İstanbul'da Lale Zamanı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
mucteba22
Mesajlar: 108
Kayıt: 30 May 2009, 09:43

İstanbul'da Lale Zamanı

Mesaj gönderen mucteba22 »

Resim

Şair şöyle buyurmuş:


Yoktur bu âb u tâb ne mihr ü ne jâlede
İzhâr-ı kudret eylemiş Allâh şu lalede

Demek olur ki: “Şu lâledeki parlaklık ve berraklık ne güneşte, ne de çiğ tanesinde var. Galiba Allah şu lâleyi yaratırken insanlara kudretini göstermeyi istemiş. (veya Lâle kelimesiyle Allah ism-i celali aynı harflerle yazıldığı için lale’ye bakanlar oradan “Allah adını okurmuşlar.)dır.”

Lale, her ne kadar atalarımız tarafından Ortaasya’dan getirilde denirse de aslında vatanı kesin olarak belli olmayan bir çiçektir. Kanunî devrinde İstanbul’da büyükelçi olarak bulunan Avusturyalı ünlü seyyah ve yazar O. G. Busbecq, hatıralarında, Batı dillerindeki tulip (Latince tulipa, Almanca tulpe, Fransızca tulipe, İngilizce tulip, İtalyanca tulipano, Rusça tul’pan) kelimesinin Türkler tarafından “tulipan” şeklinde telaffuz edildiğini ve bununda Türklerin başlarına sardıkları “tülbent” ile alakalı bulunduğunu yazarak Avrupa’nın lâleyi Osmanlılar aracılığıyla tanıdığını söyler. Nitekim Anadolu coğrafyası laleyi Türkler ile tanımış, Roma yahut Bizans ve öncesi kültürlerde lale ile bağlantılı bir ize rastlanmamıştır.

Lâlenin kırmızı veya pembe renk ile alakası düşünülürse bu ismin la’l (kırmızı / pembe yakut) kelimesinden türediği var sayılabilir.

İran ve (Büyük) Anadolu Selçukluları’nın sanat eserlerinde lâle motifi XII. Asırdan itibaren kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’daki muhtelif eserlerde lâle motifi yer alır. Türk çini, kumaş, halı, kilim vb. el sanatları örnekleri ile cami, mescit, türbe, medrese, sebil vb. mimari eserlerinin duvarlarında her renkten lâle görmek mümkündür. Taş, maden, tahta, sadef, deri, kumaş vb. eşya üzerine, stilize edilerek işlenmiş lâleler, ayakkabılardan iç mintanlara, şallardan kaftanlara varasıya kadar hemen her türlü giyim malzemesinde de desen olarak kullanılmıştır. Osmanlı’nın lâle ile olan bu dostluğu asırlarca sürmüş ve Avrupa’dan Barok üslubun alınıp klasik şarkkârî desenlerin yerine ikame edilmesine kadar (Bu gelişim Patrona’nın 1730 Ekim İhtilali’nden itibaren tam bir asır sürmüş ve Tanzimat ile iyiden iyiye hissedilmiştir) rölyefler, desenler, minyatürler, nakışlar, tezhibler ve dokumaral ile gündelik hayatın bir parçasını oluşturmuştur. Çünki Osmanlı insanı tıpkı gül ile Efendiler Efendisi’ni hatırladığı gibi lâle ile de Allah’ı hatırlamıştır. Ona göre lâle ismini oluşturan harfler (lam, elif, lam, he), tıpkı hilal (he, lam, elif, lam) gibi Allah lafza-i celalindeki harfler (elif, lam, lam, he) ile de aynıdır. Ebced hesabına göre her üç kelimenin toplamı da 66 rakkamını verir. Bu mazmunu anlatmak üzere pek çok şair beyitler söylemiştir, ancak içlerinde en ünlüsü İzzet Ali Paşa’nın Sultan III. Ahmed vasfındaki medhiyesinin tegazzül matlaı olan şu beyittir:

Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkâ lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle

Şöyle demeye gelir: “Hakikate lâle, Celâl olan Allah’ın adının harflerini taşımasaydı bu kadar yüksek mertebeler bulamazdı elbette!”
Lâlenin kokusu yoktur, illa ki renkleri şairleri çıldırtacak kadar müstesna ve hayranlık vericidir. Klâsik Türk Şiirinde Lâle adlı araştırmayı yapan Ahmet Kartal’ın kitabında Akçağ yayınları, Ankara, 1998, 192 s. Lâlenin renkleri, adları, teşbih edilen unsurları vs. şairlerin beyitlerinden süzülerek verilmiştir. İşte lâlenin renkleri: kırmızı(al, hamrâ, sürh, la’l, la’lîn, kızıl), kebûd (mavi), kibritî (açık sarı), zerd (altın sarısı), duhanî (koyu gri ve siyah ), leylakî (mor), sefîd (beyaz), minâ (gök rengi), turuncu ve laciverdi...

Şair ruhu, elbette lâleyi mücerred teşbihlerle isimlendirmekten haz duyacaktır. Nitekim aynı araştırmada lâle isimleri de şöyle sıralanır: Âfitâb-ı gülzâr (gül bahçesinin güneşi), bî-mânend (benzersiz), âsaf-perver (vezir yetiştirmesi), dil-cû (gönül arayan), ferah- âver (ferahlık getiren), feyz-i Hudâ, (Allah’ın bereketi), gül-ruhsâr (gül yanaklı), hüsn-i Hasen (Hasan’ın güzelliği), ikrâm-ı Hak (Allah’ın ikramı), kavs-i kuzah (eleğimsağma), nahl-i erguvân (erguvan fidanı), nâzende (nazlı), necm-i nâdir (nadir görülen yıldız), nîze-i rummânî (nar renkli mızrak), semen-sîma (yasemin yüzlü), şakâyık-ı numânî (kır lâlesi, gelincik), şevk- efzâ (coşku arttıran), tuğ-ı şâhî (padişah tuğu), Yed-i Beyzâ (Hz. Musa’nın beyaz eli), ebr (bulut), mercan, tac, kadeh (peymâne, câmı Cem, sâgar, ayağ, lalîn câm), sürahi, karure (sırça şişe), hokka, külah, kâse, çanak, fanus, micmer, hayme (çadır), otağ, nûn, gamze vb. Bütün bu isimlere bakarak lâlelerin şekillerini zihnimizde canlandırmak mümkündür.

Şairler lâleyi sevgilinin yüzüne, yanağına, dudağına ve taze geline de benzetmişler; âşıkın bağrını bedenini, sînesini, gönlünü ve gözünü de ortasındaki dağlama yarasını andıran siyah leke ile ölçmüşlerdir.

Lâle ki sevgilinin yanağıdır; onu gören gül, güllüğünden utanır; salınışını gören servi salınmayı bırakır. Tıpkı Necatî Bey’in söylediği gibi:

Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler

Servi yürütmediler; goncayı söyletmediler

Lâleler sonbaharda toprağa soğanlar hâlinde dikilir ve ilkbaharda bir tek çiçek açar. Kışın kendilerini dibe çekmeleri, soğanını ayaza çaldırmamak içindir. Kumlu ve gübreli toprağı severler ve açıldıkları zaman ancak birkaç gün dayanırlar. Gece kapanır, gün ışığında yapraklarını yayarlar. Koklanmaları hâlinde yaprakları erken dökülür

BÜTÜN LALELER 6 YAPRAKLIDIR



Gerçek lâlelerin hepsinde renkli 6 yaprak bulunur. Tac ve dal yaprakları ise yeşildir. Yaprak sayısı altıdan fazla olan katmer laleler daha sonra üretilmiş olup güle benzetilmişlerdir

Lâle ki bir devre adını veren çiçektir, övülmeye lâyıktır. Sözü Edip Ayel’e bırakalım:

Eylül’de melûl oldu gönül soldu da lâle
Lâleyken emel ermedi bahçemde kemâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kâle

Hülyâ bizi râmeyleyebilmiş ki muhâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Sevdâ denilir düştüğümüz gizli melâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle

Bülbül edemez belki de şâir gibi nâle
Yıllar eriyor ağladığım gülle zevâle
Son darbeyi vursaydı ecel bâri mecâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle



Lâleyi önemseyenlere selam olsun
En son mucteba22 tarafından 03 Haz 2009, 12:17 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
İKİ TAŞ ARASINDA BİR DAL GELİNCİK GİBİ YALNIZIM
Çeri
Mesajlar: 815
Kayıt: 28 May 2009, 10:06

Re: İstanbul'da Lale Zamanı

Mesaj gönderen Çeri »

mucteba22 yazdı:Şair şöyle buyurmuş:

Lâleyi önemseyenlere selam olsun
Sağol arkadaş.
Kullanıcı avatarı
mucteba22
Mesajlar: 108
Kayıt: 30 May 2009, 09:43

Re: İstanbul'da Lale Zamanı

Mesaj gönderen mucteba22 »

ben bu yıl o kadar çok aradım ki lale bulamadım bir tane bile.
İKİ TAŞ ARASINDA BİR DAL GELİNCİK GİBİ YALNIZIM
Çeri
Mesajlar: 815
Kayıt: 28 May 2009, 10:06

Re: İstanbul'da Lale Zamanı

Mesaj gönderen Çeri »

1996 1 Mayısın`da Kadıköy Meydanındaki olaylar sırasında gösterici bir kız işini gücünü bırakmış elinde bir sopayla meydandaki Laleleri parçalıyordu. :roll:
Kullanıcı avatarı
mucteba22
Mesajlar: 108
Kayıt: 30 May 2009, 09:43

Re: İstanbul'da Lale Zamanı

Mesaj gönderen mucteba22 »

yani bi de bunu söylüyorsun.bravo ona mı diyeceğiz
İKİ TAŞ ARASINDA BİR DAL GELİNCİK GİBİ YALNIZIM
Cevapla

“Aşk Konulu Şiir ve Edebî Metinler” sayfasına dön