Şehriyar’daki Fuzûlî

Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Şehriyar’daki Fuzûlî

Mesaj gönderen 3nokta »

Şehriyar’daki Fuzûlî

Resim

Tebriz’deki köyünden, atasının yadigârı topraklardan, canından çok sevdiği anasından ayrılarak çıktı yola Muhammed Hüseyin. Tahran’a geldi, tıbbiyede okuyacaktı. Çok yönlü bir kişiliği vardı, hem tıp fakültesinde okuyor hem de kendince şiirler yazıyordu. Önceleri sadece Farsça şiir yazan Muhammed Hüseyin, anasının tepkisi nedeniyle anadilinde -Azerice- de şiirler yazmaya başladı, en az Farsça şiirleri kadar yüksek bir söyleyişe sahip Azerice şiirler… Bir yazarın da dediği gibi Şehriyar’ı anlamak için Azeri olmak gerekirdi.
Çok değerli hocam Sn. Mahmut Karademir bir dersimizde Şehriyar’da bahsediyordu. İlginç bir konuydu, hemen dikkatimi çekmişti. “ Fuzûlî’den bu yana onun gibi yüksek bir söyleyişe, edebî ve coşkulu söylemlere sahip bir şair gelmemiştir, tâ ki Şehriyar edebiyat sahnesine çıkana kadar.” Diyordu hocam. Peki, neydi Şehriyar’ı çağlara hükmedecek kadar büyük bir şair yapan? Sanırım bunu anlamak için önce Fuzûlî ile Şehriyar arasındaki ilişkiyi anlamak gerekiyor.
Şehriyar tıbbiyede okurken bütün kızları âşık etmişti kendine. Yakışıklı olmasıyla birlikte şairliğinin ruhuna aksettirdiği güzellikler etkiliyordu etrafındakileri! Bir gün Süreyya’yı gördü ve âşık oldu ona. “Aman Allah’ım peri gibi bir kız, böyle bir güzellik ancak bir peride olabilir.”diye düşündü. Muhammed Hüseyin Şehriyar bu nazlı yâre şiirler yazmaya başlamıştı. Peri’nin güzel yüzünün arkasında, tatlı sözlerinin gerisinde, insanın içini ısıtan bakışlarının derinliklerinde başka bir güzellik vardı. Aslında Muhammed Hüseyin işte o güzelliğe âşık olmuştu. Bir gün peri ile konuşurken bunlardan bahsediyordu. Peri bile bu güzelliğin farkına varamamıştı. Şehriyar’ı farklı yapan da bu olmalıydı.
Şehriyar’da madem böyle bir farklılık vardı, o zaman Fuzûlî’de de böyle bir şey olmalıydı mutlaka. Çünkü ikisi de aynı kutsî, ulvî, coşkulu, heyecanlı söyleyişe sahipti. Elbette Fuzûli de böyle bir insandı. Ama o bir sevgilide varmamıştı bunların farkına. O, bu güzelliklerin farkına “Leyla vü Mecnûn” mesnevisinde varmıştı. Onca şair, Leyla ile Mecnûn’u anlatmasına rağmen hiçbiri Fuzûlî kadar tanınmamış, hiçbirinin yazdıkları Fuzûli’ninki kadar beğenilmemiştir! Peki, ama neden? Çünkü Şehriyar’ın Peri’de âşık olduğu şeye, Fuzûli de âdeta Mecnûn olup Leyla’da âşık olmuştur. Fuzûlî ile Şehriyar’ın aralarındaki bir başka benzerlikse şudur: Şehriyar ile peri aynı okulda tanışmışlardır; Fuzûli ise Mecnûn olup Leyla’sıyla aynı mektepte okurken tanışmışlardır.
Muhammed Hüseyin ve Süreyya adına her şey çok güzel gidiyordu. Ancak Şehriyar farkındaydı bu aşkın onu üzeceğinin, bu aşk yüzünden acı, keder ve elemin onun peşini bırakmayacağının. Nitekim bunlardan da bahsetti Peri’ye. Ona kaygılarını anlattı. Onsuz bir yaşamın kendisini ne hale koyacağından bahsetti.
Kötü haber çabuk geldi. Peri çok durgundu. Anlam veremedi Muhammed Hüseyin bu duruma, nedenini sordu ama bir cevap alamadı. Tuttu Peri’nin elinden ve onu huzur bulduğu, acı tatlı hatıralarının geçtiği Behcet Abat parkına götürdü. Peri anlattı nihayet her şeyi. Ayrılık kaçınılmazdı. Mecburdular buna. Albay olan Peri’nin babasının üstü olan bir general Peri’yi istemişti. Peri; anası, babası ve en önemlisi Muhammed Hüseyin zarar görmesin diye kabul etmişti generalin teklifini. Ey Peri neden kabul ettin de Şehriyar’ı ateşlere attın? Ama hayır o da istememişti bunu. Ama sevdiği adam, anası, atası eğer kabul etmezse bundan dolayı çok zarar görecekti. Peri ise sevdiklerinin zarar görmesine dayanamazdı, mecburdu sevdiği adam için yine sevdiği adamdan vazgeçmeye.
Bu acı haberi aldıktan sonra Şehriyar Peri’yi evine bıraktı. Peri’ye arkasını dönüp oradan usulca uzaklaşmaya başladı. Sanki yaşadıkları onca güzel günlere, aşkına sırtını dönmüştü. Ama o asla böyle bir şeyi yapmayacaktı ömrü boyunca! Peri’yi asla unutamayacaktı. Peri bu gidişe dayanamadı ve koştu peşinden Şehriyar’ın, ellerinden tuttu onun hiç ayrılmamacasına. Sabaha kadar Tahran sokaklarında gezindiler, ayrılığa rağmen bir ömürlük mutluluklarını bir akşama sığdırmağa çalışmak için. Bu dolaşmalarla geçen her saniye ayrılığa ve ayrılıkla gelecek olan ıstırap dolu yıllara yaklaşmak demekti. Ama çare yoktu, ayrılık zorakidir. Ömürlerinin kalan kısmında derin bir acıyla beraber yaşayacaklardı. Şehriyar Peri’sinden, Peri Şehriyar’ından uzak, gece yarıları yıllar boyu ağlayacaklardı yitirmek zorunda oldukları mutluluklarını. Ve sonunda ayrılık vakti geldi. Şehriyar ve Peri, Perilerin evine vardılar. Şehriyar Peri’yi çaresiz ardında bıraktı gözyaşları içinde; sakince, yıkılmadan terk etti orayı. Artık Şehriyar, onu ebede ulaştıracak, gelecek asırlara taşıyacak, farklı kılacak “sevda ve keder” yolundadır.

Sonraki günlerde umudunu iyice kaybetmiş olan Şehriyar Mecnûn misâli dolanmaya başladı Tahran sokaklarında, Peri ile karşılaşabilmek umuduyla, onu bir kere olsun görebilmek arzusuyla. Yine bu niyetle Tahran sokaklarında gezdiği bir gün Peri’nin annesi ile karşılaştı. Şehriyar Peri’nin annesini görünce tutamadı gözyaşlarını, ağlamaya başladı acı acı. Şehriyar: “ N’olur son bir kez göreyim Peri’yi. Zaten sürgün emrim çıkmış, Nişabur’a sürgüne gidiyorum.” dedi. Annesi dayanamadı Şehriyar’ın bu haline ve “Tamam!” dedi. Şehriyar’ın gözleri parladı birden, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başladı. O gece Behçet Abat parkında buluşacaklardı Şehriyar ile Peri.

İyi bakın,
Fenâdan ebede bir yolculuktur, bu;
Peri’nin aşığı Şehriyar’ın hikâyesidir, bu.

Şehriyar beklemeye başladı o gece Perisini ama gelen olmadı bir türlü. Gözleri devamlı Peri’nin geleceği yoldaydı. Öylece kalakalmıştı. Oysa Şehriyar sabaha kadar oraya bakacak ve Peri o gece asla gelmeyecekti! Peri’nin annesi Şehriyar’a söz vermesine rağmen artık bir bakan olmuş generalin korkusuyla kızına bu buluşmadan bahsedememişti. Şehriyar’ın o gece, o parkta, Peri’nin yolunu gözlerken neler hissettiğini, neler yaşadığını ben değil cümle âlem bir araya gelse anlatamaz. En iyisi Şehriyar’ın o gece neler yaşadığını, hangi duygular içinde olduğunu, karamsarlığını, bahtının karalığını kendisinin “Behçet Abat Hatiresi” adlı şiirinden öğrenelim. Her beyitte, her sözcükte, her hecede derin derin düşünelim ve hissetmeye çalışalım onun hissettiklerini. Aslında Şehriyar hakkında araştırmalar yapan bir yazarın söylediği gibi, bu beyitleri tam olarak anlayabilmek için ya Azeri olmak gerekir, ya da Şehriyar gibi âşık…
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Şehriyar’daki Fuzûlî

Mesaj gönderen 3nokta »

BEHCET ABAD HATİRESİ

Uldız sayarah gözlemişem her géce yâri
Géc gelmededir yâr, gene olmuş géce yari.

Gözler asıli, yoh ne garaltı ne de bir ses;
Batmış gulağım gör ne döşürmektedi dari.

Bir guş ayıgam söyliyerek gâhdan inilder,
Gâhdan onu da yél diye: laylay huş apari.

Yatmış hamı bir Allah uyahtı daha bir men,
Mennen aşağı kimse yoh ondan da yuhari.

Gorhum budu: yâr gelmeye indi açıla sübh,
Bağrım yarılır, sübhüm, açılma seni tari!

Dan ulduzu ister çıha, göz yalvari çıhma!
O çıhmasa da ulduzumun yoktu çıhari!
Gelmez, tanıram bahtimi indi ağarak sübh;
Gaş béyle ağardıhça daha baş da ağari.

‘Eşgin ki gererinde vefa galmayacahmış;
Bilmem ki, tebiet niye goymuş bu gerâri!

Sanki horozun son bani hançerdi, soluhdi;
Sinemde ürek varsa, kesip gırdi damari…

Rişhend ile gırcandı seher söyledi: durma,
Cân korhusi var ‘eşgin, utuzundun bu gumari.

Oldum gara gün ayrılalı o sari télden,
Bunca gara günlerdi éden rengimi sari

Ezbes meni yarpah kimi hicrânla saraldıp
Bahsan üzüne, sanki gızıl güldi gızari.

Göz yaşları her yéerden aharsa meni tuşlar;
Deryâya bahar, belidi çayların ahari.

Méehrab şefegde özimi secdede gördüm,
Gan içre, gemim yoh üzüm olsun sene sari.

‘Eşgi var idi Şehriyar’ın gülli çiçekli
Efsûs ki geza vurdi hezan oldi bahâri

Türkiye Türkçesine Aktarımı:

Her gece yâri yıldızları sayarak gözlemişim, Yâr geç kaldı, yine gece yarısı oldu.

Gözler asılı, ne bir karaltı ne de bir ses var. Sessizliğe gömülmüşüm, (bak bana) gör (halimi) en ufak bir sesi bile işitiyorum. (Yani etraf o kadar sessiz ki!)

Bir kuş arada bir uyanığım diyerek inler, Arada bir rüzgâr ninni söylese kuşu da uyku basar.

Herkes yatmış, bir Allah uyanıktır bir de ben. Benden aşağı kimse yok, O’ndan da yukarı.

Korkum budur ki; yâr gelmeyecek birden sabah olacak. Ey sabahım ne olur gelme, bağrım yarılır eğer sen gelirsen.

Tan yıldızı çıkmak istiyor, (oysa) göz yalvarıyor çıkma diye. O çıkmasa da (benim) yıldızımın çıkacağı yoktur.

(Yâr) gelmez, tanırım ben bahtımı, şimdi sabah olacak. Kaş böyle ağardıkça baş da ağaracak.

Aşkta meğer vefa kalmayacakmış, tabiat bu kararı niye koymuş bilmiyorum.

Horozun son ötüşü sanki bir hançerdi, (bana) sokuldu. Sinemde bir yüreğim varsa, damarı kesip oraya girdi.

Açılan seher alaylı bir şekilde bana dedi ki: Durma (burada hadi git) aşkın can korkusu var, sen bu kumarı kaybettin!

O sarı tenden ayrılalı gara gün (-e müptela) oldum. Rengimi sarı eden bunca kara günlerdi.

O kadar ki beni yaprak gibi hicranla saralttı. Yüzüne baksan sanki kızıl güldür kızarıyor.

Gözyaşları ne taraftan akarsa bana doğru gelir. Deryaya bakar, suların akacağı yön bellidir.

Şafakta mihrapta kendimi secdede gördüm. Kan içinde gamım yok ki yüzüm olsun sana bakacak.

Şehriyar’ın güllü, çiçekli bir aşkı vardı. Ne yazık ki kaza vurdu, baharı hazan oldu.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Şehriyar’daki Fuzûlî

Mesaj gönderen 3nokta »

Ve Şehriyar Nişabur’da sürgündeydi artık. Sonra bir müddet de Meşhed’de kaldı. Orada şairler tarafından edebiyat toplantılarına çağrıldı. Kerbelâ şehitlerinin, Peygamber Ehl-i Beyt’inin sıkıntılarının, elemlerinin tercümanı oldu, oralarda âdeta. Hazret-i İmam Ali (as)’ın dertlerini yansıttı mısralarında. Şehriyar çok sevildi halk tarafından. Şiirleri dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Şehriyar o kadar meşhur olmuştu ki milyonlarca İranlının ezberinde mutlaka onun bir şiiri vardı ve hâlâ da var.
Bir gün İranlı Ayetullah Maraşî bir rüya gördü. İşte Şehriyar’ın hayatındaki bu bölüm çok etkileyicidir gerçekten heyecan vericidir. Şehriyar ile ilgili bu rüya ve Şehriyar’ın bir Kerbelâ şairi olması ile Fuzûlî arasındaki ilişkiye dikkat etmek gerekir. Ayetullah Maraşî rüyasında İmam Ali (as)’ı görür cennetin kapısında; “Önden sen buyur Şehriyar!” der İmam Ali (as) bir gence. Ayetullah Maraşî Şehriyar’ı o zamanlar tanımamaktadır. Sonraları bu ismin peşine düşer ve Şehriyar’ı bulup, onu korumaya, kollamaya; ona sahip çıkmaya başlar. İnanabiliyor musunuz Şehriyar İmam Ali (as) tarafından müjdelenmiş bir şairdi, âşıktı, talipti…
Bu olayın bende, ruhumda, yüreğimde uyandırdığı heyecanı anlatamam sizlere: Şah-ı Velayet İmam Ali (as) bir insanı cennete müjdeliyor. Orada kendisine komşu yapıyor. İnsanoğlunun, Şehriyar’ın bu kutsî mertebesine ulaşmaktan başka ne gibi bir arzusu olabilir bu dünyada?
İşte Fuzûlî de bir Kerbelâ şairidir ve Kerbelâ şehitlerinin türbedarlığını yapmıştır yıllar boyu. O da yanmıştır Şehriyar gibi Ehl-i Beyt aşkıyla, o da kahrolmuştur Peygamber ailesinin sıkıntılarına…
Şimdi yavaş yavaş anlıyorsunuz değil mi Şehriyar ile Fuzûlî’nin neden böyle bir coşkulu söyleyişe sahip olduğunu? Emin olun anlayamazsınız! Kendinizi onun yerine koymadan Şehriyar ve Fuzûlî’yi hissetmeden anlayamazsınız. O halde hissetmeye çalışın ki anlayasınız!


Şehriyar ayrılığın getirmiş olduğu acıdan, kederden ötürü çok hastalanmıştı. Yıllar geçmişti ama Şehriyar ayrılığın ateşiyle ilk günkü gibi kavrulmaktaydı hâlâ. Resmî bir izinle onu Tahran’a getirdiler. Hastanede yatarken Peri dayanamayıp bir fırsatını bulup gizliden Şehriyar’ı ziyaret etti. Ah! Şehriyar’ın halini düşünebiliyor musunuz? Ömrünü uğrunda heba ettiği Peri yanı başında işte! Ne büyük saadet bu, ne büyük mutluluk… Peri’nin bu ziyareti Şehriyar’ı biraz da olsa iyileştirmişti. Şehriyar bu ziyaretin ona hissettirdiklerini bir Farsça şiirinde ifade etmeye çalışmıştı. Önceki şiirde olduğu gibi bunu da derinden derine düşünerek okuyun. Bırakalım da tercümesi yapılmış birkaç beyitle Şehriyar’ın kendisi anlatsın bize dertlerini, hissettiklerini.


Canım feda olsun sana, geldin ama şimdi niye?
Ey vefasız, şimdi ki takatsiz düştüm niye?



Bugün yarın demene belki yetişmez ömrüm!
Sana bugün mihmanım, yarın niye?



Nazlı yâr, nazına bir ömür gençlik vermişim
Git gençlere nazlan, yaşlanmışım ben, bana niye?



Ey Şehriyar, sevgili olmadan çıkmazdın yola,
Bu kıyamet yolculuğuna tenha niye?

Bu beyitlerin hakkında yazılmak istense sayfalar, belki ciltler dolusu yazılar yazılabilir. Ama biz ne kadar bunları izah etmeye çalışsak da eğer Şehriyar’ı hissedemiyorsak anlayamayız. Herkes onun gibi hissetseydi, onun gibi sevseydi, onun gibi âşık olsaydı emin olun başka Fuzûlîler, Şehriyarlar da çıkardı edebiyatımızdan, aşk dünyamızdan…


Şehriyar artık ömrünün son anlarını yaşıyordu. Bir gün postacı geldi kapısına, bir mektup getirmişti. “Uzaktaki genç şairlerden biri, bir şiir yollamış olmalıydı her zamanki gibi…” diye düşündü, Şehriyar. Ama bu mektubun sahibi Peri’den başkası değildi. Şehriyar Peri’nin mektubuna çok sevindi, ondan bir haber aldığına mutlu oldu. Ama bu sefer Şehriyar’da eskisi gibi bir yankı bulmamıştı. Peri. Şehriyar mektuba cevaben bir şiir yazdı. Çok ilginçtir, Şehriyar bu şiirinde Peri’den hiç bahsetmedi. Çünkü Şehriyar, Peri’nin güzel yüzünün arkasında, tatlı sözlerinin gerisinde, insanın içini ısıtan bakışlarının derinliklerinde olan bambaşka bir güzelliğe şiir yazmıştı. Şehriyar artık fenâda pişmiş, ebedî, bâki aşk âlemine, ilahî aşka ulaşmıştı, tıpkı “Leyla vü Mecnûn” mesnevisinde Mecnûn olan Fuzûlî gibi!
Fuzûlî de “Leyla vü Mecnûn”da Mecnûn olup, bu ulvî aşka ulaşmamış mıydı? İnsan yaşamadığını, hissetmediğini bu kadar coşkulu bir şekilde anlatabilir miydi? Demek ki Fuzûlî de yaşamıştı mutlaka bunları. O da varmıştı en ilahî hazlara Şehriyar gib. Ama Şehriyar gibi bir Peri’ye âşık olarak değil, “Leyla vü Mecnûn”da Mecnûn olarak ulaşabilmişti buna!

İşte bu Şehriyar deryasından bir damla sudur.
İşte bu Şehriyar ile Fuzûli’den kalan bir parça, ki oddur!

Aşk ateşiyle yanan yürekler!

Kulak verin bu sese. Siz ki eğer Şehriyar ve Fuzûlî’den bîhaberseniz boşuna “âşık” demeyin kendinize. Yok, eğer varsa onlardan haberiniz yine kendinize “âşık” demeyin, eğer ulaşamadıysanız onların ulaştıklarına!

İşte bu, coşkulu söyleyişin, zamana ve mekâna sığmayan ilahî aşkın tecellisidir. Ancak böyle yaşayanlar, böyle hissedenler müjdelenecektir.
Artık aşkın ulvî, kutsî ve ilahî olduğunun farkına varmamızın zamanı gelmedi mi? Aşkı Şehriyar’da Fuzûlî’de aramanın zamanı gelmedi mi? İnanın Şehriyar’ı tanımadan geçen ömrüme acıyorum!

Şehriyar ki ulaştı en sonunda,
Hayalini kurduğu yüce aşka.
Peri’si kahroldu ömrü boyunca
General âhını aldı seyidin
Ne dünyadan hayr gördü, ne ebedin

Peri’nin ‘âşığı büyük üstadım
Sen aşkınla yandın da ne yandın?
Ayrılıkla oldun mecnûn, ne yandın?

Ey İlahî aşk sahibi üstadım!
Meğer sende neçe aşk dersi varmış,
Ki yüreğin aşkın öz vatanıymış…

Evet, Şehriyar aşkına sadık kaldı ve hiç evlenmedi. Peri yoksa evlilikte yok dedi bir şair arkadaşına. O, aşkın benden de değil, ruhta olduğuna inandı. O, aşkın vatanına ulaştı. İlahî aşk ile beşerî aşk arasındaki geçiş manasına ulaştı. “ Men seyyidem, o general ki bundan ziyân görecektir.” dedi de general hayır görmedi dünyasından. Peri ise kahroldu hayatı boyunca. Şehriyar’ı bırakmakla belki de en iyisini yaptı! “Aşkları bir destan oldu” bu sayede.
Şehriyar ve Fuzûlî’yi okudukça özlemim artıyor böyle aşklara, aslında hakiki aşklara.

Seni geç tanıdım, yıllar yılı seni aradım
Seni bulduğumda ise çoktan kaybımı anladım…

Üstad, ruhun şad olsun, bu dünyadan hayır görmedin, ahiretin hayırlı, mekânın cennet olsun… Ve bizden sana sonsuz selamlar olsun…

Özcan CANPOLAT
-------------------------------------------------------------------------


Dipnotlar- Açıklamalar:

Yavuz AKPINAR, Azeri Araştırmaları kitabında Şehriyar’ın 1953–54 yıllarından sonra evlendiğini şu şekilde aktarmaktadır: “…Nihayet 1953-54’üncü yıllarda Tahran’ı terk ederek Tebriz’e döner. Bu şehirde Felahat (Ziraat) Bankası’nda çalışmağa başlar. Tebriz’de kendi akrabalarından bir kızla evlenir. Şimdi onun iki kızı vardır…” Şehriyar’ın evlendiğine ve çocuklarının olduğuna dair başka kaynaklarda da bilgiler vardır. Oysa İranlı Hasan FERHENGİ şairin hiç evlenmediğini yazmaktadır.
Behcet Abad Hatiresi isimli şiirdeki;
"Mehrab şefegde özimi secdede gördüm,
Gan içre, gemim yoh üzüm olsun sene sari."
beyitinin açıklamasında kimi araştırmacılar, şehriyarın İmam Ali as'ın şehit edilmesi ile bir benzetme yaparak kendi durumunu anlatmaya çalıştığını söylemişlerdir. Nitekim İmam Ali as, sabah namazı esnasında mihrapta secdedeyken saldırıya uğramış ve bunun neticesinde şehit düşmüştür.

Kaynakça 1: AKPINAR Yavuz, Azerî Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yay. 1994 İST
2: FEHRENGİ Hasan, Acem Şairi Şehriyar, Kıble Aylık Kültür, Düşünce, Edebiyat Dergisi, 3. Sayı, S. 93; Bahar 2002 İST
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Önemli Şairler ve Yazarlar” sayfasına dön