Allah Evvel, Ahir, Zahir Ve Batındır

Allah'ı tanımakta akli, nizami ve diğer tüm yönlerin ele alınabileceği platform.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Allah Evvel, Ahir, Zahir Ve Batındır

Mesaj gönderen AlevîGenç »

Allah Teala evveldir; fakat O’nun evveliyeti zaman evveliyeti olmadığı için O’nun ahiriyetiyle çelişmez. O zahirdir; fakat duyu organlarıyla hissedilebilecek anlamda olmadığı için batıniyetiyle çelişmez, iki çelişik anlam ve yön ortaya çıkmaz. O’nun evveliyeti ahiriyetinin aynısı ve zahiriyeti de batıniyetinin aynısıdır.

"Hamd Allah’a ki O’nun hiçbir hâli (ve sıfatı başka) hâlinden (ve sıfatından) öne geçmez ki böylece âhır olmadan önce evvel olsun, bâtın olmadan önce zâhir olsun... O’ndan başka her zahir batın değildir (yani O’dan başka zahir, sadece zahirdir; artık batın olamaz). O’ndan başka her batın, zahir değildir. (Sadece O, zahir olduğu hâlde batın ve batın olduğu hâlde zahirdir.)"[1]

"Zamanlar, onunla birlikte değildir (zat merhalesinde zaman söz konusu değildir). Aletler, O’na yardım edemezler. Oluşumu zamanlardan, varlığı yokluktan, ezeliyeti her başlangıçtan öncedir."[2]

Yüce Allah’ın zatının zamana, bütün yokluklara, bütün başlangıçlara önceliği ilâhî hikmetin en ince düşüncelerinden biridir. Allah Teala’nın ezeliyeti, O’nun sadece her za-man olduğu anlamına gelmez; şüphesiz O her zaman varolmuştur; fakat her zaman varolma, O’nun olmadığı bir zamanın olmadığı anlamına gelir. Allah’ın ezeliyeti, her zaman varolmanın üstünde bir şeydir. Çünkü "her zaman varolma", zamanın farz edilmesini gerektirir; Allah bütün zamanlarla olmasına rağmen her şeye, hatta zamana önceliği vardır; O’nun "ezeliyet"i işte bu anlama gelir. İşte buradan O’nun ezeliyetinin, önceliğinin zamanla başlayan öncelikten farklı bir öncelik olduğu hakikati anlaşılır.

"Hamd Allah’a ki yarattıklarını, varlığına delil etmiş, yarattıklarının sonradan yaratılmış olmalarıyla ezelî bulunduğunu, yaratıklarının birbirlerine benzeyişiyle benzeri olmadığını bildirmiştir... O’nu duygular idrak edemez; O’nu örtmeye çalışanlar, örtemez."[3]

Yani O hem zahirdir, hem batın; O kendi zatında zahir ve aşikâr, insanın duyu organlarından ise gizlidir. O’nun insanın duyu organlarına gizli oluşu, duyu organlarının sınırlı olmasından kaynaklanır; O’nun zatından değil.

İlgili yerde kanıtlanmıştır ki varlık, zuhurla (meydanda oluşuyla) eşittir. Varlık her ne kadar mükemmel ve güçlü olursa, bir o kadar da aşikârdır ve her ne kadar zayıf ve yokluğa yakın olursa, kendisine ve diğerlerine de bir o kadar gizlidir.

Her şey için iki tür varlık vardır: Biri kendi özündeki varlığı, diğeri ise bizim için varlığı. Her şeyin bizim için varlığı bizim idrak gücümüzün yapısına ve olması gereken özel şartlara bağlıdır. Bu nedenle zuhur ve aşikârlık da iki kısımdır. Biri kendisi için kendi özündeki zuhuru, diğeri de bizim için olan zuhuru, aşikârlığıdır.

Duyu organlarımız sınırlı olmalarından dolayı sadece kayıt ve şarta bağlı, sınırlı, misli ve zıddı olan varlıkları kendisinde yansıtma gücüne sahiptirler. Duyu organlarımız renkleri, şekilleri, sesleri vs. zaman ve mekanla sınırlı olmalarından dolayı idrak etmektedirler; bir yerde olmaları, diğer bir yerde olmamaları, bir zamanda olup başka bir zamanda olmamaları dolayısıyla idrak ederler. Örneğin eğer aydınlık her zaman ve her yerde bir ayarda olsaydı hissedilmezdi. Eğer bir ses sürekli ve bir ayarda duyulacak olsa, hiçbir zaman duyulmaz.

Mutlak vücut ve mutlak fiiliyet olan, hiçbir zaman ve mekânın kendisini sınırlandırmadığı Hak Teala, bizim duyu organlarımıza göre batındır; fakat O kendi zatında zuhur ve aşikârlığın kendisidir. Varlığının mükemmelliğinden kaynaklanan zuhurunun, aşikârlığının kemâli, Onun bizim duyu organlarımıza gizli olmasının nedenidir. O’nun zatında aşikârlık ve gizlilik yönü birdir; O son derece aşikâr olmasından dolayı gizlidir. O son derece zahir olduğu için saklıdır.

"Ya men huve’htefâ li-fart-i nûrihi

ez-Zahir-ul batinu fî zuhûrihi"

(Ey nurunun fazlalığından gizli olan, / Zahir olup aşikârlığında batın olan.)

"Hicâb-i rûy-i to hem rûy-i tost der heme hâl

Nihân zi-çeşmi cihânî zi-bes-ki peydâî"

(Yüzünün örtüsü, yine öz yüzü olansın sen. / Çok açıksın diye gizlisin evrenin gözünden.)
--------------------------------------------
[1]- Nehc’ül-Belâğa, hutbe: 63.

[2]- Nehc’ül-Belâğa, hutbe, 184.

[3]- Nehc’ül-Belâğa, hutbe: 152.
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Cevapla

“Allah (Tevhid) İnancı” sayfasına dön