Caferi Mezhebine Göre Cenaze İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Cevapla
Özgür Arapoğlu
Mesajlar: 40
Kayıt: 24 Eyl 2010, 22:04

Caferi Mezhebine Göre Cenaze İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Mesaj gönderen Özgür Arapoğlu »

Resim

“İNNA LİLLAH VE İNNA İLEYHİ RACİUN”

“ DOĞRUSU BİZ Allah’INIZ VE Allah’A DÖNECEĞİZ”

“Ölen kimseleri gördüğü halde ölümü unutan kişiye şaşarım!” Hz. Ali




Hz. Ali’nin Ölüm ve Dünyanın Değersizliği Hakkında Buyurduğu Hadisler

“Kim ölümü çok hatırlarsa dünyada aza kanaat eder.”
“Kim ölümü (geleceğini bilerek) beklerse iyilik yapmaya koşar.”
“Bil ki, önünde uzak mı uzak, çetin mi çetin, korkunç mu korkunç bir yol var; o yol için hazırlıklı olmaktan başka çaren yok. Gücün yettiği kadar azık al ve sırtındaki yükünü hafiflet. Gücünün üstünde olan yükü yüklenme. Yüklenirsen sana ağırlık verir, vebal getirir. Senin azığını yüklenecek ve muhtaç olduğunda sana geri verecek yoksul birisini buldun mu bunu ganimet bil. Durumun iyiyken senden borç isteyen bir kimseyi ganimet bil; ödeme vaktini de darlığa düştüğün zamana bırak.
“Sana ölümden sonra iyi amellerinden başka bir şeyin yararı olmaz, öyleyse Salih amel biriktir.”
“Yaşlılık ölümün elçisidir.”
“Ölüm fena diyarında ayrılıp beka/sonsuzluk diyarına göç etmektir.”
“Dünyaya basiretle bakan (ve dünya halini bilen) kimseler yıkık dökük, kıtlık ve darlık içinde olan bir yerden, bayındır ve iklimi iyi olan bir yeri kasdedip yola düşen topluluğa benzerler; onlar sonunda yerleşecekleri geniş, hoş mu hoş olan evlerine varmak için yolun zahmetine katlanırlar, dostların ayrılığına dayanırlar, yolculuğun uyku ve yiyecek sıkıntısı gibi birçok güçlüklerine sabrederler; onlar bunların hiç birisinden herhangi bir acı duymaz ve bu yolculuğun masrafını zarar ve ziyan olarak kabul etmezler. Onlar için kendilerini konaklarına yaklaştıracak şeyden daha sevimli bir şey yoktur.”
“Dünyaya aldanan kimseler ise verimli, nimeti bol, mamur bir konaktan, kıtlık ve kupkuru bir yere göç ettirilen topluluğa benzerler. Onlara, önce bulundukları yerden ayrılmak ve ansızın öyle bir yere gelmekten daha korkunç ve kötü bir şey olamaz.”
“Ölümü hatırlamak insana dünya işlerini kolaylaştırır.”
“Önünde ölüm gibi haris bir bekleyenin var, ondan gafil olma!”
“Dünya işleri peşine koşmaktan Rabbini unutup da kendisini ölüm yakalan kimse olmaktan sakın.”
“Doğrusu ölüm şehvetinin kulu olan için kurtuluştur. Çünkü onun ömrü uzadıkça günahları çoğalır ve nefsine olan zulmü de artar.”
“Bil ki, bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bile götürülecektir. Allah, dünyanın yıkılmasından, ahretin de mamur olmasından başka bir şey dilememiştir.”
“Dünya, kendi ehlini doğru yoldan saptırmış, körlük yoluna sürmüştür; gözlerini, doğru yolu görmesinler diye örtmüştür. Böylece dünyanın şaşkınlıklarında şaşırıp kalmışlar, fitnesinde gark olmuşlardır; onu kendilerine Rab edinmişler; o da onlarla oynamıştır. Böylece dünya ile oyalanıp ötesini unutmuşlardır.”
“Bil ki, sen ahret için yaratıldın, dünya için değil. Fena için var edildin, beka için değil. Ölüm için varsın, yaşamak için değil. Ansızın sökülüp atılacağın ahret için azık toplaman gereken bir konakta ve ahrete varacak bir yoldasın. Sen kaçanın kurtulamayacağı, er geç bir gün gelip çatacağı ölüm için bir avsın; kötü bir işteyken, daha kendi kendine, o işten tövbe etmem gerekir, deyip dururken ölümün gelip, tövbeyle aranı açarak ansızın seni helak etmesinden kork.”
“Ey oğlum, ölümü çok an; birden bire ölümden sonra düşeceğin hali hatırla, onu hep gözünün önünde bulundur ki, silahını kuşandığın, kemerini bağladığın bir halde bulsun seni; ansızın gaflet halinde üst olmasın sana. Ahreti, onda olan nimetleri, şiddetli azaplarını çok an; çünkü bu, gönlünü dünyadan koparır ve onu senin gözünde küçültür.”
“Bil ki, önünde sarp bir geçit var; istesen de istemesen de o geçit-ten ya cennete doğru gideceksin ya da cehennemi boylayacaksın. Bu geçitte yükü hafif olanın hali, yükü ağır olandan çok daha iyidir; öyleyse konmadan önce kendine konak hazırla.”

CAN VERMEK ÜZERE OLAN KİŞİ İLGİLİ HÜKÜMLER
(On İki İmam inancı Caferi Mezhebine göre) muhtazar, yani ölmek üzere olan bir Müslüman, erkek olsun veya kadın, büyük olsun veya küçük, ayaklarının altı kıbleye doğru olacak şekilde arkası üstüne yatırılmalıdır. Tam olarak bu şekilde yatırmak imkânı olmazsa, farz ihtiyat gereği mümkün olduğu miktarda bu destura amel etmelidirler. Hiçbir şekilde onu yatırmak mümkün olmazsa, ihtiyat kastıyla onu, yüzü kıbleye doğru oturtmalıdırlar; eğer bu da olmazsa, yine ihtiyat niyetiyle onu kıbleye doğru, sağ yanı veya sol yanı üzerine yatırmalıdırlar.
Ölmek üzere olan kimsenin yüzünü kıbleye çevirmek, her Müslüman’a farzdır.
Şahadeteyni [Eşhedu en-la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh], On İki Ehlibeyt İmamları’nı ve diğer hak inançları ikrar etmeyi, ölmek üzere olan kimseye anlayacağı şekilde telkin etmek, müstehaptır ve yine bu söylenen şeyleri ölünceye dek tekrarlamak müstehaptır.
Şu duayı anlayacağı şekilde ölmek üzere olan kimseye telkin etmek, müstehaptır:
“ Allah'ım! Sana karşı işlediğim çok günahları bağışla ve benim az itaatimi kabul eyle. Ey azı kabul edip çoğu (çok günahı) bağışlayan! Benden azı kabul eyle ve çok günahımı affet; şüphesiz sen affeden ve bağışlayansın. Allah'ım! Bana acı; hiç şüphesiz sen esirgeyensin.”
Zor can veren bir kimseyi, rahatsız olmadığı takdirde, namaz kıldığı yere götürmek müstehaptır.”
Ölmek üzere olan kimsenin rahat olması için başı ucunda Yâsîn, Sâffât ve Ahzâb Surelerini, Ayete'l-Kürsî'yi, A'râf Suresi'nin 54. ayetini, Bakara Suresi'nin son üç ayetini ve Kur'an'dan mümkün olduğu miktarda okumak müstehaptır.
Ölmek üzere olan kimseyi yalnız bırakmak, karnı üstüne ağır bir şey koymak, yanında cünüp ve hayız hâllerinde olanların bulunması ve ayrıca fazla konuşmak, ağlamak ve kadınları yalnız onun yanında bırakmak, mekruhtur.

ÖLÜM SONRASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Öldükten sonra açık kalmaması için ölünün ağzını kapatmak, gözlerini yummak ve çenesini [bir bez ile iyice çekip başına] bağlamak, ellerini ve ayaklarını uzatmak, üzerine bir örtü çekmek, gece ölmüşse öldüğü yerde ışık yakmak, cenazenin teşyii için müminlere haber vermek ve gömülmesinde acele etmek müstehaptır. Ama öldüğü kesin olarak bilinmezse, kesinleşinceye dek beklenilmelidir. Yine ölü, hamile ve karnındaki çocuk da canlı olursa, sol tarafı yarılıp çocuk çıkarılıncaya ve yarılan yere dikiş atılıncaya kadar gömme işleri ertelenmelidir.

CENAZELERLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Alevi bir kimse öldüğünde onu yıkamak, kefenlemek ve üzerine namaz kılıp bir kabre gömmek, her mükellef için bir farzdır; ancak bazıları yaparsa, bu görev diğerlerinin üzerinden kalkmış olur. Hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün herkes günah işlemiş olur.
Ölünün işleriyle ilgilenen biri olursa, diğerlerinin teşebbüs etmeleri farz olmaz. Ancak o, yarıda bırakırsa, diğerlerinin mezkûr işleri tamamlaması gerekir.
Cenazenin yıkanma, kefenlenme, namaz veya defin işlerinin batıl olarak yapıldığını bilen kimse, mezkûr işleri yeniden yapmalıdır. Ama batıl olduğuna dair zannı olur veya doğru yapılıp yapılmadığı hususunda şüpheye düşerse, mezkûr işleri yapması gerekmez.
Kadının yıkanma, kefenlenme ve gömülme işlerine müdahale edecek velisi, kocasıdır. Daha sonra, ölüden miras alan erkekler, kadınlardan önce gelirler ve miras alma hususunda öncelikli olan kimse, bu işte de önceliklidir.

Cenazelerin Yıkanması İle İlgili Hükümler
Cenazeye üçer defa gusül vermek farzdır:
1) Sidr (bir tür kokulu bitki) ile karışık suyla.
2) Kâfur (bir tür kokulu bitki) ile karışık suyla.
3) Normal su ile.
Sidr ve kâfur, suyun muzaf/rengi değişmiş suya dönüşeceğine sebep olacak ölçüde fazla ve yine "sidr ve kâfurla karıştırılmamış sudur" denecek ölçüde az olmamalıdır.
Gereken miktarda sidr ve kâfur bulunmazsa, farz ihtiyat gereği bulunan miktarın suya katılması gerekir.
Sidr ve kâfur veya bunlardan herhangi biri bulunmazsa ya da bulunur ama örneğin gasp olmasından dolayı kullanılması caiz olmazsa, bulunmayanın yerine cenaze normal su ile yıkanmalıdır.
Ölüyü yıkayan kimsenin on iki imama inanana/alevi ve akıl sahibi olması ve ölüyü yıkamakla ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, bulûğ çağına da ermiş olmalıdır.
Ölüyü yıkayan kimse bu işi kurbet kastıyla yapmalıdır yani ölüyü yıkama işini, Âlemlerin Rabbi'nin emrini yerine getirmek için yapmalıdır. Bu niyetini üçüncü yıkamanın sonuna kadar sürdürürse yeterli olur ve niyetini [her yıkamanın başında] yenilemesi gerekmez.
Zinadan doğmuş olsa da Müslüman çocuğu yıkamak, farzdır. Kâfiri ve evladını yıkamak, kefenlemek ve gömmek caiz değildir.
Düşük çocuk dört aylık veya dört aylıktan daha fazla olursa, yıkanmalıdır. Dört aylık olmazsa, bir bez parçasına sarılıp yıkanmadan kabre konulmalıdır.
Erkek kadını, kadın da erkeği yıkarsa, bu yıkama batıldır. Ama kadın kocasını ve erkek de kendi eşini yıkayabilir. Fakat müstehap ihtiyat gereği, kadın kocasını ve erkek de eşini yıkamamalıdır.
Yaşı üçü geçmeyen bir kız çocuğunu erkek yıkayabildiği gibi, üç yaşını geçmeyen erkek çocuğunu da kadın yıkayabilir.
Erkek olan ölüyü yıkamak için erkek bulunmazsa, aralarında akrabalık bağı bulunan ve mahrem olan meselâ, ana, kız kardeş, hala ve teyze gibi veya süt emmek suretiyle mahrem olan kadınlar onu yıkayabilirler. Aynı şekilde kadın olan ölüyü yıkayacak bir kadın bulunmazsa, akrabalık veya süt emmek vasıtasıyla ona mahrem olan erkekler, elbise üzerinden onu yıkayabilirler.
Ölünün avret yerine bakmak haramdır. Onu yıkayan baktığı takdirde, günah işlemiş olur; ancak verilen gusül, batıl olmaz.
Ölünün herhangi bir yeri necis (kan, idrar, dışkı vs.) olursa, o yerin guslüne başlamadan önce yıkanmalıdır. Ölünün yıkama işine başlanmadan önce bütün bedeninin temiz olması, müstehap ihtiyattır.
Ölüyü yıkama şekli, cenabet guslü gibidir. Farz ihtiyat gereği, tertibî (sıra gözetilerek; önce başı , ardından sağ tarafı ve sonra da sol tarafı) olarak yıkama mümkün olduğu takdirde, irtimasî olarak yıkamamalıdırlar.
Âdetli veya cünüp iken ölen bir kimseye, hayız ve cenabet guslü vermek gerekmez; cenaze guslü yeterlidir.
Ölüyü yıkamak için ücret almak, caiz değildir. Ancak yıkama öncesi gerekli hazırlıklar için ücret almak, haram değildir.
Su bulunmaz veya suyu kullanmanın sakıncası olursa, her yıkama yerine ölüye bir teyemmüm ettirilir.
Ölüye teyemmüm ettiren kimse, mümkün olduğu takdirde ölünün elini toprağa vurarak yüzüne ve ellerinin üstüne çekebilir. Bu şekilde mümkün olduğu takdirde, diri insanın eliyle ona teyemmüm ettirmek gerekmez. Ancak her ikisini uygulamak, müstehap ihtiyata uygundur.

Cenazenin Kefenlenmesiyle İlgili Hükümler
Müslümanın cenazesini "izar/peştamal, kamis/ gömlek ve lifafe/ boydan boya" olmak üzere üç parça bezle kefenlemek gerekir.
İzar, bedenin göbekten dize kadar olan kısmını örtmelidir. Göğüsten ayak üzerine kadar uzun olması daha iyidir. Farz ihtiyat gereği, kamis /gömlek omuzdan baldırın yarısına kadar olan kısmı tamamen örtmelidir. Lifafe/boydan boya parçası, baş ve ayak tarafları düğümlenebilecek kadar uzun olmalıdır. Eni ise, bir tarafı diğer tarafının üzerine gelecek kadar olmalıdır.
İzarın, göbekten dize kadar örten miktarı, kamisin de omuzdan baldırın yarısına kadar örten miktarı, kefenin farz olan miktarıdır. Önceki hükümde açıklanan fazla miktar, kefenin sünnet miktarıdır.
Kefeninin malının üçte birinden alınmasını vasiyet etmeyen ölünün, normal olarak şanına yakışır şekilde olacak kefen ve defnin farzlarından olan diğer masrafları, malının aslından alınabilir.
Kadının kefeni mal sahibi olsa dahi, kocasına aittir.
Farz ihtiyat gereği, kefen için kullanılacak üç bez, altından ölünün bedeni görünecek kadar ince olmamalıdır.
Başka bir şey bulunmasa bile, gasp edilmiş bir şeyle ölüyü kefenlemek caiz değildir. Eğer kefen gasp edilmiş olur ve sahibi de razı olmazsa, kabre konulmuş olsa da ölünün üzerinden çıkarılması gerekir.
Hanut Hükümleri
Ölüyü yıkadıktan sonra belirli yerlerine hanut (kâfur sürmek) konulması farzdır; yani [secde yerleri olan] alnına, ellerinin içine, dizlere, ayak başparmaklarının ucuna, kâfur konulmalıdır. Burnunun ucuna da kâfur sürmek müstehaptır. Kâfurun taze ve ezilmiş olması gerekir. Eski olduğundan dolayı kokusunu yitirmiş olursa, yeterli olmaz.
Kâfurun secde yerlerinin sırasına göre konulması gerekmez. Ancak önce alına konulması müstehaptır.
Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulması daha iyidir. Ancak kefenlerken veya ondan sonra yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.
Kocası ölen ve iddeti bitmemiş olan bir kadının, her ne kadar güzel koku kullanması haram ise de, öldüğü takdirde ona hanut konulması farzdır.
Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ıtırlarla tütsülemek veya hanut için bunlarla kâfuru karıştırmak mekruhtur.
Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İmam Hüseyin'in türbetiyle/toprağıyla karıştırmak, müstehaptır. Ama bu tür kâfurun saygısızlık sayılacak yerlere değdirilmemesi gerekir ve yine türbetin, karıştırıldığı takdirde "bu kâfur değildir" denecek kadar fazla olmaması gerekir.
Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusle öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce alına konulmalıdır.
İki tane yaş ve taze ağaç dalını cenazeyle beraber kabre koymak müstehaptır.

Cenaze Namazıyla İlgili Hükümler
Çocuk bile olsa, Müslüman bir ölünün namazını kılmak, farzdır. Ancak çocuğun baba-anası veya onlardan birisi Müslüman olmalı ve çocuk da altı yaşını tamamlamalıdır.
Cenaze namazı; yıkama, hanut koyma ve kefenleme işi bittikten sonra kılınmalıdır. Bu işlerden önce veya bunların arasında kılınan cenaze namazı, ister unutkanlık, ister şer’i hükmü bilmemek yüzünden olsun, yeterli değildir.
Cenaze namazı kılmak isteyen kimsenin abdest, gusül veya teyemmüm almış olması ve yine beden ve elbisesinin temiz olması gerekmez; elbisesi gasp edilmiş bile olsa, sakıncası yoktur. Ancak diğer namazlarda gerekli olan her şeye bu namazda da riayet etmek, müstehap ihtiyata uygundur.
Cenaze namazı kılan kimse, kıbleye yönelmelidir. Yine cenaze sırt üstü, baş tarafı namaz kılanın sağına ve ayakları ise soluna gelecek şekilde karşısına konulmalıdır.
Namaz kılanın yeri, cenazenin bulunduğu yerden çok aşağı ve çok yukarı olmamalıdır. Ancak biraz alçak veya yüksek olmasının sakıncası yoktur.
Namaz kılan, cenazeden uzak olmamalı; ama cenaze namazını cemaatle kılan kimsenin cenazeden uzak olmasının saflar birbirine bağlı olduğu takdirde, sakıncası yoktur.
Cenazeyle namaz kılan arasında perde, duvar veya benzeri bir şey bulunmamalıdır. Ama cenazenin tabut ve benzeri bir şeyde olma-sının sakıncası yoktur.
Cenaze namazı ayakta ve kurbet (=Allah'a yaklaşma) kastıyla kılınmalıdır. Niyet edilirken ölü belirtilmeli, meselâ, "Allah rızası için şu ölünün namazını kılıyorum." diye niyet edilmelidir.
Ölü, cenaze namazını belirli bir şahsın kılmasını vasiyet etmişse, farz ihtiyat gereği o şahıs, ölünün velisinden izin almalı ve farz ihtiyat gereği veli de izin vermelidir.
Bilerek veya unutularak veya bir özür sebebiyle namazı kılınmayarak gömülen ya da gömüldükten sonra, kılınan namazın batıl olduğu (Caferi mezhebi esasına göre kılınmayan namaz gibi) anlaşılan cenazenin cesedi dağılıncaya kadar cenaze namazı için açıklanan şartlara uyularak, kabri üzerinden ona namaz kılınması, farzdır.

Cenaze Namazı
Cenaze namazı beş tekbir alınarak kılınır. Namaz kılan kimse, beş tekbiri açıklanacak şekilde alırsa yeterlidir. Niyet ettikten ve birinci tekbiri aldıktan sonra şöyle der:
"Eşhedu enlâ ilâhe illellah ve enne Muhammeden Resûlullah" (Allah'tan başka, bir ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şehadet ederim.)
• İkinci tekbirden sonra ise:
“Allahumme salli ela Muhammedin ve Âl-i Muhammed."
(Allah'ım! Muhammed ve Ehlibeyti'ne salat ve selam et.)
• Üçüncü tekbirden sonra da:
"Ellahummeğfir li'l-mû'minîne ve'l-mû'minât." ( Allah'ım! Mümin erkek ve mümin kadınları bağışla.)
• Dördüncü tekbiri aldıktan sonra, ölen insan erkek ise:
"Ellahummeğfir lihaze'l-meyyit." (Allah'ım! Şu ölü erkeği bağışla.)
Ve eğer ölen kimse kadın ise: "Ellahummeğfir li -hazihi'l-meyyit." (Allah'ım! Şu ölü kadını bağışla.) der ve sonra beşinci tekbiri alır (ve namaz biter.)
Tekbirler ve dualar namaz hâlinden çıkmayacak şekilde peş peşe olmalıdır.

Cenaze Namazıyla İlgili Müstehaplar
Cenaze namazında birkaç şey müstehaptır:
1) Cenaze namazı kılan kimsenin abdest veya gusül veyahut teyemmüm almış olması. Abdest ve gusül almak mümkün olmadığı veya abdest veya gusül alındığında cenaze namazına yetişilmeyeceğinden korkulduğu takdirde, teyemmüm edilmesi müstehap ihtiyattır.
2) Cemaat imamının veya yalnız olarak ona namaz kılan kimsenin, ölü erkek ise, boyunun ortası karşısında ve eğer kadın ise, göğsü hizasında durması.
3) Yalın ayak namaz kılınması.
4) Her tekbirde ellerin kaldırılması.
5) Ölü ile arasındaki mesafenin, rüzgâr elbisesini hareket ettirdiği takdirde cenazeye değecek miktarda az olması.
6) Cenaze namazının cemaatle kılınması.
7) Tekbir ve duaları, cemaat imamının yüksek sesle ve ona uyanların ise sessiz okumaları.
8) Cemaat namazında imama uyacak olanın bir tek kişi bile olsa, imamın arkasında durması.
9) Namaz kılanın, ölüye ve müminlere çok dua etmesi.
10) Namazdan önce üç defa "es-salât" demesi.
11) Cenaze namazının, halkın cenaze namazı için genellikle gittiği yerde kılınması.
Cenazelerin Kabirlere Konulmasıyla İlgili Hükümler
Cenazeyi, toprağa kokusu dışarı çıkmayacak ve yırtıcı hayvanların cesedi çıkaramayacakları şekilde gömmek farzdır. Yırtıcı hayvanın cesedi çıkarma ihtimali varsa kabrin, tuğla ve benzeri şeyle sağlam yapılması gerekir.
Cenaze kabirde, ön tarafı kıbleye gelecek şekilde sağ tarafı üzerine yatırılmalıdır.
Müslüman’ın, kâfir mezarlığına ve kâfirin de Müslüman mezarlığına gömülmesi, caiz değildir.
Ölüyü başka bir ölünün kabrine gömmek, kabrin açılmasına sebep olacaksa, caiz değildir.
Ölüden ayrılan şeyler kıl, tırnak ve diş bile olsa, onunla birlikte gömülmelidir. Eğer kabrin açılmasını gerektiriyorsa, ayrı olarak gömülmesi ihtiyata uygundur. İnsandan diri iken ayrılan tırnak ve dişin gömülmesi, müstehaptır.
Çocuk ana rahminde ölür ve orada kalması anne için tehlikeli olursa, en basit yöntemle dışarı çıkarılmalıdır. Hatta çocuğun parça parça edilmesini gerektirirse, sakıncası yoktur. Ancak bunu, becerebilen kocası veya bir kadın yapmalıdır; mümkün olmazsa, bu işte tecrübesi olan mahrem bir erkek, eğer o da olmazsa, işi becerebilen namahrem bir erkek yapmalıdır. Bunların hiç birisi olmazsa, o zaman işin eh-li olmayan bir kimse bunu yapabilir.
Cenazelerin Gömülmesiyle İlgili Müstehaplar
Allah'ın rızasına uygun düşeceği ümit edilerek şu işlerin yapılması iyidir:
1) Kabrin, normal bir adam boyu kadar derin kazılması.
2) Cenazenin, en yakın mezarlığa gömülmesi; ancak uzakta bulunan mezarlık iyi insanların gömülmüş olması veya halkın kabir ehline Fatiha okumak amacıyla oraya daha fazla gitmeleri gibi olumlu yönü olursa o başka.
3) Cenazenin, tabuttan yavaşça alınıp mezara koyulması.
4) Definden önce ve defin sırasında emredilen duaların okunması.
5) Cenaze mezara konulduktan sonra kefenin bağlarının çözülmesi.
6) Ölünün yüzünün toprağa bırakılması.
7) Ölünün başının altına topraktan bir yastık yapılması.
8) Arkası üzerine dönmemesi için ölünün arkasına pişmemiş toprak veya kesek koyulması.
9) Mezarı toprakla doldurulmadan önce sağ elle cenazenin sağ omzuna vurulması ve sol elle de sol omzundan sıkıca tutulması ve ağzın ölünün kulağına yaklaştırılarak şiddetle hareket ettirilmesi ve üç defa şöyle denilmesi:
Ey falanın oğlu falan! (Söylediklerimi) dinle ve anla. Falan yerine ölünün ve babasının ismi söylenilmelidir. Şöyle ki, eğer ölünün ismi Muhammed ve babasının ismi de Ali ise, üç defa şöyle denilmelidir: Ey Muhammed oğlu Ali söylediklerimi duy!
Daha sonra da şöyle denilmelidir: “Bizden ayrıldığında bulunduğun ahit üzere misin sen? O ahit: Allah'tan başka ilâh olmadığına, tek ve ortağı bulunmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu, elçisi, peygamberlerin efendisi ve resullerin sonuncusu olduğuna, Hz. Ali'nin Müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve Allah'ın itaatini bütün âlemlere farz kıldığı imam olduğuna, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin (Zeynelabidin), Muhammed b. Ali (Bakır), Cafer b. Muhammed (Sadık), Musa b. Cafer (Kazım), Ali b. Musa (Rıza), Muhammed b. Ali (Taki), Ali b. Muhammed (Naki), Hasan b. Ali (Askerî) ve Mehdi" hazretlerinin müminlerin imamları, bütün yaratıklara Allah'ın hüccetleri, senin imamların, hidayet imamları ve iyiler olduklarına dair şehadet etmendir.
Daha sonra şunlar eklenir: “Ey Muhammed oğlu Ali: Allah Teâlâ tarafından elçi olarak yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) iki melek sana gelip Rabbin, Peygamberin, dinin, kitabın, kıblen ve imamların hakkında sorduklarında, korkma, hüzne kapılma ve onların cevabında şöyle de:
"Allah, Rabbimdir. Hz. Muhammed, peygamberimdir. İslâm, dinimdir. Kur'an, kitabımdır. Kâbe, kıblemdir. Müminlerin emiri Ali b. Ebu Talib, imamımdır. Ali'nin oğlu Hasan Müçteba, imamımdır. Kerbela'da şehit edilen Ali oğlu Hüseyin, imamımdır. Ali Zeynelabidin, imamımdır. Muhammed Bakır, imamımdır. Cafer Sadık, imamımdır. Musa Kazım, imamımdır. Ali Rıza, imamımdır. Muhammed Taki, imamımdır. Ali Naki, imamımdır. Hasan Askerî, imamımdır. Beklenilen Hüccet/Mehdi, imamımdır. Bunlar, benim imamlarım, efendilerim, önderlerim ve şefaatçilerimdir. Onları seviyor; dünya ve ahrette düşmanlarından teberri ediyorum.
O hâlde Ey Muhammed oğlu Ali denilir ve şöyle devam edilir: Şüphesiz Allah Tealâ, ne güzel Rabdir. Hz. Muhammed ne güzel elçidir. Hz. Ali ve masum evlatları olmak üzere on iki imam, ne güzel imamlardır. Hz. Muhammed'in getirdiği, haktır. Ölüm, haktır. Kabirde Münker ve Nekir (denen iki meleğ)in sorgulaması, haktır. Yeniden dirilme, haktır. Dirilip yayılma, haktır. Sırat, haktır. Mizan, haktır. Amel defterlerinin dağıtılması, haktır. Cennet, haktır. Cehennem, haktır. Kıyamet gelmektedir; onda hiçbir şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirde olanları diriltecektir.
Daha sonra, Duydun mu Ey Muhammed oğlu denir ve sonra da şu duayı eklenir: Allah, seni gerçek söz üzerinde sabit kılsın; seni doğru yola hidayet etsin ve seni sevdiklerinle rahmet yurdunda (cennette) tanıştırsın.
Son olarak şu duayı da okur: Allah'ım! Toprağı (yerin sıkıntısını) yanlarından uzaklaştır. Ruhunu kendine yücelt. Kendi katından onu bir delile kavuştur. Allah'ım! Affını dileriz, affını dileriz.
Allah'ın rızasını kazanma ümidiyle cenazeyi kabre koyan kimsenin taharetli (=abdest veya gusül almış olması), başı açık, yalın ayak olması ve cenazenin ayakları tarafından kabirden çıkması ve ölünün akrabaları dışında orada bulunanların, ellerinin arkasıyla kabre toprak dökmeleri ve "İnna lillahi ve inna ileyhi raci‘ûn" demeleri iyidir.
Ölü kadın olursa, mahrem olanların ve eğer mahremi olmazsa akrabalarının onu kabre koymaları gerekir.
Allah'ın rızasını kazanma ümidiyle kabrin kare veya dikdörtgen şeklinde yapılması ve topraktan dört parmak kadar yükseltilmesi, yanlışlık olmaması için üzerine bir işaret konulması, kabir üzerine su serpilmesi, su serpildikten sonra orada bulunanların ellerini kabir üzerine koyarak parmaklarını açıp toprağa batırmaları ve yedi defa Kadir Suresi'ni okumaları ve ölü için Allah'tan bağış dilemeleri ve şu duayı okumaları iyidir:
“Allah'ım! Toprağı (yerin sıkıntısını) yanlarından uzaklaştır. Ruhunu kendine yücelt. Onu rızana kavuştur. Kabrini, kendisini diğerlerinin rahmetinden muhtaçsız kılacak derecede rahmetinle doldur. Cenazeyi takip edenler gittikten sonra, ölünün velisinin veya velisi tarafından izinli birisinin, emredilen duaları ölüye telkin etmesi, müstehaptır.”
Definden sonra, ölü sahiplerine başsağlığı dileğinde bulunmak, müstehaptır. Ama üzerinden bir müddet geçer ve başsağlığı dilemek musibetin yenilenmesine ve hatırlatılmasına sebep olacaksa, terk edilmesi daha iyidir. Yine üç güne kadar ölünün ev halkına yemek ikram edilmesi müstehap, onların yanında ve evlerinde yemek yenilmesi, mekruhtur.
İnsanın, kendi yakınlarının özellikle çocuğunun ölümünde sabretmesi, ölüyü hatırlarken "İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn/ Biz Allah'tanız ve O'na döneceğiz. " demesi, ölü için Kur'ân okuması, ana ve babasının kabri başında Allah'tan istekte bulunması ve çabuk bozulmayacak şekilde kabri sağlam yapması müstehaptır.
Birisinin ölümünden dolayı, insanın kendi saçını başını yolması, yüzünü ve vücudunu yaralaması, caiz değildir/haramdır.
Baba ve erkek kardeşin ölümü dışında yaka parçalamak, caiz değildir.
Erkek, karısının veya evladının ölümünde yakasını veya elbisesini parçalarsa veya kadın, ölünün mateminde kan gelecek şekilde yüzünü yırtar veya saçlarını yolarsa, ya bir köle azat etmeli, ya on fakiri doyurmalı veya onlara giysi giydirmelidir. Bunları yapamazsa, üç gün oruç tutmalıdır. Kan gelmemiş olsa da farz ihtiyat gereği, bu hükümler uygulanmalıdır. Farz ihtiyat gereği ölünün yasında yüksek sesle ağlanılmamalıdır.

Hediye (Defin Gecesi) Namazı
Cenazenin kabre konulduğu ilk gece, ölü için iki rekât namaz kılınması, müstehaptır. Şöyle ki: İlk rekâtta Fatiha'dan sonra bir defa Ayet'el-Kürsî ve ikinci rekâtta Fatiha'dan sonra on defa Kadir Suresi okunur ve namaz bittikten sonra şöyle denir:
“ Allah'ım! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et ve bu namazın sevabını filan kese (ölünün adı söylenir) ulaştır.”
Hediye (defin gecesi) namazı, ölünün kabre konulduğu ilk gecenin herhangi bir saatinde kılınabilir. Ancak gecenin ilk bölümünde ve yatsı namazının ardından kılınması, daha iyidir.
Cenaze uzak bir şehre götürülmek istenir veya başka bir sebepten dolayı gömülmesi gecikirse, hediye (defin gecesi) namazı da kabre konulduğu ilk geceye kadar ertelenmelidir.
musti24
Mesajlar: 1
Kayıt: 26 Ara 2016, 00:08

Re: Caferi Mezhebine Göre Cenaze İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Mesaj gönderen musti24 »

cok iyi yapmissin canlar bunu yayinladigin icin sana cok tesekkür ederim
Cevapla

“Alevilikte Cenaze Hükümleri” sayfasına dön