Şehriyar Tebrizi 4 -ŞEHRİYAR’IN SEHEND’E MEKTUBU

Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Şehriyar Tebrizi 4 -ŞEHRİYAR’IN SEHEND’E MEKTUBU

Mesaj gönderen 3nokta »

Bu kitabın son bölümünde Türkiye’de Yavuz Akpınar tarafından da yayınlanan Şehriyar’ın Sehend’e Mektubu’nu siz değerli okuyuculara bir ilave olarak sunmak istiyoruz:



ŞEHRİYAR’IN SEHEND’E MEKTUBU



SEHENDİM



Şah dağım, çal papağım, el dayağım, şanlı Sehend’im,

Başı Dumanlı Sehend’im, başı Tufanlı Sehend’im

Başda Heyder Baba tek garla, gırovla garışıpsan

Son ipek telli buludlarla ufugda sarışıpsan



Savaşırken barışıpsan

Göyden ilham alalı sirri semâvata deyersen

Hele ağ kürkü bürün, yazda yaşıl don da geyersen

Goradan halva yeyersen

Döşlerinde sonalar sinesi tek şuh memelerde

Ne şirin çeşmelerin var

O yaşlı telleri yel hörmede, ay nazlı Sehend’im

İşveli eşmelerin var

Goy Yağış yağsa da, sel olup ahsa da ahsın,

Yanlarında dereler var



Goy gelemgaşların uçsun ferelerle, hamı bahsın

Başlarında hereler var, sıldırımlar, sereler var

O eteklerde ne gızlar yanağı lalelerin var

Guzular otlayarak neyde ne hoş lalelerin var

Guzular otlayarağ neyde ne hoş nalelerin var

Ay kimi hâlelerin var



Gül çiçekten bezende, ne gelinler kimi nâzın,

Suların zemzemesinde, ne derin râz-ı niyâzın

Oynayar güllü gotazın

Titreyir saz telli tek şahanelerin çayda, çimende,

Yel o tellerde gezende, ne Köroğlu çalı sazın



Ördeyin helvet edip gölde perilerle çimende

Gol ganaddan ona ağ hövle açar gezmeli ağzın

Gış gedir, goy gele yazın.

Hele novruzgülü var, gar çiçeyin var, gelecekler

Yel yağışda yuyunurken güneşiyle gülecekler



Üzlerin tez silecekler

Gışda keklik hevesiyle çöle gaçdığda canavarlar

Garda gaggıldayarag nazlı gelemgaşların olsun

Yaz o döşlerde nahar mendesin açdıgda çobanlar

Bollu, südlü sürüler, daldı gavutmaçların olsun

Ad alıp senden o şair ki, sen ondan ad alarsan

Ona her dad veresen yüz o mugabil dad alarsan

Tarıdan her zad alarsan

Adag oldugda sen onlar daha artıg ucalırsan

O celaletle Demavend dağından bac alırsan



Şir elinden tac alırsan

O da şe’rin, edebin şah dağıdır, sanlı Sehendi,

O da sen tek atıp ulduzlara şe’riyle kemendi

O da Simurgdan almagdadır fendi

Şe’r yazanda geleminden görisen dürr sepelendi



Sanki ulduzlar elendi

Söz deyende görisen gatdı gülü, püsteni, gendi

Yaşasın şair efendi

O ne şair ki, hıyal merkebine şav şığıyanda

O neneg at ayağın tozlu bulutlarda goyanda



O ne şair ki, dağın vesfine misdağ onu gördüm

Men senin tek ucalığ meşgine meşşag onu gördüm

Eşge, eşg ehline müştag onu gördüm

Lülelenmekdedi yer-göy nece tümer sarıyanda

Göreceksen o zamanda



Ne zaman varsa, mekan varsa kesip biçdi bir anda

Geçecekler, gelecekler, ne bu yanda, ne o yanda,

Ne bilim galdı ha yanda

Bah ne hörmet var O’nun öz demişi tek papağanda

Şirin’in tacı eyilmiş, gaşı durmuş gabağında



Başına savrulan inci, çarığ olmuş ayağında

Vehy edir şe’ri meleklerdi pıçıldır gulağında

Arzulardır dodağında

O da dağlar kimi Şe’ninde ne yazsam yaraşandır,

O da zalım goparan, gar küleğiyle duruşandır



Guduza, zalıma garşı sine germiş vuruşandır

Guduzun kürküne zalım bireler tek daraşandır

Emma vechinde fağır helgi eğilmiş soruşandır

Gara millet, hüneri bilse hünerle araşandır

Garalarla garışandır, sarışandır



Gece hekgın gözüdür tur töretmiş ocağında

Eriyip yağ tek üreklerdi yanırlar çırağanda

Mey mehebbetden içip lale bitipdir yanağında,

O bir oğlan ki, periler su içerler çanağında

İnci gaynar bulağında



Teb’i bir sevgili bülbül ki, ohur gül budağında

Sarı sünbül gucağında

Sular efsaneni söyler, o’nun efsunlu bağında

Seher’in çenli çağında

Şairin zövgü, ne efsunlu, ne efsaneli bağlar



Ele bağlar ki “Elifleyli” de, efsanede bağlar

Od yahıp dağları dağlar

Gül gülerse, bulağ ağlar

Şairin alemi ölmez, ona alemde zeval yoh

Arzular orda ne hatirliye imkandı, mahal yoh



Bağ-ı cennet kimi orda bu haramdır, bu halal, yoh

O mehebbetde melal yoh

Orda haldır, daha gal yoh

Geceler orda gümüşdendi, gızıldan ne günüzler

Ne zümürrüd kimi dağlardı, ne mermer kimi düzler



Ne sarı telli inekler, ne ala gözlü öküzler

Ay! Nece ay kimi üzler

Gül ağaçları ne tavus kimi çetrin açıp elvan

Hille kervanındı çöller, bezenir sürse bu kervan

Deve Kervanıdı, çöller, bezenir sürse bu kervan

Deve kervanıdı, dağlar yükü etlesdi bu heyvan



Sabir’in şehrine doğru gatari çekmede Servan

O hıyalımdaki Şirvan

Orda gar da yağar emma daha güller sola bilmez

Bu tebiet o teravetde mahaldır ola bilmez

Ömür peymanesi orda dola bilmez



O ufüglerde baharsan ne denizler, ne boğazlar

Ne periler kimi gu guşları uçmagda, ne gazlar

Gölde çimmekde ne gızlar

Balıg ulduz kimi göllerde, denizlerde parıldar

Yel güşuldar, su şarıldar



Gesrler vardı gızıldan, galalar vardı egigden

Rafeel tablosu tek sehneleri ehd-i etigde

Doymasın köhne refigden

Cennetin bağları tek bağlarının hûr-ü gusuri

Düzülüp gurfede balgundan cevahir kimi hûri



Elde Hurilerinin tüng-i bülûri

Tüngünün gül kimi sehba-ye tehuri

Ne meraglar ki, ayığ gözlere rö’yadı deyersen

Ne şefaglar ki, derin bahmada deryadı deyersen

Uyduran cennet-i me’vadı deyersen



Zöhrenin gesri brilyan, hisarı incidi, yagut

Gesri cadudu, mühendisleri Harut ile Marut

Orda mani dayanıp galmış o suretlere mebhut

Gapı gullugçusu Harut

Ordadır şe’r ü müzik menbeyi, serçeşmedi gaynar



Ne periler kimi fevvarelerden efşan olup oynar

Şair ancağ onu anlar

Dolu mehtab kimi istehrdi fevvareleriyle

Meleke orda çimer ay kimi mehpareleriyle

Güllü güşvareleriyle



Şe’r ü musigi şabaş olmada efşandı, perişan

Sanki ağşahıdı olmağda gelin başına efşan

Ne gelinler ki, ne ennik üze sürtelle ne kirşan

Yaha ne tülkü ne dovşan

Ağ periler sarı köynekli buludlardan enirler



Süd gönülde melek ile çimerken sevinirler

Sevinirler, öyünürler

Govzananda here elde dolu bir cam aparırlar

Sanki çengilere, şairlere ilham aparırlar

Derya gızlarına peyğam aparırlar



Denizin örtüyü mavi, ufügun segfi semavi

Aynadı her yana bahsan, yer olup göyle müsavi

Gerg onun şe’rine ravi

Gurfeler ay bulud altında olar tek görünüller

Göz açıp yumma çırağlar kimi yandıgda sönüller



Sehneler Çerh-i felek tek durulup gah da çönüller

Kölgelikler sürünüller

Zöhre balgunda ilahe şinilinde görünürken

Bahısan Hafiz-i de orda celaletle görürsen

Ne seversen



Gâh gören Hafiz-i Şiraz ile balgunda duruplar

Gâh gören ortada şetrenc gurupken oturuplar

Gâh gören söz ile, avaz ile eylence guruplar

Sanki sager de vuruplar

Hace elhan ohuyanda hamı işden dayanırlar



O nevalerle periler, gâh uyup, gâh oyanırlar,

Laleler şö’lesi elvan şüşe rengi boyanırlar

Ne humar gözlü yanırlar

Ganad ister bu feza, goy gala terlanlı Sehendim

Eşit öz gissemi, destanımı, destanlı Sehendim



Seni Heyder Baba ol ne’releriyle çağıranda

O sefil, darda galan tülkü govan şir bağıranda

Şeytan’ın şıllığa galhanda gatırı nohda gıranda

Dede gorgud sesin aldım, dedim arhamdı, inandım

Arha durdugda sehendim, Savalan tek havalandım



Sele garşı gavalandım

Çoşgunun da ganı coşdu, mene bir haylı ses oldu

Her sesiz bir nefes oldu

Baki dağları da hay verdi sese, gıy ha ucaldı

O tayın ne’releri sanki bu taydan da bac aldı



Gurd acıldıhda gocaldı

Rahim’in ne’resi govzandı deyen toplar atıldı

Sel gelip nehre gatıldı

Rüstem’in topları seslendi, deyen bomlar açıldı

Bize gül gonca saçıldı



Gorhma geldim deye sesler de mene, can dedi gardaş

Mene can can deyerek, düşmene gan-gan dedi gardaş

Şehriyar söylemeden gâh mene sultan dedi gardaş

Men de canım çığırıp can sene gurban dedi gardaş

Yaşa oğlan! Size dağdaş deli ceyran dedi gardaş



El size gaflan dedi gardaş

Dağ size aslan dedi gardaş

Dağlı Heyder Baba’nın arhası her yerde dağ oldu

Dağa dağlar dayağ oldu

Arazım ayna çırağ goymada aydın şefeg oldu



O tayın ne’resi govzandı ürekler gulag oldu

Yene gardaş deyerek gaçmada başlar ayağ olduk

Gaçdıg üzleştik Araz’da yene gözler bulağ oldu

Yene gemler galağ oldu

Yene gardaş sayağı sözlerimiz bir sayağ oldu



Vesl iyin almada, el çatmada aşgim damağ oldu

Helelik gem saralarken gayalar döndi ağ oldu

Araz’ın süd gölü daşdı, gayalıglar da bağ oldu

Sarı sünbüllere zülf içre, oraglar darağ oldu

Yoncalıglar yene bildirçine yay-yaz yatağ oldu



Gözde yaşlar çırağ oldu, lale bitdi yanağ oldu

Gonca güldi dodağ oldu, ne sol oldu ne sağ oldu

Elimi arhamı gördükde zalım ovçu gısıldı

Sel kimi zülmü basıldı, zine arh oldu kesildi

Özü getdi yeri galdı



Tor guran ovçu atın govmada sındı, geri galdı

Emma Heyder Baba da bildi ki, biz tek hamı dağlar

Bağlanıp gol gola zencirle buludlar, odur ağlar

Ne bilim, belke tebiet özü, namerde gün ağlar

Ne bilim, belke tebiet özü namerde gün ağlar



Eyri yolları açarken, düz olan golları bağlar

Saf olan sineni dağlar

Dağların her goçu terlanı, ceyranı maralı

Hamı düşgün hamı pozgun, sineler dağlı, yaralı

Gül açan yerde saralı



Mehşer olmagdadı bunlar, daha vulgan olacagdır

Zülm dünyası yanarken de tilit gan olacagdır

Vay! Ne tufan olacagdır

Dedin Azer eli’nin bir yaralı nisgiliyem men

Nisgil olsam da gülüm, bir ebedi sevgiliyem men



El meni atsa da öz gülşeniminin bülbülüyem men

Eliminin Farsıca da derdini söyler diliyem men

Diye doğru, ne garanlıg ise el meş’eliyem men

Ebediyyet gülüyem men

Nisgil ol çariye galsın ki, ceahir nedi ganmır

Medeniyyet Debin eyler bedeviyyet, bir osanmır

Gün gedir, az gala batsın, gecesinden bir oyanmır

Bir öz ehvalına yanmır

Atar insanlığı, emma yalan ensabı atammaz

Fitne govzatmazsa bir gün, gece asude yatammaz



Başı başlara çatammaz

Emma menden sarı sen arhayın ol, şanlı Sehend’im

Deli ceyranlı Sehend’im

Men daha erş-i ela kölgesi tek başda tacım var

Elde Musa kimi Fir’ona genim bir ağacım var



Herecim yoh, ferecim var

Men, Eli oğluyam, azadelerin merdi, muradi,

O garanlıglara meş’el, o işiglıglara hadi

Hakga, imana münadi



Başda sınmaz siperim, elde kütelmez gılıcım var





[1] - Bu dönemde (Hicri-i Kameri 1275 – 1320) Tebriz’de aşağıda açıklaması yapılan yedi gazete yayınlanmaktaydı. 1- Millet Gazetesi : Hicri Kameri 1275 yılında yeri Ümid Hanı ( Kervansarayı), Hacı Abdullah Tacir-i Tebrizi’nin dükkanı. 2- Tebriz Gazetesi: Önce Muhammed Hasan Han İtimat’us-Saltane’nin

(Önceki dipnotun devamı)

daha sonra Kemal ağa’nın yönetiminde Hicri Kameri 1296 yılında yayınlanmaktaydı. 3 – El-Hadid Gazetesi : Hicri Kameri 1314 yılında Seyyid Hasan Naimi’nin yönetiminde yayınını sürdürüyordu. 4 – İhtiyaç Gazetesi :Mirza Aligoli Sarraf tarafından idare ediliyordu. Hicri kameri 1316 yılında yayınlanıyordu. 5 – Edeb Gazetesi : Mirza Muhammed Sadık Edib’ül – Memalik Ferahani’nin gayretleriyle Hicri Kameri 1316 yılında. 6 – Kemal Gazetesi : Mirza Hüseyin Han Tabibzade’nin idaresinde Hicri Kameri 1316 yılında. 7 – Gencine-i Fünun Gazetesi : Seyyid Hasan Takizade, Mirza Hüseyin Han Adalet, Mirza Yusuf İ’tisam’ül-Mülk ve Mirza Muhammed Ali Han Terbiyet’in yazılarıyla Hicri Kameri 1320 yılında yayınlanmaktaydı.

[2] - Şehriyar’ın hayatı hakkında yazılar yazan ve bu yazılarda şairin doğum yerine işaret eden araştırmacıların çoğunluğu, Şehriyar’ın doğum yerinin Hoşkenab, Kayışkurşak ya da “Haydar Baba” olduğunu kaydetmişlerdir. Bu cümleden bunlardan bazılarını aşağıya alıyoruz:

“Büyük Şehriyar’ın doğduğu yerde, başını yücelere uzatmış olan ve Muhammed Hüseyin’ini çocukluk ve gençlik dönemlerinden itibaren kucağında yetiştiren “Haydar Baba” Dağı...” Doktor Gulam Hüseyin Begdili, “Haydar Baba” Manzumesi Tercümesi’nin önsözü ‘( Mütercim Mir Salih Hüseynî), Fethi yayınları, 1. Basım, Şehriver 1368, sf. 19.

“Bu manzumede şair doğum yerinin çevresinde bulunan “Haydar Baba” Dağını muhatap alıp çocukluk hatıralarını anıyor.” Dr. Cevat Hey’et a.ğ.e. önsözü sf. 28.

“Bizim bağrı yanık şairimizin adı Seyyid Muhammed Hüseyin Behcet idi. O Azerbaycanlı seçkin bir hatip, yazar ve düşünürdür. Hicri 1285 yılında Tebriz’in banliyölerinden Kara çimen kasabasına bağlı köylerden birinde dünyaya geldi...” Dr. Hüseyin Muhammed zade Sadık a.g.e. önsözü sf. 34.

“Evet “Haydar Baba”’nın şair evladı, doğduğu yere dönüşünde artık “o gençlik gözlüğü” gözünde bulunmadığı için, kayıp cennetini bulamaz”. Dr. Menuçehr Murtezevi’nin Külliyat-ı Divan-ı Şehriyar’a yazdığı önsözden, Negah Zerrin yayınları, 7. Basım, sf. 31.

Şehriyar’ın doğduğu ev, Hicri Şemsi 1366 yılı Aban ayında bu makalenin yazarı tarafından ziyaret edildi. O tarihte bu ev, Tebriz’in tanınmış ailelerinden ve çok saygın bir şahsiyet olan Hac Mirza Sadık Bahadıri Bey’in mülkiyetindeydi. Bu evin binası ve bahçesinden görüntülerle birlikte , elimde bulunan bir video kaseti kaydedilmiş olan röportaj esnasında kendileri bu evi Mirza Cevat Natık oğlu merhum Mühendis Natık’tan satın aldıklarını açıkladılar. Ayrıca merhum Şehriyar’ın el yazısı olan bir metni gösterdiler. Devamını Badarî Bey’e hediye ettiği tek ciltlik Külliyat-ı Divan’ının mukaddimesinde rahmetli Şehriyar, Mirza Sadık Han Bahadırî Bey’in oturmakta olduğu Çay kenar Bazarçe-i Mirza Nasrullah’ta bulunan evin kendi doğduğu yer ve ev olduğunu açıklamaktadır. Bu yazının görüntüleri de söz konusu video kaset içinde mevcuttur.

Bundan başka, Hicri Kameri 1366 yılı Aban ayında merhum Şehriyar’ın oturmakta olduğu Maksudiye mahallesindeki evde bendenizin gerçekleştirdiği televizyon röportajında kendisi de doğum yerinin Bazarçe-i Mirza Nasrullah Mahellesi’nde (Çaykenar) bulunan ev olduğunu belirtmiştir. Bu röportajın kasetleri İran İslam Cumhuriyeti televizyon Kurumu’nun arşivlerinde (Tahran) üç nüsha halinde bulunmaktadır.

[3] - “Babam müçtehitti ama hocalık ekmeğini yemedi. Her zaman da “biz hocalığı ticaret yapmadık” diye şükrederdi. Avukatlık yapıyordu, Azerbaycan’ın ilk avukatı olma özelliğini taşıyordu. Diğer avukatların hepsi onun öğrencileriydiler. O zamanlar adliye yoktu, davalar hocalar huzurunda hal yol oluyordu. Şehriyar’la yapılan röportajın metninden, Aban 1366.

[4] - Bu anıyı Lütfullah zahidi, Külliyat’ı Divan’a yazdığı Şehriyar’ın biyografisinde ufak değişikliklerle naklediliyor: Şehriyar ile ilgili olarak aklımda kalan en kötü anı, 31 Tir 1331 de meydana gelen annesinin vefatıdır. O gün dairede bendenize geldi ve fevkalade üzüntülüyle acı haberi verdi. Birlikte, Hezar Tahthabi (bin yataklı) Hastanesine gidip annesinin na’şını alarak Kum’a götürdük ve toprağa verdik. Külliyat’ı Divan, 7.baskı sf.58

[5] - Güzel bir tepesi ve bağları olan bir köy ismi

[6] - Karaçimen köylerinden biri, Şehriyar’ın halalarından ikisi bu köyde yaşamakta idiler.

[7] - “Haydar Baba” dağı eteklerinde karaçimen köylerinden birinin ismi; Şehriyar’ın halalarından diğer ikisi de bu köyde oturuyorlardı.

“Benim dört halam vardı. Yaş sırasına göre Sultan, Setane, sara ve Seyyare hanımlar. İlk üçün hakkın rahmetine kavuştular. “Haydar Baba”ya Selam 3. basım, 1347 sf.75

[8] - Dağ köylerinden biridir ( Karaçimen). Çocukluğumda amca oğlum Mahmut Nur Azer ile birlikte oraya bir misafirliğe gitmiş ve birkaç günü ata binip gezerek geçirmiştik.” A.g.a.

[9] - Molla İbrahim” benim hocam, gerçekten faziletli bir insandır. Hatırladığım kadarıyla 45 yaşından buyana o mahallenin belki de tüm mahallelerin hocası, öğretmeni ve halkın her konuda yardım alabileceği bir insandı. “Haydar Baba”’ya Selam sf.45

[10] - Merhum Mir Salih Bey, güçlü bir kaleme sahipti, sade bir yaşantısı ve iyi yürekli bir insandı. Ateşli ve duygusal konuşmaları vardı. (“Haydar Baba”ya Selam Sf. 73.)

[11] - Dr. Abdulali Kareng’in ““Haydar Baba”ya Selam” adlı manzumeye yazdığı önsözden bir bölüm. 1965 Hakikat Yayınları

[12] - Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987. Merhum Mir Habib Sahir, Şehriyar’ın yakın dostlarındandı. Bu derin dostluğun etkileri daha sonra Şehriyar’ın;

Amedi canem be gorbanet veli hâlâ Çera

Bivefa hala ki men oftadem ez pa çera

Matalı gazelinin şu beytinde görülür:

Şehriyar’a bi Habib-i hod nemi kerdi sefer

İyn sefer rah-ı kıyamet mirevi tenha çera

Yarsız (Habib’siz) hiç yolculuğa çıkmazdın Ey Şehriyar

Bu kez kıyamet seferindesin, yalnız neden

[13] - Şahriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987

[14] - Asger Ferdi’nin notlarından. Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım1987

Şehriyar bu konuda şöyle diyor: “ben kendi kulaklarımla Müderris’in yumrukla Rızahan’ın kafasına vurduğunu ve Adam! Bu kafayı samanla mı doldurdun? Dediğini işittim ve gördüm.

[15] - Zahidi’nin kalemiyle Üstad Şehriyar’ın Biyografisi, Divan Külliyatı’nın önsözü 5. basım

[16] - Bu gazeli Şehriyar, Sadi’nin:

Kıymet’i gol bereved çun to be golzar ayi

Vab_i heyvan beçeked çun to be goftar ayi

Matalı beytine nazire olarak nazmetmiştir. Beyad’ı Şehriyar başlıklı bu gazelde Şehriyar’ın Tebriz’deki tahsil yıllarındaki samimi ve eski arkadaşı Ebu’l Kasım Şiva kastedilmektedir.

[17] - Osmanlı edebi devresi ve aynı isimli gazetenin adı. Bu devre 1810 dan 1896 ya kadar sürdü

[18] -1896 – 1909 edebiyat devresi

[19] - Osmanlı edebi devresi 1909 - 1912

[20] - Ekim Devrimi’nden sonraki yıllarda Azerbaycan’ın kuzeyinde kendisine Azerbaycan Cumhuriyeti adını veren bir devlet teşekkül etti. O dönemlerde Azerbaycan’a ilişkin bir takım sözler ileri sürüldüğünden Şeyh Muhammed Hıyabani’nin önderliğinde kıyam eden (Mart 1920) Azerbaycan’ın özgürlükçüleri yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için Azerbaycan eyaletinin adını “Azadistan” olarak koydular. Bundan bir süre sonra Azerbaycan Demokrat partisi Eyalet komitesi Organı teceddüd gazetesinin yazı işleri müdürü olan Taki Rıfat aynı adla bir dergi çıkardı. Bu derginin yalnızca 3 sayısı çıkarıldı. 12 Eylül 1920 tarihi taşıyan 4. sayısı basılma aşamasındayken Mehdikolihan Hidayet muhbir’us Saltana tarafından Azerbaycan özgürlükçülerinin kıyamı bastırıldı ve o sayı yayınlanmadı.

[21] - Şehriyar daha 13 yaşındayken Tebriz Mutavassıta öğrencileri tarafından çıkarılan “Edeb” dergisiyle ilk basın işbirliğini başlattı. Edeb dergisinin ilk müdür ve imtiyaz sahibi Abdul zade-i Feriver idi. Şehriyar’ın şiirleri bu dergide “Behçet” mahlasıyla yayınlanıyordu.

[22] - Azerbaycan ve o diyarın özgürlükçülerinden biri. Fransızca’yı mutaassıp babasından öğrendi. Osmanlı Türklerinin yeni edebiyatını da yakından biliyordu. Fars şiirinin uygun metotlarını uygulamaktan vazgeçti. Daha önce benzeri olmayan yeni kafiyelerin kullanıldığı oldukça yeni içerikli kıtaları imzasız yayınlıyordu. Edward Brown’un da kaleme aldığı yeni İran’ın basın ve Edebiyat tarihi eserinde yer verdiği kıtalardan biri şudur:

Vatan’a

Her gün yeni bir görünümle dışarı çıkarsın

Her dem sen can yakıcı bir cilveyle tecelli edersin

Kederinin yakışıyla her gece ve her gündüz gönül kuşum

Yeni bir nağmeyle mersiye okumaya başlar

(Ez-Saba Ta Nima, 2 cilt, s. 453)

[23] - Divan Külliyatı, 7.basım, s,336 Babanın mateminde

[24] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[25] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[26] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[27] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[28] - Mecdü’s sadat akrabalık bağının yanı sıra Şehriyar’ın babasıyla yakın bir dostluğu olmuştur. Merhum hac Mir Aka hacca gittiğinde evinin idaresini Mecdü’s sadat üzerine almıştı. Mecdü’s Sedat’ın yanı sıra Şehriyar’ın babasının üç kişiyle daha da derin dostluğu vardı. Bunlar Şeyh Muhammed Hıyabani, Mirza İsmail Noberi ve kerbela Ali Ağa Hariri’den ibaretti. Bu üç şahıs o zamanki demokrat parti’nin başkanları idiler(Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987)

[29] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[30] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987

[31] - Şehriyar daha önce Kemal’ül Mülk ile tanışmıştı. Kendisinin ifadesine göre, tahran’da Mirza Muhammed Han Eşteri aracılığı Kemalu’l Mülk’ün yanına gitmişti.

[32] - Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987

[33] - Divan Külliyatı, 1.cilt s.454

[34] - a.g.e.

[35] - Serdar Said Neyyiri, Nişabur valisi ve Nasiruddin Şah’ın kardeşi Neyyiru’s-Saltana’nın torunuydu

[36] - Divan külliyatı 1.cilt s.283

[37] - Merhum Gülşen Azadi, Horasan şairlerindendi. Şehriyar vefatı münasebetiyle oldukça güzel bir kaside kaleme almıştır. Bu kasidenin matla’ı şöyledir:

Del der hevayı “Gülşen-i Azadi”

Morgi bud fiğanı-yu feryadi

[38] - Divan Külliyatı 1. cilt s. 492

[39] - a.g.e. s.714

[40] - “Haydar Baba”ya selam, dipnotlar 57. bend 1968

[41] - Divan Külliyatı 1. cilt s. 359 “Der costecoy-i Peder

[42] - a.g.e. s.336 (Der Matem-i Peder”

[43] - Şehriyar’ın dediğine göre, Azerbaycanlı olan Ali Vekili, memur atamalarında önceliği Azerbaycanlılara verirdi

[44] - Şehriyar ile yaptıkları söyleşi

[45] - Şehriyar’ın dediğine göre Ali Vekili Azerbaycanlılara iş bulmada öncelik veren bir kimseydi.

[46] - Şehriyar’la söyleşiden

[47] - Külliyat-i Divan c.1, s.22, Bazgeşt-i vatan

[48] - Külliyat_i Divan c.1, s.184, Hala çera?

[49] - Külliyat-i Divan, c.1, s.693, Resayi Süreyya

[50] - Bu gencin adı Şehriyar’ın dediğine göre Hasanzade’nin kayınbiraderi Bakır’dı. Bu zahidi daha sonraları Hüveyda zamanında içişleri bakanı olan Zahidi olmalıdır. (Zuhur ve Sugut-i Saltanat-ı Pehlevi c.2, s.394

[51] - İkinci kasetteki söyleşi metninden

[52] - Külliyat-ı Divan, c.1, Lütfullah Zahidi’nin önsözü, s.53-54

[53] - Bu gazeli Şehriyar, Sadi’nin:

Kıymet’i gol bereved çun to be golzar ayi

Vab_i heyvan beçeked çun to be goftar ayi

Matalı beytine nazire olarak nazmetmiştir. Beyad’ı Şehriyar başlıklı bu gazelde Şehriyar’ın Tebriz’deki tahsil yıllarındaki samimi ve eski arkadaşı Ebu’l Kasım Şiva kastedilmektedir.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Önemli Şairler ve Yazarlar” sayfasına dön