teheccüd ve istiğfar vakti olan gecenin sonunda) yıldızların battıkları zamanın ve batarken bulundukları mekânların sahibi Allah’a yemin ederim. ( Eğer mana ve mahiyetini düşünürseniz) bu çok büyük bir yemindir. Yemin ederim, şüphesiz bu Kur’an, çok büyük faydaları ve halka pek çok hayırları olan yüce, şerefli bir Kitaptır. O, Levh-i Mahfûz’da korunmuştur. Vazifeli büyük melekler dışında kimse ona yaklaşmamış ve muttali olmamıştır. O Kur’an-ı Kerime maddi ve manevi kirlerden arınmış, kötü fikir ve art niyetli düşüncelerden paklanmış olanlar dışında kimse dokunamaz, yakınına sokulamaz. O bütün yaratıkların Rabbi Allah katından indirilmiştir.[4]

“Gerçek şu ki, Bu Kur’an’ın ayetleri ders almak isteyenler için çok önemli bir öğüttür. Allah katında çok kıymetli sayfalarda korunmaktadır. Her türlü noksanlıktan uzak ve kadri kıymeti yüksektir. Allah Teâlâ O’nu kendisi ile Rasulü(s.a.a.) arasında seferber kıldığı Meleklerinin korumasında indirmiştir. O melekler yaratılmışların en şereflileri, verilen görevi en iyi şekilde yerine getirenleridir.[5]

Bu ayetler Kur’an’ı Kerimin Allah tarafından Levh-i mahfuzda özenle korunduğunu, vazifeli Mukarreb meleklerden başka kimsenin ona muttali olmasına izin verilmediğini, Göklerde tertemiz meleklerden başka hiçbir varlığın ona temas edemediğini, kötü niyetli şeytanların asla ona ulaşamadığını, müdâhale etmelerine izin verilmediğini, O’nun melekler tarafından her tarafı bekçilerle çevrilmiş olarak korunduğunu, bildirmektedir.

“Evet, O çok yüce bir Kur’andır. O Levh- i Mahfûz’da koruma altındadır. Onu bozmak ve değiştirmek için hiçbir güç oraya yükselemez”[6]

(1)El-Hıcr Suresi 9

[2] Fussılet Suresi 42

[3] Kıyame Suresi 16-17

[4] Vakıa Suresi 75-80; el-Müntehab 537

[5] Abese Suresi 11-16; Age. 585

[6] Burûc Suresi 21-22
En son N.K.Caferi tarafından 12 Kas 2010, 15:23 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
hacı
Mesajlar: 68
Kayıt: 12 Kas 2010, 13:54

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen hacı »

Yani delilim yok diyorsun.

Kuranın değişmediğini söyleyen yine Kuran.

İddia makamı Kuranın kendisi.
Savcı Kuranın kendisi.
Hakim Kuranın kendisi
Delil yine Kuranın kendisi.

Ben böyle yargılama görmedim.Bu nasıl mantık.
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

hacı yazdı:Yani delilim yok diyorsun.

Kuranın değişmediğini söyleyen yine Kuran.

İddia makamı Kuranın kendisi.
Savcı Kuranın kendisi.
Hakim Kuranın kendisi
Delil yine Kuranın kendisi.

Ben böyle yargılama görmedim.Bu nasıl mantık.
Müşriklerden birisi İmam Alime (a.s) sorar neden bu kadar yoruluyorsunuz ibadet mevzuunda İmam Alim cevaben der ki Sen haklıysan ben ne kaybederim ya ben haklıysam senin ne kaybedeceğini düşündün mü? (Tabiki burada imam Ali (a.s) onu düşündürmek amaçlı böyle söylemiştir yoksa inanç boyutunda haşa )

Ben Bakara suresinden birkaç ayetle konuyu kendi adıma noktalıyorum Rabbim herkese hidayet nasip eylesin .. Şu mübarek günler hürmetine Muhammed (s.a.a) ümmetini affeylesin Rabbim amin amin amin .

Selam ve dua ile

BAKARA SURESİ

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Elif, Lam, Mim,

2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

6- Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.

7- Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlaradır.

8- İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir.

9- (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.

11- Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.

12- Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.

13- Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: �Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

16- İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.

17- Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.

18- Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.

19- Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle'; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.

20- Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.

21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.

22- O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın.

23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)�dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

24- Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
hacı
Mesajlar: 68
Kayıt: 12 Kas 2010, 13:54

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen hacı »

Yani Kar-Zarar hesabı yapıyorsun.Eğer doğru çıkarsa ne ala.Cennette şarap ırmakları...(Edit/Mücahid) Yalan çıkarsada kaybedeceğim bir şey yok diyorsun.

Çok Kayserili gördüm sizi.

Ama kazın ayağı öyle değil.

Hepimiz aynı topraklarda yaşıyoruz.Aynı toprağa ter döküyoruz.Dini taasubun katı kurallarıyla idare edilen (şeriat) ülkelerin haline bir bakın , söylemek istediğimi anlarsınız.Yani eğer yanılıyorsan kaybedecek çok şeyin var demektir.
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Re: Kuran Tahrif Edilmemiştir

Mesaj gönderen Hasan Akça »

hacı yazdı:
4-Eğer bu nüshaların hiç birini yeryüzünde bulup gösteremiyorsanız, Kuranın değişmediğini nereden biliyorsunuz?Ya değiştirildiyse?
bir şeyin değiştirilmediği değil değiştirildiği kanıtlanır evrensel hukuk kuralıdır bu
var olan durum olan ey yada maddi gerçeğin var olan gerçeğin kendisi kanıtlanır aksi değil çünkü aslı yokluktur olmayan durumdur
yani kanıtlama sorumluluğu bizde değil sende çünkü biz bu nüsha değişmedi diyoruz sen eylemsel bir duruşla değişti var olan bir durumdan bahsediyorsun
sen hangi nüshayı bulursan bulup bugünkü ile karılaştırıp neresi değiştirilmi kanıtlamak zorundasın bunu yapamıyorsan polemikte yapmamalısın
Cevapla

“Kuran” sayfasına dön